Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1472 E. 2018/678 K. 11.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/1472 Esas
KARAR NO : 2018/678
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/02/2017
NUMARASI : 2015/1057 2017/130
DAVANIN KONUSU : İTİRAZIN İPTALİ (Ticari Nitelikteki Hizmet
Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 11/04/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; taraflar arasında kontenjan sözleşmesi yapıldığını, sözleşme gereği davalı şirket müvekkil şirkete otellerde oda tahsis etmeyi yüklendiğini, müvekkil şirketin oda bedellerini ödediğini, davalı şirketin haksız olarak edimini yerine getirmeyerek müşterileri otele kabul etmediğini, sözleşmeyi haksız ve usule aykırı olarak feshettiğini, müvekkil şirketin zararlarının ödenmesi için ihtarname keşide ettiklerini, zararlar ödenmediğinden davalı şirket aleyhine Antalya …İcra Müdürlüğü’nün… E.sayılı dosyadan takip başlattıklarını, davalı şirketin yetki yönünden itiraz ettiğini ve İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün .. E.sayılı dosyadan ödeme emri gönderildiğini ve davalı şirketin 18/02/2015 tarihinde borca itiraz ettiğini ve tüm bu nedenlerle haksız olarak yapılan itirazın iptaline, davalı şirketin icra inkar tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevabında; davacı şirket yetkililerinin ve onların yurtdışı ortaklarının müvekkil şirkete ait marka ve logoyu haksız ve hukuka aykırı olarak kullanmak suretiyle Hollanda, Belçika ve Almanya’da birçok kişiye mektup gönderdiğini, müvekkil şirketin marka ve logosuna tecavüz etmek suretiyle dolandırıcılık niteliğinde suça konu eylemlerde bulunduğunu, müvekkil şirketin davacı aleyhine davalar açtığını, davacı tarafın davaya konu taleplerinde açık olarak zararının nelerden oluştuğunu belirtmediğini, davacı tarafın iddia ettiği zararına ilişkin iptaller nedeniyle elde edeceği kar yanında toplam zarar olarak iddia ettiği tüm bedelleri müvekkil şirkete yansıtmak istediğini ve tüm bu nedenlerle haksız açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi; Davanın kısmen kabulü ile 20.969,22-EURO asıl alacak yönünden takibe yapılan itirazın iptaline, İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … E.sayılı dosyasından takibin devamına, 20.969,22-EURO üzerinden hesap edilecek olan %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf taleplerinde;
1-Mahkeme’nin gerekçeli kararına dayanak bilirkişi raporunda müvekkili şirkete ait anılan marka, logo ve isim hakkının davacı taraf ile onların yabancı gerçek ve tüzel kişi ortakları tarafından haksız ve hukuka aykırı olarak kullanıldığı, Hollanda, Almanya ve Belçika pazarında Müvekkilin marka hakkına tecavüz edildiğinin tespit edildiği ve bu tespitlere ilişkin sözü edilen ülkelerde verilmiş mahkeme ilamlarının bulunduğunun irdelenmediğini, anılan eylemlerle dolandırıcılık niteliğine varan suça konu eylemlerde bulunduklarını, bunlar sabitken müvekkili şirketin davacı şirket ile çalışmaya devam etmesini beklemenin dürüstlük kuralına ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, fesih haklı olduğundan davacı tarafın müşterilerini başka otellerde konaklattığından bahisle otel odası fiyat farklarından kaynaklanan herhangi bir alacak talep etmesinin mümkün olmadığını,
2-Dava konusu uyuşmazlıkta müvekkilinin ticari defterleri incelenmediği gibi marka, logo ve isim hakkının ihlal edildiğinin saptanması ve söz konusu marka, logo ve isim hakkının davacı taraf ile onların yabancı ve gerçek tüzel kişi ortakları tarafından haksız ve hukuka aykırı şekilde kullanılıp kullanılmadığının konusunda uzman hukukçu bilirkişinin de dahil olduğu bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiğini,
3-Müşterilerini başka otellerde konaklatmak durumunda kaldığını belirten davacı şirketin, müvekkil şirketten daha yüksek ücretli otellerde konaklatmadan kaynaklanan fiyat farkını talep etmesinin dürüstlük kuralına ve hakkaniyete aykırı olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğunu doğurmayacağını, bu yönde bir talepte bulunmasının mümkün olmayacağını,
4-Davacı şirket tarafından da suçlanan müvekkili şirketin eski genel koordinatörü …’a rücu edilebilme ihtimaline binaen davanın ihbar edilmesi talep edilmişse de yerel mahkemece bu yönde bir karar verilmeden hüküm kurulduğunu,
5-Müvekkili şirket aleyhine hükmedilen icra inkar tazminatının hukuka aykırı olduğunu, İstanbul …. İcra Dairesi’nin…sayılı dosyasındaki alacak talebinin haklı olup olmadığının yargılamayı gerektirdiğinden alacağın likit olmadığını,
6-Yerel Mahkeme tarafından 20.969,22 Euro asıl alacağa tahsil tarihine kadar %7,5 oranında faiz yürütülecek şekilde karar verilmiş ise de 3095 sayılı Kanuni faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un 4/A maddesine göre yabancı para borcunun faizinde Devlet Bankalarının o yabancı para ile açılmış bir yıl vadeli mevduat hesabına ödediği en yüksek faiz oranı üzerinden karar verilmesi gerektiğini, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.02.2017 tarihli 2015/1057 E. 2017/130 K.sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiş;
İstinaf dilekçesi davacı vekiline 19/04/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, istinaf talebine 24/04/2017 tarihli dilekçesi ile cevap verilerek; Davalının, dava safahatında da haklı fesih defiinde bulunduğunu ancak bu taleplerin yerel mahkemece tarafından kabul görmediğini, davalının marka ve logolarının müvekkil şirket tarafından haksız rekabet unsuru olarak yurtdışında kullanıldığı iddialarının gerçek dışı ve iftiradan ibaret olduğunu, bu konuda herhangi bir karar olmadığını, alınan mahkeme kararlarının ise kendileri ile hiçbir ilgisi olmadığını, sözleşmenin ileri doğru değil geriye doğru feshedildiğini, bunun dahi hukuka aykırı olduğunu, huzurdaki davanın itirazın iptali davası, konusunun ise alacak olduğunu, davalının iddiasının ise haksız rekabete ilişkin olup, ispata ve yargılamaya muhtaç olduğu gibi bu davanın değil başka bir davanın konusu olduğunu, bu konuda davalı tarafın karşı dava veya müstakil bir davada açmamış olduğuna göre davalının ileri sürdüğü bu defi müstakilen yargılanmaya muhtaç olduğundan hukuken kabul edilemeyeceğini, alacaklarının likit olduğunu, davalının haksız olarak oda satışlarını iptal etmesi nedeniyle konaklatmadığı otel müşterilerini müvekkili şirketin aynı kategorideki veya bir üst kategorideki otellerde konaklatma zorunluluğu ile ilgili olarak 2634 sayılı Turizm Teşvik Kanunu gereğince çıkartılan 23.03.1983 tarih ve 17996 sayılı R.G.’ de yayımlanan yönetmeliğin 9-21 maddesinde otel ve acentanın karşılıklı yükümlülükleri başlığı altında düzenlendiğini, acentanın uğranılan gerçek zararı tazmin etmekle yükümlü olduğunu, müvekkilinin davalının bir üst kategorisindeki otelde müşterilerini konaklatmasının kötü niyetli bir davranış değil, basiretli ve sorumlu bir tüccar davranışı olduğunu, davanın HMK 61’e göre davalının eski çalışanı…’a ihbarında da hukuki yarar bulunmadığını, davalının varsa … nedeniyle uğradığı bu ve bu gibi zararları ayrıca dermeyan edeceği bir dava ile talep etmesinin her zaman mümkün olduğunu, alacağa işletilen faizin keşide edilen ihtar tarihinden değil takip tarihinden olup faiz oranının ticari yasal faiz oranı olduğunu belirterek istinaf talebinin reddine karar verilmesi istenmiş, HMK.nun 348.maddesine göre katılma yoluyla istinaf talebinde bulunulmadığı görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararının davalı vekili tarafından yasal süre içinde istinaf edildiği anlaşılmakla;
İtirazın iptali davalarının 2004 sayılı İİK’nın 67/1. fıkrası gereğince Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler dairesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini dava edebilir. Davacı İstanbul 20. İcra Müdürlüğünün 2015/2862 E. sayılı dosyası ile 13/01/2015 tarihinde 21.080,21.-EUR asıl alacak, 144,93.-EUR faiz olmak üzere toplam 21.225,14.-EUR üzerinden icra takibi başlattıktan sonra ödeme emrinin borçlu/davalıya 17/02/2015 tarihinde tebliğ edildiği, davalı tarafça 27/01/2015 tarihinde hiçbir borcu olmadığını belirtilerek, yetkiye, borcun tamamına ve faize itiraz ederek takibi durdurduğu, itiraz dilekçesinin davacı/alacaklı vekiline tebliğ edildiğine dair belgeye rastlanmadığı, davacının da 04/11/2015 tarihinde 1 yıllık yasal hak düşürücü süre içinde itirazın iptali davası açtığı anlaşılmaktadır.
Davalı vekili, müvekkili şirketin eski genel koordinatörü …’a rücu edilebilme ihtimaline binaen davanın ihbar edilmesi talep edilmişse de yerel mahkemece bu yönde bir karar verilmeden hüküm kurulduğunu istinaf sebebi yapmış ise de HMK.nun 61.maddesi gereğince; Taraflardan biri davayı kaybettiği takdirde, üçüncü kişiye veya üçüncü kişinin kendisine rücu edeceğini düşünüyorsa, tahkikat sonuçlanıncaya kadar davayı üçüncü kişiye ihbar edebilir. 62.madde gereğince; İhbar yazılı olarak yapılır; ihbar sebebinin gerekçeleriyle birlikte açıklanması ve yargılamanın hangi aşamada bulunduğunun belirtilmesi gerekir. Davanın ihbarı sebebiyle yargılama bir başka güne bırakılamaz ve ihbarın tevali etmesi gibi zorunlu olan durumlar dışında süre verilemez. Bu nedenle davanın ihbarı için mahkemece kabul yönünde bir ara karar verilmesine gerek olmadığı gibi, red yönünde de bir karar verilerek davanın ihbarı engellenemez. Davalı vekilinin bu hususa yönelik istinaf talepleri yerinde görülmemiştir.
Dava, taraflar arasında imzalanan kontenjan sözleşmesi gereği davalı şirketin otellerinde oda tahsis etmeyi yüklendiği ancak haksız olarak edimini yerine getirmeyerek müşterileri otele kabul etmeyerek sözleşmeyi haksız ve usule aykırı olarak feshetmesi nedeniyle müşterilerin başka otellerde konaklatmasından doğan zararların tazmini için başlatılan başlatılan icra takibine itirazın iptali talebine ilişkindir.
Davacı taraf, yukarıda açıklanan zararların tazminini talep etmiş, davalı ise davacı şirketin, davalı şirkete ait marka ve logoyu haksız ve hukuka aykırı olarak kullanmak suretiyle dolandırıcılık niteliğinde suça konu eylemlerde bulunduğunu, zararının nelerden oluştuğunun belli olmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporuna atıfta bulunarak davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, taraflar arasında imzalanan kontenjan sözleşmesi gereğince davacının haksız fesih nedeniyle zarara uğrayıp uğramadığı, uğramış ise zarar miktarının ne olduğu noktasında toplanmaktadır.
Sözleşmenin haksız feshi nedeniyle uğranılan zararların tazmini davalarında öncelikle edimini yerine getirmekten kaçınarak sözleşmeyi fesheden tarafın bu iradesinde haklı olup olmadığının ortaya konulması gerekmektedir. Sözleşmenin feshi haksız ise ancak o zaman karşı tarafın uğramış olduğu zararı ispatlaması, daha sonra da zarar ile fesih arasındaki uygun illiyet bağının ortaya konulması gerekmektedir.
Mahkemece, davalı tarafın, sözleşmenin haklı olarak fesh edildiğine ilişkin savunmaları ve sunduğu belgeler üzerinde durulmadığı gibi, hükme dayanak yapılan bilirkişi raporunda; davacı şirketin ticari defterlerinde dava konusu edilen 20.969,22 EURO (21.080,21 EURO) fiyat farkına ilişkin olarak davalı şirket adına bir kaydın olmadığı belirtildikten sonra davacı şirketin Vera otellerinde konaklaması gereken ve davalı otel tarafından konaklaması teyit edilen misafirlerinin diğer otellerde bazen yüksek bazen de düşük fiyatlarla konaklatması nedeniyle davacı şirketin toplam 20.969,22 EURO = 55.506,88.- TL. tutarında zararının meydana geldiğinin belirtilmesine rağmen, rapor içeriğinden bu sonuca nasıl ulaşıldığı, zararın nasıl tespit edildiği anlaşılamamaktadır.
Anayasanın 141/III maddesi uyarınca mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması zorunludur. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 297. maddesinde ayrıntılı bir şekilde hükmün kapsamı düzenlenmiş, hükmün hangi hususları kapsayacağı maddeler halinde ve açıkça belirtilmiştir. HMK.nun 297/1- c bendinde “Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin hükümde gösterilmesi” gerektiğine yer verilmiştir. Gerekçe, hakimin tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi yapar. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hakim tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (re’sen) araştırıp bularak (m.33), hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar. Hakim gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını ,yani kendi kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz. Hakim hükmün gerekçesini hazırlarken yargı kararlarından (içtihatlardan) ve bilimsel görüşlerden yararlanır (TMK m.1). Gerekçe çok önemli olduğundan, Anayasa’ya “bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağı” hakkında açık hüküm konulmuştur (Anayasa m.141/3) (Prof.Dr.Baki Kuru,Prof.Dr.Ramazan Arslan, Prof. Dr.Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku 22. Baskı,sayfa 472). Mahkemece de davalının sözleşmeyi feshinde neden haksız olduğu üzerinde durulmadan yetersiz ve somut olayın içeriğine ve denetime uygun olmayan, yetersiz ve eksik olduğu gibi kendi içinde de çelişkili bilirkişi raporuna dayanılarak yazılı şekilde gerekçesiz karar verilmesi doğru olmamıştır. Davalı vekilinin istinaf talepleri bu yönüyle doğru olduğundan kabulüne ve ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılarak dosyanın iadesine karar vermek gerekmektedir.
Kabule göre de; davalının sözleşmeyi haksız feshettiği kabul edilerek aleyhine hüküm verildiğine göre, davalının iddia ve delillerinin değerlendirilmeksizin sözleşmenin feshinde neden haksız olduğunun tartışılmaması da doğru olmamıştır. Bu nedenle dairemizce tartışılabilecek bir gerekçe bulunmamaktadır.
Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 353/1a,6. maddesi gereğince yukarıda açıklandığı üzere gereği için dosyanın mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2- İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/1057 E. 2017/130 K. 28/02/2017 tarihli kararının HMK’nun 353/1a.6 maddesi uyarınca KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın, Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılamak ve yeniden bir karar verilmek üzere mahal Mahkemesine İADESİNE,
4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcı ile 98,10 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı olmak üzere toplam 153,3 TL harcın davalı tarafça peşin olarak karşılanan harçtan mahsubu ile hazineye irat kaydına, bakiye fazla harcın talep halinde iadesine,
5-Davalı tarafın yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
6-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-6 bendi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi.11/04/2018