Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2596 E. 2019/56 K. 24.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2596 Esas
KARAR NO : 2019/56
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/05/2017
NUMARASI : 2011/515 Esas, 2017/352 Karar
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 24/01/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:
Davacı vekili, 10.11.2011 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin 2001 yılından itibaren Çanakkale Boğaz hattında kendine ait feribotlarla araç ve yolcu taşımacılığı yapmaya başladığını, davalının ise bu tarihe kadar ülkenin diğer hatlarında olduğu gibi Çanakkale Boğaz hattında da tekel konumunda çalışan bir kamu iktisadi teşebbüsü olduğunu , özel sermayenin olmadığı dönemlerde denizcilik faaliyetlerini yürüttüğünü, davalının, Çanakkale Boğaz hatlarında ve seyir süresi bakımından da Boğaz hatlarına emsal olabilecek Eskihisar – Topçular hattında arabalı vapurlarla yaptığı taşıma hizmetine karşılık olarak, araç ve yolcu taşıma ücretlerine günün koşulları doğrultusunda düzenli ve sürekli artış uyguladığını, müvekkilinin de aralarında bulunduğu özel teşebbüse ait rakiplerin Çanakkale Boğaz hattında piyasaya girmesi ile birlikte 2001 tarihine kadar her iki emsal hatta düzenli ve sürekli artış yapan davalının bu tarihten sonra sadece Boğaz Hattında taşıma ücretlerine artış yapmayı durdurduğunu, zamanla taşıma fiyat tarifelerini maliyetin dahi altına çektiğini, bunu yaparken hem dava konusu Boğaz Hattındaki Pazar’da hem de başka bir pazar olan Eskihisar- Topçular hattındaki hakim durumdan faydalandığını, davalının bu hakim durumdan yararlanarak maliyetin altında yıkıcı fiyat uygulaması ile Boğaz hattındaki özel teşebbüse ait rakiplerini piyasa dışına iterek müvekkilini ağır zarara uğrattığını, davalının hakim durumunu kötüye kullanarak maliyetin altında yıkıcı fiyat uygulamak suretiyle Rekabet Kanunun 6.maddesini açıkça ihlal ettiğini gören müvekkilinin, 01.03.2003 tarihli şikayet dilekçesi ile Rekabet Kuruluna başvurduğunu, soruşturma açılmasına karar verildiğini, Rekabet Kurulunun davalı lehine verdiği kararın, Danıştay 13.Daire Başkanlığı’nın 07.01.2008 tarih, 2006/2612 Esas, 2008/157 Karar sayılı ilamı ile işlemin iptali şeklinde sonuçlandığını, böylece davalının, yıkıcı fiyat uygulayarak müvekkilininde aralarında bulunduğu özel teşebbüs olan rakiplerini piyasa dışına iterek zarara uğrattığının yargı kararı ile sabit olduğunu, kurul kararının müvekkiline 09.10.2010 tarihinde tebliğ edildiğini, 6.maddeyi ihlal ederek, bir pazarda ki hakim durumunu başka bir pazarda kötüye kullanan davalının, 2001-2005 tarihleri arasında taşıma ücretlerine maliyetin altında yıkıcı fiyat tarifesi uygulayarak, bilirkişiler tarafından, taşıma ücretleri, bilançolar ve cirolar seneler bazında incelenip görüleceği üzere müvekkilini maddi zarara uğrattığını, davacının 4054 sayılı yasanın 57-58 maddeleri gereğince tazminat hakkı doğduğunu, o tarihe kadar itibarlı bir iş adamı olarak faaliyet gösteren müvekkilinin , zor duruma düştüğünü, icra takipleri dahi yapıldığını, taraflara ait, 2001-2002-2003-2004-2005 tarihleri arasında yapılacak karşılaştırmalı fiyat incelemeleri, bilanço ve cirolar incelendiğinde ortaya çıkacağı üzere, davalının 4054 sayılı yasanın 6. maddesine aykırı şekilde ,maliyetin altında yıkıcı fiyat uygulayarak hakim durumunu kötüye kullanmasının sabit olduğunu iddia ederek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik, 400.000,00 TL maddi tazminatın zararın meydana geldiği tarihlerden işleyecek ticari faizi ile birlikte hesaplanmak süretiyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, müvekkili kuruluşun 233 sayılı KHK ile kurulmuş, sermayesinin tamamı devlete ait ve 4046 sayılı yasa (özelleştirme kapsamına) alınmış bir kamu kurumu olduğunu, İstanbul Boğaz, Haliç, Sirkeci, Adalar – Yalova, Eskihisar – Topçular ,İstanbul -Avşa -Marmara – Erdek – Tekirdağ arası yolcu/ arabalı vapur faaliyetlerinin müvekkili kuruluşça yapılmakta iken, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 31.01.2005 tarih 2005/03 sayılı kararı ile müvekkili kuruluşun bu faaliyetinden çekildiğini, bu alandaki tüm gemi, demirbaş, iskele ve diğer haklarının İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne devredildiğini, Çanakkale İli ve çevresindeki hatlarda yolcu /arabalı vapur faaliyetleri ile uğraşmakta olan müvekkili kuruluşun Özelleştirme Yüksek Kurulunun 24.07.2006 tarih 2006/60 sayılı kararı ile bu faaliyetlerinden çekilip, bu alandaki tüm gemi, demirbaş, iskele ve diğer haklarını Çanakkale İl Özel İdaresi’ne devrettiğini, müvekkili kuruluşun 2005 yılından itibaren başta Eskihisar – Topçular olmak üzere İstanbul ve mücavir alanında feribot/ vapur ile yolcu / arabalı vapur işletmeciliği yapmadığını davacının talebinin bu tarihten önceki müvekkili kuruluş faaliyeti ile ilgili olduğunu , 6762 sayılı TTK.nın haksız rekabet İle ilgili davalar hakkında ki zamanaşımını düzenleyen 62.maddesi gereğince davanın zamanaşımına uğradığını, Rekabet Kurulu kararının müvekkilinin 2000-2004 yılları arasında ki faaliyetleri nedeniyle ittihaz edildiğini, kararın haksız ve hukuka aykırı olduğunu, davacı dahil bölgede faaliyet gösteren tüm özel firmaların hizmet ücretlerinin, daima müvekkili kuruluş ücretinden düşük olduğunu, özel firmaların kendi aralarında fiyat, sefer tarifesi ve diğer konularda birlik oluşturduğunu, müvekkili kuruluşa karşı rekabet ihlali yaptıklarını, özel firmaların, müşteri yoğunluğunun olduğu mevsim ve saatlerde faaliyette bulunduklarını, kışın ve yaz aylarında belli saatlerde ya hiç çalışmamış veya yok denecek kadar az çalıştıklarını, oysa ki müvekkilinin, deniz geçişinden başka ulaşımı olmayan bölgede kışın ve müşteri yoğunluğunun olmadığı diğer mevsim ve saatlerde faaliyette bulunmamasının düşünülemeyeceğini savunarak davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:
Mahkemece, ihtilafa uygulanması gereken 818 sayılı BK’nun 60/2.maddesi gereğince, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin ilamında belirtildiği gibi, zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu, Danıştay 13. Dairesinin 07.01.2008 tarihli kararından sonra Rekabet Kurulu tarafından davalı tarafa 5.800,00TL idari para cezasının uygulanmasına ilişkin kararın davacı tarafa 09.10.2010 tarihinde tebliğ edildiği, iş bu davanın tebliğden itibaren BK’nun 60/1.maddesi gereğince 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmış olduğu, davalı vekilinin zamanaşımı definin yerinde görülmediği, Danıştay kararı, Rekabet Kurulu kararı, alınan bilirkişi raporlarının birlikte değerlendirilmesi neticesinde alınan her iki bilirkişi raporunda da davalının davaya konu edilen Çanakkale Boğaz hattındaki taşıma ücretlerine ilgili uygulaması nedeniyle davacının 2001,2002, 2003 ve 2004 yıllarında zararının meydana geldiğinin tespit edildiğini, her iki bilirkişi raporunda da davacının davalıdan 2001 yılında 95.795,50 TL, 2002 yılında 148.147,46 TL, 2003 yılında ise 48.173TL ve 2004 yılında da 148.357,50 TL olmak üzere 439.473,46 TL zararının doğmuş olduğunun hesaplandığını, hükme esas alınan 30.03.2017 tarihli bilirkişi raporunda da davacı tarafın özellikle Rekabet Kurulu kararında belirtildiği üzere 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 57.maddesi uyarınca davalının dava konusu uygulamasının davacı açısından haksız rekabet ve rekabetin korunması mevzuatı açısından hakim durumun kötüye kullanılması olduğunu ,bu nedenle davacının davalıdan uğramış olduğu zarardan dolayı tazminat talep edebileceği belirlenmiş olup bu yönüyle aynen benimsenen hüküm kurmaya elverişli bilirkişi raporu gereğince, davacı talebi ile bağlı kalınarak, davanın kabulüne, 400.000 TL‘nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Karar yasal sürede davalı vekili ve katılma yolu ile davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
Davacı vekili istinaf nedenleri olarak;Mahkemenin 6 yıl gibi uzun bir süre devam etmesinin nedeninin sadece davacı şirketi farklı olan İstanbul 45. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/416 Esas sayılı dosyadaki zamanaşımı ilişkin emsal kararın iş bu dosyada beklenmesi süreci olduğunu, mahkemece, Yargıtay’ın vereceği karar beklenip zamanaşımına ilişkin verilen kararla birlikte kendi hukuki değerlendirmesini yaparak haklı davanın kabulüne karar verildiğini, kurul kararının taraflarına 09.10.2010 tarihinde tebliğ edilmiş olup, 09.10.2011 tarihinin Pazar gününe denk gelmesi nedeniyle ertesi gün 10.10.2011 günü davanın ikame edildiğini, yerel mahkemenin davayı kabul ederken faiz başlangıç tarihine ilişkin olarak kararın yalnızca faizi İle ilgili kısmına itiraz ettiklerini, karşı tarafın sorumluluğunun genel anlamda haksız fiil sorumluluğuna ilişkin olduğunu, özel yasada faizin başlangıcı ile ilgili bir hüküm bulunmadığından genel yasa olan Borçlar Kanununa göre faiz başlangıç tarihinin belirlenmesi gerektiğini, faizin dava tarihinden değil zararın meydana geldiği tarihten itibaren İşletilmesi gerektiğini belirterek kararın faiz ile ilgili kısmının ortadan kaldırılmasını, zarara uygulanacak faizin zararın meydana geldiği tarihten itibaren uygulanmasına karar verilmesini istemiştir.Davalı vekili istinaf nedenleri olarak;Davanın zamanaşımına uğradığını, raporda Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 57.maddesi hükmü gereğince belirtilen fiilin haksız fiil olarak nitelendirilebileceği, TBK 60’a göre bir ve on senelik zamanaşımı sürelerine tabi olduğunun belirtildiğini, TTK.nın 62.maddesine göre zamanaşımı süresinin öğrenme tarihinden bir yıl ve doğum tarihinden itibaren 3 yıl olduğunu, 58. maddede haksız rekabetten bahsedildiğini, öte yandan davacı tarafından açılan İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/756 Esas sayılı dosyasında davacının hem fili hem de faili öğrendiğinin anlaşıldığını, davanın zamanaşımına uğradığını, davanın esas yönünden de retti gerektiğini, müvekkilinin kamu kuruluşu olması nedeniyle işçilik maliyetleri, diğer sabit giderlerinin müşteki firmalardan yüksek olduğunu, iddia edildiği gibi, Gelibolu – Lapseki arasında sürekli fiyat indirimi yapılmadığını, özel firma fiyatlarının daima kuruluş fiyatlarından aşağı olduğunu, gelen talepler üzerine, müvekkili kuruluşun fiyat indirimine gitmesinden sonra özel firmaların kuruluşun belirlediği fiyattan daha düşük fiyat belirlediklerini, davacı firmanın, bölgedeki kuruluşun iskele ve diğer imkanlarından diğer özel firmalar gibi kuruluşla akdettikleri sözleşme ile faydalandıklarını, davacının İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/756 Esas sayılı dosyasında açmış olduğu aynı konuda ki davasının reddedilip kararın onandığını, huzurdaki davanın öncelikle kesin hüküm nedeniyle reddi gerektiğini, Danıştay kararının müvekkili aleyhine olsa bile görev ve nitelikleri farklı mercilerce verilen kararın kesin hüküm olarak kabul edilemeyeceğini, raporda, davacı tarafın eylemleri, işletme hataları ve davacının kar amacı dışında sorumluluk taşımadığı ve kamu kurumu olan müvekkili karşısında avantajlı konumu dikkate alınmadan mutlaka kar elde etmesi gerektiği anlayışı ile müvekkiline kusur ve sorumluluk atfedilmesinin, hak, adalet ve insafla bağdaşmayacağını, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu iddia ederek, kararın kaldırılmasını ve davanın zamanaşımı ve esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında tazminat istemine ilişkindir.
Dosya kapsamından, davacı tarafından davalı hakkında, davalı fiilinin haksız fiil olup olmadığının, feribot hatlarında 1999 senesi başından beri teker teker her taşıma ücreti değişikliklerinin tarih ve miktarlarının tespiti amacı ile,16.01.2001 tarihinde, İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2002/756 Esas, 2004/185 Karar sayılı dosyasında haksız rekabetin önlenmesi davasını açtığı, mahkemenin 01.03.2004 tarihli kararı ile davalının işleyişindeki hakim durumu kötüye kullanması anlamında yıkıcı fiyat uygulaması ya da haksız rekabet teşkil edecek eyleminin tespit edilemediği gerekçesi ile davanın reddine karar verildiği, kararın, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin, 2004/13982 Esas, 2006/557 Karar ve 26.01.2006 tarihli ilamı ile, davacı iddialarının münhasıran 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 6/ 2-a bentlerinde belirtilen piyasada edinilmiş hakim durumun sektördeki diğer girişimci ve firmalara karşı yıkıcı fiyat politikası uygulanarak kötüye kullanıldığına ilişkin olduğunun kabulünün zorunlu bulunmasına, esasen bu olgulara dayanılarak yapılan başvurunun Rekabet Kurumu tarafından incelemeye alınmasına, inceleme sonucu verilen ilk karara karşı davacı tarafça Danıştay nezdinde temyiz yoluna başvurulmuş olmasına nazaran davanın görev yönünden reddi yerine esasa girilerek karar verilmesi doğru değilse de kararın sonucu bakımından doğru olması gerekçesi ile onandığı, karar düzeltme isteminin ise, 16.06.2006 tarihinde reddedildiği, davacı ve dava dışı, …Ltd.Şti tarafından davalı hakkında, 01.09.2003 tarihinde, Rekabet Kuruluna şikayette bulundukları, kurulun talebi ret ettiği, Kurul kararına dair, Danıştay 13. Dairesinin 07.01.2008 tarihli, 2006/2612 Esas, 2008/157 Karar sayılı kararı İle “ İlgili pazarda hakim durumda olan TDİ’nin mali kaynaklarından gelen avantajıyla, Çanakkale Boğaz’ı hatlarında yıkıcı fiyat uygulayarak rakiplerinin piyasadaki faaliyetlerini zorlaştırdığı, hakim durumunu kötüye kullandığı, böylece 4054 sayılı Kanun ‘un 6. maddesinin (a) ve ( b)’de belirtilen davranışlarda bulunduğu “ gerekçesi ile Kurul kararının iptaline karar verildiği, Rekabet Kurulunun 24.06.2010 tarihli kararı ile bu kez, …‘nin Eskihisar-Topçular ve Çanakkale Boğaz’ı hatlarında gerçekleştirilen arabalı vapurla yolcu ve araç taşıma ile ilgili pazarında 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun açısından hakim durumda olduğuna ve söz konusu hakim durumunu Kanunun 6. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kötüye kullandığına, olayın vuku bulduğu tarihte yürürlükte bulunan 16.madde ve 2005/2 sayılı tebliğ uyarınca 5.800 TL idari para cezası verilmesine karar verildiği, Danıştay Onüçüncü Dairesinin 07.01.2008 günlü, 2006/2612 Esas, 2008/157 Karar sayılı kararının Rekabet Kurumu Başkanlığının temyiz İstemi üzerine, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 2008/3424 Esas, 2013/884 Karar ve 14.03.2013 tarihli ilamı İle onandığı, Rekabet Kurulunun 24.06.2010 tarihli kararının davacıya 09.10.2010 tarihinde tebliğ edildiği, davacının 10.10.2011 tarihinde ( 09.10.2011 tarihi Pazar günü ) bir yıl sonra iş bu davayı açtığı, aynı Rekabet Kurulu kararında şikayet edenlerden, dava dışı … Ltd.Şti’nin, davalı şirket hakkında, Kapatılan İstanbul 45. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/416 Esas, 2012/207 Karar sayılı dosyada açmış olduğu aynı mahiyetteki davanın, mahkemenin 20.11.2012 tarihinde davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, kararın, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/15 Esas, 2015/5128 Karar ve 13.04.2015 tarihli ilamı İle “… dava tarihinden önce yürürlüğe giren 30.03.2005 tarih ve 5326 sayılı Kabahatlar Kanunun 2.maddesinde ki, “ idari yaptırım “ gerektiren eylemlerin “ kabahat “ niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır .5326 sayılı Kabahatler Kanunun 16. maddesinde ise “ idari para cezası“ idari yaptırım türleri arasında sayılmıştır. Yine aynı Kanunun “ Soruşturma Zamanaşımı “başlıklı 20/4.maddesinde ise “ nispi idari para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl “ olarak belirlenmiştir.Dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunun “ müruruzaman “ başlıklı 60/2 . maddesinde yer alan “ Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur “ hükmü uyarınca ceza zamanaşımının BK’daki zamanaşımından daha fazla olduğu durumlarda, hukuk davasına da ceza davasına ilişkin zamanaşımının uygulanması gerektiği ifade edilmektedir. Somut olayda, davacının davalı aleyhine Rekabet Kuruluna şikayette bulunduğu, şikayetin reddine ilişkin kurul kararının Danıştay 13. Daire tarafından iptal edildiği, Danıştay kararına istinaden Rekabet Kurulunca davalı aleyhine idari para cezası tesis edildiği, davalının Danıştay kararını temyiz ettiği, 01.06.2012 tarihi itibarıyla temyiz incelemesinin henüz sonuçlanmadığı dosya içeriğinden anlaşılmış, bu tarihten sonra dosyanın akibeti mahkemece araştırılmamıştır. Bu durumda mahkemece, davacının davalı hakkındaki 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanuna aykırı davrandığına ilişkin şikayetinin Danıştay İdari Dava Dairelerindeki temyiz sonucunun beklenmesi, davalı tarafın zamanaşımı def’inin yukarıdaki hükümler doğrultusunda değerlendirilmesi gerekirken , mahkemece zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine dair vermiş olduğu hüküm doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir “ gerekçesi ile bozulduğu anlaşılmıştır.Taraflar arasında, olayların gelişimi, Rekabet Kurulu kararları, Danıştay kararı, davacının daha önceden açmış olduğu dava dosyası, Rekabet Kuruluna şikayette bulunanlardan dava dışı şirketin davalıya aynı gerekçe ile açtığı ve ilk derece mahkemesinin davayı zamanaşımı nedeniyle reddedip, ilgili kararın Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen ilamı ile bozulduğu konularında bir uyuşmazlık yoktur. Uyuşmazlık, davanın zamanaşımı süresinde açılıp açılmadığı, kesin hükmün olup olmadığı, davalı eyleminin sübuta erip ermediği ile faizin başlangıç tarihi olarak tespit edilmiştir.04.12.2014 tarihli bilirkişi heyet raporunda, davacıya ait defterlerin açılış onaylarının bulunmasına rağmen kapanış onayları bulunmadığından usulüne uygun tutulmadığı, davacıya ait Gelba feribotu ile, 2001 ayı başında Gelibolu hattında çalışmaya başladığı, 24.12.1999 tarihindeki 20,50 TL olan taşıma ücretinden, 22.07.2000 tarihinde indirim yapılmayarak, aynı tarihlerdeki davalı taşıma ücretlerine yapılan zam oranlarının uygulanması halinde davacının taşıma ücretinin 25,70 TL olacağı, bu tutarın 24.08.2001 tarihinde 31,12 TL‘ye ulaşacağı, davacının gelir kaybının yaklaşık %50 civarında olduğu, gelir tablosundan görüleceği üzere, davacının 2001 yılındaki taşıma gelirinin 191.591 TL olduğu, %50 oranına göre 2001 yılındaki gelir kaybının 95.795,50 TL, özetle davacının kar kaybının (2001-2004 ) 439.473,46 TL olacağı, 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 57.maddesinin, dava konusu ihtilaf açısından uygulanması için, herşeyden önce hakim durumun kötüye kullanılarak bu kanuna muhalefet edilmesini gerektirdiği, Rekabet Kurulunun 24.06.2010 tarihinde almış olduğu kararla ,söz konusu tarihler arasında davalının 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 6.maddesinin ikinci fıkrası uyarınca hakim durumu kötüye kullandığı sonucuna varıldığı, hakim durumun kötüye kullanılmasının doktrinde haklı olarak fiilin işlendiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı TBK.nın 41. maddesi anlamında haksız fiil teşkil ettiği, BK 60.maddesi gereğince, haksız fiil sebebiyle açılacak olan tazminat davasının, zarar görenin zararı ve zarar verenin eylemini öğrendiği tarihten itibaren 1 yıl içinde ve her halükarda eylem tarihinden itibaren 10 yıl içinde zamanaşımına uğrayacağını, dava konusu ihtilaf açısından ise belirleyici olanın, davacının zararı ve zarar vereni hangi tarihte öğrenmiş olduğunun önemli olacağını, davacının 01.09.2003 tarihli şikayet dilekçesi ile davalının hakim durumu kötüye kullanarak kendisine zarar verdiğini öğrenmiş olduğu, davalının haksız fiil devam eden eylemlerinin en geç faaliyeti durdurduğu tarihe kadar devam ettiğini kabul etmek gerekeceği, haksız fiilin en son 24.07.2006 tarihinde gerçekleştiği, bu durumda da 1 yıllık zamanaşımı süresinin 25.07.2007 tarihinde dolduğunun kabul edilmesi gerektiği, 1 yıllık zamanaşımı süresinin iş bu davanın ikamesi tarihinde çoktan dolmuş olması nedeniyle reddi gerektiği belirtilmiştir.Davacı vekili rapora itiraz ederek, zamanaşımı süresinin dolmadığını, zamanaşımı ile ilgili kanunda özel düzenleme bulunmadığından eski borçlar kanununun 1 ve 10 yıllık sürelerin uygulanması gerektiğini, bu sürelerin hukuka aykırılığı saptayan Rekabet Kurulunun kararından sonra işlemeye başlamasının Kanunun amacına uygun düşeceğini, tarafların kurul kararına vakıf olabilmeleri için ancak gerekçeli kararın kendilerine tebliğ edilmesi ile mümkün olduğunu , kurul kararının taraflarına 09.10.2010 tarihinde tebliğ edildiğini, davanın bilerek 10.10.2011 tarihinde zamanaşımı süresinde açıldığını, Avrupa Birliği Bakanlar Kurulunun 10 Kasım 2014 tarihinde Rekabet hukuku kurallarının ihlal edilmesi nedeniyle açılan tazminat davalarına ilişkin bir yönerge kabul ettiğini, yönergenin 10.maddesinin zamanaşımı sürelerine ilişkin kurallar öngördüğünü, ihlal kararının kesinleşmesinden veya yargılamanın sonlanmasından en erken 1 yıl sonra zamanaşımı sürelerinin tekrar işlemeye başlayacağına ilişkin maddenin, rekabet ihlali nedeniyle zarar gören kişilere tazminat davası açmadan önce rekabet otoritesinin yargı sürecini tamamlamasını bekleme olanağı sağladığını belirterek, davanın kurul kararının tebliğ tarihinden bir yıl içinde zamanaşımı içinde açıldığını belirtmiştir.30.03.2017 tarihli ek raporda, sonuç olarak, 04.12.2014 tarihinde sunulan raporda, davacının 2001-2005 tarihleri arasındaki gelir tablolarının incelenip, 2001 döneminde (-) 107.380,40 TL, 2002 döneminde 129.598,95 TL, 2003 döneminde (-) 59.461,56 TL , 2004 döneminde 36.783,53 TL kar- zarar durumunun mevcut olduğu, 2005 döneminde ise davacının 508.994,81 TL karının söz konusu olduğunun belirtildiği, Yine Eskihisar – Topçular İle Çanakkale Boğaz’ı hattındaki taşıma ücretlerinin karşılaştırmasında dosyada mevcut ücret tarifelerine göre emsal olarak alınan 3501 ve 6001 kg’den yukarı ilave akslı kamyon ücretlerinin her iki kattaki dönem içerisindeki taşıma ücretleri ve değişim oranları ile taşınan araç sayısına göre Eskihisar Topçular hattındaki aynı nispette bir önceki yıla göre artış yapılmış olsa idi, sefer başına kazanılacak gelir ile gerçekleşen gelir arasındaki fark olarak davacının zararının hesaplandığını , 818 sy TBK’nun 60.maddede belirtilen 1 yıllık zamanaşımı süresinin iş bu dava tarihinde bitmiş olduğu, davanın reddi gerektiği belirtilmiştir.Mahkemece raporda ki tazminat miktarı esas alınarak ve taleple bağlı kalınmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir. Davalının zamanaşımı defi ise, BK.nın zamanaşımına dair düzenlemesi ve emsal bozma ilam içeriği gereğince reddedilmiştir.4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanun, 07.12.1994 tarihinde kabul edilerek, 13.12.1994 tarihli Resmî Gazetede yayınlanmış, 16. ve 17. maddeleri yayım tarihinden bir yıl sonra, diğer maddeleri ise yayım tarihinde yürürlüğe girmiştir.Kanunun amacı “1”.maddede, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma , karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme yaparak rekabetin korunmasını sağlamak olarak tanımlanmıştır.Yasanın ikinci kısım, birinci bölümünde, “Yasaklanan Faaliyetler“ üst başlığı ile, dava konusu Rekabet Kurulunun kararına esas olan 4. maddede yer alan “ Rekabeti Sınırlayıcı Anlaşma, Uyumlu Eylem ve Kararlar “ düzenlenmiştir. İlk fıkrada, belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemlerin hukuka aykırı ve yasak olduğuna yer verilmiştir. Hakim durumun kötüye kullanılması “6”.maddede, “Bir veya birden fazla teşebbüsün ülkenin bütününde ya da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu tek başına yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlar ile kötüye kullanılması hukuka aykırı ve yasaktır .Kötüye kullanma halleri özellikle şunlardır:
a)Ticari faaliyet alanına başka bir teşebbüsün girmesine doğrudan veya dolaylı olarak engel olunması ya da rakiplerin piyasadaki faaliyetlerinin zorlaştırılmasını sağlayan faaliyetler,
b)Eşit durumdaki alıcılara aynı ve eşit hak, yükümlülük ve edimler için farklı şartlar ileri sürerek, doğrudan veya dolaylı olarak ayrımcılık yapılması,
c)Bir mal veya hizmetle birlikte, diğer mal veya hizmetin satın alınmasını veya aracı teşebbüsler durumundaki alıcıların talep ettiği bir malın veya hizmetin diğer bir mal veya hizmetin alıcı tarafından teşhiri şartına bağlanması ya da satın alınan bir malın belirli bir fiyatın altında satılmaması gibi tekrar satış halinde alım satım şartlarına ilişkin sınırlamalar getirilmesi,
d)Belirli bir piyasadaki hakimiyetin yaratmış olduğu finansal , teknolojik ve ticari avantajlardan yararlanarak başka bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabet koşullarını bozmayı amaçlayan eylemler,
e)Tüketicinin zararına olarak üretimin, pazarlamanın ya da teknik gelişmenin kısıtlanması“ şeklinde, idari para cezaları “16”. maddede, beşinci kısımda, “ Rekabetin Sınırlanmasının Özel Hukuk Alanındaki Sonuçlar” ı, “56”. maddede, bu kanuna aykırı anlaşma ve kararların hukuki niteliği, “57”.maddede tazminat hakkı, “58”.maddede zararın tazmini ,”59”.maddede ispat yükü düzenlenmiştir. Somut olayda davacı davasını yasanın 6. maddesinde düzenlenen, hakim durumun kötüye kullanılmasından kaynaklanan zararın tazmini için aynı yasanın 57. ve 58. maddeleri gereğince açmıştır. 57.maddede, her kim bu kanuna aykırı olan eylem , karar , sözleşme veya anlaşma ile rekabeti engeller, bozar ya da kısıtlarsa yahut belirli bir mal veya hizmet piyasasındaki hakim durumunu kötüye kullanırsa , bundan zarar görenlerin her türlü zararını tazmine mecbur olduğu, 58. maddede ise, zararın tazmini üst başlığı ile rekabetin engellenmesi, bozulması veya kısıtlanması sonucu bundan zarar görenlerin, ödedikleri bedelle, rekabet sınırlanmasa idi ödemekte olacakları bedel arasındaki farkı zarar olarak talep edebilecekleri, ortaya çıkan zararın tarafların anlaşması ya da kararı veya ağır ihmalinin olduğu hallerden kaynaklanmaktaysa, hakimin zarar görenlerin talebi üzerine, uğranılan maddi zararın ya da zarara neden olanların elde ettiği veya elde etmesi muhtemel olan karların üç katı tutarında tazminata hükmedebileceği belirtilmiştir. Tazminat taleplerine ilişkin olarak ,söz konusu yasanın 57 vd hükümlerinde, genel olarak, sözleşme dışı sorumluluk hallerinden haksız fiil sorumluluğunun düzenlendiği kabul edilmektedir. Bu nedenle, rekabet hukukunda haksız fiil unsurlarının ve tazminat taleplerine ilişkin değerlendirmelerin ele alınıp yorumlanması gerekmektedir. Genel olarak haksız fiilin unsurları,” hukuka aykırılık”, “ fiil” ,” zarar “,” nedensellik bağı” ve “ kusur “ dur.Somut olayda olduğu gibi, ihlalin varlığını tespit eden Rekabet Kurulu kararını takiben açılan tazminat davalarında, hukuken kurul kararı mahkeme için bağlayıcı niteliğe sahip olmasa da bu karar davacının ispat yükünü yerine getirmesinde yardımcı olacaktır. Danıştayın hukuka aykırılığa ilişkin verilen Rekabet Kurulu kararına dair verdiği karar, kesin delil teşkil edeceğinden, davacının ayrıca ihlalin varlığını ispatlamasına gerek kalmayacaktır.İdare mahkemesi kararının kesinleştiği ve hukuka aykırılık unsurunun sübuta erdiği somut olayda olduğu şekilde kabul edilse dahi, davacının, zararını ve ayrıca fiil ile zararı arasındaki illiyet bağını ispat etmesi gerekecektir. Yani, davacının Rekabetin ihlalinden kaynaklanan zararını ispat etmesi gerekir. Sonuç olarak, rekabetin ihlali için açılan bir tazminat davasında zarar gördüğünü iddia eden davacının, ihlalin varlığı ile birlikte, zararını, zararın ihlal nedeniyle gerçekleştiğini ve zararın rekabet hukuku çerçevesinde tazmin edilebilir bir zarar olduğunu ve davalının kusurunu ispatlaması gerekir. Somut olayda, rekabetin, hakim durumun kötüye kullanılması sonucunda ihlal edildiği, yani hukuka aykırılığın oluştuğu sabittir. Mahkemece alınan rapor ve ek raporda ki davacının zararına ilişkin tespitler ise dosya kapsamına uygun olduğu gibi, açıkça bir istinaf talebi de yoktur.4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun ihlali nedeniyle açılacak tazminat davalarında zamanaşımı süresine ilişkin olarak açık bir hüküm yer almamaktadır. Bu nedenle haksız fiil alacağı için genel hüküm olan dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK.nın 60.maddesi, (6098 sayılı TBK.nın 72.m) uygulanacaktır. Anılan hüküm incelendiğinde, tazminat isteminin zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak bir sene ve her halde fiilin işlendiği tarihten itibaren 10 yılın geçmesi ile zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ,ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa bu zamanaşımı uygulanır.Rekabet hukukunun ihlali dolayısı ile tazminat davası açma hakkı zarar görenin, zararı ve kanunun ifadesi ile tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten itibaren başlar. Burada önemli olan, zararı veya tazminat yükümlüsünü öğrenmektir.Süreklilik gösteren ihlallerde, fiilin sona erdiği tarihten itibaren, aralıklı olarak tekrar eden ihlaller bakımından ise, ayrı bir zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. Rekebetin Korunması Hakkındaki Kanunun 16. maddesi gereğince, idari para cezası verileceği 17. maddede ise nispi idari para cezaları düzenlenmiştir. Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 30.03.2015 tarihli, 2014/13296 Esas, 2015/4424 Karar sayılı emsal ilamında “…Kabahatlar Kanunun 2. maddesinde idari yaptırım gerektiren eylemlerin, kabahat niteliğindeki suçlar olarak nitelendirildiği anlaşılmaktadır 5326 sayılı Kabahatlar Kanunun 16. maddesinde ise, idari para cezası idari yaptırımlar arasında sayılmıştır.Yine aynı Kanunun soruşturma zamanaşımı başlıklı 20/4. maddesinde ise nispi para cezası gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıl olarak belirlenmiştir. Somut olayda, davacı tarafın tazminatı gerektiren olayı öğrenerek Rekabet Kurumuna başvurduğu 06.06.2008 tarihi ile bu davaya esas dava tarihi birlikte değerlendirildiğinde dava zamanaşımı süresinin dolmadığı anlaşılmaktadır ….” gerekçesi ve dava konusu Rekabet Kuruluna şikayette bulunan dava dışı şirketin davalıya açtığı dava ile ilgili verilen hükmü bozan emsal Yargıtay bozma ilamında aynı ifadelere yer verilmiştir. Somut olayda ,davacının Rekabet Kuruluna başvuru tarihi, 01.09.2003 , olmakla birlikte Rekabet Kurulu ilk kararında talebi reddetmiş ve 24.06.2010 tarihli kararı ile idari para cezasına hükmetmiş ve iş bu dava ise söz konusu kararın davacıya tebliğ ile birlikte bir yılık zamanaşımı süresi içinde açılmıştır. Somut olayın özelliği ve emsal dosyadaki Yargıtay bozma ilamı da gözetilerek, ilk derece mahkemesi tarafından, davanın zamanaşımı süresi içinde açıldığı kabul edilerek ve davalının buna ilişkin zamanaşımı def’i reddedilip, işin esasının incelenerek hüküm tesis edilmesinde bir yanlışlık olmadığı kanaatine varılmıştır.Diğer taraftan yukarıda belirtilen, davacının davalı aleyhine açmış olduğu 16.10.2001 tarihli davanın konusu, haksız rekabetin tespiti ve önlenmesi davası olduğu, iş bu davanın konusundan farklı olup kesin hüküm niteliği taşımadığı anlaşılmıştır. Kesin hükümden söz edebilmek için, dava konularının, dava sebeplerinin ve tarafların aynı olması gerekir.Tazminat taleplerine ilişkin 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun 57 vd maddelerinde, sözleşme dışı sorumluluk hallerinden haksız fiil düzenlendiği kabul edilmektedir.Bunun en temel gerekçesi zararın, zarar gören İle zarar veren arasındaki mevcut bir sözleşmeden ya da borç ilişkisinden değil, bilakis herkese karşı uyulması zorunlu ve genel bir hukuki görevin ihlalinden kaynaklanıyor olmasıdır.Haksız fiilde ,fiilin işlendiği tarihte borçlunun temerrütü oluştuğu TBK hükmü ile kabul edilmekle birlikte davacı vekili, dava dilekçesinde faizin açıkça hangi tarihten itibaren işletilmesini istediğini belirtmemiştir. Bu durumda, mahkemenin taleple bağlı kalarak faizi dava tarihinden itibaren başlatmış olmasında da bir usulsüzlük görülmemiştir.Açıklanan tüm nedenler ve özellikle Rekabet Kurulu kararı İle birlikte Danıştay Onüçüncü Dairesi İle Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu Kararı, davalı kurumu şikayet edenlerden dava dışı şirket ile ilgili verilen karara karşı, zamanaşımına hususunu açıklayan Yargıtay bozma ilamı ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkındaki Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde ,ilk derece mahkeme hükmünün, usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine varılarak, davacı ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,
1-İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2011/515 Esas, 2017/352 Karar ve 09.05.2017 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun ayrı ayrı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1- b/1. bendi gereğince esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı ,121,30 TL olmak üzere toplam 189,50 TL harçtan, davacının peşin olarak yatırdığı 117,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 72,40 TL harcın davacıdan tahsili İle hazineye irat kaydına, davalının peşin olarak yatırmış olduğu toplam 6.916,70 TL harçtan alınması gereken toplam 189,50 TL harcın mahsubu ile bakiye 6.727,20 TL harcın talep ve hüküm kesinleştiğinde davalıya iadesine,
3-Davacı ve davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.24/01/2019