Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1347 E. 2018/364 K. 28.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/1347 Esas
KARAR NO : 2018/364
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : …11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/11/2016
NUMARASI : 2014/1276 2016/792
DAVANIN KONUSU : ALACAK (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 28/02/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; İstanbul 2. İş Mahkemesi’nin 2012/379 esas sayılı dava dosyasında davalı şirket çalışanı vekilince, davalı şirketin ve müvekkili idare aleyhine kıdem tazminatı ve diğer alacaklar talepli tazminat davası açtığını, davanın kabulüne karar verildiğini ve kesinleştiğini, mahkeme ilamının davacı vekilince Kadıköy .. İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ile icra takibine konu edildiğini ve müvekkili idare tarafından icra tehtidi altında ve fer’ileri ile birlikte 4.908,65 TL olarak ödendiğini, asıl sorumluluğun davalı şirkete ait olduğunu, davacı işçinin yüklenici firmanın elemanı olduğunu, davalı şirket ile müvekkili idare arasında ihale sözleşmeleri yapıldığını, sözleşmeler gereğince sorumluluğun ihale eden firmaya ait olduğunu, davalı firmada çalışan kişilerin müvekkili kurum ile ilgisinin olmadığını, fazlaya ilişkin her türlü dava ve talep hakkı saklı kalmak üzere müvekkili kurumca icra dosyasına yapılan ödemenin, ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesi talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevabında; dosyanın iş bölümü itirazı doğrultusunda reddi ile görevli olan Asliye Ticaret Mahkemesi’ne gönderilmesine karar verilmesini, davacının kendisi ve müvekkili aleyhine İstanbul 2. İş Mahkemesinde açılmış bulunan 2012/379 E sayılı dosyada müvekkilinin yanında savunma yapmanın ötesinde adeta müvekkilinin tazminata mahkum edilmesi için elinden gelen tüm uğraşı verdiğini, basiretli bir tacir gibi davranmadığını, savunma yapmadığını, davacıda bulunan delilleri müvekkilinin talep etmesine karşın davacının dosyaya sunmadığını, davacının kendi sürekli çalışanları olan kişilerin tanık olarak dinlendiğini ve beyanları gerçek olmamasına karşın davacının hiçbir itirazda bulunmadığını, bu nedenle müvekkili ile davacının birlikte tazminata mahkum edilmiş bulunduklarını, taraflar arasında yapılan sözleşmeye göre 2007-2008 yılları arasında bir yıllık sözleşme yapıldığını ve müvekkilinin bir yıllığına davacının sözleşmeye konu işlerini üstlendiğini, 20/11/2008 yılında ise dava dışı olan …’in kendisinin müvekkil şirketten ayrılarak davacının yeni sözleşme yapmış olduğu… A.Ş.de çalışmaya başladığını, aslında bir yıl dışında kalan süre zarfında ise işçinin davacının işinde ve fakat başka bir taşeronla çalıştığını, dava dışı …’in müvekkili şirkette bir yıl bile çalışmamış olduğunu ve bunun dışında kalan sürede ise her ne kadar davacının işini yapmış ise de davacının başka taşeronlarla yapmış olduğu sözleşme çerçevesinde çalışmış olup bu sürelerden müvekkilinin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, müvekkili şirket tarafından fazla mesai yaptırılmamasına karşın davacı şirket çalışanı ve yine işin başında olan işin yürütülmesini sağlayan davacı çalışanlarınca dava dışı işçilere sürekli fazla mesai yaptırıldığını, bunların bedelini müvekkile ödemek için bu durumun gizlendiğini ancak iş mahkemesinde görülen davada ise işçilerin sürekli fazla mesai yaptığına ilişkin tanık ettiklerini, halbuki sözleşme gereğince yapılan fazla mesailerin müvekkiline ödenmesi şart olup, ancak işçileri çalıştıran ve başında duran kişinin davacı çalışanı olduğundan bu durumun müvekkilinden gizlendiğini ve müvekkiline hiçbir şekilde fazla mesai ücretleri ödenmediğini, müvekkilinin bu durumu iş mahkemesinde görülen davada öğrendiğini beyanla davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesi; Davanın kabulü ile 4.908,65 TL’nin 07/02/2013 tarihinden itibaren değişebilir oranlarda işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınıp davacıya verilmesine, karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf taleplerinde;
1-Aynı işçi yönünden dava dışı . …A.Ş.ne yapılan ihalede Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen ve davacıya bağlı tüm işletme müdürlükleri ile tüm yüklenici (taşeron) firmalara tebliğ edilen 10.05.2011 tarih ve 7457 sayılı raporu ile davacı ile yüklenici firmalar arasında yapılan sözleşmelerin muvazaalı olduğu bu firmalarca çalıştırılıyor gösterilen personelin tamamının davacı ….’a ait olduğunu, yüklenicilere yaptırılan bu işin uzmanlık gerektiren bir iş olmadığı ve davacının asıl işinin olduğu bu nedenle rapora karşı dava açılması için davacıya ve yine yüklenici firmalara rapora karşı itiraz için süre verildiğini, davacının ve dava dışı . …A.Ş.nin raporun iptali amacıyla İstanbul 1. İş Mahkemesinde 2011/681 esasla dava açtıklarını, bu davanın 2013/16 Karar ile reddedilerek Yargıtay 22. HD.nin 2013/8020 E. 2013/9274 K, sayılı ilamı ile onandığını, bu nedenle yerel mahkemece karar gerekçesinde davacının bir kısım işi dışarıya yaptırabileceğine ilişkin gerekçenin hatalı ve yersiz olduğunu, zira yüklenicilere yaptırılan bu işin uzmanlık gerektiren bir iş olmadığı ve davacının asıl işinin olduğu, ilgili bakanlık teftiş raporu ile anlaşıldığını, çünkü davacının müvekkil ile veya daha sonraki yükleniciler ile yapmış olduğu sözleşmelerin muvazaalı olduğu zira tespitin çalışan aynı işçilere ilişkişin olduğu ve bu halde artık davacının işçilere ödemiş olduğu işçi alacaklarını rucuan tazminini talep edemeyeceğinin açık olduğunu,
2-Bir diğer husus ise yerel mahkemece itirazlarının hiç değerlendirmeden sanki tüm iş müvekkilinmiş gibi işçiye ödenen tüm bedelleri (fazla mesai gibi) müvekkiline ödenmiş gibi iddiada bulunduğunu, yerel mahkemece hiçbir inceleme yapamadan ve itirazları ret edilerek davanın kabulüne karar verildiğini, müvekkilinin sorumlu olduğu düşünülse bile taraflar arasındaki sözleşmeye göre davacının rücu hakkının olmadığını, tarafların tacir olduğu dikkate alındığında basiretli bir tacir gibi davranarak bunu sözleşmede öngörebilecekleri açık iken yapmadıkları ve bu nedenle davacının rücu hakkının bulunmadığının kabulü gerektiğini, yine müvekkilin firması adı altında çalışan işçilerin davacının kontrolünde çalıştığı ve davacı tarafından işçiye fazla mesai yaptırılmış ise bile bunun bedellerinin müvekkiline ödenmediğinden davacı tarafından bunun da müvekkiline rücu edilme ihtimali bulunmadığını,
3-Dava dışı işçinin yine davacının işini müvekkilden önceki taşerona bağlı olarak yapmış olduğunu, müvekkilinin yapmış olduğu bir yıllık sözleşme dışında kalan tüm süreler için dava dışı işçi için bire kaç yıllık kıdem tazminatına hükmedilmiş olduğu, müvekkilinin iş mahkemesine işçi davasında yapmış olduğu itirazlar neticesinde davacıda bulunan belgeleri davacının sunmaktan bilerek kaçınmış olduğu hususları dikkate alınmadan ve işçi için öngörülen kıdem tazminatların tamamından müvekkilin sorumlu tutulmasının mümkün olmadığından yerel mahkemece eksik inceleme ile karar verildiğini,
4-Davacının iş mahkemesinde yeterli savunmayı yapmaması nedeniyle davanın kaybedildiğini, müvekkilinin zarara uğramasına kötü niyetli olarak yol açıldığını, bu nedenle tarafların aynı oranda sorumlu tutulmalarının mümkün olmadığı gibi işin tek başına davacının kontrolünde olması ve işçilerin ise asıl işverenin işinde çalışmış olmaları nedeniyle müvekkilin borçtan sorumlu tutulamayacağından yerel mahkeme kararının Bozulmasına karar verilmesini talep ve istinaf etmiş;
İstinaf dilekçesi davacı vekiline 17/04/2017 tarihinde tebliğ edilmiş, istinaf talebine 20/04/2017 tarihli dilekçesi ile cevap verilerek; Taraflar arasındaki ilişkinin Borçlar Hukuku ilkelerine ve aradaki sözleşmeye göre değerlendirilmesi gerektiğini, taraflar arasında akdedilen sözleşme eki “Hizmet İşleri Genel Şartnamesi” nin 38.maddesinde “Yüklenici çalıştırdığı işçilerin, işin yapılmakta olduğu bir işkolu veya meslekte aynı tipteki bu iş için mevzuatla kabul edilenlerden daha az elverişli olmayan şartlarda çalışmalarını ve ücret almalarını sağlayacaktır” şeklinde hüküm bulunduğunu, devamı maddelerinde de işçilerin ücret ve diğer haklarının sağlanmasından yüklenici davalının sorumlu olduğunun açıkça anlaşıldığını, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında akdedilmiş olan hizmet alım sözleşmesi ve eki olan şartname hükümlerine göre davalı şirket kendi işçilerinin tüm alacak ve tazminatlarının ödenmesinden sorumlu olduğunu, müvekkil şirketin kesinleşen mahkeme kararı uyarınca davalı şirketin işçisine ödeme yaptıktan sonra, davalı şirket ile aralarında akdedilen sözleşme hükümleri gereği rücu hakkını kullandığını, Yargıtay içtihatlarının da bu yönde olduğunu belirterek buna ilişkin karar özetlerini açıklamış, davamla Davalı vekilince Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığınca düzenlenen rapor ve İstanbul 1.İş Mahkemesinin 2011/681 Esas sayılı davada müvekkil şirketin bir kısım işlerini yüklenici firmalara muvazaalı şekilde devrettiğinin tespit edildiği yönünde ileri sürülen hususların da gerçeği yansıtmadığını, huzurdaki davanın iş hukukuna ilişkin olmayıp, borçlar hukukuna ilişkin olduğunu, İş Hukuku anlamında üst işveren-alt işveren olarak kabul edilen taraflar huzurdaki davada alacaklı-borçlu konumunda olduklarını, elektrik dağıtım işinin müvekkil şirketin asıl işi olup, bu işin alt işverene gördürülmesinin mümkün olmadığını, bu amaç dışında yapılan tüm işler yardımcı iş niteliğinde olduğunu, İdare Mahkemelerince ve Danıştay tarafından verilen “Elektrik Şebekeleri Arıza, Onarım ve Bakım İşi”nin alt işverenlere gördürülebileceğine dair kararların, söz konusu işlerin alt işverene verilmesinin karlılık ve verimlilik ilkeleri gözetildiğinde, abonelere sağlıklı, kaliteli ve sürekli enerji temin edilebilmesi için bir işletme gereği olarak ortaya çıktığına işaret ettiğini, bakanlık teftiş raporunun muvazaanın tespiti açısından yeterli olmadığını ancak her nasılsa İstanbul 1. İş Mahkemesine yansıyan delil durumu ve dosya içeriği müfettiş raporunun iptalini sağlayamadığını ve kararın kesinleştiğini, ancak huzurdaki davada asıl işveren-alt işveren ilişkisinin önemli olmayıp taraflar arasındaki sözleşme hükümlerinin uygulanması gerektiğini, davalı tarafın İstanbul 1.İş mahkemesi kararını ileri sürerek mahkemeyi ve bilirkişiyi yanıltmaya, imzaladığı sözleşme şartlarından kurtulmaya çalıştığını, İş Mahkemesinde yeterli savunma yapılmadığı hasebiyle davanın kaybedildiği ve müvekkil şirketin kötüniyetli olduğu belirtmiş ise de davalı tarafın bu isnadında haksız olduğunu, bahse konu davada davalı şirketin ihbar olunan değil taraf sıfatına sahip olduğunu, savunmalarını mahkemeye bizzat sunduğunu, bu nedenlerle istinaf talebinin reddine karar verilmesi istenmiş, HMK.nun 348.maddesine göre katılma yoluyla istinaf talebinde bulunulmadığı görülmüştür.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE HUKUKİ NİTELENDİRME:
İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararının yasal süre içinde istinaf edildiği anlaşılmakla;
Uyuşmazlık, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesine dayalı asıl işveren-alt işveren ilişkisinden kaynaklanan müteselsil sorumluluk dolayısıyla asıl işveren tarafından yapılan ödemenin alt işverenden rücuen tahsiline ilişkindir.
İstanbul 2. İş Mahkemesinin 25/09/2012 tarih ve 2012/379 E. 368 K. Sayılı kararına esas olan dosyada davacı… tarafından iş bu davanın taraflarına karşı iş akdinin haksız ve bildirimsiz feshinden dolayı ihbar ve kıdem tazminatı ile çeşitli işçilik alacaklarının tespiti ile müteselsilen tahsilinin talep edildiği, davacının davalı ….’ın asıl işveren, diğer davalı şirketin alt işveren olduğu, işyerini devralan son işveren konumunda bulundukları, işyerinde 13/08/2007 – 20/11/2008 tarihleri arasında 1 yıl 3 ay 7 gün süreyle çalıştığı, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6 ve 6/1 maddeleri gereğince davalıların davacının işçi alacaklarından birlikte sorumlu oldukları belirtilerek kıdem ve ihbar tazminatından müştereken ve müteselsilen, genel tatil alacağından davalı … İnş. Taah. Ve Tic. Ltd. Şti.nin sorumlu olduğuna karar verildiği, hükmün Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 10/12/2012 tarih ve 2012/37861 E. 2012/42155 K. sayılı ilamı ile onanarak kesinleştiği, İstanbul Anadolu .. İcra Dairesinin …. E sayılı dosyasın da alacağın ilamlı icra takibine konulduğu, takip borcunun tamamının… tarafından ferileriyle birlikte toplam 4.908,65 TL olarak ödendiği, ödenen bu miktarın davalı … …Ltd. Şti.den rücuen talep edildiği anlaşılmaktadır.
İş Kanunu’nun 2/6.maddesine göre alt işverenlik ilişkisinde asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumlu olduğu, buna göre kanun tarafından asıl işveren ve alt işveren açısından işçiye karşı müteselsil sorumluluk öngörüldüğü, kanun koyucunun işçiyi korumaya amaçladığı, müteselsil sorumlulardan biri ödemede bulunduğu takdirde diğerine rücu edip edemeyeceği veya ne oranda rücu edeceğine ilişkin sözleşme ve şartnamede bir düzenleme bulunmadığı, müteselsil sorumlulukta genel hüküm niteliğinde olan TBK 167 (BK 146) maddesine göre borcun mahiyetinden aksi anlaşılmadıkça borç müteselsil sorumlular arasında eşit olarak paylaştırılacağı, ancak asıl işveren ve alt iş veren arasındaki ilişkide işçiye karşı olan sorumluluğun eşit oranda paylaştırılması hakkaniyete uygun düşmeyeceği, zira iş sahibi konumunda bulunan asıl işveren, alt işveren konumundaki yükleniciye yapılan işin karşılığını ödediği, bu ödemede, işin yapılması konusunda yüklenici ile iş sahibi arasındaki işin bedelini karşıladığı, bu bedelin içinde yüklenici davalının işçi ücretlerinin de bulunduğu, işin ücreti dışında iş sahibinin daha ağır bir sorumluluk altında olmasını gerektirecek bir durum bulunmadığı, kanun koyucunun iş sahibini yüklenicinin işçilerinin ücretlerinde müteselsil sorumlu tutarken işçileri korumayı hedeflediği, ancak onun nihai sorumlu olmasının amaçlanmadığı, bu nedenle işçi ücretini ödeyen asıl işverenin işçiye ödemede bulunduktan sonra ödemenin tamamı için yükleniciye başvurmasının işin niteliği gereği olduğu, somut olayda müteselsil sorumlular arasındaki rücu ilişkisinde işin niteliği, sorumluluğun tümünün davalı tarafından üstlenilmesini gerekli kıldığı, dolayısıyla davacının işçiye yapılan ödemenin tümü için davalıya başvurmasının ve ödeme tarihi olan 07/02/2013 tarihinden itibaren işleyecek faiziyle birlikte ödediği miktarı talep etmesinin yerinde olduğu yönündeki ilk derece mahkemesinin kararında bir isabetsizlik olmadığından davalı vekilinin istinaf taleplerinin yerinde olduğu gibi bahse konu iş mahkemesinin ilamında fazla mesai gibi alacakların hüküm altına alınmadığı, bu davada davacının da davalı konumunda olduğu, ihtiyaç duyulan savunmaların yapıldığı, ilgili bakanlık teftiş kuruluna ait raporla ilgili iş mahkemesinde görülen davanın bu dava ile ilgisi olmadığı, bu davaya dayanak iş mahkemesi kararında müştereken ve müteselsilen sorumluluk yönünde verilen kararın Yargıtay tarafından onanmış olması da dikkate alındığında bu hususlara yönelik itirazların da reddine karar vermek gerekmektedir.
Sonuç olarak yukarıda yapılan açıklamalar ışığında ilk derece mahkemesinin kararında usul veya esas yönünde hukuka aykırılık bulunmadığından 6100. Sayılı HMK’nun 354/1. Maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 353/1b.1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiş olup, aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1- Dosya kapsamı ve delil durumuna göre İlk Derece Mahkemesi kararında esas ve usul yönünden herhangi bir hata görülmediğinden HMK ‘ nın 353/1.b.1 Maddesi gereğince davalı tarafın istinaf başvurusunun esastan REDDİNE,
2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcı İle 98,10 TL istinaf kanun yolu başvuru harcı olmak üzere toplam 153,3 TL harcın davalı tarafça peşin olarak karşılanan harçtan mahsubu ile hazineye irat kaydına, bakiye fazla harcın talep halinde iadesine,
3-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi sırasında duruşma yapılmadığından davacı yararına istinaf vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu 353 / 1-b/1 bendi ile aynı kanunun 362/1a Maddesi gereğince kesin olarak oybirliği ile karar verildi.28/02/2018