Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1256 E. 2018/1121 K. 20.06.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1256 Esas
KARAR NO : 2018/1121
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/02/2018
NUMARASI : 2016/473 Esas, 2018/67 Karar
DAVANIN KONUSU : Tespit
KARAR TARİHİ : 20/06/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, 23.02.2016 tarihli dava dilekçesinde, davalı kooperatif başkanı, yöneticileri ve denetçilerinin kooperatif kayıtlarında yapmış oldukları usulsüz işlemlerin tespitini talep ettiklerini, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun 62.maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyelerinin kendi kusurlarından doğan zarardan dolayı ortaklara ve kooperatife karşı sorumlu oldukları gibi TTK 336/5 maddesi gereğince kasıt ve ihmallerinden doğan zararlardan dahi sorumlu olacaklarını, davalı kooperatifin eski muhasebecisinin, kooperatif kayıtlarında usulsüzlük olduğuna dair suç duyurusunda bulunduğunu, öncelikle kooperatifin 2006 yılından itibaren tüm defter ve kayıtlarının mahkemeye teslim edilmesine karar verilmesini, defterler üzerinde denetime elverişli rapor alınarak, davalıların kooperatif kayıtlarında yaptıkları usulsüz işlemler ile kooperatif ve müvekkili üyeyi uğrattıkları zararın mahkemece, davalı kooperatif başkanı davalı …’in 2006 tarihindeki şahsi banka kayıtları incelenerek, şahsi hesaptan gönderilen meblağlar ve tarihlerinin tespiti ile ,kooperatif sermayesinin ve kooperatif hisse oranlarının doğru değerde oluşturulup oluşturulmadığının tespit edilmesini, hatalı hisse oranı ve değer belirlemesi nedeniyle müvekkilinin bu güne kadar uğradığı zararın tespitini, arsanın satış vaadi sözleşmesi ile ödenen tutarların kooperatif kayıtlarında ki ödemelerle örtüşüp örtüşmediğinin tespitini, yöneticilerin sorumluluğunun tespitini, mahkeme kararı gereğince davalı …’e verilmesine karar verilen ancak davalının aslında kooperatifin hakkı olduğunu kabul ettiği bu alacağı kooperatife temlik etmeyerek kooperatif ve ortaklarını zarara uğrattığının tespitini, kooperatif defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapmadan usulüne aykırı olarak denetim raporu düzenlendiğinin tespit edilmesini , usulüne uygun yapılmayan denetim raporu nedeni ile verilen ibralarında geçerliliğinin olmadığının tespitini, tüm bunlarla beraber bilirkişi raporu alınarak bunlar nedeni ile kooperatif ve müvekkili ortağın uğradığı zararın tespitini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili, davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmadığını, müvekkili kooperatifin 2006 yılında kurulduğunu , hisse dağılımın kurulduğu yılda yapıldığını, davacının kooperatif yönetim kurulu ve genel kurul kararlarının iptali için açtığı davanın İstanbul 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/195 Esas, 2013/151 Karar sayılı ilamı ile süre yönünden reddine karar verildiğini, yerel mahkeme kararının onandığını, usulsüzlük iddiası ile yapılan suç duyurusu sonucunda, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/58061 Esas sayılı dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, tespit talebinin dava konusu yapılamayacağını, davacının tüm genel kurullara katıldığını 2012 yılına kadar olan tüm kararların ve ibraların oybirliği ile alındığını, davacının üyesi olduğu ve bir dönem denetçilik yaptığı kooperatifin ne kadar yasa ve hukuka uygun davrandığını bilmekte olduğunu, davacının , hukuka aykırı, somut olmayan , afaki iddia ve taleplerde bulunduğunu ve fakat bu iddialarını somut delillere dayandıramadığını, ümüvekkilinin bütün işlemlerinde olduğu gibi pay dağılımında da hukuka uygun olarak işlem yaptığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
KÜÇÜKÇEKMECE 5. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNİN 2016/10 D.İş Esas, 2016/10 D.İş Karar ve 25.02.2016 tarihli kararı ile davanın Asliye Ticaret Mahkemesi Sıfatı ile açıldığı , dosyanın Bakırköy Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesi gerektiği gerekçesi ile gönderme kararı verilmiştir.
Dairemizin 2016/7 Esas, 2016/7 Karar ve 01.11.2016 tarihli kararı ile ,davacının, banka hesaplarına, menkul ve gayrimenkullere ihtiyati tedbir konulması talebinin reddine ilişkin, ilk derece mahkemesince verilen kararının yerinde olduğu gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:
Mahkemece, kanunda düzenlenen madde hükümleri uyarınca davacının sorumluluğun tespitine dair tespit davası açmasında ve başkaca eda davalarına konu olabilecek , geçmişteki genel kurul kararlarının geçerliliğini tartışmaya açacak şekilde bir çok eda davasının konusunu oluşturabilecek ve bu eda davaları ile elde edilecek sonucu sağlayacak şekilde kooperatifin kuruluşundan itibaren genel bir denetim teşkil edecek şekilde tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı gerekçesiyle, davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle dava şartı yokluğundan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-h ve 115/2 maddeleri gereğince usülden reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Karar, yasal sürede davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.İstinaf nedenleri olarak, müvekkili tarafından HMK 400. maddesine dayalı olarak yapılan tespit talebi üzerine red kararı verilmiş se de , HMK 400/2. maddesi gereğince, delilin hemen tespit edilmemesi halinde kaybolacağı veya ileri sürülmesinin hemen zorlaşacağı ihtimal dahilinde bulunuyorsa hukuki yararın bulunduğunu, davalı kooperatif kayıtlarının incelenmesinin gecikmesi halinde kayıtların değiştirilmesinin ve gerekse delillerin yok olabileceği ihtimalleri karşısında tespit talebinin kabulünün gerektiğini, taleplerin esasen HMK 400. maddeye uygun ve davacı müvekkilinin zarara uğramış olduğunun tespitine ilişkin olduğunun açık olduğunu belirterek, iddiaların bir kısmı tekrar edildikten sonra, kararın kaldırılması ve tespit talepli dava dilekçesinde ki hususlar hakkında bilirkişi incelemesi yapılarak gerekli tespitlerin yapılmasına karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava, tespit istemine ilişkindir.
Davacı, yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere ,davalı kooperatifin kuruluş tarihinden itibaren usulsüz olduğunu iddia ettiği pek çok konunun ve kooperatif ile üyesi olan kendisinin uğradığı zararın tespitini istemiştir.Davacı vekili tarafından istinaf dilekçesinde her ne kadar tespit talebinin HMK 400. madde gereğince talep edildiği belirtilmiş ise de, gerek dava dilekçesinde buna ilişkin bir talep açıkça dile getirilmediği gibi, değişik iş dosyasının gönderme kararına da karşı konulmamıştır .Dosya kapsamından, davacının davalılardan kooperatif üyesi olduğu, dava dilekçesinde iddia edilen konuların bir çoğu hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunulduğu, kovuşturmaya yer olmadığı şeklinde kararlar verildiği, davacının açmış olduğu iptal kararının hak düşürücü süre yönünden red ile sonuçlandığı ve kesinleştiği anlaşılmıştır.Taraflar arasında, söz konusu hususlar yönünden bir uyuşmazlık yoktur.Uyuşmazlık ,davacının böyle bir tespit davasını açmasın da hukuki yararının olup olmadığıdır.
Öncelikle 1163 sayılı Kooperatifler Kanunun değerlendirilmesi yerinde olacaktır. Davacı, tarafların kabulünde olduğu gibi davalı kooperatife üyedir.Gerek kooperatif genel kurul kararlarının gerekse de ,yönetim kurulu kararlarının usulsüz olduğu iddiası üzerine açılabilecek davalar yasa da düzenlenmiştir.Diğer yandan, kooperatif genel kurulu, yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin görev ve yetkileri ile sorumlulukları ile birlikte zarara uğrayanların ne şekilde dava açabilecekleri de gerek Kooperatifler Kanununda ,gerekse de yasanın atıf yaptığı TTK nun ilgili hükümlerinde yer verilmiştir.Yani davacı tarafça, yasaların verdiği yetkiye dayanılarak tespitini talep ettiği her bir konu hakkında dava açılması, hatta , suç duyurusunda bulunulması mümkündür.Zaten davacının da ,bahse konu iddialarının bir kısmına yönelik dava ve şikayet haklarını kullandığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır.
Diğer yandan tespit davasını değerlendirmek gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 105 vd maddelerinde dava çeşitleri düzenlenmiş, 106. maddenin ilk fıkrasında, tespit davası yolu ile mahkemeden bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesinin talep edilebileceği, ikinci fıkrada, tespit davası açanın, kanunlarda belirlenen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerektiği, üçüncü fıkrada ise, maddi vakıaların tek başına tespit davasının konusunu oluşturamayacağına yer verilmiştir. Mahkemeden istenen hukuki korunmaya göre dava çeşitleri, eda davası ,tespit davası ve İnşai davalardır. Davacının istinaf dilekçesinde belirttiği HMK 400.madde ise, delil tespiti ve diğer geçici hukuki korumalar üst başlığı altında düzenlenen delil tespitidir.400. maddede, delil tespitinin istenebileceği haller olarak, görülmekte olan bir davada henüz inceleme sırası gelmemiş yahut ileri de açacağı davada ileri süreceği bir vakıanın tespiti amacı ile keşif yapılması, bilirkişi incelemesi yaptırılması ya da tanık ifadelerinin alınması gibi işlemlerin tarafların her biri tarafından talep edilebileceği olarak belirtilmiş, 2.fıkrada ise “ Delil tespiti istenebilmesi için hukuki yararın varlığı gerekir .Kanunda açıkça öngörülen haller dışında, delilin hemen tespit edilmesi halinde kaybolacağı yahut ileri sürülmesinin önemli ölçüde zorlaşacağı ihtimal dahilinde bulunuyorsa hukuki yarar var sayılır.” düzenlemesine yer verilmiştir.İş bu düzenleme ile ,gerek delil tespiti talebinde ve gerekse de tespit davasında, yasa koyucunun hukuki yararı emredici şekilde getirdiği görülmektedir. Dava her ne kadar yukarıda ifade edildiği gibi delil tespiti mahiyetinde olmayıp tespit davası olsa da, davacı iddiası yönünden her iki talebe ilişkin hukuki yararında birlikte değerlendirilmesi gerekmiştir.Diğer yandan ,yalnızca tespit davalarında değil her türlü dava da hukuki yarar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1-h bendinde dava şartları arasında sayılmıştır.Yasa gerekçesinde hukuki yarardan maksat, davacının subjektif hakkına hukuki korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hali hazırda korunmaya değer bir yararının bulunması, bir başka ifade ile davacının hakkına kavuşmak için, hali hazırda mahkeme kararına muhtaç bir konumda değilse onun hukuki yararının bulunduğundan söz etmenin mümkün olmayacağı şeklinde belirtilmiştir. Davacının dava hakkına sahip olması, dava açabilmesi için yeterli değildir.Bundan başka , davacının dava açmakta hukuki bir yararının bulunması gerekir, yani dava hakkı hukuki yarar ile sınırlıdır. Davacının dava açmaktaki yararı ,hukuki olmalıdır, ideal veya ekonomik yarar yalnız başına yeterli değildir.Davacının dava açmaktaki hukuki yararının korunmaya değer bir yarar olması gerekir. Hukuki yararın güncel olması gerekir. Tespit davasının dinlenebilmesi (esasa girilebilmesi, esastan karara bağlanabilmesi) için davacının tespit davası konusu hukuki ilişkinin var (mevcut) olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde, korunmaya değer güncel bir yararının bulunması gerekir.(Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış , Medeni Usul Hukuku, sayfa 142,143 “ Hukuki Yarar”).
Açıklanan nedenlerle ve özellikle gerek kooperatifler kanunu gerekse de usul kuralları gereğince davacının tespit davası açmasında hukuki yarara dair dava şartı olduğu kabul edilemeyeceğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,
1-Bakırköy 1.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/473 Esas, 2018/67 Karar ve 08.02.2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi gereğince esastan REDDİNE,
2-İstinaf harçları peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi ile aynı yasanın 361/1. maddesi gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.20/06/2018