Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1355 E. 2021/529 K. 15.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1355 Esas
KARAR NO: 2021/529
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 16/01/2018
NUMARASI: 2014/1933 Esas, 2018/23 Karar
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ
KARAR TARİHİ: 15/04/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili 12/12/2014 tarihli dava dilekçesinde; müvekkiline Banka Yangın Sigorta Poliçesi ile sigortalanan İstanbul Beylikdüzü adresinde bulunan işyerinde 14/04/2013 tarihinde aynı binanın dördüncü katında bulunan davalıya ait işyerindeki yangın söndürme springlerinin montajı sırasında boru bağlantı elemanlarının dişinin kırılması nedeniyle yangın söndürme sisteminden akan suların alt katlara ve sigortalının bulunduğu kata sızması sonucunda müvekkili sigortalı işyerinde tavan ve duvar boyası, elektrik tesisatı, alçıpan ve compozit alçıpan kaplama, zemin laminant parkesi, büro mobilya ve dolaplarının ıslanması sonucunda maddi zarar meydana geldiğini, ekspertiz raporu ile zararın tespit edildiğini, zarar nedeniyle 22.436,86 TL’lik tazminatın sigortalının temlikname mahiyetindeki ibraname ve makbuz karışılığında 25/06/2013 tarihinde tanzim edildiğini, alacağın tahsili amacıyla Beykoz İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasında takip başlatıldığını, davalı tarafından haksız ve hukuka aykırı şekilde takibe itiraz edildiğini iddia ederek, itirazın iptaline, takibin devamına, %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili; görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, müvekkili şirketin davanın tarafı olmadığını, söz konusu olayın yangın söndürme springlerinin montajı sırasında boru bağlantı elemanının dişinin kırılması nedeniyle akan sulardan kaynaklandığını, … Beylikdüzü adresinde bulunan binada ofis içlerine kadar yangın söndürme sistemi için gerekli hattın çekildiğini, geri kalan işlemin ise ofis sahibi tarafından yapılmasının istendiğini, yangın söndürme sisteminin tamamlanması için müvekkili şirketin işi alt yüklenici firmaya verdiğini, işlerin verildiği firmanın sistemin ofis içinde tamamlanması için gerekli işi yaparken … tarafından ofis içine takılan boru bağlantı elemanının kırıldığını, söz konusu malzemenin müvekkili şirket ile yada alt yüklenici ile ilgisinin bulunmadığını, bağlantı elemanının müvekkili şirket tarafından takılmadığını, dava konusu hasarın müvekkilinin satın aldığı ofisin içine daha önce takılan hatalı boru bağlantı elemanından kaynaklandığını, montaj işini yapanın başka bir şirket olduğunu, müvekkiline ait ofiste yangın söndürme springleri ile diğer tüm bağlantıların yapımının dava dışı şirkete devredildiğini, alt yüklenici sözleşmesinin ve faturanın dosyaya ibraz edildiğini, müvekkili şirketinde mağdur olup zarara uğradığını, davanın husumet yokluğundan reddi gerektiğini, ayrıca ofise çekilen hatta ait borunun dişlisinin kırılması ile akan suların binanın şaft boşluğu denilen boşluğa, diğer adı ile apartman boşluğuna aktığını, suların girdiği … Bankası’na ait şube tarafından şaft boşluğunun kapatıldığını, bu boşluk kapatıldığı için başka bir yere yönelemeyen suların söz konusu ofise girdiğini, müvekkili şirketin zarardan sorumluluğunun olmadığını savunarak, davanın usul ve esastan reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece; yargılama sırasında gerekli incelemelerin yapıldığı, uyuşmazlığın şaft boşluğunun olay tarihinde açık olup olmadığı, açık ise nedensellik bağını kesip kesmediği noktalarında toplandığı, bilirkişilerce yerinde inceleme yapıldığında inceleme günü şaft boşluğunun açık olduğunun görüldüğü, dosyada yer alan fotoğraflardan bu durumun net olarak anlaşıldığı, olay tarihinde şaftın açık olup olmadığının ise net olarak belli olmadığı, her iki tarafça da yaptırılmış bir tespitin bulunmadığı, bu durumda dosyadaki bilgi, belge ve tanık beyanlarına dayanılacağı, bilirkişilerin şaft boşluğunun kapatılmış olduğuna kanaat getirmiş olduğu, tanık beyanlarına göre ve olayda 2. ve 3. katlarda su baskını olmayıp, -1, zemin ve 1. katta bulunan bankada su baskını olması nazara alındığında mahkemece de bilirkişilerin bu tespitine itibar edildiği, ancak şaft boşluğunun kapalı olması halinde ise davalının sorumlu olup olmayacağı, davacı sigortanın yaptığı ödemenin lütuf ödemesi olup olmayacağını tespit etmek gerektiği, bilirkişi raporunda, teknik bilirkişi olan inşaat mühendisinin belirttiği gibi şaft boşluğunun binada mekanik ve elektrik tesisatın geçirilmesi için kullanılan baca şeklinde bir mahal olduğu, diğer deyişle şaft boşluğunun olası su taşmasında kullanılmak için ve ya su tahliyelerinde kullanılmak için yapılmadığı, içinden kablolar ve diğer tesisat borularının geçtiği, davalının taşeronu olan şirketin sistemin içindeki suların taşması üzerine suyu şafta verdiği, oradan akmasını sağlamak istediği, bankanın şaft boşluğunu kapatırken olası bir su taşkınında suyu buradan tahliye edeceklerini bilemeyebileceği, en azından bunu bilmesi ve asla kapatmaması gerektiğini söylemenin ve hasara kendisinin sebebiyet vermiş olacağını söylemenin mümkün olmadığı, dava dışı sigortalı bankanın şaft boşluğunu kapatmış olmasının tek başına hasarı meydana getiren bir husus olmadığı, davacı şirketin taşeronu olan yangın söndürme sistemini kuran dava dışı şirketin, öncelikle bağlantı dişlisine zarar vermemesi, su taşkınlığına sebebiyet vermemesi, gerekli tüm tedbirleri alması gerekeceği, bankanın şaft boşluğunu kapatması su taşkınlığını yaratmayacağı, bu nedenle illiyet bağının kesildiğinden, davalının da sorumluluğunun kalktığından söz edilemeyeceği, bankanın şaft boşluğunu kapatmasının sadece zararın artmasına sebebiyet verdiği, bu sebebiyet verme durumunun da takdiren %20 oranında olduğu kabul edilerek, hasar dosyası ve sunulan ödeme dekontundan davacının dava dışı sigortalısına 25.06.2013 tarihinde 22.436,00 TL ödeme yaptığı, bu durumda icra takibine konu edilmiş miktardan %20 oranında indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar yasal süre içerisinde davalı vekili ve katılma yolu ile davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; davacının iddiaları ve mahkeme kararını özetlendikten sonra, davanın esasının 4. Katta meydan gelen boru patlaması sebebiyle zemin kattaki bankanın zarar görmesinden dolayı davalının sorumluluğunun ve meydana gelen zararla illiyet bağının bulunup bulunmadığının belirlenmesinden ibaret olduğunu, bilirkişiler yerinde yaptıkları keşif ve esas aldıkları tanık beyanları ile her ne kadar asıl raporu tanzim etmişlerse de bu raporda şaft boşluğunun kapalı olmasını ve illiyet bağını dikkate almadıklarını, yapılan itiraz üzerine hazırlanan 16.03.2017 tarihli raporda ise, şaft boşluğunun kapatılmasının davalı ile zarar arasındaki illiyet bağının kesildiği yönünde görüş beyan ettiklerini, bilirkişilerden istenen 2. Ek raporda ise, bilirkişilerin şaft boşluğunun kapatılmaması gerektiğini ancak şaft boşluğu kapatıldığı için suyun üçüncü, ikinci ve birinci kat şaft boşluklarını aşarak hasar gören bağımsız bölüme ulaştığı yönünde kanaat bildirdiklerini, ayrıca davacı ve davalı tanıklarının da beyanlarında şaft boşluğunun kapalı olduğunu beyan ettiklerini, işin püf noktası bilirkişilerinde belirttiği üzere şaft boşluğunun kapatılması olduğunu, binanın 4 katlı olup ayrıca iki alt bodrum kat bulunduğunu, suların, üçüncü, ikinci ve birinci kata bir zarar vermeyerek, eksi birinci kat ve eksi ikinci kata da zarar vermediğini, mantıken düşünüldüğünde; dördüncü kattan akan suyun sadece zemin kattaki bankaya zarar vermesinin şaft boşluğunun kapatıldığını gösterdiğini, dolayısıyla bankanın kapatılmaması gereken şaft boşluğunu kapatarak tüm suyun kendi katına akmasına sebebiyet verdiğini, şaft boşluğunun açık olması halinde doğrudan eksi ikinci kata yani bordum kata akacağını ve oradaki giderlerden kanalizasyona akacağını, kimseye de bir zarar vermeyeceğini, bilirkişilerin bu hususu görmelerine rağmen mahkemenin görmezden geldiğini, mahkemenin her ne kadar gerekçesinde şaft boşluğunun su tahliyesi için kullanılamayacağını belirtmişse de bankaya zarar veren suyun sadece şaft boşluğundan akan su olduğunu, diğer yerlerden akan suların herhangi bir zarar vermediğini, mahkemenin sadece şaft boşluğundan su tahliye edilmiş gibi bir sonuç çıkardığını, şaft boşluğundan giden suların bir sızıntı şeklinde aktığını, ancak bankanın şaft boşluğunu kapatması sebebiyle zararın oluşmasına ve artmasına sebebiyet verdiğini, şaft boşluğu açık olsa idi bankanın hiçbir zararı olmayacağını, mahkemenin ek raporları dikkate almaksızın verdiği kararın açıklanan sebeplerle sakat ve yanlış olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddini istemiştir. Davacı vekili katılma yolu ile yapmış olduğu istinaf başvurusunda istinaf nedenleri olarak; müvekkiline … nolu Banka Yangın Sigorta Poliçesi ile sigortalanan iş yerinde 14/04/2013 tarihinde aynı binanın 4. Katında bulunan davalıya ait iş yerindeki yangın söndürme springlerinin montajı sırasında boru bağlantı elamanının dişinin kırılması nedeni ile yangın söndürme sisteminden akan suların alt katlara ve sigortalımızın bulunduğu kata sızması sonucu müvekkiline sigortalı iş yerinde mahal tavan ve duvar boyası, elektrik tesisatı, alçıpan ve compozit alçıpan kaplama, zemin laminant parkesi, büro mobilya ve dolaplarının ıslanması suretiyle maddi zarar meydana geldiğini, müvekkil şirket tarafından, sigortalı iş yerinde meydana gelen zarar neticesi 22.436,86 TL tutarında tazminat ödemesi yaptığını belirterek, dava dilekçesindeki iddialarını tekrar etmek suretiyle yargılama süresince, davalı tarafından, müvekkili şirkete sigortalı bankanın su basması sonucu zarar görmesinde, şaft boşluklarının sigortalı banka tarafından kapatıldığı iddiasında bulunulduğunu, ancak sigortalı bankanın şaft boşluklarını kapattığını ispata yarar dosyaya yeterli hiçbir delil sunulamadığını, gerek alınan bilirkişi raporunda gerek mahkemece verilen kararda bu durumun açıkça ortaya konulduğunu, yargılama sırasında alınan bilirkişi kök ve ek raporunda; yapılan keşif esnasında şaft boşluklarının açık olduğunu bizzat tespit edildiğini, bilirkişi raporu’nun 3. Sahifesi’nde “Kusur Oranının Tespiti” bölümünde; “..hasar gören işyerinin inceleme yapılan 30/06/2016 tarihi itibari ile şaft boşluklarının açık olduğu tespit edilmiştir…” denildiğini, bilirkişi tarafından keşif esnasında şaft boşluklarının açık olduğunun açıkça tespit edilmiş olmasına rağmen raporda başkaca hiçbir açıklama yapılmaksızın ve hangi delile dayanıldığı belirtilmeksizin olay tarihinde şaft boşlukları kapalı kabul edildiğini ve buna göre rapor hazırlandığını, şaft boşluğunda daha önce kapak olup sonradan sökülmüş olduğuna dair de herhangi bir tespit yapılmadığını, bilirkişinin, tanık beyanlarına itibar edildiğini raporda belirttiğini, ancak dosyada dinlenen tanıklardan hiçbirinin şaft boşluklarının kapalı olduğuna dair görgüye dayalı bir beyanda bulunmadıklarını, bizzat davalı tanıklarının 07/06/2016 tarihli oturumda verdikleri ifadelerde şaft boşluklarının kapalı olduğuna dair bir bilgilerinin olmadığını, şaft boşluklarını bizzat görmediklerini beyan ettiklerini belirterek, tamamen varsayıma dayalı olarak %20 oranında indirim yapılmış olmasının haksız olduğunu, kararın bu nedenle kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, “ Banka Yangın Sigorta Poliçesi “ kapsamında ödenen hasar bedelinin tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı itirazın iptali davasıdır. Dosya kapsamından; davacı sigorta şirketi ile dava dışı sigortalı … Bankası Anonim Şirketi arasında, başlangıç tarihi 31/12/2012, bitiş tarihi 31/12/2013 olan sigorta poliçesinin düzenlendiği, sigorta poliçesinde riziko adresinin T.C. / KKTC sınırları olarak belirlendiği, sigortalı bankanın Beylikdüzü adresindeki şubesinde 11/04/2013 tarihinde, 24/03/2013 tarihli ekspertiz raporunda belirtildiği üzere, …’a ait 4.kattaki yangın söndürme springlerinin montajı sırasında boru bağlantı elemanının dişinin kırılması nedeniyle yangın söndürme sisteminden akan suların alt katlara ve sigortalı mahale sızması sonucunda sigortalı mahalde tavan, duvar boyasının, elektrik tesisatının, alçıpan compozit alçıpan kaplamasının zemin, laminant parkesinin, büro mobilya ve dolaplarının ıslanmak suretiyle hasarlanmış olduğu, hasar bedelinin belirlendiği, ekspertiz raporu ekinde olay yerine ait fotoğrafların mevcut olduğu, davacı sigorta şirketi tarafından dava dışı sigortalıya 22.436,86 TL tutarlı hasar bedelinin ödendiği, ödenen hasar bedelinin tahsili amacıyla davacı şirket tarafından davalı şirket hakkında İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında 11/04/2014 tarihinde 22.436,00 TL asıl alacak, 785,57 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 23.221,57 TL’nin tahsili amacıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı, davalı borçlunun yasal sürede borca ve ferilerine itiraz ettiği, davacının İİK 67.maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde iş bu davayı açmış olduğu anlaşılmıştır. Taraflar arasında; sigorta sözleşmesi, meydana gelen hasar konularında herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; tarafların olaydaki kusur durumu, buna dair alınan bilirkişi raporları ile mahkeme kararının usul ve yasaya uygun bulunup bulunmadığına ilişkindir. Mahkemece; taraf tanıkları dinlenilmiştir. 10/05/2016 tarihli celsede dinlenen davacı tanıklarından … beyanında: 24/05/2013 tarihli ekspertiz raporunun taraflarınca hazırlandığını, içeriğinin doğru olduğunu, olay yerine 12/04/2013 tarihinde gittiğini, gerekli incelemeleri yaptığını, bankadaki hasarı gördüğünü, … Bankası şubesinin bulunduğu yerde yaptığı incelemeler neticesinde duvardan ve tavandan su geldiğini ve zemine yayıldığını, mobilyaların üzerine aktığını tespit ettiğini, bankadaki çalışanlara sorduğunda bu olayın meydana geliş sebebinin üst kattaki yangın springlerinin patlamasından kaynaklandığını söylediklerini, daha sonra 4.kata çıktığını, … bankası şubesinin ise giriş, bodrum 1.katta olduğunu, 3. Kata ve 2.kata bakmadığını, 4.kata çıktığında orada işçilerin olduğunu, binanın hala inşaat olduğu için çalıştıklarını, kendilerine sorduğunda patlamış olan yangın söndürme aletinin su boru hattını patlatmış olduğunu söylediklerini, tavandan akan suyun zemine yayılıp 4.katta duvarın kenarında bir şaft olduğunu ve bu su şaftın bulunduğu yerden aşağıya doğru aktığını, sebebin bundan kaynaklandığını, kendisinin gittiğinde akan suyun olmadığını, olay yerinde dinlediği kişilerin beyanları ve olay yerinde yaptığı incelemeler neticesinde 4.katın davalı şirkete ait olduğunu öğrendiğini, …’nın giriş bodrum ve birinci kat olmak üzere 3 kattan oluştuğunu, su sızıntısının 3 katta da mevcut olduğunu, 4.kattan kastının da girişi saymamasından kaynaklandığını, dairenin henüz inşaat halinde olduğu için yangın springinin tavanda olduğunu beyan etmiştir. Tanık … aynı celsedeki beyanında; … sigorta şirketinin eksperi olarak çalıştıklarını, 2013 yılının Nisan ayında … Sigorta A.Ş.’nin hasar tespiti istediğini, hasar tespitine ilk olarak …’in gittiğini, olay yerinde ilk tespiti o yaptığını, davalıya ait 4.katta yangın springlerinin montajı sırasında yapılan hata nedeniyle bir bağlantı elemanının kırılması nedeniyle yangın söndürme sisteminden sızan suların bankaya ve alt katlara inerek bankadaki hasara sebebiyet verdiğini öğrendiğini ve bahse konu davalı şirketin yerine çıkarak ordaki işçilerle görüştüklerini ve onlarında boruyu gösterdiklerini, borunun kırılması nedeniyle suyun aktığını …’e söylediklerini, 6-7 gün sonra …’le birlikte olay yerine gittiklerini ve orada onarım yapacak olan bankanın hasarını tespit ettiklerini belirtmiştir. 07/06/2016 tarihli celsede dinlenen davalı tanıklarından … beyanında; davalı şirkete iş yaptığını, genel olarak mekanik tesisat işlerini yaptıklarını, kendisinin şirket sahibi olduğunu, davalı şirketin olayın olduğu yerdeki bürosunun yangın ve soğutma işlemlerini yaptıklarını, yangın hattındaki bağlantıdan olan bir arızadan dolayı bulundukları yeri yangın hattından doğru su basmaya başladığını, kendilerinin 3 yada 4.katta olduklarını, bulundukları yerde davalı şirketin iş yerinin olduğunu, alt katta da boş olan ve faal olan işyerlerinin bulunduğunu, dava dışı … Bankasının zemin ve zeminin altındaki iki katı kullandıklarını, bulundukları kattan su boşalmaya başlayınca şaft boşluğundan zemine doğru suların boşalmaya başladığını, bulundukları yerin altındaki yerlerde herhangi bir arızanın oluşmadığının, şaft boşluklarının açık olduğunu, tahliyenin çok rahat gerçekleştiğini, … Bankasının güvenlik sebebiyle şaft boşluğunu kapattığını, bu durumu kendilerine teknik servisin söylediğini, kapalı olduğu için de su tahliyesinin olamadığını ve bankaya yöneldiğini, genel olarak şaft boşlukları kapatılamayacağını, ancak şaft boşluklarının büyük olduğu için ve işyerinin de banka olması nedeniyle güvenlik amaçlı kapatılmış olduğunu beyan etmiştir. Davalı tanığı … aynı celsedeki beyanında; dava dışı şirkette şantiye şefi olarak çalıştığını, olay günü davalı şirketin ofisinde olduklarını, ofisin yangın, soğutma ve ısıtma işlemlerini yapmak için olay yerinde olduklarını, dava dışı bankanın zemin katta bulunduğunu, ayrıca asma katlarınında bulunduğunu, su boşalmaya başlayınca teknik servise haber verdiklerini, teknik servisin hidrofili kapattığını, o arada bankayı su bastığını, yukarıdan aşağıya doğru gezmeye başladıklarını ve diğer aradaki büroların zarar görmediğini tespit ettiklerini, … Bankasının şaft boşluğunu güvenlik amaçlı kapattığını ve suların … Bankasının tavanından yayılmak üzere bankaya dolduğunu gördüklerini ifade etmiştir.
23/01/2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda; tarafların iddia ve savunmaları, dosyadaki bilgi ve belgeler, tanık beyanları özetlendikten sonra, mahallinde yapılan inceleme ve değerlendirmede dava konusu hasara neden olduğu belirtilen yangın söndürme tesisatının tamamlanmış olduğu, hasar gören iş yerinin inceleme yapılan 30/06/2016 tarihi itibariyle şaft boşluklarının açık olduğu, tanık beyanlarına itibar edilmesi halinde dava dışı sigortalının şaft boşluklarını kapatması nedeniyle hasarın artmasına etkisi olmasından dolayı %30 oranında kusurlu olduğu, dava dışı … Ltd Şti’nin ise yangın söndürme işini yaparken özensiz ve tedbirsiz çalıştığı, meydana gelen hasarda asli kusurlu olduğu, kusur oranının %40 olduğu, davalının ise alt yüklenicinin işi yaparken gerektiği gibi denetlenmemesi, kontrol etmemiş olması nedeniyle %30 oranında kusurlu olduğu, ekspertiz raporunda bina hasarı için taktir edilen 19.612,64 TL + KDV olmak üzere toplam 23.142,90 TL’nin kadri maruf olduğu, olayın davalı şirkete ait 112-113 numaralı ofiste yapılacak yangın ve soğutma – ısıtma sistemleri montajı ile ilgili alt yüklenici sözleşmesi düzenlendiği, olayın montaj sırasında vananın patlatılması ile meydana geldiği, davalı şirketin iş sahibi olduğu, sözleşmede işveren olarak yer aldığı, sözleşmenin 10.maddesinde yapılan işlerin inşaat süresince işveren tarafından kontrol edileceğinin kararlaştırıldığı, davalı şirketin ayrıca bina maliki sıfatı ile de TBK 69.maddesindeki kusursuz sorumluluğunun bulunduğu belirtilerek, kusur oranına göre hasar tazminat miktarlarını göstermişlerdir. Tarafların rapora beyan ve itirazları üzerine 16/03/2017 tarihli ek bilirkişi raporunda; tarafların rapora beyan ve itirazları sonrasında davacı vekilinin itirazları sonucunda rapordaki kanaatlerinde bir değişiklik olmayacağı, davalı vekilinin itirazında belirmiş olduğu şekilde sigortalının şaft boşluğunu kapatmasının illiyet bağını kopardığı itirazının heyetlerince benimsendiği, bu yönde hüküm kurulması halinde tazminat talebinin yerinde olmadığı ifade edilmiştir. 22/09/2017 tarihli ikinci ek bilirkişi raporunda; şaft boşluğunun binada mekanik ve elektrik tesisatının geçirilmesi için kullanılan baca şeklinde bir mahal olduğunu, fotoğraflarda görüleceği üzere olay yerindeki şaft boşluğundan elektrik kablolarının geçmekte olduğu, kapatılmamasının gerektiği, şaft ile bağımsız bölüm arasındaki bölgenin baca deliği gibi düşünüldüğünde açıkta kalan bu bölümün tuğla ile örülüp üzeri sıvanarak kapatabileceğini, ancak bu kapama işlemi yapıldığında üst katlardan sızan suların kapatılan seviyeye kadar birikerek buradan da hasar gören bağımsız bölüme taştığı kanaatine varıldığını belirtmişlerdir. Mahkemece dosya kapsamına ve bilirkişi raporlarına göre meydana gelen hasardan her iki tarafında kusuru olduğu kabul edilerek davanın yukarıda açıklanan gerekçelere binaen kısmen kabulüne karar verilmiştir. 6102 sayılı TTK ‘nun 1472. maddesinde halefiyet düzenlenmiştir.Maddede, sigortacının sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçeceği, sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hakkın tazmin ettiği bedel kadar sigortacıya intikal edeceği ifade edilmiştir. Sigortalının tazminat alacağının hukuki temelinin haksız eylemden, kanundan veya sözleşmeden kaynaklanmış olması arasında hiçbir fark yoktur. TTK 1472. ‘nci maddeden kaynaklanan halefiyet hakkı sigortacıya , zarar sorumlusundan, sigortalısına ödediği sigorta bedeli kadar talep hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da zarar sorumlusuna karşı dava hakkını sağlamaktadır. Bu dava türüne doktrin ve uygulamada sigortacının rücu davası adı verilmektedir. Halefiyete dayalı olan rücu davasında, esas itibariyle sigortalının kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır. Her tazminat davasında olduğu gibi, sigortacının açtığı rücu davasında da davalının kusurunu ve zararı ispat etmek davacı sigortacıya düşer. Halefiyete dayalı sigorta rücu davasında sigortacı halefiyet hukuki ilişkisi sebebiyle ancak selefinin sahip olduğu haklara sahip olur. Sigortacı halefiyete dayanarak rücu davasını zarar sorumlusu aleyhine yönelttiğine göre, sigortalının zarar sorumlusuna karşı açacağı tazminat davasında sigortalı neyi ispat etmesi gerekiyorsa, sigortacıda bu davada onu ispat etmekle yükümlüdür. Somut davada, davalı iş yerinde yangın söndürme springlerinin montajı sırasında boru bağlantı elemanının dişinin kırılması ve montaj sırasında vananın patlatılması ile dava dışı sigortalı bankanın ise şaft boşluğunu kapatması nedeniyle hasara konu olayın meydana geldiği anlaşılmıştır. Mahkemenin kabulünde de belirttiği üzere, her iki tarafta olayda sorumludur. Sorumluluklarına dair kusur oranları ise olayın oluş şekline göre uygun görülmüştür. Bu nedenlerle mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu, taraf vekillerinin istinaf nedenlerinin ise yerinde olmadığı kanaatine ulaşılmıştır. Açıklanan nedenlerle ve TTK 1472.maddesi ve ilgili yasal düzenlemeler kapsamında verilen karar isabetli olduğundan taraf vekillerinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-İstanbul Anadolu 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1933 Esas, 2018/23 Karar ve 16/01/2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurularının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1. bendi gereğince ayrı ayrı esastan REDDİNE, 2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken 59,30 TL istinaf maktu karar ve ilam harcından davacının peşin olarak yatırmış olduğu 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan tahsile ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, alınması gereken 1.269,01 TL istinaf nispi karar ve ilam harcından davalının peşin olarak yatırmış olduğu 307,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 962,01 TL harcın davalıdan tahsile ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3- Tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerilerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 362/1a bendi gereğince kesin olmak üzere Hakim …’ın karşı oyu ile oyçokluğuyla karar verildi. 15/04/2021
KARŞI OY Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir. Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017). Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır. Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009). HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir. İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.15/04/2021