Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2018/1110 E. 2021/256 K. 25.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2018/1110 Esas
KARAR NO: 2021/256
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KOCAELİ 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/03/2018
NUMARASI: 2017/322 Esas, 2018/155 Karar
DAVA: İTİRAZIN İPTALİ (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/02/2021
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, 23/03/2017 tarihli dava dilekçesinde; davalının kendileri tarafından başlatılan icra takibine karşı itiraz ettiğini, bu nedenle takibin durduğunu, davalının uzun süreden beri borcunu ödemediğini, taraflar arasında sözleşme ilişkisi olduğunu, muaccel alacak bulunduğunu, müvekkilinin sözleşme gereğince yükümlülüklerini yerine getirdiğini iddia ederek, icra takibine karşı yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, yasal süre içerisinde davaya karşı beyanda bulunmamış, bilirkişi raporuna karşı beyanda bulunarak, rapora itiraz etmiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, tanık anlatımından ve ticari defter ile kayıtların incelenmesinden anlaşılacağı üzerine, taraflar arasında imzalanan sözleşme yükümlülüklerinin davacı tarafça yerine getirildiği, buna karşılık davalının edimini yerine getirmediği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının Kocaeli … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına yapmış olduğu itirazının iptali ile takibin 5.216,20 TL üzerinden ve takip tarihinden tahsil tarihine kadar işletilecek yasal faizi ile birlikte devamına, alacak likit olduğundan %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, davalı vekili tarafından yasal süresi içerisinde istinaf edilmiştir. Davalı vekili istinaf nedenleri olarak; kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, takip dayanağı olarak faturalara dayalı kalan bakiye alacağın gösterildiğini, faturanın hukuki sonuçları olan önemli bir belge olduğunu, temel borç ilişkisinden bağımsız bir borçlandırma aracı olmadığını, faturanın kesilmiş olmasına rağmen gerçek anlamda mal teslimi yapılmadığını veya hizmetin hiç veya gereği gibi tamamlanmamış olması durumunda delil olabilme niteliğinden yararlanabilmenin mümkün olmadığını, somut davada taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinin mevcudiyeti konusunda bir ihtilaf bulunmamakla birlikte sözleşmede davacı tarafa yüklenen hizmet edimi karşılığı olarak bedellerin ödeneceğinin kararlaştırıldığını, davacının sözleşmeye uygun şekilde edimini ifa etmediğini, buna ilişkin herhangi bir delili ileri süremediğini, icra inkar tazminatına karar vermenin yasaya aykırı olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, ” Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi Hizmet Sözleşmesi ” kapsamında düzenlenen fatura alacaklarının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine karşı itirazın iptali davasıdır. Dosya kapsamından; taraflar arasında 09/08/2016 tarihli hizmet sözleşmesinin düzenlendiği, sözleşmede davalı şirketin iş veren, davacı şirketin ise hizmet kuruluşu olarak yer aldığı, sözleşmenin konusunun ikinci maddede, hizmet kuruluşu tarafından iş veren bünyesinde çalışan personele iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri yönetmeliği doğrultusunda iş güvenliği uzmanlığı – iş yeri hekimliği – diğer sağlık personeli hizmetlerinin verilmesi olduğu, davacı şirket tarafından sözleşme kapsamında iş yeri hekimliği, yardımcı sağlık personeli, periyodik muayene hizmeti, ortak sağlık birimi hizmeti, ortak sağlık güvenlik birimi hizmeti dair 2016 ve 2017 tarihlerine ait toplam 5.216,20 TL tutarında faturalar düzenlendiği, söz konusu faturanın tahsili amacıyla davacı şirket tarafından davalı şirket hakkında Kocaeli … İcra Dairesinin … Esas nolu dosyasında 01/03/2017 tarihinde 5.216,20 TL icra takibi başlatıldığı, davalı borçlu şirketin yasal süre içerisinde borca itiraz ettiği, davacı şirketin ise İİK 67.maddesi gereğince bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde itirazın iptali davasını açtığı anlaşılmıştır. Taraflar arasında; sözleşme ilişkisinin varlığı, düzenlenen faturalar konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık; davacı tarafın sözleşme yükümlülüklerini yerine getirip getirmediği ve davacının takip konusu fatura alacağına hak kazanıp kazanmadığı ile kararın usul ve yasaya uygun olup olmadığıdır. Davacı tanığı, … 09/03/2018 tarihli celsede zapta geçen beyanında; davacı şirkette A sınıfı iş güvenliği uzmanı olarak çalıştığını, firmalarının görüşmeler yaparak anlaşma çerçevesinde imzalanan iş alanlarına göre güvenlik uzmanlarını şirket bünyesinden görevlendirdiğini, davalı firmanın çok tehlikeli yer olarak tanımlanabilecek işletme konusuna sahip olduğundan kendisinin görevlendirildiğini, iş sağlığı ve güvenliği hizmetlerini 2017 Mayıs ayına kadar ifa ettiğini, ödemelerin yapılıp yapılmadığının bilgisi dışında olduğunu, kendisinin 6331 sayılı Kanun kapsamında görevini yerine getirdiğini ifade etmiştir. 13/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafın 2016 ve 2017 yıllarına ait ticari defter ve kayıtlarının açılış ve kapanış tasdiklerinin yasal sürede yaptırıldığı, davalı şirketin ise yine 2016 ile 2017 yılları ticari defter ve kayıtlarının açılış ve kapanış tasdiklerinin usulüne uygun şekilde yaptırıldığının tespit edildiği, davacı şirket tarafından takibe konu edilen ve davalı adına düzenlenen faturaların 2016 ve 2017 yevmiye defterine kaydedildiği, davalı şirket tarafından da 2016 – 2017 yevmiye defterine kayıt edildiği, sonuç olarak, davacı ve davalı taraf defterlerinin sahipleri lehine delil olma özelliğine haiz olduğu, takibe konu dayanak yapılan faturaların toplam tutarının 5.216,20 TL olduğunun tespit edildiği belirtilmiştir. Mahkemece; bilirkişi raporu ve tanık beyanına göre davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK nun birinci bölümünde borç ilişkileri, birinci ayrımında, sözleşmeden doğan borç ilişkileri ve 1. maddede ise, sözleşmenin kurulması düzenlenmiştir. Aynı yasanın 12. maddesinde, sözleşmelerin şekli üst başlığı ile, sözleşmelerin geçerliliğinin kanunda aksi öngörülmedikçe hiçbir şekle bağlı olmadığına yer verilmiştir. Somut olayda olduğu gibi, yasa koyucu tarafından, tacirler arası hizmet alım sözleşmesi konusunda herhangi bir şekil şartı getirilmemiştir. Diğer yandan salt fatura düzenlenmesi fatura konusu alacağın varlığını kanıtlamaya yeterli değildir. Bu nedenle, alacak iddiasında bulunan davacının fatura konusu alacağa hak kazandığını usulüne uygun delillerle ispatlaması gerekir. Somut davada, her iki tarafın ticari defter ve kayıtlarının usulüne uygun şekilde düzenlendiği, ticari defter ve kayıtlarda faturaların yer aldığı, bu anlamda bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere davacının takip konusu fatura bedellerinden dolayı alacaklı olduğu, HMK 222.maddesi gereğince ticari defterlerin delil niteliğinde bulunduğu, diğer yandan, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 190. maddesinde, ispat yükünün, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa ait olduğu, TMK nun 6. maddesinde ise, taraflardan her birinin hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlü olduğu belirtilmiştir. İş bu davada, davacının sözleşme konusu fatura alacağını geçerli delillerle ispat etmiş olduğunun kabulü yerinde görülmüştür. Açıklanan nedenlerle ve özellikle taraflar arasında düzenlenen hizmet sözleşmesi ile delil niteliğindeki ticari defter ve kayıtlar neticesinde, davacının davalı taraftan, takip konusu bakiye fatura alacağını usulüne uygun ve yasal delillerle ispat etmiş olduğunun kabulü uygun görülmüştür. Ayrıca fatura konusu alacak likit olduğundan icra inkar tazminatı yönünden verilen hükümde yerindedir. Diğer yandan 6100 sayılı HMK’nın 357/1.fıkrası gereğince ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen savunmaların dinlenemeyeceği düzenlemesi de göz önünde bulundurularak davalı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Kocaeli 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2017/322 Esas, 2018/155 Karar ve 09/03/2018 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 91,10 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 356,31 TL olmak üzere toplam 447,41 TL harçtan davalının peşin olarak yatırmış olduğu 188,10 TL harçtan mahsubu ile bakiye 259,31 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine YER OLMADIĞINA, 4- Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 362/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere Hakim …’ın karşı oyu ile oy çokluğuyla karar verildi.25/02/2021
KARŞI OY Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir. Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017). Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı). Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır. Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009). HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir. Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir. İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.