Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2945 E. 2020/967 K. 04.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2945 Esas
KARAR NO : 2020/967
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/03/2017
NUMARASI : 2015/931 Esas, 2017/407 Karar
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/06/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında 05/12/2011 tarihinde imzalanan ve 06/12/2011 tarihinde yürürlüğe giren hizmet yönetim sözleşmesi uyarınca müvekkili şirketin davalıya ait fabrikanın hizmet yönetimini üstlendiğini, davalı şirketin 03/01/2013 tarihinde, taraflar arasındaki sözleşmenin 7. maddesinde belirlenen prosedürlere uymadan, hem mail ortamında hem iadeli taahhütlü mektupla sözleşmeyi feshettiğini, aynı madde uyarınca bu şekilde sözleşmenin feshinin 2 aylık hizmet fatura bedeli olarak cezai şarta bağlandığını, cezai şartın tahsili için İstanbul …. İcra Müdürlüğünün …. esas sayılı dosyasında takip başlatmışlarsa da itiraz üzerine takibin durduğunu, takibe itirazın haksız olduğunu belirterek itirazın iptali ile takibin devamına, davalının alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP Davalı cevap vekili dilekçesi ile; davacı şirket personelinin işi gereği gibi yapmadıklarını ve buna ilişkin şikayetlerin defalarca bildirildiğini, personellerin değiştirilmesi taleplerinin yerine getirilmediğini, bu hususta tanıkları olduğunu, davacı tarafça sorun çözülemediği için müvekkili şirketin sözleşmeyi feshetmek zorunda kaldığını, müvekkilinin sözleşmeye uygun olarak sözleşmeyi feshettiğini ve bildirimsiz fesih talebinde bulunmadığı için davacının cezai şart isteyemeyeceğini, talep edilen cezai şartın da fahiş olduğunu, alacak likit olmadığından icra tazminatı istenemeyeceği gerekçesiyle davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI İlk derece mahkemesi; sözleşmenin 7/b maddesi uyarınca, davalı şirketin sözleşmeye aykırılık halinde sözleşmeyi feshi için, ihtarname ile hizmetin devamı için düzeltme istemesi, hizmette düzeltme gerçekleşmemişse bir ay önceden yazılı ihtarda bulunarak sözleşmeyi tek taraflı feshetmesi gerekirken, düzeltme yolunu tercih etmeden ve bu hususta davacıya ihtarname göndermeden, ayrıca 1 aylık önel verilmeden fesih yoluna gitmesi nedeniyle davacının cezai şart talep edebileceği, alacağın da likit olduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile takibe itirazın iptaline ve icra tazminatına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davalı vekili yasal süresinde sunduğu istinaf dilekçesinde; davacı şirket personellerinin işi gereği gibi yerine getirmediklerinin defalarca şikayate konu olduğunu ve bu durumun çok kez davacıya bildirildiğini, sundukları maillerde müvekkili şirketin şikayetlerini defalaca dile getirmesine rağmen düzeltme yapılmaması nedeniyle sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiğini, davacının şikayet ve düzeltme talebini içeren bu maillere itirazının olmadığını, müvekkilinin sözleşmenin 7/b maddesine uygun olarak düzeltme yapılmaması nedeniyle bir ay önceden yapılan yazılı ihtarla sözleşmeyi tek taraflı feshettiğinden cezai şart istenemeyeceğini, kabul anlamına gelmemekle birlikte cezai şartın aşırı olduğunu ve Yargıtay kararları gereği hakkaniyetin gerektirdiği durumlarda, tacirler arasındaki aşırı cezai şartın da indirilmesi gerektiğini belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın reddini talep ve istinaf etmiştir.Davacı vekili istinaf talebine cevap vermemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE HMK’nın 355 maddesi uyarınca istinaf nedenleri sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde;Dava, hizmet alım sözleşmesinin feshi nedeniyle cezai şart alacağının tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın kabulü ile davalının takibe itirazının iptaline ve icra tazminatına karar verilmiş, karara karşı davalı taraf istinaf yoluna başvurmuştur.Dosya kapsamından; taraflar arasında 05/12/2011 tarihinde imzalanan ve 06/12/2011 tarihinde yürürlüğe giren hizmet yönetim sözleşmesi uyarınca davacı şirketin davalıya ait fabrikanın hizmet yönetimini üstlendiğini, davalı şirketin 03/01/2013 tarihli yazısı ile, hizmet yönetiminde sözlü uyarılara rağmen herhangi bir düzelme olmadığı ve aksaklıkların devam ettiği belirtilerek sözleşmenin 03/01/2013 tarihinde feshedildiğinin beyan edildiği, anılan fesih yazısının davacı tarafa 08/01/2013 tarihinde tebliğ edildiği, davacının bildirimsiz fesih yapıldığı gerekçesiyle sözleşme uyarınca 11.166,00 cezai şart ve 3.340,55 TL işlemiş faizinin tahsili için İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasında davalı aleyhine takip başlattığı, davalı şirketin süresinde takibe itiraz ettiği, davacının takibe itirazın iptali için, 1 yıllık hak düşürücü süre içinde eldeki itirazın iptali davasını açtığı anlaşılmaktadır.Taraflar arasında hizmet alımına yönelik sözleşme ilişkisi olup, uyuşmazlık, davalının sözleşmeyi feshetmesi nedeniyle, davacı şirketin cezai şart talep edip edemeyeceği, istenen cezai şartın aşırı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.Taraflar arasında düzenlenen sözleşmenin 6/f maddesi uyarınca davalı işveren tarafından değiştirilmesi istenen personel davacı yüklenici tarafından en çok beş günü içinde değiştirilir. Sözleşmenin 7/b maddesi ise; “Taraflar; sözleşmeye aykırılık halinde, ilgili düzenlemelerin yapılabilmesi için, karşı tarafa uyarı olarak ihtarname göndermeli, hizmetin devamında düzeltme yolunu seçmelidir. Şayet; verilen hizmetlerde düzeltme gerçekleşmemişse, hizmete son verilmesi kararı alınır ve karşılıklı olarak birbirlerine bir ay önceden yazılı ihtarda bulunarak sözleşmeyi tek taraflı olarak fesih yetkisine sahiptirler. Aksi halde bildirimsiz fesih talebinde bulunan taraf diğer tarafa iki aylık hizmet fatura bedelini fesih tarihinden itibaren en geç bir hafta içerisinde nakden ve defaeten ödemeyi kabul eder” hükmünü düzenlemektedir.Bu hükme göre, sözleşmeye aykırılık halinde öncelikle hizmetin düzeltilmesi yönünde uyarı olarak ihtarname keşide edilmeli, ihtara rağmen verilen hizmette düzelme olmadığı takdirde bir ay önel verilerek yazılı ihtarla sözleşme feshedilmelidir.Somut olayda, davalı taraf, şikayetlerin dile getirilerek düzeltme istemelerine rağmen düzeltme yapılmaması nedeniyle sözleşmeyi feshettiklerini, sunulan maillerde, öncesinde şikayetlerin dile getirilmesine rağmen düzeltme yapılmadığının ifade edildiğini, maillerin mahkemece değerlendirilmediğini, buna göre cezai şart gerektirmeyecek şekilde sözleşmeyi feshettiklerini savunmuştur. Davalı taraf, öncelikle hizmetlerde düzeltme yapılması talebini şifahi olarak ayrıca maillerle bildirdiklerine ifade etmişse de, sözleşmenin 7/b maddesi uyarınca hizmetin devamı için düzeltme talebinin ihtarmame ile yapılması gerekir. Öte yandan davalı taraf, şikayetlerin defalarca dile getirilmesine rağmen düzeltme yapılmadığının maillerde beyan edildiğini savunmuşsa da, davalının anılan mailinin tarihi, sözleşmenin feshedildiği 03/01/2013 tarihi olup, dosya kapsamında başka mail bulunmadığı gibi, davacı taraf ise aynı tarihli maile cevabında, daha önce hizmetle ilgili yazılı ya da sözlü aksaklık bulunduğunun dile getirilmediğini beyan etmiştir. Buna göre, davalı taraf sözleşmeye aykırılığın giderilmesi için öncesinde düzeltme istediğini kanıtlamış değildir. Alacağın hukuki niteliği ve miktarı dikkate alındığında, bu hususta, mahkemece tanık dinlenmemesi de yerindedir. Bunun yanında davalı tarafın, bir ay önel vermeden 03/01/2013 tarihli fesih yazısı ile sözleşmeyi feshetmesi de, 7/b maddesinin 1. cümlesine uygun bir fesih niteliğinde olmamıştır. Tüm bunlardan, davalının sözleşmeye aykırılık halinde düzeltme yolunu tercih etmeden ve bu hususta davacıya ihtarname göndermeden, ayrıca 1 aylık önel verilmeden fesih yoluna gitmesi nedeniyle, sözleşmenin 7/b maddesinin ikinci cümlesi uyarınca diğer tarafa iki aylık hizmet fatura bedelini ödemesi gerekir.Davalı taraf, cezai şartı kabul etmemekle birlikte, ayrıca cezai şartın aşırı olması nedeniyle indirilmesi gerektiğini savunmuştur. TTK’nın madde 22. uyarınca tacir sıfatına haiz borçlu cezai şartın fahiş olduğu iddiasıyla indirilmesini isteyemez ise de, Yargıtay içtihatlarıyla kabul edildiği üzere cezai şartın fahişliği borçlunun ekonomik mahvına sebep olacak nitelikte ise borçlunun talebi halinde bu hususun değerlendirilmesi gerekir. Sözleşmede hükmedilen cezai şartın miktarı dikkate alındığında, ödenmesi halinde borçlunun ekonomik mahvına sebep olacak nicelikte değildir. Bu nedenle davalının bu yöndeki istinaf talebi de yerinde görülmemiştir.Acıklanan nedenlerle ilk derece mahkemesi kararı hukuka uygun olduğundan davalı tarafın istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1.b.1 maddesi gereğince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve hukuka uygun olduğundan HMK’nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken maktu 83,50 TL başvuru harcı + 990,94 TL nispi ilam harcı ile toplam 1.074,44 TL harcın, Davalı tarafından peşin yatırılan 289,70TL harçtan mahsubu ile bakiye 784,74 TL harcın davalı taraftan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1a Maddesi gereğince kesin olarak Hakim …’ın muhalefeti ve oy çokluğu ile karar verildi. 04/06/2020
MUHALEFET ŞERHİ Yargı harçlarına, 02.07.1964 tarihinde kabul edilen 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1/1-1.bendinde yer verilmiştir. Yasanın birinci kısmı “ Yargı Harçları “ üst başlığını taşımaktadır. ”2”. maddenin 1. fıkrasında, yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı olan tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olacağı belirtilmiştir. Mükellef üst başlığı ile 11. maddede, genel olarak yargı harçlarını, davayı açan veya harca mevzuu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü olacağına yer verilmiştir.Harç alma ölçüleri ve nispetleri üçüncü bölümde 15. vd maddelerde düzenlenmiştir. Değer esası üst başlığı ile 16. maddede, değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1) sayılı tarifede yazılı değerlerin esas alınacağı, 21. maddede yargı harçlarının (1) sayılı tarifede yazılı nispetler üzerinden alınacağı, 28. maddede, nisbi karar ve ilam harçlarının dörtte birinin peşin geri kalanın, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde ödeneceği, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği belirtilmiştir. 492 sayılı Harçlar Kanunun 2. maddesinde ifade edilen (1) sayılı tarife “ Yargı Harçları “ dır. Tarifede, yargı harçları, “ Mahkeme Harçları “ üst başlığı ile, 1- Başvurma harcı, 2- Celse harcı, 3-Karar ve ilam harcı olarak, karar ve ilam harcı ise nisbi ve maktu harç olarak ayrı ayrı düzenlenmiştir. Başvurma harcı bölümünde, alınması gereken harç tutarları, derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı belirtilerek, karar ve ilam harcı kısmında ki maktu harç bölümünde ise yine derece ve yüksek mahkemeler ayrı ayrı gösterilmiştir, karar ve ilam harçlarından nisbi harç bölümünde, “a” bendinde, konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas hakkında karar verilmesi halinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden şeklindeki genel açıklamadan sonra, özellik arzeden uyuşmazlıklarda ki harç oranlarına yer verilmiş, “e” bendinde “ …Yukarıdaki nispetler Bölge Adliye Mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Yargıtay’ın tasdik veya işin esasının hüküm altına aldığı kararlar için de aynen uygulanır “ hükmüne yer verilmiştir. Çoğunluk görüşü, söz konusu bu düzenleme kapsamında, davalı taraftan, Bölge Adliye Mahkemesi’ne başvurusu halinde, Harçlar Kanunu düzenlemesi kapsamında, nisbi harca tabi davalarda, bu nispette harç alınması gerektiği kabul edilerek bu nispetler üzerinden harç alınmakta, işlemler yapılarak, hüküm tesis edilmektedir. Devletin gördüğü kamu hizmeti, kural olarak parasızdır. Fakat, davada kişilere özel hukuk alanındaki haklarına ( alacaklarına ) kavuşmaları için yardım edildiğinden, yapılan giderin bir kısmının mahkemelerin hizmetinden yararlanılanından alınması uygun görülmüştür ki, kişilerden makbuz karşılığı alınan paraya yargılama harcı denir. (Prof.Dr.Baki Kuru, İstinaf Sistemine göre yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, sayfa, 583,Ağustos 2017).Hukuk yargılamalarında uygulanan ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında da geçen “ kaybeden öder “ ilkesi, tarafların yargılamadaki başarı oranına göre kazanılan veya kaybedilen değer oranında lehine veya aleyhine mahkeme masraflarının hükmedilmesine İlişkin düzenlemeleri ifade eder ( Anayasa Mahkemesi’nin 2013/1793 Esas,18.04.2014 tarihli kararı).Bu açıklamalar doğrultusunda, bir uyuşmazlıkta, kaç defa harç alınması gerektiği ve Bölge Adliye Mahkemeleri’ne dair Harçlar Kanununa bağlı tarifenin “e” bendinde ki düzenlemenin ne şekilde yorumlanması gerektiği üzerinde durulması gerekecektir.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 323. maddesinde yargılama giderleri düzenlenmiş, maddenin 1-a ) bendinde, celse, karar ve ilam harçları başta olmak üzere yargılama giderlerine yer verilmiştir. Aynı yasanın 326/1. fıkrasında, kanunda yazılı haller dışında, yargılama giderlerinin aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği belirtilmiştir. Yani kabul edilen miktar üzerinden hesaplanan, nisbi karar ve ilam harcından davalı taraf sorumlu olacaktır. Bu durumda, ilk derece mahkemesi tarafından, tarife üzerinden hesaplanan gerekli nisbi harcın davalıdan tahsiline ve davacının peşin olarak karşılamış olduğu harcın ise yine kabul ve red oranına göre, mahkeme masraflarının davalıdan alınmasına karar verilmesi yasanın emredici düzenlemesidir. Davalı tarafça karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması halinde yine aynı tarife üzerinden harç alınmaktadır. Bu durumda, davalının istinaf başvurusunun reddi ve Yargıtay nezdinde temyiz kanun yoluna başvurusu halinde bir kez daha aynı nispette harç ödemek zorunda kalması kaçınılmaz olacaktır. Nisbi tarifeye tabi davalarda, istinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan nisbi harcın alınmasının öncelikle, 492 sayılı Harçlar Kanununun 28. maddesinde ki düzenlemeye uygun olduğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Söz konusu yasada ki, bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olmasının, kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmeyeceği düzenlemesi karşısında ve sonuç olarak ilk derece mahkemesi tarafından belirlenen harcı ödemeden kanun yoluna başvuru hakkı tanınan tarafa, bu kez aynı veya yakın oranda harç yatırması ediminin yüklenmesi, yasal düzenlemenin bir anlamda işlevsiz hale getirilmesi sonucunu doğurabilecektir. Bu husus, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 2011/4159 Esas, 2011/8902 Karar ve 16.06.2011 tarihli ilamında (özetle )” Davanın niteliği gereği nisbi harca tabi davalardan olduğu gerekçesiyle, davacının dava açılırken, yargılamanın sonunda davanın redle sonuçlanması durumunda yükümlü tutulacağı maktu harçtan daha fazla tutardaki harcı yatırmakla yükümlü tutulması ve ödendiği takdirde dava sonunda alınması gereken maktu karar ve ilam harcının bu miktardan mahsup edilerek kalanının isteği durumunda kendisine geri verilmesi veya yargılamanın sürdürülebilirliğinin bu miktarın ödenmesi ön koşuluna bağlanması, belirtilen 28” inci madde lafzı ve ruhu İle çeliştiği gibi Anayasa’nın “ Hak arama hürriyeti “ başlığını taşıyan 36’ncı maddesinde yer alan “ Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içinde ki davaya bakmaktan kaçamaz “ hükmünün de ihlali niteliğindedir. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 03.11.2010 gün ve 2010/10-550 Esas, 2010/561 Karar sayılı ilamında da aynı görüş yaklaşım benimsenmiştir “ ifadeleri ile açıklanmıştır.
Adil yargılanma hakkı başlıklı, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin (AİHS)6. Maddesi, adil yargılanma hakkına İlişkin belli güvenceler tanınmıştır. Bu güvencelerden biri de bir yargı yerine başvuru hakkıdır. Buna göre kişinin bir hakkına ilişkin olarak bir yargı yerine başvurma hakkının güvence altına alınması gerekmektedir. Mahkeme önünde hak arama yolunun fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın fiilen ya da hukuken geçici de olsa kapatılması veya bu hakkın kullanılmasının imkansız kılacak şekilde bir takım şartlarla sınırlandırılması AİHS’nin 6.maddesinin ihlali anlamına gelebilecektir. ( AİHM ‘nin 26 Haziran 2007 tarihli 25321 /02 başvuru No ‘lu Ülger / Türkiye kararı ; TBB Dergisi ,sayı 86, 2009).HMK ‘nın sekizinci kısmında “ Kanun Yolları “ düzenlenmiş, birinci bölümde “ İstinaf “ kanun yoluna yer verilmiştir. Yasanın 341. maddesinde ise istinaf yoluna başvurulabilen kararlar belirtilmiştir. 344. maddede, istinaf dilekçesi verilirken, istinaf kanun yoluna başvuru için gerekli harçlar ve tebliğ giderleri de dahil olmak üzere tüm giderlerin ödeneceğine yer verilmiştir. Ne şekilde ve hangi oranda harcın alınması gerektiği, 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince tespit edilecektir .5235 sayılı “ Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun “ nun 3. maddesinde “ Adli yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir “ düzenlemesine yer verilmiştir.Yukarıda ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, tarifenin 1/ e bendinde ki işin esasının hüküm altına aldığı kararlar içinde aynen uygulanacağı şeklinde ki kararlardan anlaşılması gereken, kararı ilk derece mahkemesi yerine geçerek vermesi ve icrai kabiliyeti söz konusu olan kararlar olduğunun kabulü isabetli olacaktır. Çünkü buna dair hüküm verilmeden önce, ilk derece mahkeme kararı kaldırılmakta ve sonuç olarak ikinci, derece mahkemesi olarak verilen yeni bir hüküm oluşmaktadır. İlk Derece Mahkeme kararlarına dair istinaf başvurusunun esastan red kararları ( Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2018/4601 Esas, 2019/6115 Karar ve 02.10.2019 tarihli, 2018/1356 Esas, 2019/6937 Karar ve 07.11.2019 tarihli ilamlarında, Bölge Adliye Mahkemelerinde alınan harçlara ilişkin karşı oy görüşünde ayrıntılı şekilde her yönü ile açıklandığı üzere) icra edilebilir karar niteliğinde değildir.İlk derece mahkeme kararı geçerliliğini devam ettirmektedir.İstinaf başvurusunun reddine ilişkin karar temyiz incelemesi olmadığı için onama kararı da değildir ( Pekcanıtez -Atalay – Özekes sh.583, Konuralp, Uluslarası Toplantı sh.260,100 soruda istinaf ve temyiz sh 99 ) Bölge Adliye Mahkemesinde, istinaf başvurusunun esastan reddinde, işin esası hakkında yeni bir karar verilmemektedir.Açıklanan nedenlerle ve özellikle Harçlar Kanunu ile bağlı tarife hükümleri, 5235 sayılı Kanun ve ilgili tüm yasal mevzuat, ulusal ve uluslararası yargı kararları kapsamında, ilk derece mahkeme kararı kaldırılarak esas hakkında karar verilmedikçe Bölge Adliye Mahkemelerinde nisbi değil maktu karar ve ilam harcı alınması gerektiği kanaati nedeniyle, çoğunluğun nisbi harç alınmasına dair görüşüne katılmadığımı ve hükmün ilgili bentlerine muhalif kaldığıma dair görüşümü bildiririm.