Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi 2017/1344 E. 2018/193 K. 07.02.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
17. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2017/1344 Esas
KARAR NO : 2018/193
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/12/2016
NUMARASI : 2014/907 Esas 2016/903 Karar
DAVA : TAZMİNAT (RÜCUEN TAZMİNAT)
KARAR TARİHİ : 07/12/2016
DAVA : TAZMİNAT
KARAR TARİHİ : 07/02/2018
6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. Maddesi uyarınca dosya incelendi,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’ ın kendisi ve eşinin kapsamda olduğu, davalı … şirketinden ilkini 1997 yılında aldığı ve fasılasız olarak her yıl yenilediği sağlık sigorta poliçesine sahip olduğunu, müvekkillerinin murisinin 2010 yılında geçirdiği bir rahatsızlık sonrası 2011 yılı yenileme döneminde poliçesine sürprim uygulandığı, 2012 yenileme döneminde ise “kalp damar sistemi hastalıkları kontrol, komplikasyon, ve tedavi hariç” olarak poliçenin yenilendiğini, davalı … şirketinin, müteveffanın sağlık harcamalarını, usulsüz işlemine dayanarak ödemekten imtina ettiğini, müteveffanın 1997 senesinde davalı … ile akdettiği sigorta sözleşmesi ve poliçesi uyarınca, tam kapsamlı bir özel sağlık sigortasına (VIP sağlık sigortasına) sahip olduğunu, VIP Sağlık Sigortası Özel Şartlarına göre, davalı … şirketinin, sigortalılığın başlamasından itibaren 24 aylık sürenin geçmesi ile birlikte risk değerlendirmesi yaparak ve uygun bulursa sağlık sigortası poliçesini “üst sınır olmadan ömür boyu yenileme” taahhüdünde bulunduğunu, bu taahhüdün Sağlık Sigortası Özel Şartları ve acenteler satış rehberi/talimatında da yer aldığını, müteveffanın da davalı şirketin ömür boyu yenileme taahhüdüne güvenerek, 1997 senesinde davalı ile tam kapsamlı sağlık sigortası sözleşmesini akdettiğini, ancak müteveffanın, 24 aylık deneme süresini tamamlamasına rağmen, davalı … şirketinin ömür boyu yenileme garantisi verme taahhüdünü yerine getirmediğini, böylece sigorta poliçeleri yıllar boyu tam kapsamlı olarak yenilendiği halde müteveffanın aslında kazanılmış hakkı olan ömür boyu yenileme garantisinin poliçelere işlenmediğini, davalı şirket 2007 senesinde …. Sigorta tarafından satın alındığında, davalı şirket tarafından VIP sigorta paketlerinin en kapsamlı ve yüksek primli poliçe olan PLATINIUM olarak devam ettirildiğini, Platinium poliçelere göre, eski sigorta ettirenlere hiçbir risk analizi yapılmaksızın sigorta poliçelerinin eski şartlarla devam ettirileceğinin bildirildiğini, nitekim davalı şirketin 27.09.2007 tarih ve 440/133 no.lu acentelere yapmış olduğu duyuruda da görüldüğü üzere, Risk Kabul Uygulaması/Yönetmeliğinin müvekkiline ilişkin maddelerinin yer aldığını, sigorta sözleşmesinin akdedilme aşamasının tekrifnamenin hazırlanması ile başlayacağını, sözleşmenin akdedilmesinin akabinde sigorta şirketinin 24 saat içinde sigorta poliçesini hazırlamakla ve sigorta ettirene göndermekle yükümlü olduğunu, poliçenin sigorta sözleşmesi olmadığını, sözleşmenin varlığının ispat vasıtası olduğunu, poliçede bir hususun yer almıyor oluşunun, genel ve özel şartlarda taraflarca kabul edilmiş o hususun var olmadığı anlamına gelmediğini, davalı … şirketinin sağlık sigortası değil, hastalık sigortası hükümlerini uyguladığını, eğer hastalık gerçekleştiğinde poliçe sonaerecek ise hastalık sigortasının söz konusu olduğunu, müteveffanın akdettiği sözleşmenin sağlık sigortası olduğunu, sağlık sigortası sözleşmesi birer yıllık sürelerle akdedilmekte ise de, sürenin sona ermesinin sözleşmeyi tek başına sona erdirmediğini, aksi halde hayat boyu yenileme garantisi verilmesinin söz konusu olmayacağını, müteveffanın 16 yıl boyunca kesintisiz bir şekilde davalı şirketle sözleşme yapıp, prim ödediği dikkate alındığında ortada birden çok sigorta sözleşmesinin değil tek bir sigorta sözleşmesinin var olduğunun kabulünün gerektiğini, ayrıca sigorta şirketlerinin yıllar geçtikten sonra dahi, bu süre içerisinde hiçbir tedavisi yapılmamış, gideri alınmamış bir hastalığın varlığını öğrenmeleri halinde, sigortalının sigortalanmaya engel bu hastalığını beyan etmemiş olması nedeniyle beyan edilse idi, akdin yapılmayacağı gerekçesi ile geçmiş dönem harcamalarını dahi talep edebilmeleri dikkate alındığında, sağlık sigortasının bir yıllık sözleşme olduğunu söylemenin mümkün olmadığını, kazanılmış hakların korunmak zorunda olduğu, SSGŞ’ m 2. maddesinde sağlık sigortası kapsamı dışında kalan hallerin tahdidi olarak sayıldığını, özel şartlarda da teminat dışı bırakılan hallerin tahdidi olarak yer aldığını, gerek genel şartlar ve gerekse özel şartlarda kalp ve damar hastalıkları teminat kapsamın dışında bırakılmamışken, 2012-2013 yılına ait sigorta poliçesinde kalp ve damar hastalıklarının teminat kapsamı dışında bırakılmasının hem yasaya hem de genel ve özel şartlara aykırılık teşkil ettiğini, sigorta özel şartlarının “bekleme süreleri” başlıklı 12/10. maddesinde müvekkilinin sigortalılığının devamı sırasında ortaya çıkan kapsam dışı hastalığının poliçenin başlangıcından sonra ortaya çıkması halinde 12 ay süreyle kapsam dışı bırakılacağının yazılı olduğunu, yani davalı şirketin, bu hastalıkları kapsam dışı bırakacağını değil, sigortalılığın ilk yılında ortaya çıkması halinde 12 ay bekleme süresinden sonra kapsama alacağını açıkladığını, buna rağmen yıllar önce sürprim uyguladığı, sonrasında poliçe kapsamı dışında bıraktığını, sigortacının, 79 ve 73 yaşında iki bireyin artık başka bir şirketten sigorta poliçesi alamayacak olan müteveffanın ve müvekkili …..r’ın son dönem poliçelerini düzenlerken poliçenin başka türlü yenilenmeyeceği dayatmasıyla, en azından başka bir sorun olduğu takdirde sigorta himayesinden yararlanamama endişesiyle, davalı şirketin istediği gibi hareket edildiğini, müteveffa ile davalı arasında 1997 senesinden, vefat tarihi olan 2013’e dek tek bir sağlık sözleşmesinin bulunduğunu, bu sözleşmenin gerek genel ve gerekse özel şartlarında “kalp ve damar sistemi hastalıkları” teminat kapsamı dışında tutulmadığına göre, sigorta şirketinin 2012-2013 döneminde tek taraflı olarak müteveffa aleyhine sözleşme hükümlerini ağırlaştırarak kalp ve damar hastalıklarına muafiyet getirmesinin yasaya ve genel şartlara aykırılık teşkil ettiğini, sürprim uygulamasının rizikonun ağırlaşması halinde ortaya çıkacağını, 2002 senesinde kalbinden ameliyat olarak kalbine pil takılan müteveffanın sağlığındaki bu gelişmeden sigortacının haberdar olduğunu, davalının 2002 yılından 2011 yılına kadar sürprim uygulamadan müteveffayla sözleşmesini sürdürdüğünü, ancak 2011 yılında kalp ve damar sistemleri hastalıkları rizikosunun ağırlaştığına kanaat getirerek sürprim uyguladığı, kalp ve damar sistemleri hastalıklarının teminat dışı birakılabilmesi için özel ve genel şartlarda bu hususun açık, kesin ve sınırlayıcı bir şekilde belirtilmesi gerekirken, işbu belirlemenin yapılmadığını, 2012-2013 döneminde genel ve özel şartlarda yer almadığı halde düzenlenen poliçenin kalp ve damar sistemleri hastalıklarının teminat dışı bırakılmasının da usul ve yasaya aykırı olduğunu, yıllar yılı sağlık güvenceleri var inancıyla prim ödeyen, ancak yaşanılan ilk ciddi sağlık sorununda yan yolda bırakılan müvekkillerine, hem maddi ve hem de manevi yönden yıpratıcı bir dönem yaşatan davalının sebep olduğu manevi zararları da karşılaması gerektiğini, müteveffanın ve müvekkillerinden …’ın poliçelerinin sürprim tahakkuk ettirilmeksizin ve kalp damar hastalıkları muafiyeti olmaksızın düzenlenmesi gereğinin tespiti ile müteveffanın tedavi giderlerinin muafiyetsiz olan poliçe ile teminat limitleri dâhilinde ödenmesi gerektiğini, müteveffanın mirasçıları tarafından ödenmek zorunda kalınan müteveffaya ait sağlık harcamalarının fazlaya dair dava ve talep hakları saldı kalmak kaydıyla şimdilik 30.000 TL’sinin ve yapılacak hesaplama neticesinde belirlenecek muafiyet olmasa idi, sağlık harcama tutarının davalı yanca ödenmeyeceğinin bildirildiği 02.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte, davalıdan alınarak müvekkiline verilmesi, müteveffanın eşi … lehine 50,000,00 TL; diğer müvekkillerinin her biri için de ayyrı ayrı 25.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı … vekili cevap dilekçesinde, maddi tazminat ve manevi tazminat yönünden aktif husumet itirazında bulunduktan sonra özetle sigortalı müteveffa …r’ın 1933, davacı …’ ın ise 1939 doğumlu olduğunu, müvekkili şirkette ilk sigortaya giriş yaşlarının yaklaşık 64 ve 58 yaşları olduğunu, sağlık sigortası bakımından oldukça ileri yaşlar olmasından öteye, ilk sigortalılık süreçlerinden itibaren risk değerlendirmesi yapılmaksızın yenileme ve ömür boyu yenileme garantisi verilmeyecek sigorta grubu arasında yer aldıklarını, buna karşılık müvekkilinin memnuniyetle kabul ederek yıllık poliçe risklerini değerlendirerek sigorta örtüsüne aldığı ve almaya devam ettiğini, sigortalıların ilk sigorta başlangıcı olan yaklaşık 1997’den başlayarak 2001’e kadar sahip oldukları Tromedica ürünlerde ömür boyu yenileme garantisini içeren hiçbir düzenlemenin yer almadığını, sigortalı müteveffanın dâhil bulunduğu poliçelerin varsa teklifleri, yasal gerekliliğin doğduğu tarihten itibaren yapılmış bilgilendirmeyi teyit eden bilgilendirme formları ve poliçelerin tabi oldukları özel şartların dava konusu ihtilaf ile ilgili bölümlerinin Ek 3′ te sunulduğunu, özellikle işbu ihtilafın konusu sigorta ürününe ilişkin müvekkili tarafından özel şartların ekte sunulan ilgili maddeleri çerçevesinde yapılan uygulamaların, sigortalıların ilk bu ürüne geçişi tarihi olan 2009 tarihinden bugüne kadar yapıldığını, bir broker ile hareket eden sigortalıların bu uygulamaları, yani poliçe yenilemelerini/ değerlendirmelerini, hasar uygulamalarını (kabul veya reddini) ihtirazi kayıtsız kabul ettiğini gösterdiğini, ilgili poliçe özel şartları çerçevesinde ihtilafı da yakından İlgilendiren “ömür boyu yenileme” olarak anlaşılması gereken “yeniden risk değerlendirmesi yapılmaksızın teminat verilmesi garantisi maddesinde, sigortalıların ilk sigortalılığa giriş yaptıkları “promedico” isimli üründe hiç yer almadığını, 2001 ve sonraki yıllarda önce “VIP Sağlık Sigortası” ÖzeJ Şartlan’nın 7. maddesi ve sonraki yıllarda “VIP Platinium” Poliçesi Sigorta Özel Şartlan’nın 8. maddesinde düzenlendiği, bu konuda bir açıklamanın dönemlere ait Bilgilendirme Formu “GeneJ Bilgiler ve Uyanlar” başlıklı B maddesinde yer aldığı, bu maddeler altında hak kazanabilmesi için, sisteme kabul için gereken şartları haiz olmanın gerektiğini, bunun ise, sadece müvekkili şirketten sürekli poliçe satın alınarak kesintisiz bir sigortalılık süresi geçirmekle, veya müvekkili şirketin her bir poliçe yılı başında yapacağı risk değerlendirmesi neticesi sadece o yıl için poliçeyi yenilemesi ile mümkün olmayacağını, risk değerlendirmesi neticesinde bir hastalığın tespit edilerek, buna muafiyet konulması veya ek prim uygulanması, aslında sigortalının ömür boyu yenileme taahhüdü anlamında sisteme girmesinin uygun görülmediğini ve bu garantinin venlmediğini, ancak her sene poliçesinin risk değerlendirmesine tabi olarak yenilenmesine olanak verilmesi anlamına geldiğini, sigortalıların son ihtilafa konu poliçe dâhil tüm poliçe dönemlerine dair primlerini herhangi bir ihtirazi kayıt olmaksızın ödediğini, poliçeler kapsamında teminatlarını, müvekkilinin teklifinde yer alan hüküm ve şartlarla işler hale getirdiğini, davacıların, müvekkili şirketin aracılara yapmış olduğu 27.09.2007 tarihli ve 440/133 referans no.lu ticari sır ve hükümleri de içeren iç yazışmasına dayanmasının hukuken mümkün olmadığını, sigortalıların ve müvekkilinin hak ve yükümlülüklerinin açık ve net bir şekilde düzenlendiği ve açıklandığı Bilgilendirme formu, Teklifname ve Sigorta Sözleşmesi kapsamında değerlendirilmesinin gerektiğini, kaldı ki söz konusu düzenlemelerin yeni girişler bakımından risk kabul usul ve esaslarını düzenlediğini, mevcut veya eski ürünler bakımından ise, sigortalıların durumları ve risk değerlendirmelerinin ve garantiler bakımından ise, sözleşmedeki koşullara göre hareket edilmesinden vazgeçilmediğini, sağlık sigortası da dahil, tüm sigorta sözleşmelerinin süreli sözleşmeler olduğunu, sigorta sözleşmesi üzerinde poliçe başlangıç ve bitiş tarihlerinin öngörüldüğünü, sözleşmenin 1 yıllık olduğunun bilgilendirme formlarında da yer aldığını, 6102 sayılı TTK’nun da bunu teyit ettiğini, dava dilekçesinde yer alan başlangıçtaki beyansızlık durumu ve sonuçlarının, sigorta sözleşmesinin süresiz olduğunun göstergesi olarak yorumlanmasının tüm mevzuat ve sözleşme hükümlerinin ve uygulamanın yanlış yorumlanması olduğunu, zira başlangıçtaki beyansızlığa dair 6102 sayılı Kanun’un H35 ve 1439. maddesinde tam tersine sigorta sözleşmesinin süreli bir sözleşme olduğuna işaret ettiğini, bu nedenle dava dilekçesinin 3. maddesinde yapılan açıklamaların kabul edilemeyeceğini, Sağlık Sigortasının teminatın ve işin mahiyeti itibariyle sigortacıların özel istisnalar getirebildikleri bir sigorta branşı olduğunu, bu hususun SSGŞ.m. 2 gereğince yapıldığını, dava dilekçesi 5. maddesinde Genel ve Özel Şartlarda yer almadığı ve usul ve yasaya aykırı olduğu iddia edilen istisnaların her şeyden önce bu madde gereğince tanımlanmakta olduğunu, bu nedenle davacının iddialarını doğru ve yerinde olmadığını, sağlık sigortası sözleşmelerinde, diğer sigorta branşlarından farklı olarak, sigortacılann tamamen özel şartlar ve klozlar gereğince yenileme garantisi ve ömür boyu yenileme garantisi verdiğini, bu garantilerin kanundan kaynaklanmamakta olduğunu, sigortacıların kendi istek ve arzuları ile sigortalılarına sağladıkları bir güvence olduğunu, eğer sigortacılar bu garantileri vermese idiler, davacıların ve müteveffasının, tüm dünyada kabul edilen 65 yaş ve üzerinde bu sigorta teminatlarının bir kısmına değil, herhangi birisine sahip olmasının mümkün olamayacağı veya çok yüksek bedeller ile söz konusu olabileceğini, dava dilekçesinin l. maddesinde, ömür boyu yenileme garantisinin sanki kesin bir şekilde hak edilmiş de verilmemiş gibi bir yaklaşımla, sözleşmenin garanti şartlarını dikkate almasızın bir cümle ürerinden hareketle garantinin verilmediğinin iddia edilmesinin, yanlış bir değerlendirme olduğunu, varisler olarak davacıların poliçe üzerinde yer alan şartlan tartışma imkânlarının olmadığının Yargıtay kararlan ile sabit olduğunu, davacıların, gerek Bilgilendirme Formu ve gerekse Sigorta Sözleşmesi Özel Şartlarında bu konuya dair “Ömür Boyu Yenileme” olarak anlaşılması gereken “Yeniden Risk Değerlendirmesi Yapılması Teminat Verilmesi Garantisi” maddelerini, şartlarını eksik ve hatalı yorumladığını, hatta yokmuşçasına davrandığını, oysa poliçenin özel ve genel şartlarının bir bütün olarak dikkate alındığında, anılan maddeler gereğince, müvekkili şirketin sürprim ve muafiyet uygulamasının yerinde olduğunu, zira müvekkili şirketin, müteveffa bakımından da, sigortalılık sürecini, yaşını vs. bir çok unsuru da dikkate alarak, ömür boyu yenileme garantisi taahhüdünü veremediği, sigortalısını her yıl risk değerlendirmesine tabi tutarak, sözleşmenin anılan maddelerinin kendisine verdiği imkânlar ile, öncelikle ek prim ve sonunda ise ek prim ile sürecin çözümlenemediği en son noktada ise, yine söz konusu maddelerin kendisine verdiği imkân uyarrnca yeni poliçe döneminde muafiyet uygulamak suretiyle, aslında sigortalının sigortalılığının devamını sağlamak için azami gayret gösterdiği, özel şartlarda yer alan maddelerin varlığının, sigortalılar dâhil davacıların anladığı şekilde otomatik olarak bu garantiye sahip olunması anlamına gelmediğini, sigortalıların ve temsilcisi sigorta brokerlerinin de bu hususu gayet iyi bilmekte olduğu, müvekkili şirketin 17,04.2011 başlangıç tarihli poliçe dönemine ait teklif ve poliçe üzerinde “kalp ve damar sistemi hastalıkları için sürprim uygulanmıştır” ifadesini eklediğini, müteveffa sigortalının müvekkili şirkete karşı itirazda bulunmadığını, 17.04.2012 başlangıç tarihli poliçe dönemine ait teklif ve poliçe üzerine “kalp ve damar sistemi hastalıkları kontrol, kompfikasyon ve tedavi hariçtir” ifadesinin eklendiği, ancak bu şartı içeren teklife, müteveffa sigortalının avukatı aracılığıyla bir önceki geçiş sürecinde kabul edilen hüküm ve şartların hilafına haksız bir şekilde itiraz ettiğini, söz konusu poliçenin dahi sona ermesinden 5 ay sonrasında ve toplamda poliçe yenilenmesinden 1,5 sene sonrasında bir yandan bu önceki itirazlarına dayanmakta olduğunu, diğer yandan ise müvekkili şirketin teklifine uygun düzenlenmiş olduğu ve primlerini ödemiş oldukları poliçeye dayanarak sağlık giderlerinin tazmin edilmesini istediklerini, bu çelişki bir yana sigortalıların, BK.m. 30 vd. maddelerinde irade bozukluklanna dair haklarını kullanmadığını, bu hakların kullanımı açısından öngörülen süreyi geçirdiklerini ve sahip oldukları poliçeleri geçerli tutmaya devam ettiklerini, ihtilafa konu davacı taleplerinin MK.m. 2 anlamında hakkın kötüye kullanılmasını teşkil ettiğini, davacılar tarafından talep edilen sağlık harcamalarının sigorta sözleşmesi kapsamında teminat dışı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla, davacılar tarafından bu ödemelerin karşılanıp karşılanmadığının ispatlanmış olmadığını, aynca müvekkili şirketin sigorta sözleşmesi gereğince bu tutarı karşılaması gerekse dahi, bu tutarın anlaşmalı ve anlaşma dışında kalan kurum ve kişilere ödenecek tutarın çok üzerinde fahiş olduğunu, bu yönden tutara ayrıca itiraz ettiklerini, davacılann yaşadıkları elem, üzüntü ve kederin müteveffanın düşmüş olduğu talihsiz ve amansız hastalık olduğunu, bu nedenle sigorta sözleşmesi ve uygulaması nedeniyle, müvekkili şirket aleyhine ve davacılar lehine hiçbir suretle bu şekilde ve tutarda bir manevi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığını, aksine hükmün kabulü her sigortacının sözleşme hüküm ve şartları gereğince karşılamadığı rizikolarda sigortalı ve yakınları tarafından yaşanan elem ve üzüntü için bir tazminat ödemesi sonucuna götüreceğini, davacılardan sigortalı … ve müteveffa….’a, sözü edilen muafiyet konusu hastalığa dair giderler dışında, müvekkili şirket tarafından Ek 4’te detayları sunulan önemli tutarda hasar ödemesinin yapıldığını, diğer yandan talep ettikleri tutarında fahiş olduğunu, bu üzücü olaydan sebepsiz bir zenginleşme yaratmaya yönelik olduğu belirtilerek, davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle ve davanın esastan reddine karar verilmesini savunmuştur.
BİRLEŞEN DAVADA;
DAVA,
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’ın kendisi ve eşinin kapsamda olduğu sağlık sigorta poliçesini ilk olarak 1997 yılında aldığını ve her yıl yenilendiğini, ….’ın 2010 yılında geçirdiği rahatsızlık sonrasında 2011 yılı yenileme döneminde poliçesine ” kalp damar hastalıkları için ” sürprim uygulandığını, 2012 yılı yenileme döneminde ise kalp damar sistemi hastalıkları, kontrol, komplikasyon ve tedavi hariç olarak poliçenin yenilendiğini, davalı … şirketinin müvekkillerinin murisi ….’ın sağlık harcamalarını bu usulsüz işleme dayanarak ödemekten imtina ettiğini, herhangi bir teşhis ve tedavisi yapılmış kalp damar hastalığı bulunmamasına rağmen keyfi şekilde muafiyetle düzenlendiğini, murisin poliçelerinin sürprim tahakkuk ettirilmeksizin ve tedavi giderlerinin muafiyetsiz olan poliçe teminat limitleri dahilinde ödenmesi gerektiğinin tespitine, müteveffanın mirasçıları tarafından ödenmek zorunda kalınan sağlık harcamalarının 405.240,00 TL’sinin 02.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/907 Esas- 2016/903 Karar sayılı karıyla asıl dava yönünden;
Davacı … .ve müteveffa ….r lehine düzenlenen poliçelere sürprim tahakkuk ettirilmeksizin ve kalp damar hastalıkları muafiyeti olmaksızın düzenlendiğinin tespiti ile;
30.000 TL tedavi giderinin 02.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline,
Koşulları oluşmayan manevi tazminat talebinin reddine,
Birleşen İstanbul Anadolu 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/406Esas-2015/33 sayılı davada da, davanın kabulü ile, 405.240,00 TL tedavi giderinin 02.05.2013 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, şeklinde karar vermiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı vekili yasal süresinde sunduğu 02.02.2017 tarihli istinaf dilekçesinde özetle;
1. Davacılardın aktif husumet ehliyeti bulunmadığı, müteveffa ve müvekkil şirket açısından bağlayıcılığı olan sağlık poliçeleri, 3, kişi konumundaki mirasçı davacılar’a talep hakkı vermediği, tereke adına açılan davada, davacıların talepleri tereke adına değil; ayrı ayrı kendi adlarına talep edildiği, ayrıca davaya konu tedavi giderlerinin davacılar tarafından ödendiğinin de ispat edilmiş olmadığı, bu nedenle bir zarar sigortası olan davaya konu sağlık sigortası kapsamında, zarara uğradıklarını kanıtlayamayan davacıların maddi tazminat yönünden aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesi kapsamında; manevi tazminat istemi, miras bırakan tarafından ileri sürülmüş olmadıkça mirasçılara geçemeyeceğinden, manevi tazminat yönünden de davacıların aktif husumet ehliyeti bulunmadığı yerel mahkemenin husumet açısından değerlendirme yapmadığı, fakat manevi tazminat talebini reddettiği,
2. HMK’da düzenlenen yasal süreden sonra sunulan hastane faturalarının, yargılama sırasında dikkate alınarak hüküm kurulmasının, iddianın genişletilmesi yasağına ve usul kurallarına aykırı olduğu, davacılar, ödediklerini iddia ettikleri 493.960,28 TL tutarındaki faturadan, dava dilekçesi ve delil listelerinde hiç bahsetmedikleri, ancak her ne hikmetse, dosyada bilirkişi raporu alınması aşaması dahi tamamlandıktan sonra, 493.960,28 TL tutarındaki hastane faturaları bir anda ortaya çıktığı, ayrıca, davacıların denetime açık bir şekilde ibraz edilmiş fatura ve/veya doküman olmadan ödemeyi hangi belgeye dayanarak ve nasıl yaptıklarının belirsiz olduğu, ayrıca miktar itibariyle banka kanalıyla yapılması gereken ödemelerin banka dekontlarının mevcut olup olmadığı dahi araştırılmadan, ilgili faturaların karara esas alınması da eksik inceleme nedeniyle bozma sebebi olduğu,
3-13.04.2013 tarihinden önce faturası düzenlenip de birleşen davaya konu edilen tedavi gideri taleplerinin tümünün zamanaşımına uğradığı,
4-Müvekkili şirket tarafından düzenlenen sağlık sigortası poliçelerinde “ömür boyu yenileme garantisi” bulunmadığı, yerel mahkemenin de kabulünde olmasına rağmen, sırf dava dışı brokerle yapılan yazışmalar nedeniyle aksi yönde hüküm kurulmasının sigorta hukuku ve teamüllerine tamamen aykırı olduğu,
5-Broker’ın, müvekkili şirket adına bağlayıcı beyanlarda bulunmaya ve temsile yetkili olmadığı, sigortalı lehine ve onu temsİlen hareket ettiği, bu nedenle Broker’in beyanlarının poliçe şartı bibi değerlendirilerek, müvekkili şirket açısından bağlayıcı kabul edilmesinin mümkün olmadığı,
6-Yerel mahkemenin; Broker ile müvekkili şirket arasındaki yazışmaları, Poliçe Özel Şartı olarak değerlendirmesini kabul etmemekle birlikte, ilgili yazışmalarda yalnızca Broker tarafından kaleme alınan kısımların dikkate alınıp, müvekkil şirket tarafından verilen cevapların hiçbir şekilde değerlendirilmemesi, eksik inceleme nedeniyle bozma sebebi olduğu,
7-Yazılı şekilde hazırlanan sigorta sözleşmeleri ve poliçelerdeki değişikliklerin, sigortacılık uygulama ve teamüllerine göre ancak zeyilnameler île yapılabileceği, e-mail yazışmalarının poliçe şart ve koşullarını değiştirmesinin mümkün olmadığı, sigortalıyla bile değil, Broker ile yapılan ve ilgili yazışmanın hiçbir kısmında Brokerın iddialarının kabul edilmediği e-posta yazışmalarının; mevzuata, sigorta uygulama ve teamüllerine tamamen aykırı şekilde, poliçe özel şartı olarak değerlendirilmesine itiraz ettikleri, yerel mahkeme kararının bu yönüyle de bozulmasına karar verilme gerektiği,
8-Yerel mahkeme kararına dayanak yapılan bilirkişi raporu, davanın konusu hakkında uzmanlığı bulunmayan bilirkişi heyeti tarafından hazırlanmış; bu nedenle eksik ve hatalı incelemeye dayalı rapor kapsamında eksik ve hatalı hüküm kurulduğu,
9- Kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacılar lehine hükmedilen maddi tazminat tutarının, poliçe genel ve özel şartları dikkate alınmaksızın ve talep edilen tedavi giderlerine ilişkin gerekli bilgi ve belgelerin detayı temin edilmeksizin, eksik ve hatalı inceleme sonucu belirlendiği, gözü kapalı bir şekilde davacıların taleplerinin tamamının kabul edildiği,
10- Biran için Kalp ve Damar Sistemi Hastalıkları kontrol, komplikasyon ve tedavisinin sigorta teminatı dahilinde olduğu var sayılsa bile, davacılar tarafından dosyaya ibraz edilen ve toplanan belgelerin, müteveffanın tedavi gördüğü hastanelerden, yapılan ilk ve idame cerrahi/medikal tetkik ve tcdavilere ilişkin tüm takip ve tedavi tabelaları, tetkik raporları, poliklinik kayıt ve raporları, tedaviye katılan doktorların bilgileri, kullanılan ilaç ve ameliyat malzemeleri, tahlil, röntgen gibi epikriz ve ameliyat raporları, hizmet dökümü, muayene raporları, refakatçi ve hastane oda yoğun bakımda yatılan gün sürelerine ilişkin olarak usulüne göre tutulan her türlü kaydın ve anılan hastanın yatış tarihleri itibari ile birinci sınıf oda fiyatlarının dosyaya celbinin sağlanması gerektiği,
11- Davacılar tarafından “belirsiz alacak davası” olarak açılan asıl davanın, yerel mahkeme tarafından “kısmî dava” olarak değerlendirildiği, ancak belirsiz alacak davası ve kısmi davaya ilişkin usul ve hukuk kuralları içiçe geçirilerek, tamamen davacılar lehine faiz miktarının hesaplandığı,
12-Hiçbir şekilde davacıların taleplerini kabul anlaınına gelmemekle birlikte, yerel mahkemenin asıl davayı kısmi dava olarak değerlendirmesine rağmen, ek olarak açılan birleşen davaya konu 405.240,00 TL utarındaki talebe, ek davanın açıldığı 13.04.2015 tarihinden itibaren değil de (ek-6), 02.05.2013 tarihinden itibaren faiz işletmesinin usul ve yasaya tamamen aykırı olduğu, hususları istinaf sebebi olarak ileri sürülmüştür.
DELİLLER VE DEĞERLENDİRME:
Asıl dava; saglık sigortası poliçesinden kaynaklanan maddi tazminat ve sigorta tazminatının davalı … tarafından ödenmemesi sebebiyle, müteveffanın mirasçıları olan davacıların maruz kaldığı belirtilen derin elem ve üzüntüden kaynaklanan manevi tazminat davası, birleşen dava ise; sağlık sigortası poliçesinden kaynaklanan, asıl davada talep edilmemiş olan sigorta tazminatının fazlaya ilişkin kısmıyla ilgili ek maddi tazminat davasıdır.
Davacı taraf asıl davada, davacının vefatıyla sonuçlanan ve kendilerinin ödediği tedavi masraflarının sigorta teminatı kapsamında kaldığından bahisle tedavi giderlerine ilişkin maddi tazminat ve davalı … şirketinin, tedavi masraflarını ödemeyerek kendilerinde yarattığı üzünte nedeniyle manevi tazminat taleplerinde bulunmuş, davalı …, sigortalının vefatına neden olan hastalığın sigorta teminatı dışında bırakılarak muaf tutulan hastalıktan kaynaklandığı, bu nedenle tedavi masraflarını ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı savunmasında bulunmuş, mahkemece, manevi tazminat taleplerinin reddine, maddi tazminat taleplerinin kabulüne karar verilmiştir.
Uyuşmazlık konusu sigorta sözleşmesinin taraflarından sigorta şirketi, bu sözleşme kapsamında 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un 3. maddesine göre davalı … şirketinin satıcı, sigortalılar ise tüketici konumundadır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi gerekmektedir.
6502.sayılı yasanın 73- (1) maddesine göre, tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir.
Somut olayda İstanbul Anadolu 8.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/406-2015/33 esas ve karar sayılı ek davanın tarihi, 06.04.2015 olup, 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’un yürürlüğe girdiği 28.11.2013 tarihinden sonradır. Bu durumda ek davada görev tüketici mahkemesine ait olmaktadır.
Her ne kadar asıl davaya görevli mahkemede bakılmış, her iki davanın konusu ve tarafları aynı olmakla birlikte, ek dava asıl davadan bağımsız bir davadır. Davalar birleştirilse de, her iki dava bağımsızlığını korumakta, hükümde her dava için ayrı ayrı kurulmaktadır.
Buna göre bağımsız niteliği bulunan ek davanın görevsiz mahkemede açılarak yine asliye ticaret mahkemesinde görülmekte olan bir davayla birleştirilmesi kararı, ardından dosyaların birleştirildiği mahkemece, görev nedeniyle ek davanın tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydından sonra görevsizlik kararı verilmemesi ve yargılamaya devam edillerek davanın esasına ilişkin karar verilmesi doğru olmadığından, istinaf başvurusunun sadece bu nedenle kabulüyle, bu aşamada esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin HMK 353.1.a.3 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, dosyanın, yukarıda açıklandığı üzere, ek dava yönünden tefrik edilerek görevsizlik kararı verilmesi için, mahkemesine iadesine kesin olarak karar verilmesi gerekmekle aşağıdaki hüküm kurulmnuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda izah edildiği üzere;
1-Davalı tarafın istinaf başvurusunun esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin KABULÜNE,
2-İstanbul Anadolu 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/907 Esas, 2016/903 Karar sayılı 07/12/2016 tarihli kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, dairemiz kararına uygun olarak, ek dava yönünden tefrik edilerek görevsizlik kararı verilmesi için, mahalli Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 492 sayılı Harçlar Kanununa bağlı tarife gereğince alınması gereken 55,20 TL başvuru harcından peşin olarak yatırılan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,8 TL başvuru harcı ile yine istinaf kanun yolu başvuru harcı olarak alınması gereken 98,10TL harçtan peşin olarak yatırılan 85,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 12,4 TL olmak üzere toplam 36,2 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, fazla yatırılan harcın iadesine,
5-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf kanun yoluna başvuran davalı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda dikkate alınmasına,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 353/1-a-3. Maddesi gereğince kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 07/02/2018