Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2917 E. 2020/994 K. 10.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2917 Esas
KARAR NO: 2020/994
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 06/10/2017
NUMARASI: 2014/633 Esas, 2017/700 Karar
DAVANIN KONUSU: Alacak (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/06/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı kooperatif üyesi olan müvekkilinin üyelikten ihraç edildiğini, ihraç kararının kesinleştiğini, davalı tarafından müvekkiline ait dairenin üçüncü bir kişiye satıldığını, müvekkilinin daireye zaruri ve ekstra faydalı masraflar yaptığını belirterek ayrılma akçesi ve daireye yapılan masraflar için fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydı ile şimdilik 10.000,00 TL’nin ihraç tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 08/05/2013 havale tarihli dilekçesinde; talep edilen bedelin 9.000,00 TL’sinin çıkma payı alacağı, 1.000,00 TL’sinin taşınmaz için yapılan faydalı ve zorunlu masraflara yönelik olduğunu bildirmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı kooperatif tarafından davacıya tahsis edilen dairenin ikamete elverişli her şeyi tamam olarak davacıya teslim edildiğini, davacının dairesinde istediği değişiklikleri yapmasında kooperatifin sorumlu olmadığını, ayrıca kabul anlamına gelmemekle beraber davacının yapmış olduğu bu değişikler nedeniyle taleplerinin zaman aşımına uğradığını, davacının yapmış olduğu aidat ve ödemelerini ispat etmesi gerektiğini, davacı yanca talep edilen alacağın ödemelerle ilgili olmadığını, davacının kooperatife ödediği meblağın ortaklar defterinde kayıtlı bulunduğunu, bu defterinde mahkemelerde olması nedeniyle davacı ödemelerinin bu kayıtlar üzerinden tespit edilmesinden sonra davacının ödediği bu miktarın davacıya ödeneceğini, dayanaksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesi iddia, savunma, bilirkişi raporuna göre; ihracın 09/04/2010 tarihinde kesinleştiği, davanın açılış tarihi olan 2012 yılı itibariyle 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı, davalının kooperatifin 03/07/2011 tarihinde yapılan 2010 hesap yılı genel kurulu ile ihraç edildiğinden genel kurulun yapıldığı tarihten 1 ay sonraki tarih olan 03/08/2011 tarihinde alacağın muaccel hale geldiği, davacının, davalı kooperatife ödediği aidat toplamının 1.620,00 TL olduğu bu tutarın ayrılma payı alacağı olarak kabulü gerekeceği, davacının ihraç edildiği yıl olan 2010 bilançosuna göre payına düşecek genel gider masraf hissesi tespit edilemediğinden belirlenen ayrılma payı alacağından mahsup işlemi yapılmasını gerektirecek bir durum bulunmadığı, davacının 1994 yılında teslim aldığı daireye faydalı ve zorunlu masraflar yaptığı, bu masrafların davanın açılış tarihi itibariyle yaklaşık maliyet birim fiyatı gözönünde bulundurularak ve yıpranma payı düşülerek yapılmış bulunan değerlendirme neticesi toplam tutarının 26.840,00 TL olduğu, bu tutarın 3.382,84 TL yıllık yasal faiz ile birlikte tahsilinin talep edilmesinin mümkün bulunduğundan bahisle davacının faydalı ve zorunlu masraflara ilişkin talebinin kabulüne, 1.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davacının çıkma payına ilişkin talebinin kısmen kabulüne, 1.620,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; son celseye mazeret bildirdiklerini, mahkemenin, davacı asilin duruşmada hazır olması ve önceki celselerde üst üste mazeret dilekçesi verilmiş olması gerekçesiyle mazeretin reddine karar vererek davayı bitirdiğini, daha önce verilen mazeretlerin tamamının yasal dayanağının bulunduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26/11/2014 tarih, 2013/31238 E. 2014/957 K. sayılı kararında belirtilen ilkeler gözetildiğinde mazeretin reddine dair kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece sözlü yargılama gün ve saati tebliğ edilmeden ayrı bir duruşma günü verilmeden karar ittihazın da hatalı olduğunu, HMK Madde 186/1’ne aykırı işlem yapıldığını, HMK 27 maddesi gereği hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, yerel mahkemece ıslah için süre verilmediğini, yerel mahkemece 4 defa bilirkişi raporu alındığını, raporların birbirleri ile çelişkili olduğunu, mahkemece çelişkinin giderilmeden karar verildiğini belirterek istinaf incelemesi neticesinde mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, Kooperatifler Kanunu’nun 99/2 fıkrası gereğince basit yargılama usulüne tabi kooperatif ortaklığından çıkma payı alacağı ile faydalı ve zorunlu giderlerin tahsili istemine ilişkindir. Dairemizce inceleme HMK’nun 355. Maddesi gereğince istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılmıştır. 6100 sayılı HMK’da iki temel yargılama usulü düzenlenmiştir. Bunlar; yazılı (m. 118- 186) ve basit (m. 316-322) yargılama usulleridir. Davanın açıldığı mahkemeye veya uyuşmazlığın niteliğine göre uygulanacak yargılama usulü farklılık göstermektedir. Örneğin asliye hukuk mahkemelerinde kural olarak yazılı yargılama usulü uygulanırken, Sulh Hukuk Mahkemelerinde basit yargılama usulü uygulanır. 6100 sayılı HMK’nun “Basit yargılama usulüne tabi dava ve işler” başlıklı 316. maddesinin (g) bendi düzenlemesi uyarınca; “Diğer kanunlarda yer alan ve yazılı yargılama usulü dışındaki yargılama usullerinin uygulanacağı belirtilen dava ve işler” basit yargılama usulüne tabidir. 6100 sayılı HMK’da yazılı yargılama usulü ayrıntılı olarak düzenlenmiş, basit yargılama usulü ise temel özellikleri ve farklı noktalarıyla belirtilmiş olup, hüküm bulunmayan hâllerde yazılı yargılama usulüne ilişkin hükümlerin uygulanacağı ifade edilmiştir (m. 322/1). Basit yargılama usulü, daha çabuk sonuçlandırılması gereken, daha kısa bir incelemeye ihtiyaç duyan ve daha kolay bir inceleme ile sonuçlandırılabilecek dava ve işler için kabul edilmiş daha basit, daha seri bir yargılama usulüdür. Basit yargılama usulünde, dava ve davaya cevap verilmesi yazılı yargılama usulünde olduğu gibi dilekçe ile olur (m. 317/1). Ancak dava ve cevap dilekçeleri, yönetmelikte belirlenecek formun doldurulması suretiyle de verilebilir (m. 317/4). Burada amaç, basit işlerde avukat tutamayanlara kolaylık ve böyle bir durumda dahi dava ve cevap dilekçelerinin bir düzen içinde mahkemeye verilmesini sağlamak, ayrıca hak kayıplarının önüne geçmektir. Basit yargılama usulünde cevap süresi, dava dilekçesinin davalıya tebliğinden itibaren iki haftadır. Ancak, mahkeme duruma göre, bu sürede cevap dilekçesi verilmesi zor ise, bu süre içinde başvurulmak kaydıyla bir defaya mahsus olarak ve iki haftayı geçmeyecek ek bir süre verebilir (m. 317/2). 6100 sayılı HMK’nun 317. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, basit yargılama usulünde, dava ve cevap dilekçesi dışında cevaba cevap (replik) ve ikinci cevap (düplik) dilekçesi verilemez. Bu çerçevede, taraflar dilekçeleriyle birlikte, tüm delillerini açıkça ve hangi vakıanın delili olduğunu da belirterek bildirmek, ellerinde bulunan delillerini dilekçelerine eklemek ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de, bunların bulunabilmesini sağlayacak bilgilere dilekçelerinde yer vermek zorundadırlar. Dilekçe sayısı, bu usulde görülecek işlerin basit olması ve kısa sürede karara bağlanmasını sağlamak amacıyla sınırlandırıldığından, birer defa dilekçe vermek durumunda olan tarafların daha dikkatli davranmaları gerekmektedir. Basit yargılama usulünde iddia ve savunmanın genişletilmesi ve değiştirilmesi yasağı, yazılı yargılama usulünden farklı olarak dava açılmasıyla ve cevap dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlar (m. 319). 6100 sayılı HMK’nun basit yargılama usulünde “Ön inceleme ve tahkikat” başlıklı 320. maddesi uyarınca; “Mahkeme, mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar verir. Daha önce karar verilemeyen hâllerde mahkeme, ilk duruşmada dava şartları ve ilk itirazlarla hak düşürücü süre ve zamanaşımı hakkında tarafları dinler; daha sonra tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit eder.” Görüldüğü üzere, basit yargılama usulünde, yazılı yargılama usulünden farklı olarak ön inceleme ve tahkikat işlemleri de basitleştirilmiştir. Bu kapsamda eğer, dosya üzerinden karar verilmesi mümkünse (örneğin, geçici hukuki korumalarda), taraflar duruşmaya çağrılmadan sadece dilekçe ve delilleri dikkate alınarak karar verilebilir. Buna göre; HMK’nun 320. maddesinin açık düzenlemesi karşısında mahkeme, basit yargılama usulüne tabi dava ve işlerde, dava şartları yoksa davayı usulden reddedebilir; ilk itirazlar hakkında ya da dilekçelere eklenen deliller yeterli görülürse davanın esası hakkında karar da verebilir. Dilekçeler aşamasının tamamlanmasından sonra, tarafların dilekçelerine ekledikleri ya da ilgili yerlerden getirtilmesini istedikleri delillerin toplanması ile mahkemece tarafların iddia ve savunmaları ile delilleri incelenmiş olacaktır. Bu nedenle ön inceleme duruşması yapılmadan dosya üzerinden, mevcut deliller ile dava şartları ve ilk itirazlardan başka, davanın esası hakkında da karar verilmesi mümkündür. Bu şekilde dosya üzerinden karar verildiğinde, taraflara dava ve cevap dilekçesinin tebliği ile bu dilekçelerinde bildirdikleri deliller toplanmış olacağından, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğinden de söz edilemeyecektir. Yukarıda açıklandığı üzere, dosya üzerinden karar verilemiyorsa, bu durumda mahkeme ön inceleme yapar. Burada da, mahkeme dava şartları ve ilk itirazların varlığını inceleyerek, hak düşürücü süreler ve zamanaşımı süreleri hakkında tarafları dinler. Bundan sonra hâkim, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları tek tek tespit ederek, tarafları sulhe teşvik eder. Tarafların sulh olup olmadıkları; sulh olmamışlarsa anlaşamadıkları hususların nelerden ibaret olduğu tutanağa yazılır ve tutanak hazır bulunanlarca imzalanır. Tahkikat bu tutanağa göre yürütülür (m. 320/2). Yukarıda belirtilen ön incelemeden sonra mahkeme, tarafların dinlenmesi, delillerin incelenmesi ve tahkikatın yürütülmesi için en fazla iki duruşmada yargılamayı tamamlamak zorundadır ve duruşmaların arası da en fazla bir ay olmalıdır (m. 320/3-c.1). Basit yargılama usulünde tahkikat tamamlandıktan sonra, yazılı yargılama usulünde olduğu gibi sözlü yargılama için ayrı bir kesit öngörülmemiştir; bunun için ayrıca süre verilmez. Hâkim tahkikatın tamamlandığı duruşmada, tarafların son beyanlarını alır ve yargılamanın sona erdiğini belirterek hükmünü tefhim eder (m. 321/1). Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26/03/2014 tarihli ve E:2013/10-777 E., 2014/396 K.; 26.06.2013 tarihli ve 2013/18-18 E., 2013/891 K.; 30/04/2014 tarihli ve 2013/21-1655 E., 2014/558 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. Davacı vekili 06/10/2017 tarihli celseye mazeret göndermiş, davacı asil duruşmaya katılmıştır. Mahkemece, bilirkişi 3. Ek raporunun tekniğine uygun, infaza elverişli ve kapsam itibariyle yeterli olduğu gözetilerek yeniden rapor alınmasına yönelik taleplerinin reddine karar verilmiş, davacı asil duruşmadaki beyanında ” dosya tekemmül etmiştir. Her ne kadar Avukatım mazeret dilekçesi göndermiş olsa da ben geldim. Karar verilsin ” yönünde beyanda bulunduğu, davalı vekilinin mazeretin taktirini mahkemeye bıraktığı, mahkemece “Her ne kadar davacı vekili mazeret dilekçesi göndermiş olsa da davacı asilin duruşmada hazır olması dosyanın safahati davacı vekilinin daha önceki celselerde üst üste mazeret dilekçesi vermiş olduğu hususları hep birlikte gözetilerek usül ekonomisi gereği dosyanın sürüncemede kalmaması açısından mazeretinin reddine karar verildi,” yönünde ara karar oluşturarak dosyayı karara bağladığı anlaşılmaktadır. Yukarıda yapılan açıklamadan da anlaşılacağa üzere mahkemece yapılan işlem basit yargılama usulüne ve davacı asilin istemine uygundur. Bu sebeple davacı vekilinin mazeret ve de sözlü yargılama için yeni gün tayini ve ıslah için süre yönündeki istinaf gerekçelerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun (1163 sayılı KK) 10. maddesinde düzenlendiği üzere; “Her ortağın kooperatiften çıkma hakkı vardır. Çıkma keyfiyetinin kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürmesi halinde ayrılmak isteyen ortağın, muhik bir tazminat ödenmesine dahi hüküm anasözleşmeye konulabilir.” Kooperatiften çıkma hakkını kullanan veya çıkartılan ortak, “ayrılma payı” alır. Ayrılma payının “asgari” miktarı, pay sahibinin sermayeye katılma borcu için ödemiş olduğu bedeldir. Fakat ana sözleşmelerle, buna ek olarak, ortakların veya mirasçıların kooperatif varlığı üzerinde hakları olup olmadığı ve bu hakların nelerden oluştuğu düzenlenebilir. Bu haklar, yedek akçeler hariç olmak üzere, ortağın ayrıldığı yılın bilançosuna göre hesaplanır. Kanundaki “yedek akçe” kelimesi sadece kanuni yedek akçelere inhisar ettirilmelidir (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, İstanbul 2010, s.887). Ayrılma payının nasıl belirleneceği, Kooperatifler Kanunu’nun 17. maddesi ve örnek (tip) ana sözleşmenin 15. maddesinde düzenlenmiştir. Kooperatiften ayrılan ortak, ödemiş olduğu aidatın tamamını değil, ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanacak olan masraf hissesi düşüldükten sonra bakiyesinin iadesini talep edebilir. Bilançonun genel kurulca kabulü suretiyle kesinleşmesinden itibaren bir ay süre geçtikten sonra bu hak talep edilebilir. Kooperatifler Kanununun 17. maddesi hükmü aynen “Kooperatiften çıkan veya çıkarılan ortakların kendilerinin yahut mirasçılarının kooperatif varlığı üzerinde hakları olup olmadığı ve bu hakların nelerden ibaret bulunduğu anasözleşmede gösterilir. Bu haklar, yedek akçeler hariç olmak üzere, ortağın ayrıldığı yıl bilançosuna göre hesaplanır. Kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürecek nitelikteki iade ve ödemeler, anasözleşmede daha kısa bir süre tespit edilmiş olsa bile genel kurulca üç yılı aşmamak üzere geciktirilebilir. Bu durumda kooperatifin muhik bir tazminat isteme hakkı saklıdır. Çıkan veya çıkarılan ortaklar ile mirasçılarının alacak ve hakları bunları isteyebilecekleri günden başlayarak beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Çıkan veya çıkarılan ortağın sermaye veya mevduatından kısmen veya tamamen yoksun kalacağı hakkındaki şartlar hükümsüzdür” şeklindedir. Bu yasa hükmü uyarınca ayrılan ortağın hakları, ortaklıktan çıktığı (istifa) veya çıkartıldığı (ihraç) yılın bilançosu çerçevesinde iade edilir. Hakların geri ödenmesi ise bu bilançonun kesinleşmesinden, başka bir anlatımla bilançonun genel kurulca kabulünden itibaren bir ay içinde yapılabilir. Dolayısıyla alacak, bilançonun genel kurulca kabulünden itibaren bir ay sonra muaccel hale gelir. Somut uyuşmazlıkta, mahkemece hükme esasa alınan bilirkişi raporunda, çıkma payı alacağının yasa ve ana sözleşme hükümlerine uygun olarak hesaplandığı, zorunlu ve faydalı masraflar yönünden dava dilekçesinde talep edilen kısmın tamamının mahkemece hüküm altına alındığı bu sebeple zorunlu ve faydalı masraflar yönünden talebe göre esastan inceleme yapılmasının mümkün olmadığı anlaşıldığından istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’nun 353/1.b.1 maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE, 2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince davacıdan alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı + 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı olmak üzere toplam toplam 232,10 TL harcın, davacı tarafça peşin yatırılan 165,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 66,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay İlgili Hukuk Dairesinde Temyiz Yolu Açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi.10/06/2020