Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1421 E. 2018/192 K. 07.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/1421 Esas
KARAR NO : 2018/192
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ
TARİHİ : 30/03/2017
NUMARASI : 2014/930 Esas 2017/345 Karar
DAVA :KOOPERATİF ÜYELİĞİNDEN İHRAÇ KARARININ İPTALİ
KARAR TARİHİ : 07/02/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacıların 1988 yılında davalı kooperatife ortak olduklarını, kooperatif tarafından ana gayenin gerçekleştirilmesi amacıyla arsa satın alındığını ve Kartal ilçesinde bulunan arsanın üzerine işyeri ve konutların yapılarak 1992 yılında hak sahiplerine teslim edildiğini, Sarıyer ilçesindeki arsaya inşaat yapımına ise 2005 yılında başlanıldığını, ancak söz konusu inşaat bakımından davacıların hak sahibi oldukları mahkeme kararı ile belirli olmasına rağmen dışlanarak Kartal’da konut sahibi olan ve Sarıyer’de konut bekleyen ortaklar arasında kura çekilerek konutların paylaştırıldığını ve 2010 yılında konutların fiilen işgal edildiğini, davacıların belirlenen aidatları eksiksiz ödediğini, 2010 yılından itibaren aidat istenilmediği gibi 1996 yılına ait aidatların ise davacılara iade edildiğini, 2000 yılında yapılan genel kurul toplantısına üyeliklerinin düştüğünden bahisle de davacıların kabul edilmediklerini ve Sarıyer’deki konutlardan faydalandırılmadıklarını, ancak davacıların hak sahibi olduğunun mahkeme kararı ile belirlendiğini, davalının aidat talep etmeyerek davacıların haklarını kendiliğinden gasp ettiğini, Sarıyer’deki konutların için yapılan kura töreninde hazır bulunmalarına rağmen dinlenmediklerini ve kura çekimine alınmadıklarını, kuraya ilişkin olarak yaptıkları başvurunun mahkeme tarafından kabul edildiğini ve kuranın iptal edildiğini, davacıların yükümlülüklerini yerine getirmek için yaptıkları tüm başvurulara davalının kayıtsız kaldığını, bu nedenle davacıların aidat ödememelerindeki kusurun davalı kooperatife ait olduğunu, kura töreninin iptaline ilişkin mahkeme ilamının uygulanmasını talep etmeleri üzerine haklarında borç çıkartıldığını, mahkeme ilamının icrası için davalı hakkında icra takibi başlattıklarını ancak buna rağmen ilamın uygulanmadığını, 25/05/2913 tarihinde yapılan olağan genel kurul toplantısında da davacılara tazminat ödenmesine ve diğer üyelerin konutlarda oturmalarına karar verildiğini, ancak önerilen tazminatın hukuki olmadığını, davalı tarafça mahkeme kararı dikkate alındığında yeni bir kura çekimi yapılması gerektiği, davalının evvelinde istemediği aidatları genel kurul kararı olmadan gecikme cezası ile birlikte ödenmesinin talep ettiğini ve ihtarname gönderildiğini, ancak gönderilen ihtarnamenin, ihtarı çeken kişiye verilen vekaletin ortak ve yönetim kurulu üyesi olmayan dolayısıyla da kooperatifi temsile yetkisi bulunmayan kişilerce verilen vekaletin kullandığını, talep edilen bedellere ilişkin genel kurul kararı bulunmadığını, 2000 ila 2013 yılları arasında davacılar hakkında alınmış herhangi bir karar bulunmadığı gibi 2013 yılına kadar aidat da istenmediğini, 2000 ila 2013 yılları arasında aidatların konut büyüklüklerine göre belirlendiğini, aidat istenebilmesi için konut tahsis edilmesi veya kura çekiminin yenilenmesi gerektiğini, 2013 Mayıs ayında yapılan genel kurulda belirlenen tazminatın neye göre hesaplandığının da belirsiz olduğunu, davacılara arsa payı dikkate alınarak tazminat belirlenmiş ve üyelikten çıkma tehdidi ile tazminatı kabul etmelerinin dayatıldığını ve bunun için İstanbul Anadolu 3. ATM’nin 2013/339 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, davalının ortaklar arasında ayrımcılık yaptığını, tazminatı kabul eden ortaklara ikinci ihtarnamenin gönderilmediğini ve ortaklıktan çıkartılmadıklarını, ancak davacıların ortaklıktan çıkartılmalarına karar verildiğinden bahisle ortaklıktan çıkartılmalarına ilişkin yönetim kurulu kararlarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında dava dilekçesini tekrar etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kooperatifin satın aldığı arsalardan Cevizli’de yapılan konut sayısının fazla olması nedeniyle, artan konut sayısı bakımından yeni üye kaydı yapılmasının gerekmesi üzerine, davacıların sadece Cevizli’de yapılacak olan konutlar bakımından üye olmak istemeleri üzerine, üye kayıtlarının yapıldığını ve tapularını aldıkları, aidat olarak da, sadece Cevizli’deki konutlar için ödemede bulundukları, her ne kadar aidat istenmediği iddia edilmiş ise de kooperatifin aidat ödemesi yapılması için talepte bulunması gerekmediği, davacıların ortak olması nedeniyle ödemeleri gereken aidat miktarını bilmesi ve ödeme yapması gerektiği, iddia ettikleri gibi yapılan ödemeler kendilerine iade edildiğinde de, mahkemeden tevdii mahalli tayin ettirmeleri ve bu suretle borçtan kurtulmaları gerektiği, ancak davacıların aidatları ödemeyerek yükümlülüklerini yerine getirmedikleri, 2004 yılında yapılan genel kurulda her üyeden aidat alınmasına karar verilmesine rağmen, davacıların herhangi bir ödemede bulunmadıkları, yapılan kura çekiminin iptal edildiği, davacıların kuraya katılmaları için borçlarının ödenmesi gerektiği, bunun için ihtar gönderilmesine rağmen borçların ödenmediği ve itiraz edildiği, davacılar tarafından ödeme yapılmaması nedeniyle yönetim kurulu kararı ile ortaklıktan çıkartılmalarına karar verildiği, 2013 yılı Mayıs ayında yapılan genel kurulda alınan kararlar ile baskı altına alınmak istediklerini belirtmelerine rağmen, genel kurul kararlarının iptali için de dava açılmadığı, davacılara tazminatın ödenmesine ilişkin alınan genel kurul kararının iptali için açılmış olan davanın devam ettiği, ancak davacılar bakımından tazminat miktarının belirlenmesi için yeni bir dava açıldığı, kooperatifçe borçların ödenmesi için iki kez ihtarname gönderilmiş ancak davacılar yükümlülüklerini yerine getirmediğinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep etmiş, yargılama sırasında cevap dilekçesini tekrar etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/930 E.-
2017/345 K.nolu kararı ile özetle;
Davanın kabulü ile
Davacılar …, … .’ın davalı kooperatiften ihracına ilişkin ..yönetim kurulunun 07/09/2013 tarihli ve 342 sayılı ihraç kararının iptali ile üyeliklerinin devam ettiğinin tespitine,
Diğer davacıların davalı kooperatiften ihracına ilişkin .. yönetim kurulunun 27/06/2013 tarihli ve 338 sayılı ihraç kararının iptali ile üyeliklerinin devam ettiğinin tespitine,
Şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili, yasal iki haftalık süresinde sunduğu 25.05.2017 tarihli istinaf dilekçesinde özetle;
1-Davacıların, kooperatifin Cevizli’deki arsasında yapılan konutlarla ilgili aidatları ödedikleri ve Cevizli’de birer daire sahibi olmadıkları, Ancak, kooperatifin davaya konu Sarıyer’deki arsasında yapılan konutlarla ilgili hiçbir aidat ödemesi yapmadıkları, davacıların Sarıyer’deki konutlarla ilgili ne aidat ne de genel gider ödemesi bulunmadığı
2-Öte yandan, Kooperatifin 04.06,1994 tarihli genel kurul kararı ile geciken aidatlara aylık %10 gecikme cezası uygulanmasına karar verildiği, bu oranın, 28.05.2005 tarihli genel kurul kararı ile aylık %5’e düşürüldüğü, bu nedenle, kooperatifçe davacıların borçlarının, öncelikle buna göre hesap edilerek, her birinin ödemesi gereken miktarın, 342.698 TL olarak bulunduğu, ancak, ihtarnamenin gönderildiği Mart 2013 tarihinde bir konutun rayiç değeri, 335.000 TL civarında olduğundan, kooperatifçe 7.698’ar lira indirim yapılarak davacılardan 335.000 TL istendiği, yani, davacıların ödemede geciktikleri aidatlara Mayıs 2005 tarihine kadar %10 , Mayıs 2005 tarihinden sonra ise %5 gecikme cezası uygulanmak suretiyle her birinin borcu 342.698 TL. olarak hesaplanmışsa da, davacılara gönderilen ihtarnamelerde 342.698 TL. değil, 335.000 TL’nın ödenmesinin istendiği, ihtarnamelere rağmen, davacılar hiçbir ödeme yapmadıklarından, yönetim kurulu kararı ile üyelikten çıkarıldıkları,
3- Hükme esas alınan 17.06.2015 tarihli bilirkişi raporunda; 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 120/2. maddesinde; sözleşme ile belirlenen yıllık faiz oranının, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte bulunan yasal faiz oranının %100 fazlasını aşamayacağı hükmüne yer verildiği, davalı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş olan temerrüt faiz oranının buna göre fahiş olduğu, yukarıdaki kanun maddesine göre, 01.07.2003-31.12.2003, tarihleri arasında uygulanabilecek azami faiz oranının %8; 01.01.2004-30.04.2005 tarihleri arasında %6 ve 31,12.2005 tarihinden sonraki dönemlerde istenecek faiz oranının ise aylık %1,5’u geçemeyeceği görüşüne yer verildiği, oysa her şeyden önce, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 120/2. Md.si hükmünün kooperatif aidatları için de uygulanmasının yanlış olduğu, sözleşmenin iki taraf arasında akdedilen bir anlaşma olduğu, Kooperatif aidatlarına uygulanacak olan faiz oranının, kooperatif genel kurulunda karara bağlanacağı, Kooperatif genel kurul kararının sözleşme olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, zira, iki ya da daha fazla tarafın üzerinde anlaştıkları bir konunun söz konusu olmayıp, kooperatif ortaklarının kendi kendilerine aldıkları bir kararın söz konusu olduğu, bu bakımdan, “sözleşme ile belirlenen bir faiz oranı” söz konusu olmadığından, anılan madde hükmünün geciken aidatlar için de uygulanmasının söz konusu olamayacağı,
4-Kaldı ki, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 120/2. Md.si hükmünün bir an için geciken kooperatif aidatları için de uygulanacağı düşünülse dahi, bilirkişi raporunda, 01.07.2003 ‘den itibaren uygulanabilecek faiz oranları yönünden görüş belirtilmiş olup, bundan önceki dönem için her hangi bir görüş belirtilmediği, oysa, davacıların, 2000- 2012 yılları arasında aidat ödemedikleri, dolayısıyla kooperatifçe 2000 -2012 tarihleri için borç hesabı yapıldığı, ancak bilirkişi raporunda 01.07.2003 tarihinden önceki dönemdeki faiz oranlan belirtilmemiş olduğundan, bilirkişi raporunun eksik incelemeye dayandığı, diğer taraftan, bilirkişiler borç hesabı yapmadıkları,
5-Kaldı ki, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunun 120/2. Md.si hükmünün geciken aidatlar için de uygulanacağı kabul edildiğinde Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı bir durum ortaya çıkacağı, zira, bu zamana kadar diğer üyelerin ödemede gecikmeleri halinde, kooperatifçe genel kurul kararları ile kabul edilen faiz oranları tatbik edilmek suretiyle borç tahakkuk ettirildiği, borçlu üyelerin de buna göre ödeme yaptıkları ve bu suretle konutların yapılıp bitirildiği, bu durumda, diğer ortaklara göre çok daha düşük faiz oranları uygulandığında, davacıların bu işten karlı çıkmakta ve 2000 yılından bu yana ödeme yapmamış olmalarının ödüllendirilmiş olacakları,
6-Aynı mahkemenin 2014/665 E. sayılı emsal dosyasının halen Yargıtay’da olup, mahkemece dosyanın dönüşünün beklenmesine karar verildiği halde, beklenmeksizin karar verilmesinin yanlış olduğu,
7-Bir diğer hususun da, mahkemece davacıların herbiri için ayyrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmiş olmasıdır ki, dava tek bir dava olup, davacıların her biri için ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinin HMK’a aykırı olduğu hususları istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME:
Dava, kooperatif ortaklığından ihraca ilişkin yönetim kurulu kararlarının iptali davasıdır.
Davacı tarafça, gönderilen ihtarlarının usule uygun olmadığından bahisle yönetim kurulu kararlarının iptalinin talep edildiği, davalı tarafça davacıların yükümlülüklerini yerine getirmedikleri ve ihtarlara rağmen borçlarını ödemediklerinden bahisle davanın reddine karar verilmesini talep edildiği, mahkemece, kooperatifçe gönderilen ihtarların yasaya ve usule uygun olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verildiği görülmektedir.
Davacıların, davalı kooperatif üyesi olduklarının uyuşmazlık konusu olmadığı, davacıların 27/06/2013 tarihli 338 sayılı ve 07/09/2013 tarihli 342 sayılı yönetim kurulu kararları ile kooperatiften ihraç edildikleri, ihraçlarına ilişkin davalı kooperatifçe davacılara 26 Mart 2013 tarihinde gönderilen ihtarname ile 79.444,00 TL ana para ve 255.556,00 TL gecikme faizi olmak üzere toplam 335.000,00 TL borcun bulunduğunun tespit edildiği, geciken aidatlara 30/04/2005 tarihine kadar 04/06/1994 tarihli genel kurul kararı uyarınca ayda % 10, Mayıs 2005 tarihinden itibaren ise, 28/05/2005 tarihli genel kurul uyarınca % 5 gecikme faizi uygulandığı, gecikme faizinden yönetim kurulunca, bugünkü rayiçler dikkate alınarak bir miktar indirim yapıldığının bildirildiği, 8 Mayıs 2013 tarihinde gönderilen 2. İhtarnamede ise ilk ihtarnamenin tebellüğüne rağmen 10 günlük sürede borcun ödenmediği, bu nedenle borcun bu ihtarnamenin tebliğinden itibarin bir ay içinde ödenmediği halde ortaklıktan çıkarılacağının ihtar edildiği ve 28 Haziran 2013 tarihli ihtarname ile de, borcun her iki ihtarnameye rağmen ödenmemesi üzerine Kooperatifler Kanununun 16. ve 27. maddeleri üzerine, ana sözleşmenin 142. maddesi uyarınca yönetim kurulunun 27/06/2013 ve 338 sayılı kararı ile ortaklıktan çıkarılmalarına karar verildiği, üyelerden ..ve …’ un da aynı gerekçe ile 07/09/2011 tarih ve 342. Sayılı karar ile ortaklıktan çıkarıldıkları, 11 Eylül 2013 tarihli ihtarname ile bilgi verildiği görülmektedir.
Yapı kooperatiflerinde aidatları belirleme yetkisi genel kurula ait olup, bu aidatların geç ödenmesi halinde genel kurulların belirteceği miktarda faizin talep edilmesi mümkün olmakla birlikte, burada uygulanacak faizin, Yargıtay 23 HD.’sinin uygulamaları gereğince fahiş ve yasal sınırların üzerinde olmaması gerekmektedir. Bu uygulamaya aykırı genel faiz kararları mutlak butlan ile malul ve yok hükmünde sayılacaktır. Nitekim Yargıtay 23. HD.’nin 06/11/2012 tarihli, 2012/5002 E. 2012/6461 sayılı kararında kooperatif genel kurulunca belirlenen aidatların ödenmesinde gecikme durumunda alınacak temerrüt fazininin, yasal temerrüt faiz oranından daha fazla miktarda kararlaştırılması mümkünsede, taraflarca, uygulanacak faiz oranının belirlenmesinde 6098 sayılı TBK’nın 120/2 maddesinde öngörülmüş olan sınırlamanın dikkate alınma zorunluluğu vurgulanmış ve uygulanması gereken azami faiz oranının, TBK’nın, 120/2. maddesinde düzenlenmiş yıllık temerrüt faiz oranı olduğundan; davalı kooperatifin genel kurullarında kabul edilmiş temerrüt faiz oranı, faiz borcunun doğduğu tarihte, yürürlükte olan mevzuata, yani 3095 sayılı kanuni faiz ve temerrüt faizine ilişkin kanunun 2/1 maddesine göre belirlenen yasal faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamayacaktır.
Somut olayda davalı kooperatifin göndermiş olduğu ihtarnamelerden 30/04/2005 tarihine kadar aylık % 10, bu tarihten sonra ise aylık % 5 gecikme cezası uygulandığı ve buna göre toplan borcun tespit edildiği görülmektedir. Oysa 01/05/2005 tarihinden sonraki yasal faiz miktarı % 12 olup 01/05/2005 tarihi ile 31/12/2005 tarihleri arasında, talep edilecek azami faiz miktarı, 17 Haziran 2015 tarihli bilirkişi kurulu raporunda ayrıntılı olarak gösterildiği şekilde % 2, 01/01/2004- 30/04/2005 tarihleri arasında %6, 01/07/2003-31/12/2003 tarihleri arasında %8, 31/12/2005 tarihinden sonra ise, uygulanacak azami faiz miktarı % 1,5 olması gerekmektedir. Bunun üzerindeki faiz uygulaması ise fahiş olup mutlak butlan ile yok hükmündedir. Bu nedenle ilk derece mahkemesince ihtarnamelerin geçersiz sayılmasına yönelik uygulaması yerinde görülmüştür.
Öte yandan, davalı vekilince, tek bir dava dilekçesi olduğu için tek bir vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiği itirazına gelince; her ne kadar tek bir dava dilekçesi mevcutsa, davacılar arasında mecburi dava arkadaşlığı olmadığından, davacıların ayrı ayrı dava açması gereklidir. Fakat dava sebebi ve taleplerin aynı olması nedeniyle, mahkemece, davaların her bir davacı yönünden önce tefrikine ve sonra tekrar birleştirilmesine karar verilmesi halinde, yargılamanın gereksiz yere uzayacağı, usul ekonomisine uygun düşmeyeceği saikiyle, tefrik ve birleştirme prosedürü yerine, her bir davacının dava harcını ayrı ayrı yatırması sağlanarak davaların birlikte görülmesine karar vermesinde usuli bir eksiklik görülmemiştir. Bu halde, her bir davacı için ayrı ve bağımsız bir davanın varlığı söz konusu olduğundan, her bir davacı yönünden ayrı ayrı vekalet ücretine hükmedilmesinde bir usulsüzlük bulunmamaktadır.
Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında, ilk derece mahkemesi kararı esas ve usul yönünden hukuka uygun olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun, HMK 353.1.b.1. maddesi gereğince esastan, HMK 361.1. Maddesi uyarınca, tebliğden itibaren 2 haftalık süre içinde temyizi kabil olmak üzere reddine karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/930 Esas, 2017/345 Karar sayılı 30/03/2017 tarihli kararı usul ve esas yönünden hukuka uygun bulunduğundan davalı vekilin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 bendi uyarınca esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,8 TL başvuru harcı ile yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 98,10TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12,4 TL olmak üzere toplam 36,2 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, fazla yatırılan nisbi istinaf harcının talep halinde yatıran taraflara iadesine,
3- Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma açılmadığından davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-b/1 bendi ile aynı yasanın 361 maddesi gereğince gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde Yargıtay Temyiz Yolu Açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 07/02/2018