Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1902 E. 2019/474 K. 14.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1902 Esas
KARAR NO : 2019/474
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/06/2017
NUMARASI : 2016/732 ESAS – 2017/517 KARAR
DAVA : İFLÂS ( KESİNLEŞMİŞ TAKİBE DAYALI )
KARAR TARİHİ: 14/03/2019
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesi uyarınca dosya incelendi.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:İDDİA: Davacılar vekili, 12.08.2016 tarihli dava dilekçesinde, davalı şirketin bir nolu müvekkili şirketin 2015 Eylül ayı yemek bedellerine ilişkin olarak düzenlenen, 07.09.2015 tarihli 72.136,58 TL bedelli faturadan kaynaklanan borcu bulunduğunu, bu alacağın tahsili amacı ile Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında genel İflas yolu ile takip başlatıldığını, ödeme emrine karşı itiraz edilmeyerek takibin kesinleştiğini, takipten sonra iki nolu müvekkili sigorta şirketince davacı … …A.Ş ‘ne kredi sigorta poliçesi kapsamında, 64,922,92 TL tazminat ödemesinde bulunarak TTK md.1472 maddesi uyarınca ödediği kısım alacağa kanunen halef olduğunu, alacaklarını halen tahsil edememiş bulundukları için davalı şirkete öncelikle depo kararı çıkarılarak, depo kararına rağmen borcun ödenmemesi durumunda ise davalı şirketin iflasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı davaya karşı cevap vermemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI: Mahkemece, yapılan yargılama, toplanan deliller, kesinleşen icra dosyası, bilirkişi raporu, ticaret sicil kaydı, tüm dosya içeriğine göre kesinleşen takibe ve usulüne uygun düzenlenip takip edilen depo kararına rağmen davalı şirket tarafından depo emrinde belirlenen borç ödenmediği gerekçesiyle davanın kabulü ile, davalı şirketin İİK 158/2. fıkrası gereğince iflasına karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ: Karar, yasal süre içerisinde davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İstinaf nedenleri olarak, kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, müvekkili şirkete yapılan tüm tebligatların usulsüz olduğunu, müvekkili şirketin iflas davasından karardan sonra haberdar olduğunu, Tebligat Kanunu 12. maddede hükmü şahıslara tebliğin, 13. maddede, hükmü şahıslar namına kendilerine tebliğ yapılacak kimseler her hangi bir sebeple mutad iş saatlerinde iş yerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacak bir halde oldukları takdirde tebliğin orada hazır bulunan memur veya müstahdamlerden birine yapılacağının belirtildiğini, kanunda açıkça belirtildiği üzere tüzel kişilere tebligatın yetkili temsilcilerine yapılacağını, bu kurallara uyulmadan gerçekleştirilen tebligatların usulsüz olduğunu, dava dilekçesi, tensip tutanağı, feri müdahale talep dilekçesine ait tebligatın, ön inceleme davet tutanağına dair tebligatın, bilirkişi raporununun, depo kararı ve depo emrinde bulunan miktarın ödenmemesi halinde iflasa karar verileceğine dair tebligatların mahalle muhtarına yapıldığının görüldüğünü, müvekkili şirketin iflas kararı verildikten sonra davalı olduğu bir dosyadan verilen ara karar neticesinde haberdar olduğunu, müvekkiline tebligatların usulüne uygun yapılması halinde, müvekkilinin iflas davasından haberdar olacağını, gerekli savunmalarını yapabileceğini, uygun görüldüğünde depo kararının yerine getirilip iflas kararının engelleneceğini, şirketin iflasına karar verilmemesi adına tüm önlemlerin alınabileceğini, tebligatın bir hukuki ilişkinin başlangıcı olduğunu, hukukta özel bir öneme sahip olduğunu, şirketlere ilişkin tebligatların muhtara yapılmasının yaygın bir uygulama olmadığı gibi kanuna uygun bir uygulama da olmadığını, Tebligat Kanunun 35. maddesinde, daha önce tebligat yapılmamış olsa bile, tüzel kişiler için resmî kayıtlardaki adreslerinin esas alınacağı bu madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilerek şirketlere tebligatın sicildeki adrese ne şekilde yapılacağının belirlendiğini, iflas gibi hayati bir öneme sahip ve sadece iflas eden şirketi değil, alacaklı 3. şahısları ve borçlu şahısları da etkileyen bir karar olduğunu, davanın kötü niyetle ikame edildiğini, tebligat kanununa gerekli dikkat ve özen gösterilmediğini, yapılan tebligatların iptal edilerek kararın kaldırılması gerektiğini, ayrıca icra dosyasında ki tebligatında usulsüz olduğunu, müvekkili şirketin iflasla takipten haberdar olduğunu, icra dosyasında yapılan tebligatın usulsüz olduğunu, tarihin tespiti için icra hukuk mahkemesine dava açıldığını ,İflas davasını açabilecek şirketin yalnızca … A.Ş şirketi olabileceğini , diğer davacı şirketin taraf ehliyetinin olmadığını, depo kararı verilirken icra dosya alacaklısının tahsil etmiş olduğu bedelinde depo edilmesinin istendiğini, müvekkili şirketin davacılara herhangi bir borcu olmadığını, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkilinin davacının alacaklı olduğunun tespiti halinde borcu ödemeye hazır olduğunu, müvekkili şirketin halen faaliyette olan, yolcu taşıma alanında önde gelen şirket olduğunu, dava konusu bedeli ödeyebilecek güce sahip olduğunu, borcu bulunmamakla birlikte yeniden yapılacak yargılama neticesinde, borçlu olduğu yönünde bir karar verilmesi halinde tespit edilecek bedeli ödemeye hazır olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını ve davanın esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava, İİK 154. maddesinde düzenlenen İflas yolu ile başlatılan icra takibine karşı, itiraz olunmaması nedeniyle borçlu şirketin iflasının İİK ‘nun 156. maddesi gereğince istemine ilişkindir.Dosya kapsamından, davacı alacaklı … A.Ş tarafından vekili vasıtası ile, borçlu davalı şirket hakkında, faturadan kaynaklı 72.136,58 TL toplam alacağın tahsili amacı ile, Bakırköy … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı icra dosyasında, 13.04.2016 tarihli iflas yolu ile adi takip başlattığı, davalı borçlu şirketin itiraz etmemesi nedeniyle takibin kesinleştiği, diğer davacı … İstanbul Şubesi tarafından, icra dosyasına ibraz edilen dilekçe ile, alacaklı şirketin, …İstanbul Şubesi’nin “ kredi sigorta poliçesi “ kapsamında sigortalısı olduğunu, takip konusu alacak riskininde sigorta poliçesi kapsamında sigortalı olduğunu , takip tarihinden sonra, 14.04.2016 tarihinde sigortalı takip alacaklısına sigorta poliçesi doğrultusunda 64.922,92 TL tazminat ödendiğini, TTK ‘nun 1472. maddesi gereğince ödediği tazminat tutarı kadar, mahkeme ve diğer tarafın onayı olmaksızın iş bu takip dosyasında halefiyet kuralı gereğince sigortalısı takip alacaklısı yerine geçebilir gerekçesi ile kayıtlarda takip alacaklısı olarak değiştirilmesini / gösterilmesini talep ettiği, İcra Müdürlüğünün 16.08.2016 tarihli kararı ile, borçluya ödeme emrinin 21.04.2016 tarihinde tebliğ edilerek takibin kesinleştiği, Bakırköy Adliyesinde … İcra Müdürlüğünün İflas Dairesi olarak görev yaptığı adi iflas yolu ile yapılan takiplerde takibin kesinleşmesinden sonraki işlemlerin bu dairece yapılacağı, ayrıca alacaklı değişikliğinin takip kesinleştikten sonra ancak temlik yolu ile olabileceği gerekçesiyle talebin reddine karar verildiği, davacı şirketlerin her ikisi tarafından iflas davasınını açtığı anlaşılmıştır.Taraflar arasında ki uyuşmazlık öncelikle, dava dilekçesi ile birlikte davalı şirket adına çıkarılan tebligatların tebligat kanunu ve ilgili yönetmelik kuralları uyarınca usulüne uygun yapılıp yapılmadığıdır.Tebligat kavramı, yazılı bildirim anlamına gelen tebliğ sözcüğünün çoğuludur. Hukuk sözlüğünde, tebligat, hukuksal bir eylemden, ilgili kişinin haber almasını sağmak için yetkili makamın yasal biçimde, yazı yada duyuru ile yapacağı belgeleme eylemi olarak tanımlanmaktadır. Tebligat, bilgilendirme yanında, belgelendirme özelliği bulunan usul işlemidir. Gerek tebliğ işlemi gerekse tebliğ tarihi ancak yasa ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. (HGK 14.04.2010 tarihli, 2010/21-200 Esas, 2010/216 Karar sayılı ilamında belirtildiği gibi). Tebligata İlişkin genel ve temel nitelikteki kuralları içeren mevzuatın başında 7201 sayılı Tebligat Kanunu gelir. Tebligat Kanunu tamamen şeklidir.Kanunun etkili önlemler almasının tek amacının tebliğin muhataba ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. O halde kanun ve tüzük ( Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğinin 25.01.2012 tarih ,28184 sayılı Resmî Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmesi ile Tebligat Tüzüğü Hükümlerinin uygulanamaz hale gelmesi gerekçesi ile 23.07.2014 tarihli Resmî Gazetede yürürlükten kaldırılan) ve yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntısına kadar uygulanması zorunludur.Değişik tarihli ve birçok HGK kararı ve Yargıtay daire kararlarında belirtildiği üzere, mahkemelerce ve taraflarca yapılan yargılamaya ilişkin işlemlerin geçerliliği, genellikle bunların ilgililere kanun ve yönetmelik hükümlerinin öngördüğü şekilde yapılması ile sağlanacaktır. Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair, 25.01.2012 tarihli Resmî Gazetede yayınlanan yönetmeliğinin “1”.maddesinde, yönetmeliğin amacının, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunun usul ve esaslarını düzenlemek olarak ifade edilmiştir. Davada tebligatın büyük önemi vardır. Bu önemden dolayı tebligatın nasıl yapılacağı yasa ve yönetmelik hükümlerinde ayrıntılı ve açık biçimde düzenlenmiştir. Tebligat, tebliğ yapılacak kişiye, bilinen en son adresinde yapılır. Buna göre Tebligat Kanunu, adreste tebligat esasını kabul etmiştir.Mahkemenin, bir kimseyi taraf, taraf vekili, tanık veya bilirkişi olarak huzuruna çağırmasına davet, davetin yazılı şekline de davetiye denir. Davetin davadaki önemi büyüktür. Mahkeme, taraf teşkili yapmadan, tarafları dinlemeden ve onları iddia ve savunmalarını beyan etmeleri için usulüne uygun davet etmedikçe hükmünü veremez. ( HMK m.27).Taraflar, özellikle ön inceleme duruşmasına (m.139) ve diğer duruşmaya davetiye ile davet edilmelidir. Davet, bir davetiye ile yapılır.Tebligat Kanunun 12. maddesine göre, hükmü şahıslara tebliğin selahiyetli mümessillerine, bunlar birden ziyade ise, yalnız birine yapılır.Aynı Kanunun 13. maddesine göre de, tebligat yapılacak bu kişiler herhangi bir sebeple mutad iş saatlerinde işyerinde bulunmadıkları veya o sırada evrakı bizzat alamayacakları bir halde oldukları takdirde tebliği orada hazır bulunan memur veya müstahdemlerinden birine yapılır. 25.01.2012 tarihli Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik Hükümlerine göre, kendisine tebliğ yapılacak memur veya müstahdemin, tüzel kişinin o yerdeki teşkilatı veya personeli içinde görev itibarıyle tebligatın muhatabı olan tüzel kişinin temsilcisinden sonra gelen bir kimse veya evrak müdürü gibi esasen bu tür işlerle görevlendirilmiş bir kişi olması gerektiği, bu kişilerinde bulunmaması halinde bu hususların tebliğ evrakına yazılarak tebligat, o yerdeki diğer memur ve müstahdeme yapılır. HGK’nun 14.12.2011 tarih, 2011/21-882 Esas, 2011/767 Karar sayılı kararında vurgulandığı üzere, Tebligat Kanunun 13. maddesinde, kendisine tebligat yapılacak şahısların derecelendirildikleri görülmektedir. Tebligat Kanunu ve bu Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir ve titizlikle uygulanması gerekir. Dolayısı ile bir davada yapılan tebligatların usulüne uygun olarak yapılıp yapılmadığını hakimin doğrudan, kendiliğinden denetlemesi gerekmektedir. ( Emsal, Yargıtay 21.HD’nin 19.02.2018 tarih, 2018/58 Esas, 2018/1447 Karar sayılı ilamı).Tebligat Kanunun ( Değişik fıkra :11/01/2011 -6099 S.K ./9.mad.) 35/4. maddesi gereğince, tüzel kişi muhatabın bilinen adresine çıkarılan tebligatın bila tebliğ iade edilmesi halinde resmî kayıtlardaki adresi esas alınır ve bu madde hükümleri uygulanır.Hükmi şahıslara ne şekilde tebligat yapılacağı yukarıda ifade edildiği üzere 7201 sayılı Tebligat Kanunun 12. ve 13. maddelerinde belirlenmiştir. Tebligat adresinin borçlu şirketin ticaret sicilinde kayıtlı adresi olması ve tevziat saatlerinde kapalı olması veya tebligatın alınmasından imtina edilmesi halinde bu adrese 7201 sayılı Tebligat Kanunun 21/1.ya da 35/4. maddelerine göre tebligatın yapılması gerekir. Tüzel kişiler adına ve adı geçenin ticaret sicilindeki adresine gönderilen tebligatın 7201 sayılı Tebligat Kanunun 21/1. maddesine göre yapılmış olması halinde tebliğ memurunun Tebligat Yönetmeliğinin 30 ve 31. maddelerdeki koşulları araştırmasına gerek yoktur. Zira muhatabın adreste bulunmaması halinde, bunun nedeninin araştırılması ve tevziat saatinden sonra adrese dönüp dönmeyeceğinin tespit edilmesi gerçek kişiler yönünden zorunlu olup, hükmi şahısların sıfatı ve niteliği itibarıyla böyle bir araştırmanın yapılmamış olması tebligatın usulsüzlüğü sonucunu doğurmaz. ( Yargıtay 12. HD’nin 2014/28951 Esas, 2015/3720 Karar ve 24.02.2015 tarihli emsal ilamı).Somut olayda, İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün 18.08.2016 tarihli cevabında, davalı şirket adresi “ … Mah,… Cad.No … … “ olarak belirtilmiştir. Borçlu şirket adresi, gerek takip talebinde gerekse de dava dilekçesinde aynı adres gösterilmiştir. Davalı adına çıkarılan dava dilekçesine dair 25.08.2016 tarihli davetiyenin, gösterilen adrese gidildiği, adreste tebliğe haiz kimsenin bulunamadığı belirtilmiş olmasına rağmen, evrakın muhtara bırakıldığı ve haber verildiği notu düşüldüğü yazıların okunaksız anlaşılmaz olduğu, 23.12.2016 tarihli feri müdahale talep dilekçesinin , 05.01.2017 tarihli ön inceleme duruşma davetiyesinin, 23.03.2017 tarihli bilirkişi raporuna dair tebligatın, 14.04.2017 tarihli depo kararına dair muhtıranın hep aynı şekilde tebliğ edildiği anlaşılmıştır.Bu durumda, davalı şirkete yargılama aşamasında gerçekleştirilen, tebligatların, 7201 sayılı Tebligat Kanunun hükmü şahısları tebliği düzenleyen 12. ve 13. maddeleri ile Tebligat Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 20. maddesinde ki “ Tüzel kişilere ve ticari işletmelere tebligat “, 21. maddedeki “Tüzel kişilerin memur ve müstahdemlerine tebligat “ hükümlerine uyularak, usulüne uygun şekilde yapılmış tebligat olduğu kabul edilemeyecektir. Adresin kapalı olduğu değil, tebliğe caiz kimsenin bulunmadığı belirtilmesine rağmen tebligatlar, ilgili yasa ve yönetmelik hükümlerine göre yapılmamış, durum tebliğ evrakına şerh edilmediği gibi hiçbir açıklama yapılmamış veya yapılan açıklama okunamaz niteliktedir.Şu halde mahkemece, davalı borçlu şirket adına çıkarılan tebligatların, usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği resen araştırarak, taraf teşkilinin sağlanıp, işin esası incelendikten sonra uygun sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, tebligatların usulsüz yapıldığı dikkate alınmaksızın davanın esası hakkında karar verilmiş olması doğru görülmediğinden hükmün kaldırılması gerekmiştir. Hükmün usulü eksiklik nedeniyle kaldırılması gerektiğinden bu aşamada esasa dair hususlar inceleme konusu yapılmamıştır.Kabul şekline göre ise, davacı takip alacaklısı …A.Ş tarafından, takip başlatan vekile ait , Beşiktaş … Noterliği’nin … yevmiye nolu 07.04.2015 tarihli vekaletname suretinde, vekaletnamenin 31.12.2015 mesai bitimine kadar geçerli olduğu belirtilmesine, takip tarihi 13.04.2016 tarihinde ve dava tarihinde geçerli olan bir vekaletnamenin dosyaya ibrazının sağlanmaması ve ayrıca diğer davacı … …. İstanbul Şubesi adına dava açan vekillerin, usulüne uygun düzenlenmiş vekaletnamelerinin dosyada fiilen ibraz edilmediği gözetilmeden ve bu eksikliklerin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 114/1- f bendinde düzenlenen dava şartına dair dava şartı eksikliği olduğu dikkate alınarak giderilmeden işin esası hakkında karar verilmiş olması da yerinde görülmemiştir.Açıklanan nedenlerle, davalı şirkete, yargılama aşamasında yapılan tebligatların, Tebligat Kanunu ve ilgili yönetmelik hükümleri gereğince usulüne uygun olmaması ve kabul şekline göre ise, takip alacaklı vekilinin, takip tarihinde vekaletnamesinin süresinin dolmuş olması, bir kısım alacak yönünden halef olarak dava açan şirkete ait vekaletnamenin ise dosya içerisinde olmaması nedeniyle, gerekli usulü eksiklikliklerin giderilmesi ve yerine getirilmesi ve daha sonraki aşamada ise işin esası İle ilgili bir karar verilmesi için davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile kararın kaldırılmasına dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,1- Davalı vekilinin istinaf başvurusunun esasa ilişkin hususlar incelenmeksizin KABULÜNE,2- Bakırköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/732 Esas, 2017/527 Karar ve 15.06.2017 tarihli kararının KALDIRILMASINA,3- Dosyanın Dairemiz kararına uygun şekilde yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine iadesine,4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 68,20 TL başvuru harcı İle istinaf kanun yolu başvuru harcı 121,30 TL olmak üzere toplam 189,50 TL harcın davalı tarafça peşin olarak yatırılan 117,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 72,40 TL harcın davacılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,5- Davalının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda değerlendirilmesine,6- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-a/6. bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.14/03/2019