Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/2281 E. 2019/1042 K. 13.06.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/2281 Esas
KARAR NO : 2019/1042
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 11/07/2017
NUMARASI : 2015/256 2017/513
DAVA : ALACAK (Hizmet Alım Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 13/06/2019
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: DAVA:Davacı vekili dava dilekçesi ile; Müvekkil şirket ile davalı şirketin, yeminli mali müşavirlik, denetim ve vergi danışmalığı hizmetleri ile ilgili olarak sözleşme görüşmelerine girdiğini; bu görüşmelere ilişkin e-postaların dava dilekçesi ekinde sunulduğunu, sözleşme görüşmelerinin devamı sırasında, davalı şirketin müvekkil şirketten belirli hususlarda hizmet talep ettiğini, hizmetlerin yerine getirildiğini, davalı şirket arasında yapılan sözleşme uyarınca KDV tevkifatının doğmayacağı yönünde danışmanlık veren müvekkil şirketin, bu süreçte gerekli sözleşme, taahhütname, dilekçe ve mukteza başvurularını hazırladığını, aksi görüş beyan edenlere karşı davalı şirketi önemli bir maili yükten kurtardıklarını, yine davalı şirkete çeşitli faturalarını ne şekilde düzenleneceği hususlarında ve hesapların tutulmasında danışmanlık hizmeti verdiklerini, dilekçenin ekinde (EK-3) yer alan kapsamlı ve zaman alan bir rapor hazırladıklarını, TTK.nın 20.maddesi hükmü uyarınca ücret isteme hakkı elde ettiğini, görmüş olduğu hizmetler için 10.000,00 USD’ye karşılık gelen ücretin, şimdilik 500,00TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsiline, ayrıca davalının sözleşmenin yapılacağına olan güveni yaratması ve devamında sözleşmeyi yapmaması nedeniyle TMK.nun 2.maddesi uyarınca altına girdiği (culpa in contrahendo) sorumluluk dolayısıyla uğranılan zararların fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak şimdilik 500,00TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevabında; Davacı tarafça alacak miktarının açıkça belli olduğu iddia edildiğinden, huzurdaki davanın “Kısmi Dava” olarak ikame edilmesinin mümkün olmadığını, davacı tarafça sunulan belgelerin önemli bir kısmının yabancı dilde olmasına rağmen HMK 223.madde ile öngörülen yasal zorunluluğa aykırı olarak tercümesinin Mahkemeye sunulmadığını, müvekkil şirketin, İçme suyu ve atık su tesisleri planlama, yapılama ve işletme işleri üzerine faaliyet gösterdiğini, yabancı ortaklarca yönetilen ve Türk Vergi Hukukunda ihtisas sahibi bir firmadan vergi danışmanlığı almak istediği; bu amaçla davacı ile görüşmeler yapıldığını, davacının işi ehil olarak yerine getirip getirmediği hususunda bilgi sahibi olmak isteyen müvekkili ile davacı arasında varılan mutabakat gereğince davacıya sorular yöneltildiğini, işbu sorular kapsamında kısa süreli vergi danışmanlığı hizmeti alındığını, kısa süreli danışmanlık hizmeti karşılığında ödenecek bedelin belirlenmesinin müvekkil tarafından talep edildiğini, ilk defa davacının 01.11.2015 tarihli e-postası ile meblağın ifade edildiğini, davacı şirketin, kısa süreli danışmanlık hizmeti ve gelecekteki muhtemel hizmetleri için kapsamlı bir teklif sunduğunu, Asgari Ücret Tarifesinin oldukça üzerinde olan işbu teklifin müvekkil şirketçe kabul edilmediğini, bu gelişmelerin üzerinden 3 yıla yakın süre geçtikten sonra huzurdaki davanın ikame edildiğini, kısa süreli danışmanlık hizmeti için talep edilen fahiş danışmanlık ücretinin ve bu kapsamda asla gündeme gelmeyecek sözleşme görüşmelerinden doğan kusurlu davranış sebebiyle uğranılan zararın tazmini amacıyla açılan davanın reddinin gerektiğini beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI İlk Derece Mahkemesi; Davanın kısmen kabulüne, 25.975,00-TL nin, 500,00-TL sine dava tarihinden 25.475,00-TL sine ıslah tarihi olan 09/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talepler ile menfi zararının tazminine yönelik talebinin feragat nedeniyle reddine karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ Davalı vekili istinaf taleplerinde;1-Usule ilişkin olarak; a-Yerel mahkemenin, davanın açıldığı tarihte HMK.nun 109/2. hükmünün yürürlükte olduğunu ve davacı kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunmadığını tespit etmesine rağmen hukuki yarar yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar vermeyip, harcı ikmal ettirdiğini, hukuki yarar yokluğunun giderilebilir bir dava şartı eksikliği olmadığını, davanın kısmi olarak açılamayacağının tespit edildiği anda, davanın usulden reddine karar verilmesinin zorunlu olduğunu, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 22.06.2016 tarih ve 2015/15101 E. ve 2016/6895 K. sayılı kararının da bu yönde olduğunu, b-Davacıya iki kez verilen süre (26/05/2015 ve 13/10/2015) içinde harcın ikmal edilmemesine rağmen davanın usulden reddine karar verilmeyerek yargılamaya devam edildiğini, HMK m.94 hükmüne göre ikinci sürenin kesin olduğunu ve yeniden süre verilemeyeceğini, c-Yerel mahkeme, kurulduğu tarihten önceki dönem için davacı şirket lehine ücrete hükmettiğini, davacı şirketin, kuruluş tarihinden önceki dönemler için tazminat talep etmek bakımından aktif husumet ehliyeti ve taraf sıfatı bulunmadığını, davacı şirketin 19.09.2012 tarihinde tescil edilerek 25.09.2012 tarihinde ilan edildiğini, 19.09.2012 tarihi öncesinde … Ltd. Sti. adında bir şirket olmadığını, kuruluş tarihi öncesi dönem için müvekkili şirkete husumet yöneltebilecek kişinin davacı şirket olmadığını ancak mahkemenin davacı şirket kurulmadan önceki dönemi de dikkate alarak ücrete hükmettiğini, davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, gerekçesini de “sözleşmenin davacı şirket ortaklarından davacı şirkete devredildiği gerekçesine dayandırdığını, oysa bir devir olgusunun bulunmadığını, mahkemenin HMK.nun 25. maddesi hükmü yok sayılarak davacının iddia dahi etmediği, dosyaya sunulan dilekçelerde sözleşmenin devrine ilişkin hiç bir beyanı olmadığı halde, sözleşmenin davacı şirkete devri olgusunun kararına gerekçe gösterdiğini, bu durumun hukuka aykırı hukuka aykırı olduğunu, d-Davacının, yerel mahkemece verilen kesin süre içinde bilirkişi ücretini yatırmadığını, buna rağmen HMK hükümleri tatbik edilmeyerek davacıya yeniden süre verildiğini, 2-Esasa ilişkin olarak ise;a-Huzurdaki dosyada iki farklı bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, iki incelemede de farklı kanaatler ortaya çıkmasına rağmen mahkemece, hiçbir hesaplama yapılmayan ilk raporu hükme esas aldığını, neden bu raporu dikkate alıp diğerini dikkate almadığını izah dahi etmediğini, b-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda hiçbir hesaplama yapılmadığını, her iki bilirkişi raporunun da, bilirkişi incelemesinden beklenen “özel ve teknik bilgi”den yoksun olduğunu, çünkü işlerin sıralanmadığı, hangi işe ne kadar süre ayrılabileceği, ne kadar süre ayrılmasının olağan olduğu vb. tartışılabilecek bir veri sunulmadığını, c-Hükme esas alınan bilirkişi raporunda ortaya atılan toplu saat sayısına ulaşılmasının mümkün olmadığını, toplu olarak büro içinde 140 saat, büro dışında 12 saat hizmet verildiğini iddia ederek neredeyse davacının talep sonucuna denk gelen bir meblağ ortaya atılarak görevlerini aştıklarını, böylece davanın kabulüne karar verilmesini önerdiklerini, davacı tarafından müvekkiline verilen hizmetin, danışmanlık hizmeti niteliğinde olup, esas itibariyle iş, müvekkilin e-mail’le sorduğu sorulara, davacının e-mail’le yanıtlanmasından ibaret olduğunu, bu e-maillerin neredeyse yansının 8-10 Ekim tarihlerinde gönderilen e-mailler olduğunu, davacının sözleşme teklifi ile ücret ihtilafının görüşüldüğü e-mail’ler hariç tutulursa, e-maillerin neredeyse tamamının 4-12 Ekim tarihinde gönderilenlerden ibaret olduğunu ve bu tarih aralığında 6 iş günü bulunduğunu, e-Yerel mahkemenin, reddedilen kısım yönünden lehlerine vekalet ücretine hükmetmediğini belirterek, Yerel Mahkemenin kararının kaldırılmasına ve nihayetinde davanın reddine karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.İstinaf Dilekçesi Davacı Vekiline 22/09/2017 Tarihinde Tebliğ Edilmiş, İstinaf Talebine 09/10/2017 Tarihli Dilekçesi İle Cevap Verilerek ;Davanın kısmen açılmasına bir engel bulunmadığını, mahkemece tespit olunan “sözleşmenin devri” ne müvekkilinin zımni olarak kabul ettiği ancak bu yönde müvekkilin beyanı olmadığı yönündeki iddiaların yersiz olduğunu, zira, hâkimin hukuku kendililiğinden uyguladığını, doğru hukuk kurallarını bulup uygulamanın hâkime düşen bir görev olduğunu, bilirkişi raporlarında da 2012 yılı Nisan ve Kasım ayları arasında verilen müşavirlik hizmetlerinin detaylarıyla açıklandığını, itiraz da ileri sürülmemesine rağmen neden bilirkişi raporların kabul edilmediğini anlayamadıklarını, davacının bir ücret anlaşması olmadığı yönündeki beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, Yargıtay İBK’nın 1955/14 E. ve 1955/20 K. sayılı içtihadı birleştirme kararında, iyiniyet kurallarının cevap verilmesi lazım gelen anda cevap verilmemesinin kabul anlamına geleceğinin açık bir şekilde belirtildiğini belirterek istinaf talebinin reddine karar verilmesi istenmiş, HMK.nun 348.maddesine göre katılma yoluyla istinaf talebinde bulunulmadığı görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı davacı vekili tarafından yasal süre içinde istinaf edildiği anlaşılmakla;Dava, Davacının gördüğü mali müşavirlik ve danışmanlık hizmetleri gereğince TTK.nın 20.maddesi hükmü uyarınca 10.000,00 USD’ye hak kazandığı ancak şimdilik 500,00TL’sinin talep edildiği kısmi alacak davasıdır. Davalının sözleşmenin yapılacağına dair güven yaratmasına rağmen sözleşmeyi yapmaması nedeniyle TMK.nun 2.maddesi uyarınca altına girdiği (culpa in contrahendo) sorumluluk dolayısıyla (dürüstlük kuralına aykırı davranması nedeniyle) uğranılan zararların fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 500,00TL’sinin talebine ilişkin belirsiz alacak davasından ise 11/07/2017 tarihli celsede feragat edilmiştir.Uyuşmazlık, davacının dava tarihinde yürürlükte olan usul hükümlerine göre kısmi dava açmakta hukuki yararı bulunup bulunmadığı, usul hükümlerinde belirtilen kesin sürelere uyulup, bilirkişi raporunun hükme esas alınıp alınamayacağı ve reddedilen miktar yönünden vekalet ücretine hükmedilmemesi noktalarında toplanmaktadır.Belirsiz alacak davası hukukumuza ilk kez 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) ile girmiştir. Davanın açıldığı 13/02/2015 tarihinde yürürlükte olan 6100 sayılı HMK.nun Kısmi dava başlıklı 109.maddesine göre; (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava açılamaz. (Bu fıkra, 01/04/2015 tarih ve 6644 sayılı yasanın 4.maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır.) (3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez. Düzenlemenin, dava tarihinde yürürlükte bulunan ancak 01.04.2015 tarih 6644 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile yürürlükten kaldırılan ikinci fıkrasında talep konusunun miktarının taraflar arasında tartışmasız ve açıkça belirli olması durumunda kısmî davanın açılamayacağı hüküm altına alınmıştı. Bununla kısmî dava kurumunun amaç dışı kullanılmasının önüne geçilmek istenmiş, yani sözü edilen hâlde davacının kısmî dava açmakta hukukî yararının bulunmadığı kabul edilmiştir.Davacının aynı hukukî ilişkiden kaynaklanan alacağının veya hakkının tümünü değil, belirli bir kısmını talep ederek açtığı davaya kısmî dava denir. Kısmî dava niteliği itibariyle bölünebilir talepler için söz konusudur. Bölünebilir taleplerde, bu talebin bir bölümü dava edilip diğer kısmı dava dışında bırakılmaktadır.Bir kimsenin kısmî bir dava açıp açmadığı ancak dava dilekçesinden, davacının talep sonucundan anlaşılır. Davacının davasını açıkça kısmî dava olarak nitelendirmesine gerek yoktur, alacağın yalnız bir kesiminin dava edildiğinin anlaşılması yeterlidir. Özellikle davacının “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak” veya “şimdilik alacağın belirli bir miktarını dava ettiğini” belirterek açtığı davalar kısmî dava niteliğindedir.Hâkim de kısmi dava olarak açılmış bir davayı belirsiz alacak davası olarak nitelendiremeyeceği gibi, belirsiz alacak davası olarak açılan davayada kısmi dava olarak devam edemez.Açıklanan yasal düzenlemeler ışığında eldeki davada, iddianın ileri sürülüş biçimi açısından somut olay değerlendirildiğinde: Davacı, dava dilekçesinde yerine getirdiği hizmet ediminin karşılığı olarak 10.000,00.-USD alacaklı olduğunu iddia etmektedir. Buna rağmen fazlaya dair haklarını saklı tutarak davasının 500,00.-TL ile sınırlı tutarak açtığı alacak davasının kısmi dava olduğunun kabulü gerekir. Ancak davalı taraf, davaya cevabında taraflar arasında imzalanmış bir sözleşme olmadığını, danışmanlık hizmeti almayı düşündüklerini, sözleşmenin kurulması için bir takım yazışmalar yapıldığını, bu zaman zarfında küçük bir süre danışmanlık hizmeti aldıklarını kabul etmekle beraber görüşmelerin olumsuz sonuçlandığını ve danışmanlık hizmeti almaktan vazgeçerek sözleşme imzalamadıklarını savunmaktadır. Böylece, davacının kısmi dava açtığı ve dava konusu miktar taraflar arasında tartışmalı olduğundan davacının kısmi dava açmakta hukuki yararının bulunduğu anlaşılmaktadır. (Emsal: Yargıtay HGK-02.03.2016 tarih ve 2014/15-439 E. 2016/207 K.9. Bu nedenle davacı vekilinin bu ve bu hususu ilgilendiren istinaf sebepleri yerinde görülmemiştir.Bilirkişi ücretinin kesin süreden sonra yatırıldığına ilişkin itirazlara gelince;Medeni usul hukukunda süreler genel olarak yargılamanın gecikmesini önlemek, makul sürede bitirilmesini sağlamak için bulunmaktadır. Kesin sürenin en belirgin amacı da budur. Yargılamanın sürüncemede kalmamasını sağlamaktır. Bu süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir (HMK m. 90/1). Sürenin kanun tarafından önceden belirlenmesi bazı hallerde somut olayın niteliğine uygun düşmeyebilir. Bu gibi hallerde kanun sürenin miktarını önceden belirlemeyip, bu yetkiyi hâkime vermiş olabilir. Ayrıca bazı durumlarda da, Kanun’da hâkimin süre belirlemesine yönelik özel bir düzenleme bulunmamasına rağmen, yapılması istenen işin niteliği gereği hâkim tarafa süre verebilir. Her iki durumda da hâkim süreyi tespit ederken somut olayın özelliklerini dikkate almalıdır.Hâkim tarafa süre verirken, sürenin kesin olduğunu usulüne uygun verdiği ara kararda belirtebilir. Eğer sürenin kesin olduğuna karar vermemişse süreyi geçirmiş olan tarafa talebi üzerine ikinci bir süre verilir. İkinci kere verilen süre kararda belirtilmemiş olsa bile kanun gereği kesin olup, bu şekilde verilen süreyi de geçiren tarafa yeniden süre verilemez (HMK m. 94/2)Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar (HMK m. 94/3). Kesin sürenin yaptırımı açısından düşünülürse, hâkim tarafından verilen kesin sürenin usulüne uygun bir ara karar ile olması gerekir. (Medeni Usul Hukukunda Hakimin Verdiği Kesin Süre / Volkan Özçelik-Arş. Gör., On Dokuz Mayıs Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Medeni Usul ve İcra-İflas Hukuku Anabilim Dalı,) Somut olayda mahkemece, 10/11/2015 tarihli celsede bilirkişi ücretinin yatırılması için 2.kez süre verilmiş ise de, celsenin 6 nolu ara kararında 26/06/2015 tarihli celsenin 5 nolu ara kararına atıf yapıldığı, talep edilen giderlere nelerin dahil olduğu, bu giderler içinde delil ikamesine yönelik gider olup olmadığı ve miktarı belirtilmemiştir. Dolayısı ile talep edilen giderin, gider avansı veya delil ikamesi avansı olup olmadığı denetlenememektedir. Zira gider avansı dava şartı iken, delil ikamesi avansı dava şartı olarak nitelendirilemeyecektir. Gider avansı HMK’nun 120. Maddesinde, delil ikamesi avansı ise HMK’nun 324. maddesinde düzenlenmiştir. Delil ikamesi avansının verilen kesin süre içinde yatırılmaması davanın dava şartı yokluğu ile reddine neden teşkil etmez. Taraf belirtilen sürede delil avansı giderini yatırmazsa dayandığı o delilden vazgeçmiş sayılır. Bu nedenle, mahkemece bilirkişi ücretinin yatırılması için davacıya süre verilmesine dair yukarıda belirtilen ara kararın HMK’na uygun olmadığı görülmüştür. Öncelikle, yatırılması istenen giderin nereye yatırılması gerektiği, süresi vb. ara kararda belirtilmemiştir. ikincisi, her ne kadar ara kararda bilirkişi ücretinin delil ikamesi avansı olarak istendiği anlaşılabiliyor ise de istenen avansın gider avansı mı yoksa delil ikamesi avansı mı olduğu da açıkça belirtilmelidir. Yargıtay kararları bu yöndedir. Bu nedenle davacı vekilinin bu husustaki istinaf talepleri de yerinde görülmemiştir.Bilirkişi raporlarına yönelik itirazlara gelince;İlk derece mahkemesince farklı bilirkişilerden oluşan 2 heyet raporu alınmıştır. Birinci raporda davacının 25,975,00.-TL alacaklı olduğu belirtilirken, 2.raporda davacının 2.597,50.-TL ücrete hak kazandığı belirtilmiş ancak heyetteki Borçlar Hukukçusu bilirkişisi Prof. Dr. …, bu görüşe muhalif kalarak, ilk rapordaki tespitlerin doğru olduğunu, hizmet bedeli tutarının 25.975,00.-TL olarak kabulü gerektiğini belirtmiştir.Davacı vekili 19/06/2017 havale tarihli dilekçesi ile (harcın 09/11/2015 tarihinde yatırıldığını beyanla) davasını ıslah ederek, talep sonucunu 25.975,00.-TL’ye çıkarmıştır.İlk derece mahkemesi de ilk bilirkişi raporunu kabul ederek yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar vermiştir.TTK.nun tüzel kişiliğin kazanılması başlıklı 355/1.maddesi gereğince şirket, ticaret siciline tescil ile tüzel kişilik kazanır. Davacı şirketin ticaret sicil kayıtlarına göre 19/09/2012 tarihinde tüzel kişilik kazandığı anlaşılmaktadır. Öyle ise bu tarihten önceki hizmetleri talep etmekte davacının aktif husumet ehliyeti bulunmamaktadır. Bu durum 07/04/2017 havale tarihli bilirkişi heyet raporunda da haklı olarak tespit edilmiş ve davacının alacağının 2.957,50.-TL olarak hesaplanmıştır. Bu nedenle davacının davasının bu miktar üzerinden kabulüne karar vermek gerekirken hatalı değerlendirme ile ilk bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı gerekçelerle hüküm kurulması doğru olmamıştır. Davalı vekilinin istinaf taleplerinin bu yönüyle kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere; 1-Davalı vekilinin istinaf taleplerinin KABULÜNE,2-Bakırköy 1. Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/07/2017 tarih ve 2015/256 E. 2017/513 K. Sayılı kararının KALDIRILMASINA,3a-Davanın KISMEN KABULÜNE,3b-2.957,50-TL nin, 500,00-TL sine dava tarihinden, 2.475,50-TL’sine ıslah tarihi olan 09/11/2015 tarihinden itibaren işleyecek değişen oranlarda avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebinin davacının aktif husumeti ehliyetinin yokluğu nedeniyle REDDİNE, 3c-Davacının menfi zararının tazminine yönelik talebinin feragat nedeniyle REDDİNE,3d-Alınması gereken 202,03 TL harcın, peşin olarak alınan toplam 473,70 TL harçtan mahsubu ile, bakiye 271,67 TL harcın talep halinde ve kararın kesinleşmesinden sonra DAVACI TARAFA İADESİNE,3e- Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT ücret tarifesi gereğince 1.980,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak DAVACIYA VERİLMESİNE,3f- Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT ücret tarifesi gereğince ve 7. Madde uyarınca, feragat nedeniyle red edilen miktar yönünden takdiren 500,00 TL, aktif husumet yokluğu nedeniyle red edilen miktar yönünden ise 7/2. fıkra uyarınca 1.980,00 TL maktu vekalet ücreti olmak üzere toplam 2.480,00 TL vekalet ücrerinin DAVACIDAN ALINARAK DAVALI TARAFA VERİLMESİNE 3g-Davacı tarafından yapılan 201,00 TL tebligat-posta gideri, 213,25 TL müzekkere masrafı, 1.800,00 TL bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 2.214,25 TL yargılama giderlerinin davanın kabul edilen miktarı dikkate alınarak takdiren 217,24 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına 4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492. sayılı harçlar kanuna bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı ile istinaf kanun yolu başvuru harcı 121,30 TL olmak üzere toplam 189,50 TL harcın, davalı tarafça peşin olarak yatırılan 529,45 TL harçtan mahsubu ile bakiye 339,95 TL harcın talep halinde davalı tarafa iadesine,5-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına, 6-İstinaf yargılama aşamasında davalı tarafça yapılan 34,40 posta ücreti ve 189,50 TL harç olmak üzere toplam 223,90TL yargılama giderlerinin takdiren 200,00 TL’sinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,7-HMK 333 maddesi gereğince yatırılan avansın kullanılmayan kısmının hüküm kesinleştikten sonra yatıran tarafa iadesine, 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde ve istinaf sebepleri ile sınırlı olarak yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 353/1b,2 ve 362/a. Maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.13/06/2019