Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2583 E. 2020/778 K. 19.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2583 Esas
KARAR NO: 2020/778
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/04/2017
NUMARASI: 2016/566 Esas, 2017/303 Karar
DAVA: TAZMİNAT (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/03/2020
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı bankadan gelen talep üzerine müvekkili ile davalı arasında Sponsorluk ve Pazarlama, Reklam ve Tanıtım Sözleşmesi görüşmeleri başladığını, görüşmeler ve müzakereler sonucunda 2015/2016 – 2016/2017 – 2018/2019 ve 2019/2020 Türkiye Futbol sezonları için 7.000.000 USD bedelli bir sözleşme yapılması hususunda davalı tarafla mutabık kaldıklarını, sponsorluk ilişkisinin yazılı ve görsel basında yer aldığını, bu ilişkinin kamuoyuna duyurulması amacıyla 25 Kasım 2015 tarihinde müvekkili şirketin arandığını ve basın toplantısı için nezaman müsait oldukları hususunun dahi sorulduğunu, profesyonel futbol takımının forma tedarikçisi … firması ile gerekli görüşmeler yapıldığını, 2015/2016 futbol sezonu 2. yarısından başlamak üzere kol sponsoru olarak davalı ile anlaşmaya varıldığını, üretilecek formaların kol kısmına yerleştirilecek olan davalı şirket logosunun kendilerine gönderildiğini, kısacası sözleşmenin tüm maddelerinde anlaşıldığını, sözleşme kurma iradesinin gerçekleştiğini ve müvekkili şirket tarafından sözleşmenin ifasına yönelik tüm hazırlıkların yapıldığını, bununla birlikte Ağustos ayı başında başlayan ve Kasım sonu itibariyle tüm esaslı unsurlarda mutabık kalınan sözleşmenin defalarca talep edilmesine rağmen, davalı tarafça imzalanarak müvekkili şirkete gönderilmediğini, son olarak 3 Aralık 2015 tarihinde e-posta gönderildiğini, herhangi bir netice alınmadığını, 22 Aralık 2015 tarihinde yeniden toplanıldığını, 18 Ocak 2016 tarihinde bu kez davalı şirket merkezinde bir görüşme daha yapıldığını, sözleşme şartlarında yeniden mutabık kalındığını, 20 Ocak 2016 tarihinde mutabık kalınan son sözleşme metninin imzalanması için davalıyla paylaşıldığını, davalının, tüm esaslı unsurlarında anlaşılan sözleşmenin hiçbir haklı gerekçe göstermeksizin 03.12.2015 tarihinde göndermiş olduğu e- posta ile sonlandırdığını, ancak 22.12.2015 tarihinde tarafların tekrar bir araya gelerek sözleşme yapılması yönünde görüşmelere başlandığını, yeni metin üzerinde anlaşıldığını, davalıya, mutabık kalınan yeni sözleşmenin imzalanarak taraflarına gönderilmesi aksi halde her türlü zararın tazmin edilmesi gerektiğine dair 12.02.2016 tarihli ihtarname keşide edildiğini, karşı tarafın ise 22.02.2016 tarihli ihtarname ile herhangi bir taahhütte bulunmadıklarını, sözleşmeyi imzalamayacaklarını ve herhangi bir tazminat ödemesi yapmayacaklarını bildirdiklerini, tarafların sözleşme kurulurken … sorumlu gereğince MK’nun 2.maddeye göre iyi niyet ve dürüstlük kuralları dahilinde hareket etmek, birbirlerini zarara uğratacak hareketlerden kaçınmak ve yükümlülüklerini sürdürmek zorunda olduklarını, dürüstlük kurallarına aykırı olarak güven ilişkilerini ihlal etme suretiyle davranmaları sonucu bir zarar verilirse bu zarardan sözleşme kurulmuş gibi sorumlu olacağını, müvekkilinin dilekçe içeriğinde belirttiği kalemler yönünden menfi ve müsbet zararlarının ortaya çıktığını belirterek fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulması kaydıyla şimdilik 10.000,00 TL maddi, 100.000,00 TL manevi tazminatın avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 14.02.2017 havale tarihli dilekçe ile beyanda bulunarak, TBK’nun 114/2. (BK. 98/2) uyarınca haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulandığını, taraflarına HMK 107/2. maddesi uyarınca belirlenen alacak tutarını artırma imkanı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; eksik harç yatırıldığını, harcın tamamlatılması gerektiğini, sözleşme görüşmeleri sonrasında kusurlu davranışların bazılarının sorumluluk doğuracağının kanunda açıkça belirtildiğini, buna karşılık sözleşme görüşmeleri sırasında kusurlu davranışların sonuçlarının kanunda düzenlenmediğini, doktrinde, dürüstlük kuralına ve kanunun ruhuna aykırı sözleşme öncesi kusurlu durumlarda zarar görenin tazminat istemesini sağlamak için culpa in contrahendo sorumlusundan bahsedildiğini, davacının taleplerinin kanuni dayanağının olmadığını, tazminat şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Mahkemece, HMK 107. maddesi gereğince, belirsiz alacak davasının ancak davacının, davanın açıldığı tarihte miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde mümkün olduğu, belirleyememe halinin davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar ve değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenememesi durumu ya da objektif olarak imkansızlığa dayanması gerektiği, alacağın varlığı ve miktarının taraflar arasında tartışmalı olmasının alacağın belirsiz alacak olduğu sonucunu doğurmayacağı, davacının, dava dilekçesinde zararının 1.500.000,00 USD + KDV olduğunu betimlediği, somut olayda iddia edilen zararın varlığı ve miktarının tespitinin taraftan beklenen bir durum olduğu, nitekim yasa koyucunun HMK’nun 109. madde gereğince kısmi dava açılmasına imkan sağladığını, davacının maddi tazminata ilişkin davasını HMK 107. maddede düzenlenen belirsiz alacak davası şartlarının bulunmaması nedeniyle, manevi tazminat ilişkin davasının ise davacı yanın sözleşme görüşmeleri sırasındaki güveninin boşa çıkarılması yönündeki iddiasının davacının kişisel ve ticari itibarını ne şekilde zedelendiğinin kanıtlanmadığı ve BK’nun 58. maddesinin şartlarıda oluşmadığı gerekçesiyle, davacının maddi tazminata ilişkin davasının HMK’nun 107. maddesindeki belirsiz alacak davası açılmasının şartları bulunmaması nedeniyle HMK’nun 114/h bendi gereğince hukuki yarara ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle reddine, davacının manevi tazminat davasının esastan reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. Davacı vekili istinaf nedenleri olarak, davanın belirsiz alacak davası olup HMK’nun 107. maddedeki şartları taşıdığını iddia ederek dava dilekçesindeki iddialarını özetledikten sonra, uğranılan maddi zararlarının tam olarak hesaplanabilmesi için bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, dava dilekçesinde 2015/2016 ve 2016/2017 futbol sezonları için toplam 1.500.000,00 USD + KDV zararları olduğunun belirtildiğinin doğru olduğunu, gerek davalı ile akdedilmek istenen, gerekse de dava dışı … A.Ş arasında akdedilen sözleşmelerin konusunun, müvekkili şirketin Spor Toto Spor Ligi ve Türkiye müsabakaları ile ilgili olarak Futbol (A) takımının kol sponsorluğu olduğunu, yani iki sözleşmenin amacının aynı olduğunu, zararın giderilmediğini, her sponsorluk anlaşmasının kendi içinde birçok alt dala ayrıldığını, dalların her biri için ayrı hesaplama yapılması gerektiğini, 2015/2016 sezonunun forma kol sponsoru olmadan geçirildiği gibi bir çok reklam mecrasını da kullanamadığını, 2016/2017 sezonu içinde kol sponsoru bulunmasına rağmen bir takım reklam haklarının değerlendirilemediğini, davalının hiçbir haklı sebebe dayanmayan kusurlu davranışları sebebiyle müvekkili şirketin manevi zarara da uğradığını, taraftarları ve tüm kamuoyu nezdinde çok ciddi itibar kaybı yaşadığını, marka değeri ve itibarının zarara uğradığını iddia ederek kararın kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: Dava, Sponsorluk Sözleşmesinin imzalanmaması nedeniyle, sözleşme öncesi sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, maddi tazminat talebini, zararın tam olarak tespitinin ancak bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağını, TBK 114/2( BK m.98/2) uyarınca haksız fiile ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanacağını belirterek, davanın belirsiz alacak davası olduğunu, HMK 107. maddedeki şartları taşıdığı iddiasına dayandırmıştır. Davacı vekili dava dilekçesinin 5. sahifesinde maddi zararlarımız başlığı altında; 1-)Taraflar arasında mutabık kalınan son sponsorluk sözleşmesiyle Pazarlama, Reklam Ve Tanıtım Sözleşmesi uyarınca, son görüşmede 2015/2016,2016/2017 futbol sezonları için anlaşmaya varılan toplam 1.500.000 USD +KDV tutarındaki bedelin müvekkilinin zararı olarak ortaya çıktığını, 2015/2016 futbol sezonu için 3. kişilerle anlaşma yapma fırsatının kaçırılmış olmasının yanısıra, gelecek sezon yani 2016/2017 sezonu için üretilecek formalarının üretim özelliklerinin … firmasına süresinden öncesinde bildirilmemiş olması ve bu sebeple gelecek sezon için üretilecek formalarda yeni sponsorun logosunun yer almayacak olması nedeniyle ilgili mecranın değer kaybetmesine neden olduğunu, ayrıca yeni anlaşılacak sponsor şirketinin logosunun forma üzerine işlenecek olmasınında ilave maliyet doğuracağını, bu durumda 2016/2017 futbol sezonu sponsor gelirlerinin de kayba uğramasına neden olduğunu, 2-)Davalıyla yapılan sözleşme görüşmeleri esnasında forma kolu sponsorluğu ile ilgili olarak müvekkili şirkete ulaşan firmalara da olumsuz yanıt verildiğini, bu minvalde sözleşmenin yapılacağına duyulan güven sebebiyle kaçırılan fırsatlarında maddi zarar olarak ortaya çıktığını, 3-)Yine davalıyla anlaşılan sözleşmede yer alan led ekranlar, panolar vb reklam alanlarının 3. kişilere kullandırılmadığı / tahsis edilmediğini bu nedenle ciddi bir maddi kayıp meydana geldiğini, 4-) taraflar arasındaki sponsorluk anlaşmasının yazılı ve görsel basında da yer aldığını, davalı firmanın haksız yere reklam ve tanıtım imkanı sağladığını, bu hususun da müvekkili şirketin zararı olarak ortaya çıktığını, 5-)Sözleşmenin imzalanacağına duyulan güven nedeniyle yapılan harcamalar ve bu süreçte müvekkili şirket çalışanları tarafından harcanan mesailerinin de maddi zarar olarak ortaya çıktığını belirtmiştir. 6100 sayılı Kanunun 107. maddesine göre, “Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumunda ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır. Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda da alacak belirsiz kabul edilmelidir. Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen, davacı, dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Şartları bulunmadığı halde, dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda, davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 22/02/2018 tarih, 2016/13069 E. 2018/1377 K. sayılı ilamı) Uyuşmazlık, sözleşme öncesi sorumluluk ile ilgili tazminat davası talebinin, belirsiz alacak davası şeklinde açılmasının yerinde olup olmadığı ile manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığıdır. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, dava dilekçesinde maddi zararlar başlığı altında belirtilen 1. maddedeki, ”Taraflar arasında mutabık kalınan son sponsorluk sözleşmesiyle Pazarlama, Reklam Ve Tanıtım Sözleşmesi uyarınca, son görüşmede 2015/2016,2016/2017 futbol sezonları için anlaşılan toplam 1.500.000 USD+KDV tutarı” ile 5. maddedeki, “Sözleşmenin imzalanacağına duyulan güven nedeniyle yapılan harcamalar ve bu süreçte müvekkili şirket çalışanları tarafından harcanan mesailer.” kalemlerine ilişkin zarar miktarının davacı tarafından belirlenebilir olduğu, istinaf dilekçesinde ayrıntısıyla belirtildiği sürede, sponsorluk anlaşmasında sponsor olunan şirkete verilen haklar gereğince ayrı hesap yöntemi gerektiğinden diğer kalemler yönünden davacı taleplerinin belirsiz alacak davası olarak istenebileceği anlaşılmıştır. Davacının bir diğer talebi ise, manevi tazminat istemidir. Kişilik hakkının zedelenmesinden kaynaklanan manevi tazminat, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK‘nun 58. maddesinde düzenlenmiştir. Maddede, kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceği ifade edilmiştir. Kişiliğin korunması, TMK‘nun birinci kitabında, “Kişiler Hukuku“ üst başlığı ile devam eden 23. maddede, düzenlenmiş, ilk fıkrada, kimsenin, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmende olsa vazgeçemeyeceği, 24. maddede ise, hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimsenin, hakimden saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebileceği, kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızasının daha üstün nitelikteki özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça kişilik haklarına yapılan her saldırının hukuka aykırı olduğuna yer verilmiştir. Kişisel varlıkların bütününden meydana gelen kişilik, genel bir kişilik hakkının konusunu oluşturur. Kişinin yaşamı, sağlığı, bedensel veya ruhsal bütünlüğü, onur ve ünü, resmî, gizliliği, saygınlığı gibi varlıkların tümü üzerinde onun kişilik hakkı vardır. Bu kişinin tekelinde onun subjektif hakkıdır. Kişinin mesleki ve ticari onuru ve saygınlığı da, kişilik haklarının onuruna girer. Üçüncü bir kişinin mesleki saygınlığını sarsacak nitelikte yanlış iddialar ve bilgiler yayımlamak, bir tacirin İflas etmek üzere olduğunu yaymak, haklı bir çıkarın korunması amacı ile de olsa hukuka aykırıdır. Manevi tazminata karar verilebilmesi için öncelikle hukuka aykırı olarak kişisel varlıklara saldırıda bulunulması gerekir. Sözleşmenin ihlali sonucu olarak manevi giderim isteme hakkı, mülga 818 sayılı BK 98/2, 6098 sayılı TBK 114/2. maddede düzenlenmiştir. 114/2. fıkrada, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanacağı belirtilmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 7/3/1967 gün, 1912 Esas, 2070 Karar sayılı emsal ilamında, kişisel faydaların halele uğraması veya tecavüz sözleşmeye aykırı davranış yolu ile gerçekleşmiş ise aynı esasın BK 98. maddesinin ikinci fıkrası yolu İle uygulanacağı ifade edilmiştir. Somut olayda ise taraflar arasında kurulmuş bir sözleşme mevcut değildir. Bu anlamda, sözleşme öncesi sorumluluk (…) ilkesine göre manevi tazminat şartlarının oluşmadığı ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/19-184 Esas, 2012/385 Karar ve 13.06.2012 tarihli emsal ilamında ifade edilmiştir. Açıklanan nedenlerle; dava dilekçesinde maddi tazminat kalemleri içerisinde gösterilen yukarıda ifade edilen 1 ve 5. maddeleri yönünden 6100 sayılı HMK’nun 107. maddesinde belirtilen belirsiz alacak davası açma koşulları ile manevi tazminat şartlarının oluşmadığı, mahkemece bu yönde karar tesisinin isabetli olduğu, ancak maddi tazminat kalemleri içerisinde gösterilen diğer kalemler yönünden dava açma koşullarının oluştuğu anlaşılmış, bu kısım itibariyle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere; 1-Dava dilekçesinde maddi zararlar başlığı altında belirtilen 1. maddedeki, ”Taraflar arasında mutabık kalınan son sponsorluk sözleşmesiyle Pazarlama, Reklam Ve Tanıtım Sözleşmesi uyarınca, son görüşmede 2015/2016,2016/2017 futbol sezonları için anlaşılan toplam 1.500.000 USD +KDV tutarı” ile 5. maddedeki, “Sözleşmenin imzalanacağına duyulan güven nedeniyle yapılan harcamalar ve bu süreçte müvekkili şirket çalışanları tarafından harcanan mesailer” kalemlerine ilişkin zarar miktarının davacı tarafından belirlenebilir olduğu, bu kalemler yönünden HMK’nun 107. maddesinde belirtilen belirsiz alacak davası açma koşullarının vede manevi tazminat şartlarının oluşmadığı anlaşılmakla bu kısma ilişkin davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 bendi gereğince esastan REDDİNE, 2-Dava dilekçesinde maddi zararlar başlığı altında belirtilen 2015/2016 futbol sezonu için 3. kişilerle anlaşma yapma fırsatının kaçırılmış olmasının yanısıra, gelecek sezon yani 2016/2017 sezonu için üretilecek formalarının üretim özelliklerinin … firmasına süresinden öncesinde bildirilmemiş olması ve bu sebeple gelecek sezon için üretilecek formalarda yeni sponsorun logosunun yer almayacak olması nedeniyle ilgili mecranın değer kaybetmesine neden olduğunu, ayrıca yeni anlaşılacak sponsor şirketinin logosunun forma üzerine işlenecek olmasınında ilave maliyet doğuracağını, bu durumda 2016/2017 futbol sezonu sponsor gelirlerinin de kayba uğramasına neden olduğu, Davalıyla yapılan sözleşme görüşmeleri esnasında forma kolu sponsorluğu ile ilgili olarak müvekkili şirkete ulaşan firmalara da olumsuz yanıt verildiğini, bu minvalde sözleşmenin yapılacağına duyulan güven sebebiyle kaçırılan fırsatlarında maddi zarar olarak ortaya çıktığı, Yine davalıyla anlaşılan sözleşmede yer alan led ekranlar, panolar vb reklam alanlarının 3. kişilere kullandırılmadığı / tahsis edilmediğini bu nedenle ciddi bir maddi kayıp meydana geldiği, Öte yandan taraflar arasındaki sponsorluk anlaşmasının yazılı ve görsel basında da yer aldığını, davalı firmanın haksız yere reklam ve tanıtım imkanı sağladığını, bu hususun da müvekkili şirketin zararı olarak ortaya çıktığı yönündeki talepleri yönünden HMK’nun 107. maddesinde belirtilen belirsiz alacak davası açma koşullarının oluşması sebebiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun KABULÜ ile İstanbul 16. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/566 Esas, 2017/303 Karar ve 18.04.2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1a-4 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE, 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 83,50 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 148,60 TL olmak üzere toplam 232,10 TL harçtan davacının peşin olarak yatırmış olduğu 117,10 TL harçtan mahsubu ile bakiye 115,00 TL harcın davalıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA, 5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 6-Davacı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına, Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, A bendi gereğince tesis edilen karara karşı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 361/1. fıkrası gereğince kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde Yargıtay nezdinde, B bendi gereğince tesis edilen karar gereğince HMK’nun 353/1a-4 maddesi gereğince kesin olmak üzere oy çokluğu ile hakim …’ın muhalefeti ile karar verildi.19/03/2020
MUHALEFET ŞERHİ Dava, Sponsorluk Sözleşmesinin imzalanmaması nedeniyle, sözleşme öncesi sorumluluktan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. Davacı, maddi tazminat talebini ,zararın tam olarak tespitinin ancak bilirkişi incelemesi ile ortaya çıkacağını, TBK 114/2( BK m.98/2) uyarınca haksız fiile İlişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerine de uygulanacağını belirterek, davanın belirsiz alacak davası olduğunu, HMK 107. maddedeki şartları taşıdığı iddiasına dayandırmıştır. Dosya kapsamından, taraflar arasında, “Pazarlama, Reklam ve Tanıtım Sözleşmesi “, “Sponsorluk Sözleşmesi “ adları altında sözleşme görüşmeleri yapıldığı, taslak metinlerin hazırlandığı, davacı şirketin, Beyoğlu … Noterliğinin .. yevmiye nolu, 12 Şubat 2016 tarihli işlemi ile davalı şirkete, sözleşme görüşmelerine uygun davranılması ihtarı olarak ihtarname kişide ettiği, ihtarnamede, yapılan müzakereler, görüşmeler ve toplantılar neticesinde, 2015/2016-2016/2017 -2017/2018-2018/2019 ve 2019/ 2020 Türkiye Futbol Sezonları için 7.000.000 USD bedelli sözleşme yapılması konusunda mutabık kalındığını, sözleşmenin tüm hükümleri ile ifasının sağlanması gerektiğini, aksi takdirde taraflarca müzakere edilerek kabul edilen sözleşmenin yapılamamış olmasından uğranılan doğrudan ve dolaylı her türlü zararın tazimini için yasal yollara müracaat edileceğinin belirtildiği, davalı şirketin ise, Beyoğlu … Noterliğinin … yevmiye nolu 22 Şubat 2016 tarihli cevabı ihtarnamede, taslak konusu sponsorluk İle ilgili bankanın ilettiği herhangi bir bağlayıcı önerisi ( icap ) bulunmadığı, TBK 29. maddede düzenlenen sözleşmenin ileride kurulmasına ilişkin bir sözleşme bulunmadığını, taslak konusu muhtemel sözleşmenin imzalanması konusunda ticari ve hukuki mutabakata varılamadığı için sözlü ve 3 Aralık 2016 tarihli elektronik posta ile bildirildiğini, ayrıca taslak üzerinde görüşmelerin yürütüldüğü esnada değişin ekonomik, sosyal, politik ve ticari nedenlerle tarafların sözleşmeyi imzalayabileceklerinin ticari hayatın akışına ve doğasına ters düşmeyen bir gerçek olduğu, ayrıca bankanın, Sponsorluk Sözleşmesinin yapılacağı yönünde herhangi bir talebi olmadığı gibi bu yönde çalışması da olmadığını, müvekkilinin tacir niteliğinde olduğunu, TTK 18. maddesi gereğince basiretli bir iş adamı gibi davranmak zorunda olduğunu, iddia edilen zarar veya ziyandan bankanın sorumlu olmayacağını belirttiği ve davacının iş bu davayı açtığı anlaşılmıştır. Uyuşmazlık, sözleşme öncesi sorumluluk ile ilgili tazminat davası talebinin, belirsiz alacak davası şeklinde açılmasının yerinde olup olmadığı ile manevi tazminat şartlarının oluşup oluşmadığıdır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 107. maddesinde, belirsiz alacak ve tespit davası düzenlenmiş 107/1. bentte ” Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.” düzenlemesine yer verilmiş, aynı yasanın 109. maddede ise, talep konusunun niteliği itibarı ile bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yolu ile ileri sürülebileceği belirtilmiştir. HMK 107. maddenin gerekçesinde, hak arama durumunda bulunan kişinin talepte bulunabileceği hukuki ilişkiyi, muhatabın ve bu ilişkiden dolayı talep edebileceği miktarı asgari olarak bilmesine ve tespit edebilmesine rağmen, alacağın tamamını tam olarak tespit edemeyebileceği, özellikle, zararın baştan belirlenemediği, ancak bir incelemeden sonra tam olarak tespiti mümkün olan tazminat taleplerinde böyle bir durumla karşılaşılabileceğinin söz konusu olabileceği, böyle bir durumda gerçekten bilinmeyen bir alacak için dava açmaya zorlamak gibi hak aramanın özüyle izah edilemeyecek bir yol ve aslında tarafın kendi ihmali ya da kusuru olmadığı halde bir yasakla karşılaşması gibi de bir engelin söz konusu olduğu, oysa hak arama özgürlüğünün böyle bir kısıtlamayı ve gerçek dışı davranmaya zorlamayı değil, gerçekten hakkı ihlal edilen veya ihlal tehlikesi altında olan kişiyi mümkün olduğunca geniş şekilde korumayı amaçladığı, miktar ya da değeri belirsiz bir alacak için dava açılması gerektiğinde bir takım sınırlamalar getirmenin dava içinde yeni taleplere veya o davanın dışında yeni davalara yol açarak usul ekonomisine aykırı bir durumda meydana getireceği gibi hususlara yer verilmiştir. Belirsiz alacak davasının koşulları ; 1-Talep sonucunun miktarının belirlenmesinin imkansız veya davacıdan beklenemeyecek olması; 2-Dava dilekçesinde geçici talep sonucunun belirtilmesi, 3-Talep sonucunun kesin olarak belirlenmesidir. Talep sonucunun belirlenmesinin imkansız olması, davacının talep sonucunu hiçbir şekilde belirleyemediği hallerde söz konusu olabilecektir. (Pekcanıtez /Atalay / Özekes,11. Bası s.307). Talep sonucunun belirlenememesi bazı hallerde biyolojik nedenlerle imkansız olabilir. Örneğin, zarar gören kişinin zarar sonuçlarını dava açıldığı sırada tam olarak belirlemesi mümkün değildir. Ağır yaralanan kişinin dava açıldığı sırada tedavisi devam etmektedir ve tedavinin sonuçlarını tam olarak belirlemek mümkün değildir. İmkansızlık ikinci olarak hukuki anlamda olabilir. Bu durumda davacının talep sonucunu belirleyebilmesi için gereken bilgiler üçüncü kişi ya da davalının bünyesindedir. Talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması halinde, davacının talep sonucunu belirlemesi halinde zarar görme ihtimalinin bulunmaması gerekir. Davacı kendisinde eksik olan uzmanlık nedeniyle talep sonucunu tam olarak belirleyemeyebilir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2015/22-1052 Esas, 2015/1612 Karar ve 17.06.2015 tarihli ilamında, belirsiz alacak davası, davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde ulaşmasının da “ Gerçekten “ mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulması ile mümkün hale geleceği durumlarda alacağın belirsiz kabul edileceği, davada bilirkişi incelemesine gidilmesinin belirsiz alacak davası açılması için yeterli olmadığı / davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacının dava açarken alacak davasını belirleyebiliyorsa belirsiz alacak davası açılamayacağı, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmesi gerektiği, kısmi dava olarak kabul edilip karar verilemeyeceği belirtilmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2016/22-1166 Esas, 2019/576 Karar sayılı ilamında da, benzer ve ayrıntılı gerekçelere yer verilerek, belirsiz alacak davası açılması için gereken hukuki yarar dava şartının dava açıldığı tarihte mevcut olması gerektiği, bu dava şartının sonradan tamamlanmasının mümkün olmadığı, yerleşik içtihatlarda eda davası açılması gerekirken tespit davası açılması durumunda davanın hukuki yarar yokluğundan reddi gerektiğinin kabul edildiği, aynı halin buradada geçerli olduğu dava açılırken mevcut olmayan hukuki yararın hakim tarafından süre verilerek davanın türü değiştirilmek sureti ile giderilebilemeyeceği, bu nedenlerle belirli alacakların belirsiz alacak davasına konu edildiği eldeki davanın hukuki yarar yokluğundan usülden reddi gerektiği ifade edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 107. maddesi düzenlemesi kapsamında ve emsal Yargıtay kararları doğrultusunda davanın belirsiz alacak davasının şartlarını taşıdığı kabul edilemeyeceğinden ve bu anlamda aynı yasanın 114/1-h bendi gereğince davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunduğu kabul edilemeyeceğinden davacının buna dair istinaf nedenlerinin yerinde olmadığı kanaatine varılmıştır. Davacının bir diğer talebi ise, manevi tazminat istemidir. Kişilik hakkının zedelenmesinden kaynaklanan manevi tazminat, dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı TBK ‘nın 58. maddesinde düzenlenmiştir. Maddede, kişilik hakkının zedelenmesinden zarar görenin uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebileceği ifade edilmiştir. Kişiliğin korunması, TMK ‘nın birinci kitabında, “ Kişiler Hukuku “ üst başlığı ile devam eden 23. maddede, düzenlenmiş, ilk fıkrada, kimsenin, hak ve fiil ehliyetlerinden kısmende olsa vazgeçemeyeceği, 24. maddede ise, hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimsenin, hakimden saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebileceği, kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızasının daha üstün nitelikteki özel veya kamusal yarar yada kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça kişilik haklarına yapılan her saldırının hukuka aykırı olduğuna yer verilmiştir. Kişisel varlıkların bütününden meydana gelen kişilik, genel bir kişilik hakkının konusunu oluşturur. Kişinin yaşamı, sağlığı, bedensel veya ruhsal bütünlüğü, onur ve ünü, resmî, gizliliği, saygınlığı gibi varlıkların tümü üzerinde onun kişilik hakkı vardır. Bu kişinin tekelinde onun subjektif hakkıdır. Kişinin mesleki ve ticari onuru ve saygınlığı da, kişilik haklarının onuruna girer. Üçüncü bir kişinin mesleki saygınlığını sarsacak nitelikte yanlış iddialar ve bilgiler yayımlamak, bir tacirin İflas etmek üzere olduğunu yaymak, haklı bir çıkarın korunması amacı ile de olsa hukuka aykırıdır. Manevi tazminata karar verilebilmesi için öncelikle hukuka aykırı olarak kişisel varlıklara saldırıda bulunulması gerekir. Sözleşmenin ihlali sonucu olarak manevi giderim isteme hakkı, mülga 818 sayılı BK 98/2, 6098 sayılı TBK 114/2. maddede düzenlenmiştir. 114/2. fıkrada, haksız fiil sorumluluğuna ilişkin hükümlerin kıyas yoluyla sözleşmeye aykırılık hallerinde de uygulanacağı belirtilmiştir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 7/3/1967 gün, 1912 Esas, 2070 Karar sayılı emsal ilamında, kişisel faydaların halele uğraması veya tecavüz sözleşmeye aykırı davranış yolu ile gerçekleşmiş ise aynı esasın BK 98 . maddesinin ikinci fıkrası yolu İle uygulanacağı ifade edilmiştir. Somut olayda ise taraflar arasında kurulmuş bir sözleşme mevcut değildir. Bu anlamda, sözleşme öncesi sorumluluk ( …) ilkesine göre manevi tazminat şartlarının oluşmadığı ise Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2012/19-184 Esas, 2012/385 Karar ve 13.06.2012 tarihli emsal ilamında ifade edilmiştir. Açıklanan nedenlerle ve özellikle HMK’nun 107. madde düzenlemesi, belirsiz alacağa dair emsal Yargıtay kararları ile sözleşme öncesi sorumluluk ile ilgili kabul şekilleri ve emsal ilamlar ile dosya kapsamından ilk derece mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğu kanaatine varılarak, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmesi gerekeceğinden ve çoğunluğun görüşüne açıklanan nedenlerle katılmadığıma dair muhalif görüşümü açıklarım.