Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2017/1814 Esas
KARAR NO : 2018/1883
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/04/2017
NUMARASI : 2015/288 2017/375
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 08/11/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 352. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, 23.03.2015 tarihli dava dilekçesinde, müvekkili şirketin tekstil sektöründe faaliyet gösterdiğini, müvekkili şirket ile davalı şirketin iş sağlığı ve iş güvenliği konusunda hizmet almak amacıyla 05.09.2013 tarihinde 1 yıl süreli sözleşme imzaladığını, taraflar arasında imzalanan bu sözleşmeye göre davalı şirketin uzmanlık alanı olan iş sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili bütün önlemleri alacağını, işçilere gerekli olan bütün eğitimleri vereceğini, Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü İstanbul Çalışma ve İş Kurumu İl Müdürlüğü’nün 21.07.2014 tarihinde müvekkili şirkete 16.800,00 TL idari para cezası verdiğini, ceza gerekçesi olarak 07.01.2014 tarihindeki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İl Teftiş Kurulu Başkanlığın’nın tutanağının gösterildiğini, müvekkili şirketin kesilen bu cezayı 13.08.2014 tarihinde erken ödeme indiriminden yararlanarak ödediğini, davalı şirketin sözleşme kapsamında yükümlülüklerini yerine getirmediğini, davalı şirket tarafından 25.02.2014 tarihinde düzenlenen 5 nolu toplantı kararının 1.maddesinde çalışanların eğitimlerinin tamamlandığı denilmesine rağmen, idari para cezasında 61 işçinin eğitiminin verilmediğinin belirtildiğini, ceza tutanağı incelendiğinde davalı şirketçe yapılması gereken bütün işlerin yapılmadığı bu nedenle ceza kesildiğinin anlaşılacağını, müvekkili şirketin tüm yükümlülüklerini yerine getirdiğini, ödemelerini düzenli bir şekilde yaptığını, davalı şirketin sözleşmedeki yükümlülüklerini yerine getirmediğinden müvekkili şirketin idari para cezası İle karşı karşıya kalarak zarara uğradığını, davalı şirketin, müvekkili şirkete idari para cezasının kesildiği tarihten hemen sonra 19.08.2014 tarihinde tek taraflı fesih bildirimi yaptığını, burada işçilerin davalı şirket personeline karşı cephe almalarını gerekçe gösterdiklerini, kabul anlamına gelmemekle birlikte bu fesih geçerli olsa dahi sözleşme süresi içinde yapmadığı, ayıplı hizmet dolayısı ile müvekkili şirketin zararlarını gidermekle sorumlu olduğunu, müvekkili şirketin davalı şirketten alacaklı olduğunu, alacağın tahsili için Büyükçekmece 2.İcra Müdürlüğünün 2014/13388 Esas sayılı dosyası ile başlatmış oldukları icra takibine karşı, davalının müvekkilinin alacağına kavuşmasını geciktirmek ve kötü niyet ile borca itiraz ettiğini iddia ederek, icra takibine karşı yapılan İtirazın iptali ile %20 den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili, yapılan tüm uyarılara ve tutulan tutanaklara rağmen davacı tarafından gerekli önlem ve tedbirlerin yerine getirilmediğini, davacı tarafından sadece yasal zorunluluk olarak görülen taraflarınca verilen danışmanlık hizmeti sonucunda çoğu eksikliğin giderilmediğini, bu kapsamda 21.07.2014 tarihinde para cezası kesildiğini, davacı tarafından taraflarına karşı haksız, hukuka aykırı ve mesnetsiz bir şekilde icra takibi başlatıldığını, müvekkili şirket tarafından eksiklikler konusunda verilen ceza ile ilgili olarak bütün uyarıların rapor ve tutanak şeklinde davacıya verildiğini, mail ortamında da gönderildiğini, ayrıca taraflarınca tutulan tutanaklara imza atmaktan imtina edildiğini bu yüzden e- posta ile bildirim yoluna gidildiğini, firma sahipleri ile görüşme taleplerinin sürekli olarak, beni işverene şikayet mi edeceksiniz şeklinde sözlerle engellendiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEME KARARI:
Mahkemece, tüm dosya kapsamı ile birlikte bilirkişi raporu itibarı ile davalının iş ve işlemlerini zamanında yerine getirdiği, bu kapsamda davacının zararını gidermesi gerektirir bir durumu olmadığı gibi taraflar arasında sözleşme gereğince davalının görev gereğini yerine getirerek gerekli ihtarat ve uyarıları yaptığı, davacının davasını ispatlayamamış olması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Karar, yasal süre içerisinde davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.İstinaf nedenleri olarak, davalının süresinde cevap dilekçesini vermediğini, süresinde cevap dilekçesi vermeyerek delillerini bildirmeyen davalı tarafın yasal süre geçtikten sonra delil bildirme talebinin reddi gerektiğini, vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacağını, bilirkişi raporuna itirazları sonucunda alınan bilirkişi raporunda itirazların dikkate alınmadığını, yaptıkları itirazlar değerlendirilmeyerek mahkemenin hatalı raporu hükme esas aldığını, raporda davalının üstlenmiş olduğu edimleri yerine getirip getirmediği, tutanakların müvekkiline tebliğ edilip edilmediğinin tespit edilmediğini, raporun hükme esas alınamayacağını, söz konusu cezanın müvekkiline, yasal düzenlemeler kapsamında, yapması, bulundurması gereken önlem / tedbir ve sair eksiklikler sebebiyle kesildiğini, raporda sırf bu sebeple söz konusu önlemleri ve eksiklikleri giderme yükümlülüklerinin müvekkili şirkette olduğundan müvekkili şirket tarafından ödenmesi gerektiği ve davalıdan istenemeyeceği hususunda ısrarla yanılgıya düştüğünü, söz konusu mevzuat gereği gerekli önlemleri almak ve eksiklikleri gidermek yükümlülüğünün sıfat olarak müvekkili şirkete ait ise de söz konusu eksikliklerin oluşmaması ve gerekli önlemlerin alınması ile iş ve işçi sağlığı güvenliğini sağlamak ve ilgili mevzuatta düzenlemelere uyulmaması halinde belirtilen yaptırımlara maruz kalmamak için sırf bu sebeple davalı şirketle sözleşme yapıldığını, davalının görevinin sözleşme gereği tüm yükümlülüklerini yerine getirerek müvekkili şirketin yasal mevzuat ile iş ve işçi sağlığının sağlanması maksadıyla kimi eksiklikleri bizzat gidermek, kimi eksikleride müvekkiline gerekli bildirimleri yaparak mevzuata aykırılıkların giderilmesini sağlamak olduğunu, cezanın oluşmasına sebebiyet verenin sözleşmedeki yükümlülüklerini gereği gibi ifa etmeyen, ayıplı ifa eden davalı şirket olduğunu, son raporda da davalı kusurunun açıkça tespit edildiğini ,ikinci raporda davalının sorumlu olmadığına dair beyanları kabul etmediklerini ,raporda davalının edimlerini yerine getirip getirmediğinin tespitinin yapılmadığını, sözleşme şartlarının dahi incelenmediğini, tutanaklardaki imzanın şirket yetkilisine ait olup olmadığı konusunda tespit yapılabilmesi için tutanak aslının mahkemeye sunulması taleplerinin mahkeme tarafından değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu iddia ederek kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini istemiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE:
Dava, idari para cezasının rücuen tahsili amacı ile başlatılan icra takibine karşı itirazın iptali davasıdır.
Dosya kapsamından, taraf şirketler arasında, davacı şirketin işveren sıfatında bulunduğu, 05.09.2013 tarihli 1 yıl süreli “ İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmet Sözleşmesi “ gerçekleştirildiği, sözleşmede davalı şirketin OSGB ( Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi ) olarak anıldığı, sözleşmenin 2.maddesinde, sözleşme konusunun, OSGB tarafından 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun İş Sağlığı ve Güvenliği başlıklı 6.maddesi gereği İş Sağlığı ve Güvenliği hizmetlerinin anılan kanun maddesi ve ilgili yönetmelik çerçevesinde işverenin yaptığı ve / veya yapacağa faaliyetlere ilişkin İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmeti verilmesi şeklinde belirlendiği, davalı OSGB’nin yükümlülüklerinin 3.maddede, davacı işverenin yükümlülüklerinin ise 4.maddede düzenlendiği, davacı şirket hakkında, 07.01.2013 tarihinde yani hizmet sözleşmesi tarihinden önce, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından tutanak düzenlendiği, tutanakta, toplam 104 çalışanın istihdam edildiği, işyerinde çalışan 61 işçinin iş güvenliği eğitimleri ve meslek eğitimlerinin verilmediği, onaylı defter tutulmadığı, vb 16 noksan hususun belirlendiği, tutanakta 07.01.2013 yazılı olmasına rağmen, teftiş tarihi 07.01.2014 olarak gösterilen Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü İstanbul Çalışma ve İş Kurumu Müdürlüğü tarafından davacı şirket adına düzenlenen 16.800,00 TL idari para cezasının 21.07.2014 tarihli yazı İle gönderildiği, yazı içeriğinde, işyerinde teftiş sonucu düzenlenen 31.01.2014 tarihli raporda 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunun alınması gerekli tedbirler listesinde belirtilen noksan hususun giderilmeyerek her noksan hususun 1.120 TL hesabı İle 14*1.120=15.680 TL, 30 maddeye muhalefet edildiğinin tespit edildiği ve toplam 16.680 TL idari para cezasının verildiğinin belirtildiği, davacı şirket tarafından para cezasının 13.08.2014 tarihinde 12.600,00 TL olarak ödendiği ve yapılan ödemeye sebep olarak, davalının hizmet sözleşmesini ayıplı ifa ettiği iddiası ile asıl alacak ve faizinin tahsili amacı ile icra takibi başlattığı ve itiraz üzerine iş bu davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Davanın İtirazın iptali davası olması nedeniyle, icra takip dosyası incelenmiş, davacı alacaklı şirketin, davalı borçlu şirket hakkında Büyükçekmece … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasında, 12.600,00 TL asıl alacak ve 640,01 TL işlemiş faiz olmak üzere toplam 13.240,01 TL nin tahsili amacı ile 24.11.2014 tarihinde ilamsız icra takibi başlattığı, davalının ödeme emrine yasal sürede itiraz ettiği, 16.12.2014 tarihli itiraz dilekçesinde, borca ve ferilerine itirazda bulunduğu, davacı alacaklının 23.03.2015 tarihinde İİK 67. madde gereğince yasal bir yıllık hak düşürücü süre içesinde yalnızca 12.600,00 TL asıl alacak miktarı yönünden İtirazın iptali davasını açmış olduğu anlaşılmıştır.
Taraflar arasında, gerçekleştirilen hizmet sözleşmesi, davacı işveren aleyhine düzenlenen idari para cezası, davacının yapmış olduğu ödeme konusunda herhangi bir uyuşmazlık yoktur.Uyuşmazlık, davalının hizmet sözleşmesi konusu edimlerini tam olarak yerine getirip getirmediği, ayıplı ifasının olup olmadığı, idari para cezasına ayıplı ifanın sebep olup olmadığı, davalının sorumluluğunun bulunup bulunmadığı ile hükme esas alınan raporların yeterli olup olmadığıdır.
Davacı vekili, davalı tarafın yasal sürede cevap dilekçesini vermediğini ve HMK 128. maddesi gereğince dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacağını, süresi içinde verilmeyen cevap dilekçesindeki delillerin karara esas alınmasının hatalı olduğunu istinaf konusu yapması nedeniyle öncelikle bu hususun incelenmesi uygun görülmüştür. Davalı şirkete dava dilekçesinin 08.04.2015 tarihinde tebliğ edildiği, davalı vekilinin 08.06.2015 tarihinde cevap dilekçesini ibraz ettiği, dosyada cevap dilekçesi süresinin uzatılmasına dair bir talebin bulunmadığı, davacı vekilinin 06.07.2015 tarihli dilekçe ile davalının kendisine 22.06.2015 tarihinde tebliğ edilen dilekçesine karşı beyanda bulunduğu ve cevap süresinin yasal süre içinde verilmediğini belirterek davalının inkar çerçevesini aşan savunmalarını kabul etmediklerini ifade ettiği anlaşılmıştır. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 128.maddesinde süresinde cevap dilekçesi verilmemesinin sonucu üst başlığı ile süresi içinde cevap dilekçesi vermemiş olan davalının, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamını inkar etmiş sayılacağı düzenlenmiştir. Bu kapsamda, davalının tüm vakıaları inkar etmiş olduğunun kabulü ile aynı yasanın 190. maddesinde düzenlenen ispat yükü başlıklı yasal düzenleme çerçevesinde, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran davacı tarafın ispat yükünü yerine getirip getirmediği yönünden dosyanın değerlendirilmesi uygun görülmüştür. Diğer yandan aynı düzenlemeye benzer ifadelere TMK 6. maddede de yer verilmiştir.Bu durumda iddia eden davacının iddiasını usulüne uygun deliller ile ispatlaması gerekecektir.
Her iki tarafça tanık delili gösterilmiş ve öncelikle tanıklar dinlenilmiştir.09.10.2015 tarihli celsede dinlenen davacı tanığı … zapta geçen beyanında, davacı şirketin insan kaynakları müdürü olarak 2013 yılından itibaren çalıştığını, davalı firma tarafından davacı firmaya kesilen ceza konusuyla ilgili herhangi bir eğitim çalışması yapılmadığını, davalı firmanın çalıştığı dönemde bir iş güvenliği uzmanı ve bir de işyeri hekimi bulunduğunu, 2 personel dışında başka personel bulunmadığını beyan etmiş, davacı tanığı … ise, davacı şirketin personel sorumlusu olduğunu, davalı firmanın eğitim verdiğini , tedbir ve uyarılarda bulunmadığını beyan etmiş, davalı tanığı, … ise aynı celse de, iş güvenliği uzmanı olarak davalı firmada çalıştığını , sözleşme gereğince görevini yaptığını, gerekli işlemleri firmaya bildirdiğini, yazılı ve mail ile bildirdiklerini , davalı tanığı Ergün Ünal ise, davalı firmanın işyeri hekimi olarak çalıştığını, tahlillerin laboratuvarda yapılma taleplerinin karşılanmadığını, hatta tüberkülozlu bir hastanın anlaşıldığını bu hastadan hastalık bulaşabilir ihtimaline binaen tüm personelin akciğer testine girmesi gerektiğini söylediklerini ancak bu uygulamanın yapılmadığını, defteri onaylatmak için 3 ay uğraştıklarını ifade etmiştir
Davacı delilleri arasında bilirkişi incelemesine de açıkça yer verilmiştir.
08.06.2016 tarihli, iş ve sosyal güvenlik uzmanı bilirkişisinin de ye aldığı bilirkişi heyet raporunda, tarafların iddia ve savunmaları, tarafların sunduğu tüm deliller , sözleşme ve Sözleşmenin taraflara yüklediği tüm edimler açık ve ayrıntılı şekilde özetlendikten sonra, davalı şirkette 07.01.2013 tarihinde ÇSGB İş Teftiş Kurulu Başkanlığına bağlı müfettişler ile davacı şirkette 16 eksikliğin tespit edildiği , davacı şirketin tespit edilen eksiklikleri gidermekle yükümlü olduğu, taraflar arasında İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmet Sözleşmesinin ise 07.01.2013 tarihli teftişten yaklaşık 9 ay sonra 05.09.2013 tarihinde imzalandığı, dava konusu idari para cezasının ise 07.01.2014 tarihli ikinci teftişe istinaden 14 noksan hususun giderilmemesine dayandığı, davacı şirketin 07.01.2013 tarihli teftişteki 16 noksan hususu giderdiğinin ortaya konulamadığı, idari para cezasına karşı itiraz yoluna gidilmediği, davalı şirketin danışmanlık verdiği , gerek sözleşmeden gerekse mevzuata aykırı bir işlemin tespit edilemediği, 6331 sayılı kanunun 6. maddesinde belirtildiği üzere işyeri dışındaki uzman kişi ve kuruluşlardan hizmet alınmasının davacı işverenin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı , davacı şirketin temin ettiği işyeri hekimi ve işgüvenliği uzmanı eli ile 07.01.2013 tarihli ilk teftişten 9 ay sonra 05.09.2013 tarihinde imzalanan sözleşme kapsamında gerekli analiz, değerlendirme ve bildirimleri yaptığı, davacı şirketin yasadan kaynaklanan sorumluluk ve işveren sıfatıyla yükümlülüklerini danışmanlık hizmeti sağlayan davalı şirkette yükletebilmesinin olanaklı olmadığı, 13.08.2014 günü ödediği idari para cezasını davalı şirketten rücuen talep etmesinin olanaklı olmadığı, herhangi bir hak ve alacağının bulunmadığı görüş ve kanaatlerini belirtmişlerdir.
Davacı vekili, 28.06.2016 tarihli dilekçe ile bilirkişi raporuna karşı beyan ve itirazda bulunarak yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmasını talep etmiştir.
30.01.2017 tarihli, iş güvenliği uzmanı, adli tıp doktor bilirkişisininde yer aldığı yeni bilirkişi heyet raporunda, davacının önceki rapora itirazları ayrıntılı şekilde değerlendirilmiş, ilgili mevzuat kapsamında , iş güvenliği uzmanlarının görev ve yetkileri, sorumluluk ve eğitimleri hakkındaki yönetmelik hükümleri ayrı ayrı belirtililip açıklandıktan sonra sonuç olarak, 21.07.2014 tarihinde davacı tarafa iletilen idari para cezası tebligatında 15 noksan husus ve muhalefetin tespit edildiği, teftiş tutanağının 6,7,9,10,11,12,13,14 ,15 ve 16. maddelerinde belirtilen 10 noksan husus ve muhalefetin davalı tarafça hazırlanan davacı tarafında imzası ve onayı olan 12.09.2013 tarihli Risk değerlendirme analizinde tespit edildiği ve davacı tarafa bildirildiği, 05.09.2013 tarihli taraflarca imzalanan iş sağlığı ve güvenliği hizmet sözleşmesinin uygun olduğu, incelenen 07.01.2014 tarihli teftiş tutanağında belirtilen toplam 16 noksan husus ve muhalefetin 12 sinin davalı tarafın davacı tarafa verdiği iş sağlığı ve güvenliği hizmet sözleşmesi kapsamında tespit ve öneride bulunulduğu, 4 ünde ise tespit ve öneride yetersiz kaldığı, bu 4 ihmal nedeniyle hizmet yetersizliğinin söz konusu olduğu, sonuç olarak teknik tespitlere göre, davacının dava konusu idari para cezasına çarptırılmasının davalının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirmemesinden kaynaklanmamış olduğu, tam tersine davacının ilgili yasal düzenlemeler tarafından kendisine yüklenmiş olan yükümlülükleri yerine getirmemiş olmasından kaynaklanmış olduğu, bu nedenle davacının ödemek zorunda kalmış olduğu para cezası tutarını davalıdan talebe hak kazanamadığı, önceki bilirkişi raporunda da benzer gerekçelerle aynı sonuca varıldığı belirtilmiştir.
Davacı ikinci bilirkişi raporuna karşıda itirazda bulunarak yeniden rapor alınmasını talep etmiş, mahkemece yeniden rapor alınması talebin reddedilerek, davanın reddine dair hüküm tesis edilmiştir .
Taraflar arasında imzalanan sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan, 6098 sayılı TBK‘nun birinci kısım birinci bölümünde, borç ilişkilerinin kaynakları, birinci ayrımda ise , sözleşmeden doğan borç ilişkileri, 1. maddede ise, sözleşmenin kurulması üst başlığı ile irade açıklamasına yer verilmiştir. Maddede, sözleşmenin tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamaları ile kurulacağı belirtilmiştir. Borçların ifası 83 vd maddelerde düzenlenmiş, 97. maddede, karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde ifada sıraya yer verilmiş ve karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın , Sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça , kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerektiği ifade edilmiştir. Aynı yasanın 112. maddesinde ise, borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse, borçlunun kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlü olduğuna yer verilmiştir. Somut olayda taraflar arasında imzalanan sözleşmenin karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerden olduğu anlaşılmaktadır. Her iki raporda da vurgulandığı üzere, sözleşme ilk teftiş tarihinden 9 ay sonra imzalanmıştır. Davalı şirketin teftiş tunanağındaki konularda analiz raporu hazırladığı ve sözleşme kapsamında üzerine düşen edimleri yerine getirdiği her iki bilirkişi raporunda da ayrıntılı şekilde açıklanmıştır.Bilirkişi raporları dosya kapsamına uygun ,yeterli ve gerekçelidir.Bu durumda iddiasını ispat ile yükümlü olan davacı şirketin yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler kapsamında iddiasını ispat ettiğinden söz etmek mümkün olmayacaktır.Hiçkimse kendi kusurlu eyleminden dolayı oluşan zararın tahsilini talep edemez. Davacı, davalının zarara neden olduğunu iddia ettiği kusurlu eylemini ispata yarar delil ibraz edememiştir. Mahkeme gerekçesi, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 297.maddesinde düzenlenen biçimde yeterli olmamakla birlikte bu eksiklik sonuca etkili görülmemiştir.
Açıklanan tüm nedenler ve özellikle yasal düzenlemeler kapsamında, davanın reddine dair ilk derece mahkeme kararında bir isabetsizlik görülmediğinden davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine dair karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M :Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere,
1- Bakırköy 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/288 Esas, 2017/375 Karar ve 21.04.2017 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b/1.bendi gereğince esastan REDDİNE,
2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,80 TL başvuru harcı İle yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 98,10 TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12,40 TL olmak üzere toplam 36,20 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından vekalet ücreti hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
4- Davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 362/1-a bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.08/11/2018