Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2691 E. 2020/711 K. 12.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2691 Esas
KARAR NO: 2020/711
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 04/07/2017
NUMARASI: 2016/127 Esas, 2017/533 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Rücuen Tazminat)
KARAR TARİHİ: 12/03/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili sigorta şirketi tarafından … nolu işyeri sigorta poliçesi ile sigorta edilen …’e ait otel-işyerinin davalı şirketin Beyoğlu ilçesi, … mahallesinde, … ada, … parselde yaptığı inşaat kazısı sırasında hasarlandığını, ekspertiz raporuna göre 10.080,00 TL hasar tespit edildiğini, hasar bedelinin 02.12.2013 tarihinde sigortalıya ödendiğini, davalı ile harici görüşmelerden sonuç alınmadığını belirterek 10.080,00 TL’nin ödeme tarihinden işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
CEVAP Davalı vekili cevabında; müvekkili şirketin komşuların zarar görmemesi için ülkede az bilinen top-down yöntemi ile inşaat gerçekleştirdiğini ve inşaatın azami özen ve dikkatle yapıldığını, sigortalı binadaki hasarın müvekkilinin kazı çalışmaları ile ilgisi olmayıp uzun yıllar boyunca kullanılan binada oluşabilecek eskimeye bağlı hasarlar olduğunu, poliçeye göre sigorta başlangıç tarihinde devam eden veya planlanan kazıların teminat harici olduğunu, davacı ile sigortalısı arasındaki poliçenin düzenlenme tarihi 14/05/2013 tarihi iken, müvekkilinin 2012 yılında ruhsat alıp inşaata başladığını, bu durumda poliçe düzenleme tarihinde sigortalının bildiği kazı çalışmalarından doğan hasarların teminat kapsamında olmadığını, istenen tazminatın da, yapılan işe göre fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEME KARARI İlk derece mahkemesi, davacının sigortalısına ait binadaki hasarların davalı şirketin kazı çalışmalarından kaynaklandığı, bu nedenle davacının sigortalısına teminat kapsamında ödediği bedelin davalıdan rücuen tahsili gerektiği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ Davalı vekili yasal süresinde sunduğu istinaf dilekçesi ile; davacının sigortalısına ödediği tazminatın teminat kapsamında olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunda hasarın müvekkiline ait inşaattan kaynaklandığının belirlenmediğini, müvekkilinin inşaatı yaparken yürüttüğü metod ile ilgili değerlendirilmede bulunulmadığını, yine binada eskimeye bağlı hasar oluştuğuna yönelik savunmalarına karşı tespitte bulunulmadığını, iadesi istenen bedelin hangi hasarları kapsadığının da açıklanmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf talebine cevap vermemiştir.
DELİLLER VE GEREKÇE Dava; davacı sigortacının dava dışı sigortalısına aralarındaki sigorta poliçesine gereğince ödediği hasar bedelinin 6102 Sayılı TTK’nın 1472-1481.maddeleri uyarınca hasar sorumlusundan rücuen tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş, davalı taraf; hasarın teminat kapsamında olmadığı, zarardan dolayı kusur ve sorumlulukları bulunmadığı ve istenen tazminatın gerçek zarar bedelinden fazla olduğu gerekçesiyle karara karşı istinaf yoluna başvurmuştur. TTK’nın 1472 maddesi uyarınca, sigortacının sigorta tazminatını ödediğinde, hukuken sigortalının yerine geçeceği, sigortalının gerçekleşen zarardan dolayı sorumlulara karşı dava hakkı varsa bu hakkın tazmin ettiği bedel kadar sigortacıya geçeceği belirtilmiştir. Diğer taraftan TBK m.183 gereğince, alacağın devri “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir. Borçlu, devir yasağı içermeyen yazılı bir borç tanımasına güvenerek alacağı devralmış olan üçüncü kişiye karşı, alacağın devredilemeyeceğinin kararlaştırılmış bulunduğu savunmasını ileri süremez.”şeklinde düzenlenmiştir. Sigorta şirketi ancak sigorta poliçesi hükümleri çerçevesinde ödeme yapmakla yükümlü olduğu tazminatı ödedikten sonra bunu TTK’nın 1301. maddesi gereğince rizikonun gerçekleşmesine neden olan kimseye rücu edebilir. Bunun dışında poliçede teminat dışında kalan hallerde yapılan ödemelerden dolayı sigortacının rücu davası açması mümkün değildir. Bu durumda, sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin poliçe teminatı kapsamında yapılan bir ödeme mi, yoksa bir lütuf ödemesi mi (ex gratia) olduğunun belirlenmesi, yapılan ödemenin poliçe teminatı kapsamında bir ödeme olduğunun anlaşılması halinde davacının dava açma hakkının varlığının kabulü, lütuf ödemesi olduğunun anlaşılması halinde, varsa ibraname getirtilip devir ve temlik beyanının varlığı da araştırılarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekir. (Yargıtay 11. HD’nin 2013/3292 Esas, 2013/19572 Karar sayılı kararı). Halefiyet ilişkisine dayalı olarak açılan bu davada, halef sıfatının mevcut olup olmadığının belirlenmesi aktif husumet ehliyetine ilişkin olmakla davalı tarafından her zaman ileri sürülebileceği gibi, mahkeme tarafından da re’sen dikkate alınması zorunlu bulunmaktadır Somut olayda, davacı ile sigortalı arasında düzenlenen poliçede, yer kaymasından doğan zararlarda ek teminat kapsamına alınmış, ancak poliçenin tanzim tarihinde devam eden veya planlanan (planlandığı sigortalı tarafından bilinen) kazılar teminat harici bırakılmıştır. Davalı, davacı ile sigortalı arasında 14/05/2013 tarihinde poliçe düzenlendiği, kendilerinin ise 2012 yılında ruhsat alıp inşaata başladıklarından dolayı hasarın teminat kapsamı dışında olduğunu savunmuştur. Davacı vekili ise yargılama sırasında, ruhsatın 03/10/2013 tarihinde iptal edildiğini, sigortalının ruhsatı ve ruhsatın iptal edildiğini bilmesinin mümkün olmadığını, poliçe tarihinde fiili bir kazı çalışması olmadığını, kaldı ki teminat harici ödeme yapıldığı kabul edilse dahi, alacağın temliki hükümlerine göre davalının kusuruyla neden olduğu zarardan haksız fiil hükümlerine göre sorumlu olduğunu belirtmiştir. Bu durumda mahkemece, davacının teminat dışı ödeme yapıp yapmadığı, yaptığı ödemenin lütuf (ex gratia) ödemesi olup olmadığı incelenmek, yapılan ödeme lütuf (ex gratia) ödemesi ise davacının alacağı, varsa ibraname getirtilip sigortalıdan temlik alıp almadığı hususu da belirlenmek suretiyle davacının aktif husumete sahip olup olmadığının tespit edilip sonucuna göre bir karar vermek gerekirken anılan hususlar değerlendirilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, ilk derece mahkemesince davacının aktif husumet ehliyeti olup olmadığı değerlendirilmeden karar verilmiş olduğundan, davalı vekilinin istinaf başvurusunun bu nedenlerle kabulü ile HMK’nın 353/1.a.4 bendi uyarınca esası incelenmeden kararın kaldırılmasına ve davanın yeniden görülmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE, 2-İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/127 Esas, 2017/533 Karar, 04/07/2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1a.4 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı + 148,60 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 232,10 TL harcın, Davalı tarafından peşin yatırılan 258,10 TL harçtan mahsubu ile bakiye 26,00 TL harcın talep halinde kararın kesinleşmesinden sonra yatıran tarafa İADESİNE, 5-Davalı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, 6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-4 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.12/03/2020