Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2285 E. 2019/503 K. 21.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2285 Esas
KARAR NO : 2019/503
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ: 07/06/2017
NUMARASI : 2012/775 E. 2017/614 K.
DAVA:İTİRAZIN İPTALİ (Hizmet Alım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
Birleşen 2014/43 E. Sayılı Dosyası
DAVA: ALACAK (Hizmet Alım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 21/03/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA:Davacı vekili dava dilekçesi ile; Davacı müvekkil … A.Ş’nin 3096 sayılı yasa ve TTK hükümlerine göre kurulmuş bir tüzel kişi olduğunu, müvekkilinin, Bursa’da doğalgazı hammadde olarak kullanarak elektrik üretip sattığını, davalı dağıtım şirketinin sisteminde yer alan müşterilerine enerji nakli için … A.Ş. (…) ile sistem kullanım anlaşması akdettiğini, müvekkilinin, bu hizmet karşılığı davalıya iletim ve dağıtım sistem kullanım bedellerini ödediğini, bu bedellerin Elektrik Piyasası Kanunu’nun 13. maddesi uyarınca EPDK tarafından belirlendiğini, (17,18 ve 28.md). taraflar arasındaki ihtilafın, 2004/0cak – 2006/Ağustos dönemine ilişkin olduğunu, …… Dağıtım İşletme Koordinatörlüğü ile dağıtım sistem kullanım anlaşması yaptıktan sonra bu kurumun, bütün hak ve borçları ile davalı … çatısı attında birleştirildiğini, davalı … iletim sistem kullanım bedelini dava dışı … adına yansıttığını, EPTY (Elektrik piyasası tariflere yönetmeliğinin) 28. maddesinin 1. fıkrasında “iletim ve dağıtım tariflerinde yer alan fiyatların yansıtılmasında söz konusu tarifelerde yer alan fiyat yapısının korunması esastır.” denildiğini, bu hükme göre, iletim tarifesi ile belirlenen bedelin davalı tarafından yansıtılması gerektiğini, yani, iletim sistem kullanım bedeli (X) değerde ise, yansıtmaya esas değerin de (X) olması gerektiğini, davalının EPDK’nın onayına tabi olan iletim sistem kullanım bedelinde bir artış olmamasına rağmen, mevzuata ve kurul kararlanna aykırı olarak “TL/kVVh” yansıttığı birim iletim sistem kullanım bedelini artırdığını ve müvekkili şirketten, 2004/ Ocak – 2006/Ağustos döneminde Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2006/349 E. Sayılı dosyası ile görülen davada taleplerinin kabul edilerek Ocak 2004 ve Şubat 2004 dönemi için fazladan yansıtılan iletim bedelinin müvekkiline ödenmesine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini ve kararda zamanaşımının da 10 yıl olduğuna karar verildiğini, bütün belge ve ekler ile Kartal …. İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında davalı şirketten, Ocak 2004 ve Şubat 2004 haricindeki müvekkilinin fazladan ödediği 191.345,92 TL asıl alacak ve 369.835,48 TL faiz olmak üzere, KDV hariç toplam 560.181,40 TL ödenmesi için icra takibi yapıldığını, davalının 25.05.2012 tarihli dilekçesi ile haksız olarak borca itiraz ettiğini belirterek itirazın iptali ile % 40’tan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Birleşen davada ise; İstanbul Anadolu 5. ATM’nin 2012/775 E. sayılı dosyasında KDV talep etmediklerini, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak dava açtıklarından bu dava ile 35.491,22.-TL KDV bedelini de ödeme tarihinden itibaren gecikme zammı ile birlikte ve bu gecikme zammına KDV de eklenmek suretiyle tahsiline karar verilmesini talep ettiklerini belirterek dosyanın İstanbul Anadolu 5.ATM’nin 2012/775 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevabında; husumet itirazında bulunduklarını, alacağın dayanağı olan işlemlerin … (… A.Ş.) tarafından tesis edildiğini, ayrı bir tüzel kişiliği bulunduğunu, davanın müvekkili … yönünden ve husumet yokluğundan reddini ve davanın …’a ihbarını talep ettiklerini, davanın zaman aşımı nedeni ila reddinin gerektiğini, faturaların 2004/Mart ve 2006/Ağustos dönemine ilişkin olduğunu ve davanın sebepsiz zenginleşmeye dayandığından ödeme tarihlerinden itibaren 1 yıllık süre içinde açılması gerektiğini, müvekkilinin uygulanan ücretlerin, EPDK ve EPİD (… Gen Müd. Elektrik Piyasası İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başk.) tarafından belirlendiğini ve bu kurumların internet sitesinde yayınlanan uygulamaya yönelik tebliğler, kurul kararları ve birim fyat ücret tablolarına bağlı kalındığını; haksız yapılan herhangi bir tahakkuk ve tahsilat söz konusu olmadığını, keza emsal nitelikteki Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/114 E. 2010/265 K. sayılı 03.06.2010 tarihli kararı ile davanın reddine karar verildiğini, hükmün Yargıtay 19. HD.nin 2010/11835 E. 2011/7822 K. sayılı 13.06.2011 tarihli kararı ile bozulduğunu, yeniden yapılan yargılamada mahkemece 28.12.2011 tarih ve 2011/460 E. 2011/518 K. sayılı kararı ile davanın reddine karar verildiğini, davacı vekilin inkar tazminatı talebini de kabul etmediklerini, alacağın likit olmadığını ve borca itirazlarının haklı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini, talep etmiştir.İhbar Olunan … Beyanında: … cevap dilekçesinde dava konusu dönemlerde kuruluşlarınca muhatabı 01.09.2006 tarihine kadar … A.Ş. (…) sonrasmda ise … (….) olarak, Ocak 2004 – Ağustos 2006 döneminde … olarak Kuruluşlarınca iletim sistemi kullanıcılarına düzenlenmiş olan iletim faturaları ve bu faturaların dağıtım şirketlerince dağıtım sistemi kullanıcılarına yansıtılması ile ilgili mevzuat kapsamında olduğunu, kuruluşlarınca üreticiler tarafından üretilen elektrik enerjisinin tüketicilere iletilmesinden sorumlu olduğunu, … tarafından kendi kullanıcılarına hangi yöntemde yansıtıldığına dair herhangi bir bilgi veya belgenin kuruluşlarında bulunmadığını belirterek davanın müvekkili yönünden husumetten reddine karar verilmesi gerektiğini talep etmiştir . İhbar Olunan … Beyanında: İhbarın müvekkili tarafından kabul edilmesinin mümkün olmadığını, müvekkil kurumun bağlı ortaklığı olan tüm dağıtım şirketleri Özelleştirme Yüksek Kumlunun 22.04 2004 tarih ve 2004/22 sayılı karan ile özelleştirme kapsamına alınmış ve tüm dağıtım şirketleri ile … arasında 24.07,2006 tarihinde “İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi” imzalandığını, bu prosedür doğrultusunda … A.Ş. nin devri Özelleştirme Yüksek Kurulunun 27.05.2013 tarih vc 2013/95 sayılı kararı ile onaylanmış olup, 31.07.2013 tarihinde … A.Ş. ne devir olunduğunu, … A.Ş.’nin ihale sürecinin tamamlanmasının ardından 24.07.2006 tarihli İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi ve Özelleştirme İdaresi talimatları doğrultusunda taraflarca takip edilen dosyaların ayrıldığını, davaların ayırımda İşletme Hakkı Devir Sözleşmesinin 7. Maddesi ile Özelleştirme İdaresi Başkalığı talimatlarının esas alındığını, daha sonra açılacak davaların kim tarafından takip edileceğinin belirlendiğini, İşletme Hakkı Devir Sözİeşmesınin 7.maddesi çerçevesinde dava dosyalarına ilişkin tarafların sorumluluğun belirlenmesinde 2 önemli kıstas olduğunu, birincisinin dava konusu olayda 3.kişi zararının olup olmadığı, ikincisinin ise anılan olayın dağıtım faaliyetinin … tarafından yürütüldüğü dönemde meydana gelip gelmediği olduğunu, sistem kullanım bedeline ilişkin alacak davalarında 3. Kişi zararı söz konusu olmadığından bu davalara ilişkin olarak genel müdürlüklerince herhangi bir sorumluluk yüklenmesi de sözleşme gereği ve hukuken mümkün olmadığını, sistem kullanım bedelleri dağıtım şirketleri ile davacı şirketler arasındaki sözleşmesel ilişkiye dayanmakta olup, iki taraf arasında sözleşmesel ilişkinin mevcut olduğu durumlarda da 3.kişi kavramından söz edilemeyeceğini, bu davanın kurumlarınca sorumluluklarında bulunan davalardan olduğu öne sürülmüş olsada söz konusu davanın kurumlarına ibharın sözleşmeye aykırı olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesi; Bilirkişi raporuna dayanılarak asıl davanın kabulüne, 191.345,92 TL asıl alacak ve 364.486,86 TL faiz olmak üzere 555.832,78 TL esas alınarak davalının dayanak icra dosyasına itirazının iptaline, takibin devamına, takibe ve davaya konu edilen alacak likit olmadığından icra inkar tazminat isteminin reddine, birleşen dosyada davacı yanın alacak isteminin kabulüne, 35.491,22 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davacı … A.ş. Vekili İstinaf Taleplerinde;1-Asıl davada davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, zira Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.12.2008 tarih 2006/349E. 2008/603 sayılı kesinleşen kararından da anlaşılacağı üzere yansıtılması gereken ve yansıtılan iletim sistem kullanım bedellerinin belli olduğunu, nitekim aynı konuya ilişkin açılan Ankara 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2012/606 E. 2013/514 K. sayılı ilamıyla davalının yapmış olduğu itirazının iptali ile davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedildiğini ve kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 27.11.2014 tarih ve 2014/1216 E. 2014/17064 K. sayılı ilamı ile onandığını, %40 icra inkar tazminatının eklenmesi suretiyle hükmün düzeltilmesi gerektiğini, 2-Birleşen davada dava konusu alacağın ödeme tarihlerinden itibaren 6183 sayılı kanunun 51. maddesine göre işleyecek gecikme zammı ile birlikte tahsili gerektiğini, mahkemenin ise asıl davadaki asıl alacağın KDV’si olduğu sabit olan 35.491,22 TL’ye dava tarihinden itibaren yasal faize hükmettiğini, oysa asıl alacağa ödeme tarihlerinden itibaren gecikme zammı uygulanması gerektiğine hükmedildiğini, asıl alacağın KDV’si olan ve davalıya ödenen 35.491,22 TL’ye dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesinin hiçbir hukuki dayanağı bulunmadığını, kaldı ki, Bursa … Noterliğinden gönderilen 16.03.2004 tarih ve … yevmiye numaralı ihtarname ile davalı şirket, hem fazladan yansıtılan iletim sistem kullanım bedeli hem de bu bedelin KDV’si bakımından temerrüde düşürüldüğünü, 3-Asıl ve birleşen davada işlemiş faize KDV’nin eklenmesi gerektiğini. birleşen dava ile asıl alacağa ve asıl alacağın gecikme zammına KDV talep edildiğini, ancak Mahkeme ilamında bu yönde bir karar kurulmadığını, reddine ilişkin bir gerekçe de sunulmadığını, yerel mahkemece verilen kararğn eksik olup, işlemiş ve işleyecek gecikme zammının KDV’sinin de davalıdan tahsili gerektiğini, gecikme zammı talep etme nedenlerinin, Katma Değer Vergisi Kanununun Matraha Dahil Unsurlar başlıklı 24. maddesinin 1. fıkrasının c bendinden kaynaklandığını, Yargıtay 11. ve 3. Hukuk Dairesinin kararlarının da bu yönde olduğunu, belirterek hükmün düzeltilmesine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir. Davalı … A.Ş. Vekili İstinaf Taleplerinde;1-Usul yönünden; a-Öncelikle davanın husumetten reddi gerektiğini, zira alacağın doğduğu iddia edilen 2004 Ocak-2006 Ağustos dönemine ait olan sistem kullanım anlaşmasının davayı ihbar ettikleri … (…A.Ş)’a bağlı … Dağıtım İsletme Koordinatörlüğü tarafından tesis edildiğini, … ile müvekkili … arasında imzalanan 24.07.2006 tarihli İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi’nin 7.4.maddesi gereği dağıtım faaliyetinin Tedaş tarafından yürütüldüğü dönemde bu faaliyetin yürütülmesi amacıyla gerçekleştirilen her türlü iş ve İşlemlerin tüm sorumluluğu …’a ait olduğunu, tahakkuk ve tahsil edilen bedellerin de …’a iletilmekte olduğundan davada muhatapların … ve … olması gerektiğini, ancak davanın yalnızca müvekkil şirkete karşı açıldığını, müvekkil şirket … (… A.Ş)’ın İstanbul Anadolu yakpsında elektrik dağıtım faaliyetini yürütmekte olup 31 Temmuz 2013 itibariyle de tüm hissesinin özelleştirilerek …’ya satıldığını, b-Davanın zamanaşımı yönünden de reddi gerektiğini, zira dava konusu faturaların 2004/Ocak-2006/Ağustos dönemine ait olup, davanın sebepsiz zenginleşmeye dayandığını, sebepsiz zenginleşmeye dayalı davanın ise 1 yıl içinde açılması gerektiğini, dava süresinde açılmamış olduğundan reddi gerekirken kabul edilerek hukuka aykırı karar verildiğini, 2-Esas yönünden ise;a- Faturalarda uygulanan ücretlerde, EPDK ve EPİD (…. Elektrik Piyasası İzleme ve Değerlendirme Dairesi Başk.) tarafından belirlenen kurumların internet sitesinde yayınlanan uygulamaya yönelik tebliğler, kurul kararları ve birim fiyat ücret tablolarına bağlı kalındığını, bu birim fiyatların EPDK 875 sayılı kurul kararı çıkıncaya kadar (01.09.2006) kullanıldığını, b-13.10.2003 tarih 2003/6287 sayılı Genel Yatırım ve Finansman Kararnamesi doğrultusunda 2004 yılı perakende satış ve dağıtım sistemi kullanım tarifeleri hazırlanarak Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na onaya gönderildiğini, söz konusu tarifelerin 31.12.2003 tarih ve 272 sayılı Kurul Kararı ile onaylanarak 01.01.2004 tarihinden itibaren yürürlüğe girdiğini, kararının 1. maddesinde “…. Şirketi, dağıtım sistemi sistem kullanım fiyatlarını uygularken iletim tarifesinden gelen fiyatı ödeme bildiriminde ayrıca yansıtacaktır” denildiğini, bunun yanında Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği’nin “İletim ve dağıtım tarifesinde yer alan fiyatların tüketicilere yansıtılması” başlıklı 28/2.maddesi hükmü gereğince uygulanan iletim tarifesi …’tan gelen fatura tutarlarının abonelere yansıtılması şeklinde uygulandığından fatura tutarları değiştikçe iletim fiyatının da değişiklik gösterebildiğini, haksız yapılan herhangi bir tahakkuk ve tahsilat söz konusu olmadığını, c-Dosyaya emsal olarak sundukları Ankara 20.Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/114 E. 2010/265 K. sayılı 03.06.2010 tarihli kararı ile de davanın reddine karar verildiğini ve Yargıtay 19. HD.nin 2010/11835 E. 2011/7822 K. sayılı 13.06.2011 tarihli kararı ile usulden bozulmuşsa da 2011/460 E. 2011/518 K. sayılı 28.12.2011 tarihli kararı ile yeniden davanın reddine karar verildiğini, red gerekçesi olarak taraflar arasında imzalanan Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması’nın 3.maddesinde karşılıklı yükümlülüklerin düzenlendiği ve 13.maddesinde de anlaşmazlıkların EPDK tarafından alınan kararlarla çözümlenebileceği ve bu kararların bağlayıcı olacağının gösterildiğini, Sonuç olarak, 2004-2006 yıllarında uygulanan dağıtım ve perakende satış tarifeleri ilgili mevzuat kapsamında EPDK tarafından onaylanmış, yansıtılacak iletim bedelleri de 2003 yılında olduğu gibi …’ın EPDK onaylı iletim tarifeleri üzerinden lisans bölgeleri bazında öngörülen TEİAŞ iletim sistem giderlerine göre belirlenmiş olup, yasa ve yönetmeliklere herhangi bir aykırılık teşkil etmediğini davanın bu sebeplerden esastan da ret edilmesi gerekirken aleyhe karar verildiğini belirterek ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.Davacı Tarafın İstinaf Dilekçesi, Davalı … A.Ş. Vekili Vekiline 05/09/2017 Tarihinde Tebliğ Edilmiş, İstinaf Talebine cevap verilmemiştir.Davalı Tarafın İstinaf Dilekçesi, Davacı … A.Ş. Vekiline 05/09/2017 Tarihinde Tebliğ Edilmiş, İstinaf Talebine 18/09/2017 Tarihli Dilekçesi İle Cevap Verilerek;Müvekkil şirket tarafından fazladan alınan iletim sistem kullanım bedelinin iadesi için Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/349 E. 2008/603 K. sayılı kararıyla görülmüş olan davada, tahsilatın … tarafından yapılmış olması nedeniyle davalının husumet itirazlarının yerinde görülmediğini, sundukları emsal kararlarda da, sözleşmenin dağıtım şirketi ile imzalanmış olması ve tahsilatın dağıtım şirketi tarafından yapılmış olması nedeniyle dağıtım şirketlerinin husumet itirazlarının reddine karar verildiğini, bu nedenlerle davalının husumet itirazlarının reddi gerektiğini, emsal olan aynı davada taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi bulunduğundan sebepsiz zenginleşmeden söz edilemeyeceğini, sözleşmeden doğan davalarda da zamanaşımının 10 yıl olduğunu, esasa ilişkin itirazlar yönünden ise davalı tarafından ifade edilen kararın, 272 sayılı Kurul dağıtım sistem kullanım tarifelerine ilişkin olarak alınan kurul kararı olduğunu, oysa ki, davalı tarafından fazladan tahsil edilen tutarların, yansıtılacak iletim sistem kullanım bedelleri olduğunu, bu bedellerin ise, 103, 171, 304 ve 470 sayılı Kurul kararlarıyla MW/TL olarak belirlendiğini, davalı dağıtım şirketi tarafından TEİAŞ’nce fatura edilen EPDK Kurul kararlarıyla belirlenen iletim sistem kullanım bedellerin müşterilere TL/kWh olarak yansıtması gerektiğini, ancak davalı tarafından bu bedellerin fazladan yansıtıldığını, bu hususun, davalıya karşı açılmış ve müvekkili şirket lehine sonuçlanan Yargıtay tarafından onaylanarak kesinleşen Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin kararıyla ve yerel Mahkemenin kararıyla açıkça ortaya konulduğunu, davalının istinaf dilekçesinde, 272 sayılı Kurul kararı 1. maddesi ve Elektrik Piyasası Tarifeler Yönetmeliği 28. Maddesinin ikinci fıkrası kapsamında iletim tarifesi …’tan gelen fatura tutarlarının abonelere yansıtılması şeklinde uygulandığından fatura tutarları değiştikçe iletim fiyatı da değişiklik gösterebileceği hususu ile dağıtım sistem kullanım fiyatına yansıttığı iletim fiyatları, 2004 yılı Genel Yatırım Finansman Kararnamesi doğrultusunda davalının …’a iletim sistem kullanım bedeli olarak ödemesi öngörülen miktarın abonelere bölünmek suretiyle belirlendiği hususlarının da yukarıda açıklanan emsal yargılamada da ileri sürüldüğünü ve kabul edilmediğini, yine davalının istinaf dilekçesinde emsal karar olarak sunduğu Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2010/114 E. 2010/265 K. sayılı kararının da, müvekkil şirket lehine olduğunu belirterek istinaf talebinin reddine karar verilmesi istenmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME: İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı davalı ve davacı vekilleri tarafından yasal süre içinde istinaf edildiği anlaşılmakla;İtirazın iptali davalarının 2004 sayılı İİK’nın 67/1. fıkrası gereğince, takip talebinde bulunan alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Asıl davada davacı, İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğünün … sayılı dosyası ile 11/05/2012 tarihinde faiziyle birlikte toplam 560.181,40.-TL üzerinden icra takibi başlattıktan sonra ödeme emrinin borçlu/davalıya 23/05/2012 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafça 25/05/2012 tarihinde hiçbir borcu olmadığını belirtilerek, borcun tamamına ve faize itiraz ederek takibi durdurduğu, ayrıca zamanaşımı itirazında da bulunduğu, itiraz dilekçesinin davacı/alacaklı vekiline tebliğ edildiğine dair belgeye rastlanmadığı, davacının da 28/06/2012 tarihinde 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davası açtığı anlaşılmaktadır.Asıl dava, taraflar arasında imzalanan Dağıtım Sistem Kullanım Anlaşması gereğince fazla tahsil edilen bedellerin faizi ile birlikte istirdatı amacıyla başlatılan icra takibine itirazın iptali davasıdır.Birleşen dava ise asıl davada haksız yere fazladan tahsil edilen edilen bedellere ilişkin KDV talep edilmediğinden asıl davaya konu haksız tahsil edilen bedellere ilişkin KDV ile gecikme zammı ve bu zamma uygulanması gereken KDV’nin tahsili talebine ilişkin istirdat davasıdır Taraflar arasında 28/12/2003 tarihli Dağıtım Sistem Kullanım anlaşması imzalandığı hususunda bir bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık, davalıya husumet düşüp düşmediği, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılıp açılmadığı, sözleşme gereği alınması gereken dağıtım sistem kullanımından kaynaklanan bedellerin doğru hesaplanıp hesaplanmadığı, bir başka anlatımla davacıdan fazla tahsilat yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.Davalı Vekilinin İstinaf Talepleri Yönünden;Davalı vekili, yukarıda ayrıntılı olarak belirttiği üzere husumet itirazında bulunmuş ise de, ihbar edilen kurumların ayrı tüzel kişiliklerinin bulunması, davalının 28/12/2003 tarihli Dağıtım Sistem Kullanım anlaşmasının tarafı olması nedeniyle husumet itirazları yerinde görülmemiştir.Zamanaşımı itirazı yönünden; davalı taraf, davanın sebepsiz zenginleşme iddiasına dayandığını ve bu tür davalarda zamanaşımının 1 yıl olduğunu ileri sürerek davaya cevap süresi içerisinde ilk itirazda bulunmuş ve bu hususu istinaf konusu yapmıştır. Buna göre dava zamanaşımı süresinin sözleşme hukuku çerçevesinde mi, yoksa sebepsiz zenginleşme kurallarına göre mi belirleneceği, dava açma süresi ve bu sürenin başlangıç tarihinin ne olduğu; sonuçta eldeki davanın yasal sürede açılıp açılmadığını tartışmak gerekmektedir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.02.2010 Tarih ve 2010/13-93 E. 2010/88 K. Sayılı içtihatlarında da işaret edildiği üzere; sebepsiz zenginleşme kavramı ve hukuki işlemlerden doğan borçlardan farkı açıklanacak olursa, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir. 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun konuya ilişkin 61 ve devamı maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir. Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır. Öte yandan, hukuki işlemin borç doğurmasının nedeni irade açıklamasıdır. Sebepsiz zenginleşmenin borç doğurmasının nedeni ise, tam aksine, kişinin iradesi dışında malvarlığında bir eksilmenin meydana gelmesidir. Bunun sonucu olarak, taraflar arasında malvarlıkları arasındaki değişim bir sözleşmeye, yani tarafların açıkladıkları iradeye dayanırsa, sebepsizlikten ve dolayısıyla sebepsiz zenginleşmeden söz edilemez. Hukuki işlemlerden ve bunun en yaygın türü olan sözleşmeden doğan borçlarda, borçlunun borcunu anlaşmaya uygun olarak yerine getirmesi gerekir. Borçlu anlaşmaya uygun hareket etmezse, alacaklı borca aykırılık hükümlerini işletir ve mümkün ise borcun aynen ifasını, değilse doğan zararının giderilmesini talep eder. Sebepsiz zenginleşmede ise, sadece mal varlığındaki eksilmenin giderilmesinin talep edilmesi söz konusudur. Bütün bu açıklamalara göre, sebepsiz zenginleşme alacaklıya, ikinci derecede (tali nitelikte) bir dava hakkı temin eder. Malvarlığındaki azalmanın başka asli nitelikteki davalarla önlenmesi mümkün ise, sebepsiz zenginleşme davası gündeme gelemez.Aynı ilkenin bir sonucu olarak, sözleşmeden doğan bir hukuki ilişkinin bulunduğu hallerde tarafların sebepsiz zenginleşmeye dayanan bir talepte bulunması olanaklı değildir.Yukarıda değinilen ilkeler, Hukuk Genel Kurulu’nun 06.01.1968 gün ve E:1966/T-1728, K:6 ile 13.6.2007 gün ve 2007/18-330E. 2017/350 K. sayılı kararları da bu yöndedir. Sözleşme niteliğindeki yüklenme senedinden kaynaklanan uyuşmazlıkta, fazla ödenen paranın geri alınmasının sözleşme hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerektiği kabul edilmiştir.Somut olaya gelince; taraflar arasındaki uyuşmazlık, 28/12/2003 tarihli Dağıtım Sistem Kullanım anlaşması adı altında düzenlenen sözleşmeden kaynaklandığına göre, sorunun sözleşme hukuku hükümleri çerçevesinde çözümlenmesi gerekir. Bu nedenle, eldeki davada 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 125.maddesinde öngörülen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Bu nedenle davalı vekilinin bu yöndeki istinaf talepleri yerinde görülmemiştir.Davalı vekilinin esasa dair itirazları yönünden; Mahkemece alınan bilirkişi raporu ve ek rapor ile EPDK’nın 31.12.2003 tarih ve 272 numaralı kararı ile 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunun 13. maddesi uyarınca 01.01.2004 tarihinden geçerli olmak üzere elektrik piyasasında … Şirketi tarafından uygulanacak dağıtım sistemi, sistem kullanım fiyatları hakkında kararlar alınmıştır. Aynı kararın 2. Maddesi ile tarife değişikliğinin kurul kararı ile yapılacağı kabul edilmiştir. Davalı … ise 2004 Mart ayı ile 2006 Ağustos ayları arasında davacı şirkete aylık sistem kullanımı ve işletme bedeli açıklaması ile 30 adet ve toplamda 4.361.720,93 TL bedelli fatura düzenlemiştir. Bu bedel davacı şirket tarafından yasal hakları saklı kalmak kaydıyla ve banka aracılığıyla davalı kuruma ödenmiştir. Hesaplama yapılırken EPDK kararına göre 1 KWH için birimin 0,017850 olması gerekirken, 1 KWH için 0,018860 birim TL fatura edildiği tespit edilmiştir. Böylece davacı şirketten faturalanmış 197.173,31 TL fazla tahsilat yapıldığı, uygulanan bu fiyatlamaya EPDK’nın onay verdiğine dair bir bilgi veya belge de sunulmadığı, ana para alacağının 197.173,31.-TL olduğu, davacı tarafın talebinin 191.345,92 TL olduğu, taleple talebe bağlılık ilkesi gereği asıl alacağın 191.345,92 TL olarak kabul edilmesinde bir isabetsizlik görülmediğinden davalının istinaf başvurusu yerinde değildir. Davacı Vekilinin İstinaf Talepleri Yönünden;Davacı vekili icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini ancak bu taleplerinin mahkemece reddedildiğini beyan etmektedir. Davalı tarafından fazla tahsilat yapılıp yapılmadığı hesaplamayı ve özel bir uzmanlık gerektirmektedir. Bu nedenle alacak likit sayılamayacağından ilk derece mahkemesinin karar ve takdirinde bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin bu husustaki istinaf talepleri yerinde değildir.Davacı vekili, birleşen davaya konu KDV alacağı nedeniyle ödeme tarihinden geçerli yasal faiz talep etmelerine rağmen, faiz başlangıç tarihi olarak dava tarihinin esas alındığını istinaf konusu yapmıştır. 20/09/2012 tarihli delillerin sunulmasına ilişkin dilekçede borçluya gönderilen ihtarnamenin Kartal ….İcra Müdürlüğünün … dosyasında olduğu belirtilmiş, istinaf dilekçesinde da Bursa …Noterliğinden 16/03/2004 tarih ve … yevmiye nolu ihtarname göndererek davalıyı temerrüde düşürdüklerini iddia etmiş ise de bu icra dosyasında ihtarnamenin 2.sayfasının bulunduğu ve davalı tarafından, kendilerine gönderilen faturaları kabul etmediklerine ilişkin itirazları içerdiği, dava haklarının saklı tutularak ödeme yapılacağının ihtar edildiği görülmüştür. TBK.nun Borçlunun temerrüdü başlıklı ve temerrüdün koşullarını açıklayan 117. Maddesi gereğince, muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. İcra takibinden önce davalının temerrüde düşürüldüğüne ilişkin bir belge sunulamamıştır. O halde davalı borçlunun temerrüde düşürülmediği, açılan dava ile temerrüde düştüğünün kabulü gerekir. Bu nedenle ilk derece mahkemesinin kararında bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin bu husustaki istinaf taleplerinin de reddine karar vermek gerekmektedir.Davacı vekili asıl ve birleşen davada işlemiş faize KDV’nin eklenmesi gerektiğini. birleşen dava ile asıl alacağa ve asıl alacağın gecikme zammına KDV talep edildiğini, ancak Mahkeme ilamında bu yönde bir karar kurulmadığını belirterek bu hususu da istinaf konusu yapmış ise de; asıl davada böyle bir talebinin olmadığı gibi, faiz için ayrı bir fatura bulunmadığından istenen bu faiz bedeli üzerinden KDV talebi de mümkün görülmemiştir. Bu husustaki istinaf taleplerinin de reddine karar vermek gerekmektedir.Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin kararında usul veya esas yönünde hukuka aykırılık bulunmadığından 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, tarafların istinaf başvurularının HMK’nun 353/1b.1 maddesi gereğince esastan reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;1-Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararı usul ve yasaya uygun olduğundan HMK’ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince tarafların istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcının, peşin olarak yatırılan 31,40 TL harçtan mahsubuna, bakiye 36,80 TL harç ile, yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 121,30 TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 35,60 TL olmak üzere toplam 72,40 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,3-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı + 121,30 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı ile toplam 189,50 TL harcın, Davalı tarafından peşin yatırılan 692,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 503,20 TL harcın talep halinde kararın kesinleşmesinden sonra yatıran tarafa İADESİNE,3-İstinaf başvurusunda buluan tarafların yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 361. Maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.21/03/2019