Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2022/599 E. 2023/1799 K. 06.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2022/599 Esas
KARAR NO: 2023/1799
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 21. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/11/2021
NUMARASI: 2020/174 Esas – 2021/888 Karar
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 06/12/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasına konu edilen borçlusu … olan ve davacı şirketin avalist olarak gösterildiği 14/08/2015 tanzim tarihli 03/02/2017 vadeli 1.000.000,00 TL bedelli ve aynı tanzim tarihli 03/03/2017 vadeli 1.000.000,00 TL bedelli senetlerin üzerine eski tarih atılarak ve uyduruk bir alacak ile düzenlendiğini, söz konusu icra takibinde usulsüz tebligat ile kesinleştirildiğini, senetlerin gerçek bir borç ilişkisine dayanmadığını, diğer ortaklara zarar vermek amacıyla eski ortak tarafından icra takibine yakın bir tarihte geçmiş tarihli olarak düzenlendiğini, …’nın şirketteki hisselerini 22/09/2015 tarihinde devrederek ortaklıktan ve müdürlükten ayrıldığını, diğer ortaklara zarar verme çabasında olduğunu, bu konuda taraflar arasında ihtilaflar yaşanıp, İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/767 Esasında dava ve İstanbul 1. ATM’nin 2016/485 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını, bu davaya konu senetlerin bugüne kadar protesto edilmediğini ve takibe konulmadığını, takibin tesadüfen öğrenildiğini, davacı şirket kayıtlarında bonoların kaydının da bulunmadığını, davalının kötü niyetle takip yaptığını beyanla, borçlu olmadığının tespitine, takibin iptaline, davalının tazminata mahkum edilmesine ve tedbiren takibin durdurulması ve dosyadaki paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız olduğunu, alacağa karşılık bonoların alındığını, iddiaların soyut ve dayanaksız olduğunu, varsayımlardan hareket edildiğini beyanla, davanın reddine talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 21.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/11/2021 tarih ve 2020/174 Esas – 2021/888 Karar sayılı kararıyla; “… her ne kadar davacı taraf avalin ve senetlerin eski tarihli olarak düzenlendiğini ileri sürmüş ise de, aval verenin avalinin sonradan verildiğine dair herhangi bir kayıt bulunmadığı, bu hususta mahkememizce de tespit yapılamadığı, davalı ile … arasında eski tarihli para transferine ilişkin kayıtların bulunduğu, bononun sebepten mücerret olduğu, davacı tarafın iddiasının ispatlanamadığı, aval verilen senedi eski yöneticinin şirket kayıtlarına “verilen senetler” hesabına kaydetmemesinin avali geçersiz kılmayacağı, bu durumda şartları varsa aval veren davacı şirketin eski yöneticinin sorumluluğuna gidebileceği, dava sübuta ermediğinden reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; “Mahkemenin …’nın, davalı … ile protokol imzaladığını kabul ettiğini, oysa anılan protokolün “… şirketi ile … arasında” düzenlendiğini, …’nın bu protokolü şirket yetkilisi olarak imzaladığını, Karardaki “Protokole bağlanan borcun …’nın kişisel borcu olduğu” şeklindeki tespitinin de gerçek dışı olduğunu, oysa protokolde …’nın değil … şirketinin (sözde) borcunun düzenlendiğini ve bu borca ilişkin senet verdiğinin kabul edildiğini, protokolde …’nın senet vereceğine ilişkin bir hüküm bulunmadığını, Ayrıca davalının sunduğu protokollere göre, senetlere konu para da …’na değil, müvekkil şirkete verildiğini, bu protokollerle (…’nı asıl borçlu olarak gösteren) senetler arasındaki bu farklar dahi davalının icra takibine konu yaptığı senetlerin gerçeği yansıtmadığını ve alacak iddiasının gerçek olmadığını ortaya koyduğunu, Mahkemece, hükmüne esas aldığı protokolün sonradan/ gerçeğe aykırı şekilde düzenlendiğinin gözetilmediğini; protokolde … şirketinin senet vereceği düzenlenmiş olmasına rağmen nedense senetlerin … tarafından verildiğini, … ise avalist olarak yer aldığını, Protokolde davalı … ile …in iş yapacağı,…’un ise bu işe karşılık borç para vereceği, buna karşılık … tarafından da bonoların verileceğinun düzenlendiğini, yapılacağı kararlaştırılan iş konusunda protokolde bir açıklık bulunmadığı gibi düzenlenen kısacası ortak yapılan işin ne olduğu/ nerede yapıldığı ve bu iş için yapılan harcamaların ne olduğu da belirsiz olduğunu, … tarafından gerek …’ye ve gerekse müvekkil şirkete gönderilen bir para/nın söz konusu olmadığını, dosyaya sunulan dekontların tamamının …’un RUsya’da kurduğu kendi şirketi’ne gönderdiği paralara ilişkin olduğunu, ancak mahkemenin bu kişilere gönderilen paraları …’na gönderilen paralar olarak kabul ettiğini, mahkemenin bu protokollere dayanarak davayı reddettiğini, ancak protokollerde …’ye ait hiçbir düzenleme olmadığını dikkate almadığını, Esasen davalı, bu protokollerde (ve mail yoluyla yaptığı açıklamalarda) alacağının kaynağı olarak Rusya’da (sözde müvekkille yaptığını iddia ettiği) ortak işler için yapılan temsil ve (TBK 27 maddesine aykırı olduğunu düşündüğümüz) kanunen gösterilmeyen giderleri gösterdiğini, bu durumda ispat yükünün davalıda olduğunu, ancak dosyada bu konuda sunulmuş hiçbir belge bulunmadığını, Burada dikkat çekmek istediğimiz bir husus da davalı yanıt dilekçesinde; “…elden ve malen verdim” demesine karşın, burada alacağının kanıtı olarak dekont sunduğunu, Ortak iş yapılması durumunda kararlaştırılan paranın sade yarısının ortak sıfatıyla müvekkile ait olacağını, ancak ortada işin yapılmasına ilişkin düzenlenmiş bir protokol olmadığından, ne iş yapıldığının ve …’ in bu işten ne kazandığının belirsiz olduğunu, Mahkeme tarafından müvekkil şirkete gönderildiği/ verildiği iddia edilen sözde borç paranın nerdeyse yarısının senet ve protokol düzenlendikten sonra gönderildiğinin dikkate alınmadığını, oysa bu husus dahi tek başına protokolün uydurma olduğunu ortaya koyduğunu, paraların gönderilme tarihinin dahi senetle uyuşmadığını, dekontlardaki rakamlarla protokol ve senet arasında çok ciddi fark mevcut olup bunun vade farkı ile açıklanmasının da mümkün olmadığını, Bunun yanı sıra, 2.000.000.-TL’lik senetlerin protesto da ettirilmediğini, gerçekte senetler sonradan düzenlendiğinden protesto ettirilmesine imkân da bulunmadığını, mahkemece bu hususların dikkate alınmadığını, Mahkeme tarafından, davada ispat yükünün tarafımıza ait olduğunu, borçlu olmadığımızın ispat edilemediğini gerekçesiyle davanın reddine karar verildiğini, oysa davada davalı cevap dilekçesi ile alacağın kaynağını/sebebini değiştirmiş/talil etmiş olduğundan ispat yükünün artık davalı tarafa ait olduğunu, Bunun yanında davalı mahkemeye 03.05.2015 ve 14.08.2015 tarihli protokolleri sunarak borç kaynağını (ortak iş yapıldığı iddiasını) tekrar ancak farklı olarak izah etmeye çalıştığını, bu durumda davalı alacağının varlığını ispatlamak zorunda olduğunu, ancam ispata ilişkin belge sunulamadığını, Mahkemenin davanın subuta ermediği şeklindeki gerekçesi hukuka aykırı olup, dosyada alınan bilirkişi kök ve ek raporda bilirkişi talebimizin haklılığını ortaya koyduğunu, Mahkemenin “avalin sonradan verildiğine dair herhangi bir kayıt bulunamadığı” şeklindeki gerekçesinin somut olaya ve hukuka aykırı olduğunu, bu kararın avale ilişkin yargı içtihatlarına, kişinin temsilcisi olduğu “şirketle işlem yapma yasağını” düzenleyen TTK. 395.maddesine, vekaletle kefalet verilmesinde özel yetki arayan TBK’nun 504. Maddesine, “ahlaka aykırılığı düzenleyen” TBK’nun 27. Maddesi ile irade fesadı hallerine ve “dürüstlük kurallarını düzenleyen” TMK. 2.maddesindeki hükümlere aykırı olduğunu, Somut olayda müvekkilim dava konusu senetlere; bir tarihte yetkilisi olan keşideci … lehine, …’nın imzası ile aval vermiş göründüğünü, dava konusu senetlerde; …’nın hem kendisi adına keşideci sıfatı ile hem de aval veren şirket yetkilisi olarak iki imzası bulunduğunu, bu nedenle söz konusu avalin geçersiz olduğunu, Nitekim bonoların düzenleme tarihinde şirket müdürü ve ortaklarından olan (aynı zaman da keşidecinin kardeşi olan) … hakkında yaptığımız şikayet üzerine İstanbul Başsavcılığının 2018/156903 sayılı hazırlık soruşturmasında bu şahsın senetler konusunda bilgisinin olmadığını beyan ettiğini, Yargıtay içtihatları ve dokrinde “Temsilcinin, kendi lehine aval veremeyeceği”nin kabul edildiğini, şirket temsilcisinin kendi lehine aval verebilmesi için ayrı ve açık bir yetki olması gerektiğini, aksi halde avalin geçersiz olacağını, Verilen bu aval aynı zamanda TTK’nun 395.maddesindeki “Şirketle işlem yapma yasağının” tipik ve açık bir örneği olduğunu, verilen aval bu madde kapsamında da batıl olduğunu, Ayrıca temsil yetkisinin amaca uygun ve şirketin menfaatine kullanılması gerektiğini, kaldı ki somut olayda müvekkil şirketin “tanzim tarihinde” hiçbir faaliyeti bulunmadığını, bu nedenle aval vermenin şirketin amacını gerçekleştirmeye yönelik olduğunun da iddia edilemeyeceğini, Somut olayda da davalı ile keşideci, ahlaka aykırı işlem yaptığını, müvekkil şirketi hiçbir menfaati olmamasına karşın, diğer ortakların haberi olmadan ve şirketin sermayesini kaybetmesine yol açacak şekilde borçlandırdığını, bu hususun ise TBK 27. madde kapsamında “ahlaka aykırı” olduğunu, Mahkemece eksik inceleme yapıldığını; dava konusu senetlerin gerçekte üzerinde yazılı tarihten çok sonra düzenlenmiş olduğu hususunun yazılar üzerinde yapılacak kriminal (adli tıp) incelemesi ile de rahatlıkla saptanabilecekken yerel mahkemece bu talebimiz de göz ardı edildiğini, Borcun neden kaynaklandığı, neden borç verildiği, verilen paranın kaynağının ne olduğu, ne şekilde ödendiği, hangi Banka kanalı ile gönderildiği ve hangi masraflar için kullanıldığının araştırılmadığını, Ayrıca düzenlenme tarihi itibariyle … ile …’un mali güçlerinin araştırılması talebimize ilişkin de bir işlem yapılmadığını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *İlk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporunda; davacı şirket kayıtlarının kendisine sunulmadığı ve eski müdürde olduğunun beyan edildiği, beyanname ve defterlerin incelenmesi halinde detaylı inceleme yapılabileceği, dosyadaki belgelere göre taraflar arasında herhangi bir ticari ilişki kaydının bulunmadığı, 03/05/2015 tarihinde imzalanan protokolde yer alan borcun tasfiyesi için 14/08/2015 tarihli protokolle senetlerin konu edildiği, bono miktarına tekabül eden taraflar arasında para hareketliliği olmadığı, davacı kayıtlarının da senetlerle ilgili kayıt olmadığı yolunda görüş ve kanaat bildirildiği görülmüştür. *İlk derece mahkemesince alınan ek raporda; taraflar arasında para hareketliliği bulunmadığı, başka şahıslarla ilgili para hareketlerinin bulunduğu bildirilmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesi tarafından, “-Davacının davasının sübuta ermediğinden REDDİNE, -Davacı tarafın tedbiri infaz ettirmemesi nedeniyle icra tazminatına yer olmadığına.” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı, davaya konu borçlusu … olan ve avalisti davacı şirket olarak gösterilen toplam 2.000.000,00 TL tutarlı bonoların üzerine eski tarih atıldığını, gerçekte bir alacak borç ilişkisinin bulunmadığını, bono üzerindeki keşideci ve avalist imzalarının şirket ortaklığından ayrılan …’na ait olduğunu, bonoların sonradan geçmiş tarihli olarak düzenlendiğini beyanla menfi tespit isteminde bulunmuş; davalı taraf ise, davacı iddialarının doğru olmadığını ve aksinin yazılı delille ispatının gerektiğini beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuştur. Davalı dosyaya sunduğu beyanlarla, “Davacı yetkilisi …’na ve davacı şirkete para ve mal verdiğini, karşılığında takibe konu bonoları aldığını.” savunmuştur. Takibe konu bonoların “nakden” kaydını içermesi karşısında, davalının “para ve mal” verdiği beyanı nedeniyle bonoların ihdas nedeni kısmen de olsa talil edildiğinin kabulü gerekmektedir. Davalının dosyaya sunduğu “havale makbuzları”nın davacı şirket veya davalı şirket yetkilisi ile ilgili olmadığı, havalelerin açıklama kısmından da davacı ile herhangi bir irtibatın sağlanamadığı görülmüştür. İncelenen davacı şirket defterlerinde dava konusu bonolarla veya davalı alacaklı ile ilgili herhangi bir kaydın olmadığı; davacı şirketin bonoların kayden düzenleme tarihinde ortağı ve müdürü olan (aynı zamanda keşideci …’nın kardeşi) …’nın konuyla ilgili soruşturma kapsamında İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/156903 Sor. sayılı dosyasında “Bonolar hakkında hiçbir bilgisinin olmadığı” yönündeki ifadesi de dikkate alındığında, takibe konu bonoların davacı şirketin borcundan kaynaklanmadığının kabulü zorunludur. Bu durumda, davacı şirketin eski yetkilisi olan keşideci …’nın şahsi borcundan dolayı yetkilisi olduğu şirketi avalist göstermesi durumunun hukuken tartışılması gerekmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 25.05.2022 tarih ve 2020/8334 Esas – 2022/4052 Karar sayılı emsal kararındaki, “…temsilci ile temsil edilenin çıkarlarının zıt olduğu, çıkar çatışmasının bulunduğu durumlarda temsilcinin kendisiyle, kendi lehine yaptığı işlemler (örneğin kişisel borcu için ipotek kurma, aval verme gibi) geçersizdir. Çünkü bu durumda, yani bu türdeki bir işlem için temsil edilenin yetki vermediğinin kabul edilmesi gerekir. Kısaca çıkar çatışması olasılığının bulunduğu bütün haller için temsilcinin kendisiyle veya kendi leyhine işlem yapmasının caiz olmadığı ve hukuki işlemin geçersiz olduğu ölçütünün kabulü gerekir. Bu hususların yanında, özenli bir temsilcinin, iyi niyet ve sadakat borcu gereği, temsil ettiği şirketin çıkarlarına aykırı olarak yaptığı bir işlem temsil görevinin dışında kalır ve bu işlem kural olarak temsil edileni bağlamaz.” gerekçesi dikkate alındığında; somut olayda dava dışı keşideci …, davalı lehine düzenlediği bonolarda o tarihte yetkilisi olduğu davacı şirketi avalist olarak gösterdiği, bonoların şirket defterlerinde kaydının bulunmaması ve yukarıda açıklanan gerekçelerle dava dışı keşidecinin, dava konusu bonoyu, şirket yetkilisi olduğu dönemde keşide etmesi ve şirket adına attığı aval imzasının TTK 626. ve 629. maddeleri çerçevesinde müdürün şirkete özen ve bağlılık yükümlülüğü ile bağdaşmayacak şekilde yetkinin kötüye kullanılması ve şirketi bağlayıcı nitelikte olup olmadığı temsilciye verilmiş bir iznin veya sonradan icazetin bulunup bulunmadığı hususları birlikte değerlendirildiğinde davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken mahkemece reddine karar verilmesi hatalı olduğundan, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 21.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 24/11/2021 tarih ve 2020/174 Esas – 2021/888 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Davanın kabulü ile; İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyası ve dayanağı 14/08/2015 tanzim, 03/02/2017 vade ve 1.000.000,00 TL bedelli bono ile 14/08/2015 tanzim, 03/03/2017 vade ve 1.000.000,00 TL bedelli bonolar kapsamında davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, 4-Şartları oluşmadığından davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine, 5-İlk derece yargılaması yönünden; a)Alınması gereken 152.900,54 TL harçtan, peşin alınan 38.225,14 TL harcın mahsubu ile bakiye 114.675,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, b)Davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 54,40 TL başvurma harcı, 89,60 TL tedbir talebi harcı, 38.225,14 TL peşin harç, 46,20 TL vekalet harcı, 1.500,00 TL bilirkişi ücretleri ile 95,00 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 40.010,34 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c)Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, ç)Davacı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 249.916,67 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf yargılaması yönünden; a)İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, b)İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 220,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 106,30 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 327,00 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c)İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.06/12/2023