Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1519 E. 2018/522 K. 21.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/1519 Esas
KARAR NO : 2018/522
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ
TARİHİ : 31/01/2017
NUMARASI : 2014/2275 Esas 2017/64 Karar
DAVA : İTİRAZIN İPTALİ (HİZMET SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN)
KARAR TARİHİ : 27/03/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREGİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı borçlu ile müvekkili şirket arasında 07/05/2013-07/05/2014 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Otel Kontenjan & Tanıtım Protokolü akdedildiği, taraflar arasında imzalanan sözleşme çerçevesinde müvekkili şirket, davalı borçlu tarafa cari hesap kapsamında yapılacak çalışmaların karşılığı olarak sözleşmede belirlendiği şekilde 135.000TL tutarında peşin ödeme yapıldığı, sözleşmenin sona ermesinin ardından yaklaşık 1 ay kadar daha taraflar sözleşme şartları ile çalışmaya devam etmişler, davalı borçlu tarafça gönderilen 03/06/2014tarih ve … yevmiye numaralı Kadıköy… Noterliğinin ihtarnamesi ile müvekkili Acenta tarafından davalı otelde konaklatılacak müşterilerin sözleşme şartları dışında konaklatılacağı bildirildiği, davalı borçlu tarafından gönderilen ihtarnamenin ardından taraflar arasındaki sözleşme ilişkisi sona erdiği müvekkili şirketin peşin olarak ödediği bedelden sözleşmeye bağlı olarak konaklatılan müşterilere ait konaklama bedeli düşüldükten sonra bakiye 56.824,95 TL kaldığı, bakiye bedelin müvekkil şirkete ödenmesi hususunda defalarca iyi niyetli girişimlerde bulunduğu, aradan geçen sürede bakiye borç ödenmediği, müvekkili şirketin mağdur edildiği, itiraza konu istanbul Anadolu… İcra Müdürlüğünün …esas sayılı takibin açıldığı ve haksız itirazı ile takibin durdurulduğu, davalının kendisine ödeme emrinin tebliğini takibinden ve vekili aracılığı ile davacı şirketin hak kazandığı borca, faize ve ferilere itiraz ettiği, davalı borçlunun itirazı takibi durdurma amaçlı kötü niyetli olduğundan davalı borçlunun haksız ve hukuki dayanaktan yoksun şekilde yapılan itirazın iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı ZMK Turizm cevap dilekçesinde, davacının çeklerle yaptığı ödemenin cari hesap kapsamında yapılacak çalışmaların karşılığı olarak değerlendirilemiyeceğini, anılan sözleşme gereği garanti edilen 1000 odalık konaklamaların karşılığı olduğunu, davacının bu konuda garanti verdiğini, bu garanti nedeni ile özel indirimli fiyat uygulandığını, yaptırılan gecelemelerle ilgili düzenlenen faturalar gibi yerine getirilemeyen taahhüt için de fatura düzenlendiğini belirterek, yapılan peşin tahsilata mahsup edildiğini belirterek borcu kabul etmediğini beyanla taraflar arasında bir uyuşmazlık mevcut olduğu bu yargılamayı gerektirdiğinden icra takibe konu edilemediği, dolayısı ile müvekkili için kötü niyetli borçlular için hükmedilen %20 icra inkar tazminatı da talep edilemeyeceği bu nedenle davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi, 2014/2275 E. 2017/64 K. ve 31.01.2017 tarihli kararıyla,
Açılan davanın ispatlanamamış olması sebebi ile reddine, karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekilinin süresinde sunduğu 04.04.2017 tarihli istinaf dilekçesinde özetle:
1-Yerel mahkemenin, bilirkişi tarafından yapılan hatalı ve gereği gibi incelenmeden tanzim edilen rapor doğrultusunda karar verdiği,
2-İbraz ettikleri belgelerin, gerek kök raporda, gerekse de ek raporda dosyada mevcut delillerin değerlendirilmeksizin rapor tanzim edildiği, bilirkişiler tarafından, HMK’nın 279/4 maddesinde “Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında, hukuki değerlendirmede bulunamaz.” denilmesine rağmen bilirkişi raporunda sözleşmeye ilişkin hukuki değerlendirimeler yapıldığı,
3-Taraflar arasındaki sözleşmenin 6/d maddesinde, ödenen bedelin fiili konaklamalar için olduğu ve başka borçlara mahsup edilemeyeceğinin açıkça yazılı olduğu,
4-Müvekkili şirketin, dava konusu ile ilgili olarak mevcut alacağını tahsil edebilmek maksadıyla 31.10.2014 tarihinde icra takibi başlattığı, başlatılan icra takibinin davalı şirkete tebliğinin ardından, sözleşmenin sona ermesinden yaklaşık 6 ay sonra, 24.11.2014 tarihinde konaklama bedeli adı altında fatura tanzim ederek müvekkiline gönderdiği, ne var ki yerel mahkemenin, sözleşmenin sona erdiği 07.05.2014 tarihinden, usule aykırı faturanın tanzim edildiği 24.11.2014 tarihine kadar, hangi gerekçe ile faturanın tanzim edilmediğini, konaklama ve konaklamadan doğan no-show kesintilerinde faturanın tanzim edilmesi gereken zamanı hiç değerlendirmeksizin işbu kararını verdiği,
5-Davalı otelin, müvekkili tarafından satılan odaları doluluk gerekçesiyle kabul etmediği, yerel mahkemenin bu hususa hiç değinmeksizin karar verdiği, dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulduğu üzere, müvekkili şirketin, birçok kez davalı otelin satışını yaptığı, ancak davalı otelin, müvekkili tarafından gönderilen rezervasyon taleplerini “doluluk” gerekçesiyle reddettiği, zarar hesabı yapılacaksa, otelin uğramış olduğu gerçek zararın tespit edilmesi gerektiği, aksi durumun sebepsiz zenginleşmeye sebep olacağı,
6-Sözleşmenin akdedildiği ilk ayların taksim gezi parkı’ndaki olaylara denk geldiği, bu hususun mahkeme ve bilirkişi heyeti tarafından dikkate alınmadığı, bu durumun turizm sektöründe yarattığı durgunluk değerlendirilmeden mahkemenin karar verdiği, hususları istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME:
Dava İİK. 67. ve devamı maddelerine dayanan itirazın iptali davasıdır.
Taraflar arasında 07.05.2013-07.05.2014 tarihleri arasında geçerli olmak üzere Otel Kontenjan ve Tanıtım Protokolü başlıklı sözleşme düzenlendiği, taraflar arasındaki sözleşmenin 3-a) maddesinde, davacı acente tarafından, davalı otele 07/05/2013-31/05/2014 arası 1000 oda konaklama garanti edildiği, davacının 1000 oda konaklama karşılığında, değişik dönemlerde olmak üzere 135.000,00 TL ödeme yapmayı taahhüt ettiği, davacı tarafından, otelde konaklatılan müşterilere ait konaklama bedelinin mahsubu ile arta kalan, konaklama sağlanmayan bedelin davalı aleyhine takibe konulduğu konusunda taraflar arasında bir ihtilaf bulunmamaktadır
İhtilaf, sözleşme gereğince önceden verilen meblağdan, müşterilere ait konaklama bedelinin mahsubu ile konaklama sağlanamayan kısma ilişkin bedelin davacı tarafından talep edilip edilemeyeceğine ilişkindir.
Taraflar arasında Otel Kontenjan ve Tanıtım Protokolü başlıklı sözleşme yapıldığı, sözleşmenin turizm sektörü ile ilgili özel nitelikli bir sözleşme olduğu, turizm sektörüne ilişkin ticari ilişkileri düzenlemeye yönelik ” 12/03/1982 tarihli Turizm İşletmelerinin Bakanlıkla, Birbirleriyle ve Müşterileriyle İlişkiler Hakkında Yönetmelik.” ile 05/10/2007 tarihli resmi gazetede yayınlanan “Seyahat Acenteleri Yönetmeliği ” nin bulunduğu bilinmektedir.
Mahkemece konuyla ilgili olarak, önce içinde turizmci olmayan bir heyetten 22/06/2015 tarihli bilirkişi raporu alınmış, itiraz üzerine heyete bir turizmci eklenerek mali müşavir ve hukukçunun da bulunduğu 3’lü heyetten 16/02/2016 tarihinde ek rapor alınmış olup ek rapor dosya kapsamına uygun ve hüküm kurmaya elverişli görülmüştür.
Dosya kapsamı itibarıyle ek bilirkişi raporunda da açıklandığı üzere, taraflar arasındaki sözleşmenin ” garantili satış sözleşmesi ” olduğunun tartışmasız olduğu, sektördeki yaygın uygulama ve teammüller de de garantili satış sözleşmelerinde, satıcı acente, satamadığı oda beledinin konaklama işletmesini peşin olarak veya sözleşme şartları doğrultusunda ödemekle yükümlü olduğu, sözleşmeye göre oda fiyatının “Bed&Breakfast ….” ibaresi ile oda fiyatının 135.000,00 TL olarak tespit edildiği, ” 1000 oda geceleme garanti edilmiştir ” ifadesiyle de sözleşme bedelinin toplam 135.000,00 TL olduğunun kararlaştırıldığı, garanti sözleşmelerde sözleşme bedelinin mücbir sebepler dışında, garanti eden tarafından ödenmesi gerektiği hususunun da tartışmasız olduğu, öte yandan dava konusu sözleşmede süre sonunda yeniden hesaplaşılacağı hususunda bir maddenin yer almadığı ve davacı yanın garanti ettiği da sayısının ulaşamamasına dair herhangi bir mücbir sebep öne süren bir yazışmanın veya beyanınının dosya arasında yer almadığı, bu durumda sözleşmeye göre davacının davalıdan herhangi bir alacağının bulunmadığı, mahkemece bu tespitler doğrultusunda kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiş olmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre mahkemece davacı tarafça açılan davanın kanıtlanamaması sebebiyle reddine dair hükmünün esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu, bu nedenle davacının istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmekle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İstanbul Anadolu, 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/2275 Esas, 2017/64 Karar sayılı 31/01/2017 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davacı vekilin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 bendi uyarınca esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,8 TL başvuru harcı ile yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 98,10TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12,4 TL olmak üzere toplam 36,2 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3- Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 bendi ile aynı yasanın 361/1 maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde Yargıtay Temyiz Kanun Yolu Açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.21/03/2018