Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1384 E. 2018/441 K. 14.03.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/1384 Esas
KARAR NO : 2018/441
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi
TARİHİ : 30/01/2017
NUMARASI : 2015/1370 2017/66
DAVANIN KONUSU : MENFİ TESPİT (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 14/03/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkili ile davalı şirket arasında 13/03/2013 tarihli TV program yayını konusunda sözleşme yapıldığını, ”…” programının yayını için … isimli yayıncı ve programcının ticari kaydı olmadığı için sözleşmeyi müvekkilinin yaptığını, ….in de 10.000,00 TL yayın bedelini davalı şirketin yayıncısı…’ye ödediğini, buna rağmen davalı tarafından müvekkili aleyhine Bursa …İcra Müdürlüğünün… sayılı dosyasında icra takibi başlattığını, aynı konuda … tarafından bu mahkemede 2015/380 E. sayılı dava açıldığını, bu nedenle icra takibkinden dolayı müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevabında; davacının müvekkili şirkete halen borçu olduğunu, borcunu da ödemediğini, takip sonrası davacının icra müdürlüğüne başvuru yaparak; borcunu bizzat kabul ettiği 22/07/2015 tarihli, ödeme taahhüdünde bulunduğunu, 3.kişi… ile borcun , davanın hiçbir ilgisi olmadığını 3.kişi … tarafından davacı … adına yapılan bir ödeme de bulunmadığından; davanın reddi ile %20 oranında tazminata karar verilmesini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi; davanın reddine vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf taleplerinde;
Aynı konuda… tarafından 1. Asliye Ticaret Mahkemesinde 2015/380 E sayılı dava dosyasında şirket yetkilisi olarak …’ün yemin etmek için mahkemeye gittiğini ancak davalı şirketin Yönetim Kurulu Başkanı veya yemin etmeye yetkili başkan vekili olmadığı için davanın kabul edildiğini, bu dava dosyasında da aynı durumun olduğunu ancak farklı davranıldığını, bu usulü hata yüzünden müvekkilinin mağdur olduğunu, …’ün yemin etme yetkisi olmadığını, kendisinin şirketin yönetim kurulu başkanı veya vekili olmadığı gibi yemin etmeye yetkili olduğuna dair dosyaya hiçbir belge ibraz edilmediğini, bu nedenle yaptırılan yeminin hükümsüz olduğunu, resen değerlendirilebilecek nedenler de göz önüne alınarak Bursa 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1370 E. ve 2017/66 K. sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiş;
İstinaf dilekçesi davalı vekiline 20/06/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, istinaf talebine 29/06/2017 tarihli dilekçesi ile cevap verilerek; Öncelikle davacı tarafın dava dilekçesinde yemin deliline açıkça yer vermediğini, bu nedenle mahkemece kendilerine yemin delilinin hatırlatılması veya yemin deliline dayanıp dayanmadığının delil bildirme süreleri geçtikten sonra tarafa sorulmasının HMK ve diğer yasal mevzuata uygun olmadığını, öte yandan Davacı tarafın, davada yemin eden kişinin Davalı şirketin yetkilisi (Yönetim Kurulu Başkanı veya Başkan Vekili) olmadığı şeklinde iddiasının da gerçek dışı olduğunu, şirket karar defterinde yer alan 22.12.2016 tarih ve 2016/12/01 sayılı karara göre …’ün davalı şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı olduğunu, kaldı ki Davacı/Borçlunun 22.07.2015 tarihinde icra dairesine müracaatla borcu kabul ederek takibe herhangi bir itirazının olmadığını beyan ettiğini, borcu ödeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini, bu kapsamda da taksitlendirme yaptığını, resmi makamlar önünde borcu kabul eden, itiraflarından feragat eden bir kişinin tekrar dava açıp açamayacağının da ayrı bir tartışma konusu olduğunu, aradan yaklaşık 6 ay geçtikten sonra da eldeki davayı açtığını, tüm bu aşamaların Davacı/Borçlunun davasının haksız ve kötüniyetli olduğunu gösterdiğini, davacı tarafın istinaf talebinin reddine karar verilmesini istemiş, HMK.nun 348.maddesine göre katılma yoluyla istinaf talebinde bulunulmadığı görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararının davacı vekili tarafından yasal süre içinde istinaf edildiği anlaşılmakla;
Dava, Bursa … İcra Müdürlüğünün … sayılı icra dosyasına konu borçtan dolayı borçlu olmadığının tespiti talebine ilişkin menfi tespit davasıdır.
Taraflar arasında 13/03/2013 tarihinde imzalanan sözleşmedeki imzanın davacıya ait olup olmadığı, sözleşmeye ve cari hesap ilişkisine konu proğramların davalı tarafından yayımlanıp yayımlanmadığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sorun davalı tarafa yaptırılan yeminin geçerli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Zira davacı taraf, davalı şirketi temsilen yemini eda eden kişinin buna yetkili olmadığını iddia ve istinaf konusu etmekte, davalı tarafta davacının yemin teklif etme hakkının bulunmadığını ileri sürmektedir.
Bu aşamada davalının yemin deliline dayanıp dayanmadığı, kendisine re’sen yemin teklif edilmesi gerekip gerekmediğini de tartışmakta fayda vardır.
Bir vakıayı iddia eden taraf bunu ispatladığı ölçüde o vakıaya dayanır. Türk Medeni Kanunun 6. Maddesinde “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Yine Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. Maddesinde “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” İfadesi ile iddia edilen vakıayı ispat külfeti o vakıaya dayanacak kişiye aittir. Özlü sözle herkes iddiasını ispat ile mükelleftir.
İspatın konusu HMK 187. Maddesinde “İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir.” İfadesi ile ispat edilecek konuları tarafların üzerinde ki anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümünde etkili olacak vakıalar olarak belirtmiş ve bunun ispatı içinde tarafların delil göstermesi gerektiği vurgulanmıştır.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda deliller, HMK 199-224 maddeleri arasında düzenlenen “ Belge ve Senet” ve 225-239 maddeleri arasında düzenlenen “Yemin” “kesin delil” olarak HMK 240-265 maddeleri arasında düzenlenen “Tanık” 266-287 maddeleri arasında düzenlenen “ Bilirkişi İncelemesi” 288-292 maddeleri arasında “Keşif” ve Hukuk Muhakemeleri ile getirilen yeni bir delil çeşidi olarak 293 Maddesinde düzenlenen “Uzman Görüşü” taktiri delil olarak düzenlenmiştir.
Yemin kesin bir delildir. Kesin delil olması nedeniyle şartlarını, hükümlerini ve sonuçlarını kanunun belirlediği ve bu şartların mevcut olması halinde hakimin bağlı olduğu ve taktir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Bir vakıanın ispatı için kanun da kesin delil öngörülmüş ise hakim başka delil inceleyemez. Yine bir vakıanın ispatı için kesin delil gösterir ve delil o vakıayı ispat ederse, hakim bu vakıanın doğruluğunu kabul etmek ve buna uygun karar vermek zorundadır.(Medeni Usul Hukuku Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Prof. Muhammet ÖZEKEŞ, Prof. Dr. Oğuz Atalay . 409. Sayfa)
Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin bildiği hususlardan kaynaklanan karşı tarafın uyuşmazlık konusu vakıalardır.
HMK’da Re’sen Yemin Sorunu;
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda sadece taraf yeminine yer verilmiş re’sen yemine yer verilmemiştir. Ancak re’sen yemin tamamen kalkmasına sadece taraf yeminine yer verilmesine rağmen Yargıtay bazı kararlarında hakimin davayı aydınlatma ödevi çerçevesinde belli bir delili hatırlatma yetkisi bulunmadığını, ancak taraf deliller arasında yemine dayanmışsa, açıkça yemine dayanmasa dahi en azından “sair deliller” demişse sair deliller içinde yeminde yer aldığından hakimin bu tarafa yemin teklif etme hakkının olduğunu hatırlatması gerektiği görüşündedir. Bu hatırlatmanın yapılmaması ise bozma sebebi sayılmıştır. Ancak, gerek sair deliller ibaresinin doğuracağı sonuç gerekse hakimin yemin hakkını hatırlatma zorunluluğunda olması artık Hukuk Muhakemeleri Kanunu düzenlemesi çerçevesinde geçerli sayılamaz. Çünkü, taraf dayandığı delilleri açıkça göstermek zorundadır. (Prof. Dr. Hakan PEKCANITEZ, Prof. Muhammet ÖZEKEŞ, Prof. Dr. Oğuz Atalay Medeni Usul Hukuku Ders Kitabında 443. Sayfa)
Nitekim, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı üzerinde hazırlanan Adalet Komisyonu Raporunda “Dördüncü Kısmın Üçüncü Bölümünde yemin düzenlenmiştir. Tamamlayıcı yemine Tasarıda yer verilmemiştir. Takdiri delillerle ispatın mümkün olduğu hâllerde, hâkimin kanaatini yemin ile değil, diğer delillerle tamamlaması kabul edilmiştir. 1086 sayılı Kanunda yer alan yemin formülü, taraf yemini düzenlemesinde, daha laik hale getirilmeye çalışılmıştır.” İfadesi ile hakimin taraflarca sunulan taktiri delillerle bir kanaate varamaması durumunda ispat külfeti kendisine düşen tarafa yemin teklif etme hakkı hatırlatması durumunun ortadan kalktığı açıkça belirtilmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi başlıklı 194. Maddesinde “Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar. Tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmeleri zorunludur.” İfadesi ile taraflara hangi vakıayı hangi delil ile ispatlayacağını açıkça göstermek zorunluluğu getirmiştir. Bu kapsamda taraflardan biri iddia ettiği vakıayı yemin delili ile ispat edecekse bunu delil listesinde açıkça göstermedikçe hakimin kendiliğinden o vakıayı ispat için tarafa yemin teklif hakkını hatırlatması yasal olarak mümkün değildir. Ancak taraf iddia ettiği vakıalardan birini yada tüm iddiasını karşı tarafa yemin yöneltmek suretiyle kısacası yemin ile ispat edeceğini dava yada cevap dilekçesi yahut delil listesinde açıkça belirtmiş ise artık hakim o tarafa o vakıanın ispatı için delil listesinde belirtmiş olduğu gibi yemin ile ispatlamak isteyip istemediği hatırlatılmalıdır. Bunun dışında hakim yemin teklifi hatırlatmasında bulunarak davaya müdahale etmemelidir.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda yemini düzenleyen maddelerde hakimin taraflara yemin hatırlatması şeklinde bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durum yürürlükten kalkan HUMK döneminde re’sen yemin kapsamında hakime tanınmış bir yetkidir. Artık yeni düzenlemede buna yer verilmemiştir. Adalet Komisyonu Raporunda kanun koyucu yeminin tarafların dini ve vicdani inanışı ile ilgili bir husus olması nedeniyle hakimin yemin delilinde müdahale etmemesi amacı ile sadece taraf yeminine yer verildiğini açıkça belirtmiştir. HMK 31. Maddesinde “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.” Düzenlemesinin gerçekten yemini de kapsamış olsaydı kanun koyucu abesle iştigal etmeyeceğine göre bu hususu yemin bölümünde açıkça düzenlerdi. Kaldı ki yemin davanın aydınlatılması kapsamında değil davanın kesin bir delil ile ispatı meselesi olup hakimin tarafların iddiasını ispatlaması gibi bir görevi bulunmamaktadır. Taraf bir vakıanın ispatı için açıkça yemin deliline dayanmamasına rağmen, hakimin tarafa yemin teklif etme hakkının hatırlatılması gerektiği düşüncesi HMK 25. Maddesinde “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz.” İfadesi ile yapılan düzenlemeye aykırıdır. Çünkü Yeminin düzenlendiği HMK 225 ve devamı maddelerinde hakime kendiliğinden delil toplama yetkisi veren bir düzenleme bulunmamaktadır.
Yargı mevcut kanun kurallarını uygulamakla görevlidir. Kanun kurallarını yorumlama görevini yerine getirilirken kanunda olmayan bir kuralı getirme yani yeni kural ihdası yasal değildir. Üzülerek belirtmek gerekir ki yargıya güvenin son zamanlarda azalmasında en önemli etkenlerden biri de uygulayıcılar tarafından yorum yoluyla kanunda yer almayan kanunun bütünlüğüne de uymayan toplum vicdanı ile barışmayan kurallar üretmektir.
Sonuç olarak; Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmesi ile birlikte taraf iddia ettiği vakıayı açıkça yemin delili ile ispat edeceğini belirtmediği sürece artık hakim taraflara yemin teklif hakkını hatırlatamaz.
Zira:
1- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte hakime taraflara yemin teklif etme ve hatırlatmayı düzenleyen maddeler tamamen kaldırılmış HMK da yer verilmemesine ve Kanun koyucunun bu iradesi meclis Adalet Komisyon raporu ile açıkça ifade edilmesine rağmen hakimin yemin teklifi hatırlatması yasal değildir.
2- HMK 25. Maddesi gereği kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz. Kanunla belirtilen durumlar dışında, hâkim, kendiliğinden delil toplayamaz. Bu nedenle hakimin yemin teklifini hatırlatması “delillerin taraflarca getirilmesi” ve “hakimin kendiliğinden delil toplayamayacağı” temel ilkelerine aykırıdır.
3- Yemin diğer delillerden tamamen farklı bir delildir. Bu delil tamamen yemin teklif edilen kişinin dinsel ve vicdani sorumluluğu ile ilgilidir. Bir başka anlatımla dinsel ve vicdani sorumluluğu hissetmeyen bir kişi teklif edilen yemini rahatlıkla eda edecek ve iddia sahibi iddiasını ispat edememiş olacak ve davayı kaybedecektir. Nitekim kanun koyucu gerekçesinde bu hususa vurgu yapmıştır. Bu nedenle hakimin bir şekilde yemin deliline müdahalesi doğru değildir.
4- Yemin teklif edilen kişi yemin teklifini kabul etmesi ile birlikte yemin teklif eden taraf artık bununla bağlı olup, yemin teklifinden vazgeçerek dosyada ki diğer delillerinin değerlendirilmesini isteyemez. Bu haliyle yemin teklifi kabul edilmesi ile birlikte kabul edene kazanılmış hak sağlar. Bu nedenle tarafları yönlendirici bir tavır içinde hakimin yer alması doğru değildir.
5- Yemin diğer delillerden değerlendirilişi ve sonuçları ile de farklıdır. Diğer deliller birlikte değerlendirilebilirken, yemin teklif edilmekle artık diğer delillerin hiç biri dikkate alınamaz. Bu haliyle yemin keskin kılıç gibidir. Kanun koyucunun re’sen yemini kaldırışındaki en önemli faktörde budur. Hakim böyle ağır bir sorumluluk altına sokulmak istenmemiş bu sorumluluğu tarafın kendisinin üstlenmesi istenmiştir. Karşı tarafın rahatlıkla her konuda yemin edebileceği düşüncesinde ise taraf karşı tarafa yemin teklif etmeyecek dosyada ki delillerinin değerlendirilerek bir karar verilmesini isteyecektir. Eğer karşı tarafın dinsel ve vicdani sorumluluğu olan bir kişi olarak görüyorsa yeminden başka delili yoksa, yada delilleri iddiasını ispatlamaya yetmediğini düşünüyorsa karşı tarafa yemin teklif edecektir. Hakimin bütün bunları bilmesi beklenemeyeceği gibi vicdani sorumluluğu gerektiren bir hususta müdahalesi doğru değildir.
6- Her iki tarafın delil listesinde yemin bulunması durumunda, iddiasını ispat yükümlülüğü altında olan tarafa yemin teklif hakkını hatırlatması istenilen hakim, karşı tarafa da yemin tekliflini karşı tarafa iade etmesini hatırlatacak mıdır? Buna rahatlıkla hayır deniyorsa, tarafların delil listesinde yemin bulunduğu gerekçesi ile taraflardan birine hatırlatmada bulunması hakimin tarafsızlık ilkesi ile bağdaşmamakta mıdır?
7-Hakimin yemin teklif hakkını hatırlatması ile taraf, dosyada toplanan delillerin hakim tarafından yeterli bulunmadığı ve hakimin davasını reddedeceği kaygısı ile çoğu zaman yeminin sonuçlarını düşünmeden karşı tarafa yemin teklif etmektedir. Bu haliyle hakim bir taraftan tarafları yanılttığı bir taraftan da ihsası rey yani görüşünü önceden bildirmiş olmakta ve HMK gereği bu hakimin reddi sebeplerinden birini oluşturmaktadır.
Sayılan bu nedenler de göstermektedir ki artık Hukuk Muhakemeleri Kanunu yürürlüğe girmesi ile birlikte hakimin yemin teklif etme hakkını hatırlatması kalmamıştır. Nitekim aşağıda ki Yargıtay 15 ve 7. Hukuk Dairelerinin kararları da bu düşünceyi desteklemektedir.
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş olup, Kanunun 25. maddesinde delillerin taraflarca getirilmesi ilkesi düzenlenmiş, kanunda öngörülen istisnalar dışında hakimin iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamayacağı ve onları hatırlatacak davranışlarda dahi bulunamayacağı belirtilmiş, 119. maddesi (f) bendinde ise iddia edilen vakıaların hangi delillerle ispat edileceğinin dava dilekçesinde bildirileceği hükme bağlanmıştır. Yemin ise HMK’nın da 225 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. 1086 sayılı HUMK’un 355 ila 362. maddelerinde mahkemece taraflara tamamlayıcı olarak re’sen yemin teklif edebileceği düzenlenmişken 6100 sayılı HMK’da bu düzenlemeye yer verilmemiştir. Az yukarıda açıklandığı üzere yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun aksine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda dava dilekçesi veya süresinde sunulan delil listesinde açıkça yemin deliline dayanıldığının bildirilmesi gerektiği gibi, hakimin yemin delilini hatırlatması veya tamamlayıcı yemin yöneltmesi de mümkün değildir. Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten sonra 20.12.2011 tarihinde açıldığından uyuşmazlığa usul yönünden bu kanun uygulanacaktır.” (Yargıtay 15.Hukuk Dairesi 13.11.201 2014/4315 E. 2014/6559 K.)
“6100 sayılı HMK’nun 448, 450 ve Geçici 1.madde hükümlerine göre yemine ilişkin hükümlerinin davada uygulanması gerekmektedir. Buna göre hakimin taraflara yemin teklif etme hakkı olduğunu hatırlatması gerekmediği gibi resen yemin teklif etmesi de mümkün değildir.” (Yargıtay 7. Hukuk Dairesi 28.01.2014 Tarih 2014/606 E. 2014/1154 K.) (Hüseyin Tuztaş – Yargıtay Üyesi / http://www.sevgipinari.org/hukuk-rehberi/ 2362-hmk-da- re-sen-yemin-2.html)
Açıklanan nedenlerle davacı dava dilekçesinde açıkça yemin delilene dayanmadığı, dava dilekçesindeki “…diğer delail…” beyanının yemin delilini de kapsadığının kabul edilemeyeceği, öyle olsa dahi (yemin deliline dayansa bile) hakimin de ispat yükü kendisine düşen tarafa re’sen yemin teklifinde bulunabileceğini hatırlatamayacağı, ispat yükü kendisine düşen tarafın bu teklifi kendisinin yapması gerektiği, mahkeme hakimince 17/10/2016 tarihli 3 nolu celsenin 2 nolu ara kararı ile yapılan re’sen yemin teklifinin yasaya aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Bu nedenle taraflar arasındaki imzası inkar edilmeyen sözleşme, cari hesap ilişkisi ve tarafların defter ve belgeleri üzerinde yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu verilen raporuna göre davalı tarafın sözleşmeye konu edimin yerine getirilmediği, proğramların yayımlanmadığı iddia edilmediğine göre davacının, bilirkişi raporunda da belirtilen ve icra takibine konu borcu ödediğini yazılı delillerle ispat edemediğine göre davanın reddine karar verilmesi gerekçesi itibariyle yanlış ise de sonucu itibariyle doğrudur. Davacı vekilinin istinaf taleplerinin bu nedenlerle reddine karar vermek gerekmektedir.
Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin kararı gerekçesi itibariyle yanlış olsa da sonucu itibariyle doğru olduğundan 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 353/1b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun yukarıda açıklanan gerekçelerle esastan reddine karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1- Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararında esas ve usul yönünden herhangi bir hata görülmediğinden HMK ‘ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,
2- Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,8 TL başvuru harcı ile yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 98,10 TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12,4 TL olmak üzere toplam 36,2 TL harcın davacıdan tahsili ile HAZİNEYE İRAT KAYDINA,
3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4- İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından davalı yararına istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1a Maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.14/03/2018