Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2022/323 E. 2022/975 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
NUMARASI : 2021/187
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/06/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin sermaye piyasalarında faaliyet gösterdiğini ve sektöründe tanınmış bir firma olduğunu, müvekkilinin “…” esas unsuruna sahip özellikle “…” … ibareli markaları kaldıraçlı işlemler sektöründe uzun yıllardır etkin bir şekilde kullandığını, müvekkilinin … esas unsuruna sahip birçok markası bulunduğunu, davalının ise … numaralı “…” ibareli markasının müvekkilinin markalarıyla benzer nitelikte olduğunu, bu marka başvurusundan müvekkilinin haberi olmadığından itiraz edilemediğini, SMK 5/1-ç, 6/1, 6/1 ve 6/9 , maddesi gereğince davalı markasının hükümsüz kılınması gerektiğini belirterek davalının markasının hükümsüzlüğüne karar verilmesini ayrıca markanın 3.şahıslara devir ve temlikinin önlenmesi bakımından ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir. Mahkemece tensiple birlikte 02/11/2021 tarihinde davalıya ait markanın 20.000-TL teminat mukabilinde dava sonuçlanıncaya kadar 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi bakımından ihtiyati tedbir kararı verildiği görülmüştür. İhtiyati tedbire itiraz eden davalı vekili, müvekkilinin markasının 3.kişilere devrinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verildiğini, müvekkilinin markasının tescil edildiği 02/11/2016 tarihinden bugüne tam 4 yıl 11 ay 30 gün geçtikten sonra 01/11/2021 tarihinde huzurdaki davanın açıldığını, bu kadar uzun süre beklendikten sonra açılan davanın Yargıtay içtihatlarında ve SMK 25/6 maddesinde yer bulan sessiz kalma ilkesi gereği reddedilmesi gerektiğini, davacının müvekkilinin markasını kullandığını bildiğini veya en azından davacı gibi basiretli bir tacirin bunu bilmesi gerektiği dikkate alındığında, dava açmak için tam 4 yıl 11 ay 30 gün bekledikten sonra dava açmış olmasının iyi niyet ve dürüstlük ilkesine aykırı olduğunu ve davacının basiretli bir tacire yaraşır şekilde hareket etmediğini gösterdiğini, taraf markalarının iltibas teşkil etmediğini, davacı markalarının bir kaç harften oluşturulduğunu ve ayırt edici gücü düşük markalar olduğunu, bu sebeplerle Mahkememizce verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, aksi takdirde takdir edilen 20.000,00 TL teminat davalının zararını karşılamaktan uzak olduğundan, daha yüksek bir teminata hükmedilmesini talep etmiştir. Mahkemece, toplanan delillere göre duruşma açılarak yapılan inceleme sonunda 23/12/2021 tarihinde; “davalıya ait … tescil numaralı markanın hükümsüzlüğünün talep edildiği, söz konusu markanın üçüncü kişilere devri halinde taraf teşkilinin sağlanmasının zaman alabileceği, davacının haklı olması durumunda hakkını elde etmesinin gecikebileceği, bu nedenle davacının zarara uğrayabileceği, davacının sessiz kalma nedeniyle hak kaybına uğrayıp uğramadığının yargılamayı gerektirdiği, HMK 390/son maddesi uyarınca yaklaşık ispat koşulunun gerçekleştiği, ihtiyati tedbir kararının niteliğine göre yalnızca tescil kaydı üzerine devir yasağı koyulmuş olduğundan 20.000,00 TL teminatın yeterli olduğu” gerekçesiyle davalının ihtiyati tedbir kararına yapmış olduğu itirazın reddine karar vermiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacı yanın müvekkil markasını kullandığını bildiği veya en azından davacı gibi basiretli bir tacirin bunu bilmesi gerektiği dikkate alındığında dava açmak için tam 4 yıl 11 ay 30 gün bekledikten sonra dava açmış olmasının iyi niyet ve dürüstlük ilkesine aykırı olduğunu ve davacının basiretli bir tacire yaraşır şekilde hareket etmediğini, sessiz kalma nedeniyle hak kaybı müessesesi hakkaniyet ilkesine dayandırılmakta olup, kaynağını TMK 2’deki dürüstlük kuralında bulduğunu, yine burada basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünün hatırlanması gerektiğini, Yargıtayın, özellikle başkasının hakkına iyi niyetle el atan kimsenin, büyük harcamalar yaparak yatırım yapmış olabileceğini, bu durumda uzun süre sessiz kalan kişinin bundan istifadeye kalkışmasının TMK 2’ye aykırı olacağını, Yargıtay’a göre, uzun süre sessiz kalmanın zımnen icazet anlamına geldiğini, aradan uzun süre geçtikten sonra açılacak davanın hakkın kötüye kullanılması olarak kabul edildiğini, somut olayda ise taraf markalarının iltibas teşkil etmediğinin yargılama sonucu zaten ortaya çıkacağını, her şeyden önce davacı markaları bir kaç harften oluşturulmuş ayırt edici gücü düşük markalar olduğunu, bu nedenle taraf markaları arasında farzı muhal bir benzerlik olsa bile her iki taraf markası arasındaki küçük farklılıklar dahi markalarının ayırt edilmesi için yeterli kabul edileceğini, bu hususla ilgili Yargıtay’ın müstekar hale gelmiş içtihadı ve emsal pek çok kararının bulunduğunu, böyle bir markanın devrini önlemek için takdir edilen teminatın da çok düşük olduğunu, bu yönden de tedbir kararına itiraz ettiklerini beyanla 23/12/2021 tarihli ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davalıya ait … numaralı … ibareli markanın 36.sınıfta 02/11/2016 tarihinde tescil edildiği görülmüştür. Dosya içeriğinden davacının 2012 yılında tescil edilmiş, …, …, …, …, … ibareli 36.sınıfta tescilli markaların bulunduğu anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava, davalıya ait markanın hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir. Dairemiz önüne gelen uyuşmazlık ise ihtiyati tedbir kararına itirazın reddi kararına yöneliktir. Mahkemece davalıya ait markanın 3.kişilere devir ve temlikinin önlenmesi bakımından teminat mukabilinde ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. Söz konusu bu karar yargılama sırasında olası bir devir nedeniyle taraf değişikliğinin önlenmesine ve davacının yargılama sonunda haklı çıkması durumunda hakkını elde etmesinin gecikmesinin önüne geçilmesi amacına yönelik olup, bu durum usul ekonomisinin gerekliliklerine de uygun niteliktedir. Dolayısıyla davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle HMK 362/1-f maddesi gereğince kesin olarak karar verildi.02/06/2022