Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1228 E. 2021/490 K. 08.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1228 Esas
KARAR NO: 2021/490
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/03/2018
NUMARASI: 2015/1056 Esas, 2018/252 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 08/04/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili 06.11.2015 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirketin kuru gıda ithalatı ve ihracatı alanında hizmet veren bir şirket olduğunu, Dubai menşeili … şirketinden, 03.03.2010 tarihli ve 113.400 USD miktarlı fatura karşılığı her biri 22,68 Kg’dan ibaret 1800 çuval kabuklu badem satın aldığını, transit malların Dubai’den Türkiye’ye iki tır ile taşınarak Erenköy Gümrüğünden yurda giriş yaptığını, malın ihracatı ve gümrük işlemleri tamamlanıncaya ve malların ihracatı ile ilgili karar verilinceye kadar muhafazası için … Antreposuna eksiksiz bir şekilde teslim edildiğini, bu aşamadan sonra davalı … Müşavirliğinin, Gaziantep ‘te ikamet eden müvekkili firma ortakları ile iletişime geçip söz konusu mallarla ilgili gümrük ve benzeri işlemleri takip etmesi için müvekkili şirket ortağını yönlendirmek suretiyle müşavirlik lehine vekaletname çıkarılması talimatını verdiğini, şirket ortağının transit mallara ilişkin işlemlerin sıhhatli bir şekilde İstanbul’da yürütülmesi için davalı şirketi yetkilendirmek üzere davalı şirket tarafından noterliğe elektronik posta yoluyla gönderilen vekaletname örneği ile Gaziantep … Noteliğinin 12.04.2010 tarihli … yevmiye numaralı “ genel vekaletnamesini “ çıkarıp, davalıya gönderdiğini, bir süre sonra davalıdan haber gelmemesi üzerine, müvekkili şirket tarafından araştırma yapıldığını ve malların bizzat devlet kontrolündeki antrepodan çıkartıldığının anlaşıldığını, bu hususun Kartal 3. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2010/139 D.İş sayılı dosyası İle tespit edildiğini, her türlü işlemlerin yapılması için davalı şirket yetki ve sorumluluğunda olan malların müvekkili şirketin bilgisi dışında antrepodan çıkarıldığı halde Erenköy Gümrük Müdürlüğünce malların transit ticaret kapsamında antrepodan çıkartıldığı ancak ihraç edilmediği iddiası ile müvekkili şirketten ve Gümrük Kanunu uyarınca davalı şirketten gümrük vergisi ve katma değer vergisi talep edildiğini, Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından düzenlenen ödeme emirlerine ve haciz ihbarlarına gerekli itirazların taraflarınca yapılmış olsa da halen derdest olan iş bu vergi davalarının sonucu beklenmeden Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından müvekkili şirket hesaplarına haciz varakası düzenlenerek bloke konulduğunu ve müvekkili şirketin vergi borcunu icra tehditi altında ihtirazi kayıtla … ve … sayılı beyannameler için toplam 309.733,31 TL ödemek zorunda kaldığını, edinilen bilgilere göre Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından davalı şirket hakkında da aynı borçtan vergi tahakkuku yapıldığını, vergi itirazlarının Vergi Mahkemelerince kabul olmadığını, davalı şirketin Gümrük Kanunun 192.hükmüne göre işbu vergi borcundan müştereken ve müteselsilen sorumlu olmasına rağmen Gümrük Müdürlüğüne iş bu vergi borcuna ilişkin herhangi bir ödemede bulunmadığını, borcun tamamının müvekkili şirketten cebri icra tehdidi altında tahsil edildiğini, Gümrük Kanunu madde 192 “ Aynı gümrük vergilerinin ödenmesinden birden çok yükümlünün sorumlu olduğu hallerde, bunlar söz konusu vergilerin ödenmesinden müştereken ve müteselsilen sorumludurlar “ hükmünün, gerek kanun,gerek Yüksek Yargı organlarının içtihatlarına göre gümrük müşavirliklerinin sorumlulukları altındaki eşyanın vergisinden ithalatçı firma ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu, bununla birlikte, malların girişinde ve çıkışında fiilen müvekkili şirketin bulunmaması, vekaleten her türlü iş ve işlemler için davalı şirketin yetkilendirilmiş olması nedeniyle Gümrük Kanunun 181/2,182/3 ve 192.maddeleri uyarınca davalı firmanın, müvekkili şirket tarafından ödenen vergi borcunun yarısından müvekkiline karşı sorumlu olduğunu iddia ederek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, müvekkili şirketçe ödenen 309.733,65 TL vergi, ceza ve ferilerinin yarısı olan 154.866,65 TL bedelin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevapdilekçesinde, davacının iddia ve taleplerini kabul anlamına gelmemek üzere talebin zamanaşımına uğradığını, davacı şirket ile müvekkili şirket arasında hiçbir zaman, herhangi bir şekilde hizmet veya sözleşme ilişkisi olmadığını, gümrük müşavirliği veya başkaca bir hizmet vermediğini, davacı talebinin hukuki dayanağının olmadığını, müvekkili şirketin, bünyesindeki ortak ve çalışanları ile müşterilerinin gümrük işlemlerini 4458 sayılı Gümrük Kanunun 225 vd maddelerine göre dolaylı temsilci sıfatıyla takip ederek gümrük müşavirliği veren şirketlerden olduğunu, davacı şirketin müvekkili şirketin hiçbir zaman müşterisi olmadığını, bir hizmet ilişkisinin bulunmadığının ticari defterlerin incelenmesi ile ortaya çıkacağını, dava konusu vergi ödemelerinin dayanağının transit beyannameleri, müvekkili şirkete ait olmayan evrak olduğunu, olay tarihinde müvekkili şirketin ortağı olan gümrük müşaviri …’nın şifresi çalınarak ve adına atfen imzası taklit edilerek, sahtecilik yapılarak beyannameler imzalamak suretiyle tescil edilmiş olduğunu, beyannamelerin tescil tarihinin 07.04.2010, müvekkilinin haberi olmaksızın çıkarıldığını ve bu sebeple de müvekkiline teslim edilmemiş vekaletnamenin de tarihinin 12.04.2010 olduğu gözetildiğinde ekinde vekaletname olmadan usulsüz şekilde beyanname tescil edildiğini, müvekkili şirketin mağdur edildiğini, davacı şirkete gümrük müşavirliği hizmeti vermeyen müvekkili şirketin konuyla ilgili cezai ve idari soruşturma açılması üzerine yaptığı araştırmayla haberdar olduğunu, olayın nasıl geliştiği hakkında bilgi verilmesi gerektiğini, eşya sahibi gönderici konumundaki davacı şirket adına Erenköy Gümrük Müdürlüğünce tescilli 07.04.2010 tarihli, … ve … sayılı transit beyannameleri kapsamında kabuklu badem cinsi eşyanın Cilvegözü Gümrük Müdürlüğünden Erenköy Gümrük Müdürlüğüne sevk edilerek anılan idare denetimi altındaki … firmasının antreposuna konulduğunu, ancak transit rejimine tabi olarak Erenköy Gümrüğünden çıkışı yapılan eşyanın Ambarlı Gümrüğüne ulaşmadığı, böylece eşyanın gümrük vergileri ödenmeksizin yurt içinde bırakıldığının tespit edilmiş olduğu gerekçesiyle hem Kadıköy C.Başsavcılığının 2010/17649 sayılı soruşturma sonucunda halen İstanbul Anadolu 1. Ağır Ceza Mahkemesinde kaçakçılık ve resmî evrakta sahtecilik suçlarından açılmış ve derdest durumda bulunan ve sanıkları arasında davacı şirketin ortaklarının da bulunduğu müvekkili şirket yetkilisinin suçtan zarar gören olarak müdahil olduğu 2013/118 Esas sayılı dosyada dava açıldığını, hemde idare tarafından 4458 sayılı Gümrük Kanunun 183 cü maddesine istinaden vergi tatbikatı başlatıldığını, müvekkili şirketin alakası olmadığını, gümrük müşaviri şifresinin bilmedikleri bir şekilde çalınarak ve imzası taklit edilerek, sahtecilik yapılarak beyannamelere imzalar atılmış olduğunu, müvekkili şirketin müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğu iddia edilen olaya ilişkin olarak 2013/118 Esas sayılı Ağır Ceza Mahkeme dosyasında davanın devam ettiğini, şirketin iş bu davadaki talebinin dayanağının kendi kusurundan ileri geldiğini açıkça ispatladığını, soruşturma dosyasında transit beyannameleri üzerinde İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün yaptığı inceleme sonunda 19.04.2010 tarihli ekspertiz raporu düzenlendiğini ve davaya konu iki adet beyannamenin sahte olarak husule getirildiğinin tespit edildiğini, ayrıca müvekkili şirketin olay tarihinde ortağı olan Gümrük Müşaviri … hakkında aynı dosyada, ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiğini, davacı şirket ortakları … ve …’ın kaçakçılık ve resmî evrakta sahtecilik suçundan yargılamaya başlandığını, iddiaları kabul anlamına gelmemek kaydı ile bir an için müvekkili şirketin iddia olunduğu gibi davacı şirketin transit beyannamelerini vekalet ilişkisine dayalı olarak düzenleseydi bile transit rejimine tabi eşyanın gümrük vergilerinden sorumlu olanların gümrük mevzuatına göre asıl sorumlu konumundakinin davacı ve eşyanın naklini üstlenen taşıyıcı olduğundan müvekkili şirketin sorumluluğuna gidilemeyeceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Davacı vekili cevaba cevap dilekçesinde, talebin zamanaşımına uğramadığını, sözleşme kurulmadığı iddiasının da gerçeği yansıtmaktan uzak olduğunu, müvekkili şirketin davalının vekalet bilgilerini davalı ile temasa geçmeksizin bilmesinin hayatın olağan akışı içerisinde olanak bulunmadığını, vekaletname örneğinin tarafların vardığı anlaşma uyarınca bizzat davalı şirket yetkilisinin elektronik postası ile vekaletnamenin çıkartıldığı noterliğe gönderildiğini, bu anlamda vekaletnamenin çıkartıldığı tarih itibariyle noterlik sistemine gelen maillerin mahkemece gerekli görülmesi halinde noterlikten sorulmasını talep ettiklerini, Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından davalı aleyhine borç tahakkuk edildiğini, davalının İstanbul 10.Vergi Mahkemesinin 2012/2627 Esas, 2013/920 Karar sayılı dosyada talebi reddettiğini, davalı tarafın tahakkuk işlemlerinden cevap dilekçesinde söz etmediğini, şifresinin kırıldığı iddiasının asılsız bir iddia olduğu için vergi mahkemesinde görülen davada ispat edemediğini, Gümrük Kanunun 192. maddesi gereğince sorumlu olduğunu belirterek, davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir. Davalı vekili, ikinci cevap dilekçesinde, davacı tarafın rücuen müvekkili şirkete yüklenmek istenen ve Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından düzenlenen ek tahakkukların kesinleşen vergi mahkemesi kararıyla müvekkili şirket yönünden kesinleştiği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, davacı şirket adına kayıtlı iki adet transit beyannamesi kapsamında eşyadan dolayı gerek davacı tarafa gerekse de müvekkili ortağı …’nın imzasının sahte olarak atılmak suretiyle tescil edilen bu iki beyannamede Gümrük Müşavirliği şirketi olarak adı geçtiğinden dolayı müvekkili şirkete ayrı ayrı ek tahakkuklar çıkarıldığını, oy çokluğu ile açılan davanın reddedildiğini, müvekkili şirket ortağının şifresinin habersiz olarak kullanıldığını somut olarak ortaya koyma yükümlülüğünü müvekkili şirkete yüklemenin bir kişiyi bir olaydaki suçsuzluğunu ispat etme mükellefiyeti altına sokmakla aynı olduğunu, davacı tarafın, olayda müvekkili şirketin sorumluluğunun objektif sorumluluk olduğuna dair beyanlarının Gümrük Kanunu hükümlerine aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, davalı tarafın, davacı şirket ile sözleşme ilişkisinin kurulmadığını, vergi ödemesinin dayanağı olan transit beyannamelerinin kendilerine ait olmadığını, olay tarihinde davalı şirketin ortağı olan gümrük müşaviri …’nın şifresinin çalınarak ve ona ait imza taklit edilerek tescil edildiğini, davalının haberi olmaksızın çıkarılan vekaletnamenin tarihinin 12.04.2010 olduğunu belirterek sorumluluğunun bulunmadığını ileri sürmüş ise de bu iddianın soyut kaldığı, hayatın olağan akışına uygun olmadığı, bununla birlikte kullanılan şifrenin davalıya özel olarak verildiği, şifrenin kullanımı ve muhafazası ile tedbirlerinde davalı tarafından alınması gerektiği, bu iddianın davalının sorumluluğunu ortadan kaldıran bir husus olmadığı sonucuna varıldığı, ayrıca davalı tarafça kendisi adına dava konusu olaya ilişkin çıkarılan gümrük ve katma değer vergisi tahakkukuna vaki İtirazının reddine dair Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğünün 10.09.2012 tarihli kararının iptali istemi ile İstanbul 10. Vergi Mahkemesinin 2015/908 Esas sayılı dosyada dava açtığı, mahkeme tarafından bu iddiaların davalının sorumluluğunu ortadan kaldıran bir husus olmadığına karar verdiğini, kararın Danıştay 7. Dairesinin 19.09.2014 tarihli ilamı ile onandığı, kararın düzeltilme istemli açılan davada verilen kararla olayda davalının sorumluluğunun bulunduğu hususunun sabit sayılmakla birlikte bekletici mesele yapılmadığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından 15.740,09 KDV’nin mahsubuna ilişkin geri verme / kaldırma kararı alındığı, iade edilen miktarlar nazara alınarak tanzim olunan bilirkişi ek raporuna göre davanın kısmen kabulüne, 98.361,76 TL ‘nın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, fazlaya İlişkin talebin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak, esasa ilişkin delillerinin toplanıp değerlendirilmediğini, davanın kabulünün haksız ve hukuka aykırı olduğunu, mahkeme tarafından, müvekkili şirket adına dava konusu olaya ilişkin çıkarılan tahakkuka dair İtirazın reddine dair İstanbul 10. Vergi Mahkemesinde açılan davanın reddi kararlarına karşı temyiz başvuruları üzerine İstanbul 10.Vergi Mahkemesi kararlarının kesinleşmesi hususunun bekletici mesele yapılması taleplerinin reddedildiğini, müvekkili şirket ortağı … gibi hakkında ek kovuşturmaya yer olmadığına karar verilen Gümrük Müşavirlerinden …’in ortağı olduğu … Müşavirliği Ltd.Şti isimli şirkete bu olay nedeniyle vergi ve KDV tahakkuku çıkarıldığını, Danıştay tarafından kararın bozulacağı kanaatinde olduklarını, cevap dilekçesinde belirtildiği üzere davacı şirketle hiçbir zaman sözleşme ve hizmet ilişkisi olmadığını, bu hususta deliller toplanmadan eksik ve yetersiz inceleme ile karar verildiğini, hizmet ilişkisinin olmadığına ilişkin ticari defter kayıtları ile ispatlanacağı delil olarak bildirilmesine rağmen delillerinin incelenmediğini, tüm gümrük beyannamelerinin Tasfiye Halinde S.S Gümrük Çalışanları Tüketim ve Yardımlaşma Kooperatifinden gümrük müşavirliği şirketleri tarafından boş olarak satın alındığını ve ihtiyaç oldukça doldurularak kullanıldığını, kooperatiften satın alındığından beyannamelerin seri numaraları aralıklı işlendiğinden hangi beyannamenin kim tarafından satın alındığının anlaşılabildiğini, Kooperatifin 14.05.2013 tarihli yazı ile anılan seri numaralı gümrük beyannamelerinin müvekkili şirkete satılmadığını bildirdiğini, ceza dosyasında müvekkilinin katılan olarak talebinin kabul edildiğini, Bakırköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/169 Esas sayılı davasıyla birleştirildiğini halen derdest olduğunu, mahkemenin aleyhe kararının haksız ve hukuka aykırı olduğunu, transit beyannamelerinin 54 nolu hanelerindeki imzaların müvekkili şirketin olay tarihindeki ortağı …’ya ait olup olmadığına dair öncelikle inceleme yaptırılmasını, bilirkişi heyetinden rapor alınmasını ve kararın kaldırılarak mahkemeye gönderilmesini veya duruşmalı olarak yeniden incelenerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, gümrük müşaviri olarak verildiği iddia edilen hizmet nedeniyle, idareye ödenen gümrük vergisi ve katma değer vergisinin yarı oranındaki miktarının, hizmet veren şirketten Gümrük Kanunun 192. maddesi gereğince tahsili istemine ilişkin rücuen alacak davasıdır. Taraflar arasında, davacı şirketin yurt dışından ürün ithalatı gerçekleştiren şirket, davalı şirketin gümrük işlemlerini yerine getiren şirket olduğu, her iki şirket hakkında ithal edilen eşyaların gümrük mevzuatına aykırı bir şekilde gözetimden çıkarıldığı, eşyaların gümrük vergileri ödenmeksizin yurtiçinde bırakıldığı gerekçesiyle ödenmeyen gümrük vergilerinin tahsilinin idarece talep edilmesi, her iki tarafın vergi mahkemelerine davalar açmış olması, eylemden dolayı davacı şirket ortaklarında sanık olduğu, ceza yargılamasının derdest olduğu, vergi cezalarının davadan önce davacı şirket tarafından ödendiği konusunda bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davalı şirketin mali müşavirlik hizmetine esas olan Gaziantep … Noterliğinde düzenlenen 12.04.2010 tarihli genel vekaletnamenin, davalı şirket ortağının şifresi çalınarak adına atfen imza atılarak düzenlenip düzenlenmediği, davalı şirketin davacı şirkete gümrük hizmeti verip vermediği, mahkeme kararının usul ve esasa uygun olup olmadığı, dava dışı şirket yetkilisi tarafından aynı olaya dair vergi mahkemesinde açılan davanın neticesinin bekletici mesele yapılıp yapılmayacağı, iş bu uyuşmazlıkta davalı ticari defterlerinin incelenmemiş olmasının eksik inceleme olup olmadığı ile kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığıdır. Dosya kapsamından, davacı şirketin, Gaziantep …Noterliğinin … yevmiye sayılı işlemi ile davalı şirket ile birlikte birden fazla kişinin vekil olarak tayin edildiğine dair 12.04.2010 tarihli genel vekaletname düzenlendiği, vekaletname aslı üzerinde parafların mevcut olduğu, İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Kaçakçılık ve Mali Suçları Hazırlık Bürosunun 2013/28917 Esas sayılı soruşturma sayılı dosyasında, 34 adet şüpheli hakkında, “ bir örgütün faaliyeti çerçevesinde gümrük kaçakçılığı suçu, kaçak olduğunu bildiği eşyayı satın almak, satmak, evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma, iftira iddiaları İle 26.03.2013 tarihli iddianame düzenlendiği, şüpheliler arasında, davacı şirket ortaklarından … ve …‘da yer aldığı, iddianamede, alınan ihbarı değerlendiren güvenlik görevlilerinin, 15.04.2010 tarihinde Ataşehir adresinde bulunan Karadeniz Tır Parkında yaptıkları denetimde … plakalı tırın …Ltd.Ştine ait olduğu, şüphelilerin Mersin Gümrük Müdürlüğünden Türkiye Gümrük Bölgesine transit ticaret kapsamında patlatmalık mısır, ceviz ve badem cinsi eşyaları. … Ltd. adlarına getirerek bu ürünleri … Ltd.Ştine devrettikleri yine İzmir Gümrüğünden….yine Cilvegözü Gümrük Müdürlüğünden badem cinsi eşyanın …Ktd.Şti tarafından ithal edilerek Erenköy Gümrük Müdürlüğündeki … Antraposuna gönderildiği, yurt dışından ithal edilen tüm ürünlerin en son … Şirketinde toplanarak şüpheliler …, … ve …‘in talimatı ile … ve … antrepolarına konulduğu, . … ..firma yetkililerinin … Ltd.firmasının paravan bir firma olduklarını bildikleri, diğer üç şüphelinin işlemiş olduğu suçlara iştirak ettikleri, antrepoda topladıkları, mısır, ceviz ve badem cinsi eşya için Ambarlı Gümrük Müdürlüğüne …ltd.Şti ve … Ltd.Şti adına transit beyannamelerle gönderilmiş gibi beyanname düzenledikleri, Ambarlı Gümrük Müdürlüğünde bu beyannamelerle ilgili işlem yaptıkları yurt dışına gönderilmesi gereken bu ürünlerin yerine yurt dışına endüstriyel tuz gönderdikleri, Ambarlı Gümrük Müdürlüğünden yurt dışına gönderilmiş olarak düzenlenen beyannamelerden yurt dışına gönderilen badem cinsi eşyaların Ambarlı Gümrük Müdürlüğünde işlem gören sayılı çıkış özet beyanlar ile tuz cinsi eşya olarak yurt dışı edildikleri, bu nedenle transit beyannamelerde kayıtlı bulunan eşya cinsleri İle özet beyanda kayıtlı bulunan eşya cinslerinin birbirinden farklı olmasına rağmen çıkış beyanların gümrük müdürlüğünde görevli memur tarafından bilgi sistem üzerinde beyannamelerin kapatıldığı, atılı suçlara iştirak ettiği, … Tic.Ltd.Şti adına işlem gören 07.04.2010 tarihli …, … sayılı transit beyannamesi muhteviyatı eşyalar ile ilgili olarak Ambarlı Gümrük Müdürlüğünde herhangi bir işlem yapılmadığı, badem cinsi eşyaların Ambarlı Liman Sahasına hiç girmediği halde sahte gümrük muhafaza kaşeleri ile Ambarlı Liman Sahasına girmiş gibi gösterildikleri, yine … firmasının yetkileri olan … ve …‘ın şirketleri adına yurt dışından getirmiş oldukları ürünleri … antreposuna getirterek yurt dışı edilmek üzere Ambarlı Gümrük Müdürlüğüne sevk ettikleri ve bu eşyanın yurt dışı edilmeden iç piyasaya satıldığı fiiline iştirak ettikleri, 15.04.2010 tarihinde tır parkında ele geçirilen kaşe, mühürler ve plakaların sahte olduğu, İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarının 19.04.2010 tarihli ekspertiz raporu ile kanıtlandığı, beyannamelerin ve faturaların içeriği farklı olması nedeni ile tüm beyannamelerin ve faturaların sahte olduğunun iddia edildiği, İstanbul Anadolu 1.Ağır Ceza Mahkemesinin 2013/118 Esas sayılı dosyasında görülen ceza davasına, davalı şirket tarafından savunmadaki iddiaları gibi şifrenin bilemedikleri bir şekilde çalındığı, imzanın taklit edilmek suretiyle işlem yapıldığı gerekçesiyle, davacı şirkete gümrük müşavirliği hizmeti vermediklerini iddia ederek müdahale talebinde bulunduğu, Kadıköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2010/17649 soruşturma nolu dosyasında, müştekileri, İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü ve … olan, toplam 50 şüpheli ve şüpheliler arasında şifresi habersizce alındığı iddia edilen davalı şirketin eski ortağı …’nın bulunduğu, 5607 Sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanununa Muhalefet, evrakta sahtecilik, görevi kötüye kullanma iddialarından dolayı, şüpheliler …’nın A karneli gümrük müşaviri oldukları, soruşturma konusu, badem ilgili gümrük beyannamelerini imzaladıklarının anlaşıldığı, yurt dışına tuz gönderildiğini bilmedikleri, bu konuda herhangi bir bilgiye sahip olmadıkları gerekçesine yer verilen ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuvarları Dairesi Başkanlığı İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğü tarafından düzenlenen 19.04.2010 tarihli ekspertiz raporunda, bahse konu belgelerin sahte olarak husule getirilmiş oldukları sonucuna varıldığının belirtildiği, İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü Erenköy Bölge Müdürlüğünün davacı şirkete hitaben yazılan 31. 08.2012 tarihli yazıda, bölge müdürlüğünün 27.03.2012 tarihli yazılarında Gümrük ve Ticaret Müfettişleri tarafından düzenlenen 13.02.2012 tarihli rapor sonucu, firma adına kayıtlı … 07.04.2010 tarihli transit beyannamesi muhteviyatı eşyaların gümrük mevzuatı hükümlerine aykırı bir şekilde gümrük gözetiminden çıkarıldığı, eşyaların gümrük vergilerinin ödenmeksizin yurtiçinde bırakılmış olduğunun tespit edildiği, ödenmeyen gümrük vergileri nedeniyle Gümrük Yönetmeliğinin 231/5. maddesi ile 4458 sayılı Gümrük Kanunun 183. madde hükümlerine göre gümrük yükümlülüğünün doğduğu, yapılan incelemede, GV; 55.264,22 TL, KDV: 26.951,93 TL gelir eksiğinin tespit edildiği, söz konusu verginin Gümrük Kanunun 198. maddesine göre 10 gün içinde ödenmesi gerektiğinin belirtildiği, 10.07.2012 tarihli yazıda, … sayılı 07.04.2010 tarihli transit beyannamesi nedeniyle. GV;53.937,88 TL, KDV :26.305,09 TL gelir eksiği tespit edildiği, tebliğ tarihinden itibaren 10 gün içinde ödenmesinin gerektiğinin belirtildiği, 10.07.2012 tarihinde İstanbul Gümrük ve Ticaret Bölge Müdürlüğü Erenköy Gümrük Müdürlüğü tarafından o tarihte davalı şirket ortağı …’ya iki adet yazı gönderildiği, yazılarda, … 07.04.2010 tarihli transit beyannamesi muhteviyatı eşyalar nedeniyle davacı şirkete gönderilen aynı ihbar gerekçeleri gibi GV; 55.264,22 TL KDV; 26.951,93 TL nin Gümrük Kanunun 198 ve aynı Kanunun 229/2. maddesi gereğince tebliğ tarihinden itibaren 15 gün içinde ödenmesi, aynı makama itirazda bulunmanın mümkün olduğu, vadesinde ödenmeyen vergilerin 6183 sayılı Amme Alacakları Tahsil Usulü Hakkındaki Kanunun 51. maddesi gereğince gecikme zammına tabi olduğu, ayrıca cebri tahsil ve takibe konu edileceğinin belirtildiği, aynı tarihli ihbar yazısının … hakkında düzenlenerek, … 07.04.2010 tarihli transit beyannamesi nedeniyle, GV,53.937,88 TL, KDV, 26.305,09 TL nin ödenmesinin talep edildiği, davalı şirket ve dava dışı … tarafından, İstanbul 10. Vergi Mahkemesinin 2012/2627 Esas, 2013/920 Karar ve 09.04.2013 tarihli kararı ile Gümrük ve Ticaret Müdürlüğünün işleminin, sahte beyanname ile kendilerinin şifrelerinin çalınarak gerçekleştirilen ithal işlemleri olduğu, sorumlu olmadıkları iddası ile iptal davası açtıkları, mahkeme tarafından, şifresinin habersiz olarak kullanıldığının davacı tarafça somut olarak ortaya konulamadığı, kendisine ait şifre kullanılarak verilen beyannameden davacının sorumlu olduğu, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın sorumluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak kabulünün mümkün olmadığı, işlemde hukuki aykırılık olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği, Danıştay Yedinci Dairesinin 19.09.2014 gün, 2013/2916 Esas, 2013/921 Karar sayılı kararı İle kararın onandığı, Danıştay Yedinci Dairesinin 2015/122 Esas, 2015/1205 Karar ve 09.03.2015 tarihli kararı ile davalı şirket ve dava dışı …’nın karar düzeltme İsteminin, mahkemenin, davacıların eşyanın yurt içinde bırakılmasından sorumlu olduğu yolundaki gerekçesi yerinde ise de, yapılan tahakkuka gümrük vergisi için %58,5 katma değer vergisi için ise %18 oranının esas alındığının anlaşıldığı, vergi türüne İlişkin mevzuata nazaran vergilerin oranının, dolayısıyla tutarının hukuka uygun olup olmadığı konusunda herhangi bir inceleme ve değerlendirme yapılmaksızın hüküm kurulmasında isabet bulunmadığı gerekçesiyle bozulduğu, davacı şirket tarafından İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin 2012/2561 Esas sayılı dosyasında açılan iptal davasının 27.03.2013 tarihinde reddedildiği, kararın Danıştay 7. Dairesinin 19.09.2014 tarihli 2013/4189 Esas, 2014/4074 sayılı kararıyla onandığı, karar düzeltme isteminin Danıştay 7. Dairesinin 09.03.2015 tarihli, 2015/398 Esas, 2015/1203 Karar sayılı kararı ile bozulduğu, İstanbul 9. Vergi Mahkemesinin 2015/1132 Esas, 2015/1299 Karar ve 28.05.2015 tarihli ilamı ile davacının eşyanın yurt içinde bırakılmasından sorumlu tutulması yerinde ise de gümrük vergisi için %43,2, katma değer vergisi için %8 oranı esas alınmak suretiyle davacı adına tahakkuk yapılması gerekirken gümrük vergisi için %58,5 katma değer vergileri tahakkukuna vaki itirazın reddine dair işlemde hukuka uyarlık görülmediği gerekçesi ile davanın kabulüne işlemin iptaline karar verildiği, davacının toplam 309.733,3 TL ödediği, dava tarihinden sonra, mahkeme kararı öncesinde, dava dışı idare tarafından geri verme veya kaldırma kararı başlığı ile 22.12.2016 tarihinde 14.106,38 TL Gümrük Vergisi ve 27.055,70 TL gecikme faizinin iadesine ve 15.740,09 TL KDV’nin mahsubuna karar verildiği anlaşılmıştır. 12.10.2017 tarihli bilirkişi raporunda, Erenköy Gümrük Müdürlüğünün dava konusu olan alacağını 4458 sayılı Gümrük Kanunun 183. ve 192. maddeleri ve Gümrük Yönetmeliğinin 231/5. maddesinden hareketle müşterek ve müteselsil sorumluluğu bulunan davalı … adına da ek tahakkuk çıkardığı, davalılar tarafından ek tahakkuka karşı itirazda bulunulduğu, itirazın gümrük ve ticaret bölge müdürlüğünce reddedilmesi üzerine vergi mahkemesinde dava açılmış ise de bu tahakkuka vaki İtirazın reddine dair gümrük ve ticaret bölge müdürlüğü işleminde hukuka aykırılık görülmeyerek davanın reddine karar verildiği, temyiz safhaları sonunda ise gümrük vergisi oranının %58,5 yerine %43,2 olması gerektiği, KDV oranının ise %18 yerine %8 olması gerektiği sonucuna varıldığından ilgili gümrük idaresinin 07.04.2010 tarihli … nolu beyanname ile ilgili olarak 22.12.2016 tarihli 2016/909 sayılı Geri Verme veya Kaldırma ile ilgili karar düzenleyerek 14.106,38 TL Gümrük Vergisi, 27.055,70 TL gecikme faizinin iadesine ve 15.740,09 TL ‘nin mahsubuna karar verdiği, bu durumda iade edilen miktar dolayısıyla davacı tarafından … nolu beyanname nedeniyle, ( gümrük vergisi, K.D.V, gecikme faizi ) toplam 108.868,36 TL, … nolu beyanname için toplam 156.745,09 TL, genel toplamın 265.613,45 TL olduğu, davacı tarafın talebi doğrultusunda müşterek ve müteselsil sorumlu davalıdan yarısına tekabül eden 132.806,72 TL ‘lik kısmını dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte talep edebileceği belirtilmiştir. Tarafların rapora beyan ve itirazları üzerine ek rapor alınmıştır. 17.01.2018 tarihli ek bilirkişi raporunda, yapılan açıklamalar ve hesaplamalar neticesinde, … ve … nolu her iki gümrük beyannamesinden dolayı davacı tarafından ödenen / yüklenen gümrük vergisi, KDV ve Gecikme faizi toplamının 196.723,52 TL olduğu yarısına tekabül eden miktarım 98.361,76 TL olduğu, dava konusu uyuşmazlığa neden olan, ihraç edilmek üzere alınan transit malların ihraç edilmediğinin gümrük müfettişleri tarafından tespiti neticesinde ilgili gümrük idaresine davacı tarafından vergi ve gecikme faizinin ödendiği, Gümrük Kanunun 181. maddede açıklandığı üzere Gümrük Müşavirlerinin Mesleği nedeniyle bilmesi ve de bilmek zorunda olduğu bu husus değerlendirildiğinde, Gümrük İdaresinin uygulamış olduğu gecikme faizi müeyyidelerinden davalının da sorumlu olduğu, rapora tapılan itirazlarlarında yeniden irdelenmek suretiyle, davacının davalıdan talep edebileceği toplam tutarın 98.361,76 TL olduğu belirtilmiştir. Mahkemece, rapor sonucuna göre davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. 4458 sayılı Gümrük Kanunun 1. maddesinde, kanunun amacının, Türkiye Cumhuriyeti Gümrük Bölgesine giren ve çıkan eşyaya ve taşıt araçlarına uygulanacak gümrük kuralarını belirlemek olarak açıklanmıştır. 5.maddesinde, bütün kişilerin, gümrük mevzuatı ile öngörülen tasarrufları ve işlemleri gerçekleştirmek üzere gümrük idaresindeki işleri için bir temsilci tayin edebileceği, temsilcinin, doğrudan veya dolaylı olabileceği, temsilcinin doğrudan temsil durumunda başkasının adına hareket edeceği, dolaylı temsil durumunda ise kendi adına, ancak başkasının hesabına hareket edeceği, temsilcinin, temsil edilen kişi namına hareket ettiğini beyan etmek, temsilin doğrudan veya dolaylı olduğunu belirtmek ve sahip olduğu temsil yetki belgesini gümrük idarelerine ibraz etmek zorunda olduğu, 6/1. fıkrada, gümrük idarelerinin gümrük mevzuatının uygulanmasına ilişkin bir karar vermesini talep eden her kişinin, kararın verilebilmesi için gerekli bütün bilgi ve belgeleri söz konusu idarelere ibraz etmek zorunda oldukları, 181. maddede gümrük yükümlülüğünün doğması üst başlığı ile “2”. fıkrada, gümrük yükümlülüğünün, söz konusu gümrük beyannamesinin tescil tarihinde başlayacağı “3”. fıkrada, ithalatta gümrük yükümlülüğünde yükümlünün, beyan sahibi olduğu, dolaylı temsil durumunda, hesabına gümrük beyanında bulunan kişinin de yükümlü olduğu, 182. maddede, ithalat vergilerine tabi eşyanın, bu kanuna aykırı şekilde Türkiye Gümrük Bölgesine girmesi ya da bir serbest bölgede bulunan ithalat vergilerine tabi eşyanın, bu kanuna aykırı olarak Gümrük Bölgesinin başka bir yerine gitmesi hallerinde gümrük yükümlülüğünün doğacağı, 3. fıkrada, bu kanun hükümlerine göre, eşyanın kanuna aykırı olarak gerçekleştiren kişiler, eşyanın kanuna aykırı girişine iştirak eden ve girişin kanuna aykırı olduğunu bilen veya bilmesi gereken kişilerin, söz konusu eşyayı elde eden veya elinde bulunduran ve bu eşyayı elde ettiği veya aldığı sırada eşyanın kanuna aykırı olarak girdiğini bilen veya normal olarak bilmesi gereken kişilerin gümrük vergilerinden sorumlu oldukları, 183. maddede ise, gümrük gözetimi altındaki ithalat vergilerine tabi eşyanın, kanuna aykırı olarak gümrük gözetimi dışına çıkarılması halinde gümrük yükümlülüğünün doğacağı, gümrük yükümlülüğünün eşyanın gümrük gözetiminden çıkarıldığı tarihte doğacağı, bu kanun hükümlerine göre, eşyayı gümrük gözetiminden çıkaran kişilerin, bu çıkarma işine iştirak eden ve eşyanın gümrük gözetiminden çıkarıldığını bilen veya normal olarak bilmesi gereken kişilerin, söz konusu eşyayı elde eden veya elinde bulunduran ve bu eşyayı elde ettiği veya aldığı sırada gümrük gözetiminden çıkarıldığını bilen veya normal olarak bilmesi gereken kişilerin, eşyanın geçici depolanmasında veya tabi tutulmuş olduğu gümrük rejiminin kullanılmasından doğan yükümlülükleri yerine getirmesi gereken kişilerin gümrük vergilerinden sorumlu olduğuna yer verildiği, 192. maddesinde, aynı gümrük vergilerinin ödenmesinden birden çok yükümlünün sorumluluğu olduğu hallerde, bunların söz konusu vergilerin ödenmesinden müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları düzenlenmiştir. Gümrük Kanunun 225.madde başlığı, gümrüklerde iş takibi ve gümrük müşavirleridir. 1. fıkrada, eşyanın gümrükçe onaylanmış bir işlem veya kullanıma tabi tutulmasına ilişkin faaliyetlerin 5’ci madde hükümleri çerçevesinde sahipleri ile bunların adına hareket edenler tarafından dolaylı temsil yoluyla takip edilip sonuçlandıracağı, gerçek kişinin doğrudan temsil yoluyla iş takibinin, geçerli vekaletnameye istinaden ticari miktar ve mahiyet arz etmeyen eşyanın ve özel kullanıma mahsus taşıt araçlarının gümrük işlemleri ile ilgili olarak mümkün olduğu, 226. maddede, gümrük müşavirlerinin her türlü gümrük işlemini takip ederek, sonuçlandırılabileceği 230. maddede, gümrük müşavirlerinin, kanunlara göre tutmaya mecbur oldukları ticari ve kanuni defterlerini, vekaletname ve sözleşmelerini vb özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla beş yıl muhafaza etmeye mecbur olduğu belirtilmiştir. Gümrük Yönetmeliğinin 231. maddesi ibra üst başlığını taşımaktadır. 231/5. fıkrasında, noksan çıkan eşyaya ilişkin vergiler yükümlülüğünün başladığı tarihteki vergi oranları ve diğer vergilendirme unsurlarına göre belirleneceği, bu suretle vergileri alınan eşyanın menşeine göre yürürlükteki ticaret politikası önlemleri ve ticaret anlaşmaları çerçevesinde gereğinin yapılacağı belirtilmiştir.Davaya konu olan gelir vergisi ve KDV Vergisi ile ilgili gelir eksikliklerinin Gümrük ve Ticaret Müfettişleri tarafından düzenlenen 13.02.2012 tarihli rapor sonucunda, davalı şirket adına tescilli iki adet beyanname muhtevası eşyaların gümrük mevzuatı hükümlerine aykırı bir şekilde gümrük gözetiminden çıkarıldığı ve eşyaların gümrük vergilerinin ödenmeksizin yurt içinde bırakıldığının tespiti gerekçesiyle, gümrük vergisi ve KDV eksiğinin ödenmesi amacıyla gerek davacı şirkete ve gerekse de davalı şirketin o tarih itibarıyla ortağına ayni alacak miktarları için Gümrük Kanunun 183 ve yönetmeliğin 231/5. maddesi gereğince tebligat gönderilmiştir. Gerek davacı gerekse de davalının idari mercilere yapmış oldukları itirazlarının reddi üzerine, vergi mahkemelerine açmış oldukları iptal davaları, yalnıza vergi oranları yönünden bozulmuş diğer hususlar kesinleşmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 204. maddesinin üst başlığı “ilamların ve resmî senetlerin ispat gücü “ dür. 204/1. fıkrada, ilamlar ile düzenleme şeklindeki noter senetlerinin sahteliği ispat olunmadıkça kesin delil sayılacağı belirtilmiştir. Yasanın emredici düzenlemesi kapsamında, davalı şirketin sorumlu olmadıklarına dair savunmalarının yerinde olmadığının kabulü kaçınılmaz olacaktır. Diğer taraftan, kesinleşen mahkeme kararları sonucunda, taraflar arasındaki kabul edilen hizmet kapsamında, borç alacak iddiaları olmadığından, ticari defter ve kayıtların incelenmesinde hukuki yarar olmayacağından davalı vekilinin buna dair istinaf nedenlerinin de yerinde olmadığı sonucuna varılmıştır. Açıklanan nedenlerle ve özellikle Gümrük Kanunu ve yukarıda belirtilen ilgili yasal mevzuat kapsamında, mahkemenin davalının sorumluluğuna dair kabulü usul ve yasaya uygun bulunduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere, 1-Bakırköy 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1056 Esas, 2018/252 Karar ve 19.03.2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanun’un 353/1-b bendi uyarınca esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununu gereğince alınması gereken istinaf maktu karar ve ilam harcının 6.719,10 TL’ye ikmali ile bakiye 5.032,10 TL harcın davalıdan tahsile ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, peşin harcın mahsubuna, 3-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına, 4-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere Hakim …’ın karşı oyu ile oyçokluğuyla karar verildi.08/04/2021
KARŞI OY Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir. Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017). Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır. Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009). HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir.İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.08/04/2021