Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2022/1719 E. 2023/1524 K. 20.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1719 Esas
KARAR NO: 2023/1524 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 2. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/07/2022
NUMARASI: 2021/31 E. – 2022/133 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 20/10/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin başta taşımacılık ve lojistik sektörleri esas olmak üzere, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sektöründe aktif olarak faaliyet gösteren bir şirket olduğunu, müvekkili şirketin “…” logosunu ve ismini 1978 yılından bu yana kullandığını, müvekkili şirketin logosunu ve ismini resmi olarak ilk defa 1982 yılında ABD’de tescil ederek, marka haline getirdiğini, Türkiye’de de tescili amacıyla 05/03/2013 tarihinde gerekli başvuruyu yaptığını, davalı şirket … Lojistik ve … Ltd.Şti.yetkilisi … tarafından müvekkili şirketin markasına birebir benzeyen “…” ibaresini marka edinmek ve bu suretle haksız çıkar sağlamak amacıyla TPMK’ya marka tescili için başvurduğunu, davalı şirketin ticaret sicilinde yer alan sicil bilgileri incelendiğinde ana iştigal alanlarının taşımacılık olduğunun görüldüğünü, ayrıca kendilerine ait olan internet sitesine girildiğinde de taşımacılıkla iştigal ettiklerini belirttiklerini, sırf bu durum dahi müvekkili şirketin uluslararası tanınmışlığından kendilerine haksız olarak pay çıkarmaya çalıştıklarının bir göstergesi olduğunu, davalının markayı internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde kullandığını, davalının bu eylemlerinin müvekkilinin markadan doğan haklarını ihlal ettiğini iddia ederek, haksız rekabetin tespitini, tecavüzün refini, tecavüz teşkil ürünlerin ve araçların imhasını, 25.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminatın tahsilini, haksız rekabet yanlış veya yanıltıcı beyanlarla yapılmışsa, bunların düzeltilmesini, ve verilecek hüküm özetinin masrafı davalılardan alınarak, ilgililere tebliğini ve kamuya yayın yoluyla duyurulmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili cevap dilekçesinde; müvekkili … Müş.Ltd.Şti’nin taşımacılık, sigorta ve finansal hizmetlerle birlikte, gümrük müşavirliği hizmetleri sunan bir firma olduğunu, müvekkilinin 22/05/2012 tarihinde “…” ibareli marka tescili için marka başvurusu yaptığını ve markanın TPMK nezdinde koruma altına alındığını, davacı şirketin bugüne kadar Türkiye’de ne faaliyette bulunduğunu, ne de markasıyla meşhur olduğunu, davacının “…” ibareli markayı 05/03/2013 tarihinde tescil ettirdiğini, bu tarihten önce markanın Türkiye’de bilinmediğini, dolayısıyla müvekkili şirketin, davacı şirketin markası olduğu iddia edilen “…” ibaresini katsen taklit etmek gibi bir eyleminin söz konusu olmadığını, müvekkili markası ile davacı markasının birbirlerine benzemediğini, davacının iddialarının soyut ve mesnetsiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 2. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 01/07/2022 tarihli 2021/31 E. – 2022/133 K. sayılı kararıyla; “…Dosyaya davacı tarafça sunulan deliller incelendiğinde, önceki tarihli fiili markasal kullanıma ilişkin faturaların sahibi firmanın dava dışı bir firma (…) olduğu, söz konusu firma ile davacının herhangi bir şekilde halefiyetleri bulunduğuna dair davacı yanca bir delil sunulmadığı görülmüştür. Davacı vekili 19/04/2022 tarihli beyan dilekçesinde: “İstanbul Ticaret Odasına … sicil numarasıyla kayıtlı olan ve tam unvanı … HİZMETLERİ LİMİTED ŞİRKETİ olan şirketin ekte İTO künye kaydı sunulmuştur. Burada da açıkça görüleceği üzere şirketin ortağı ve müdürü … Şirketidir. … ile … Uluslararası arenada tanınan şirketlerdir ve … şirketinin çeşitli ülkelerdeki hizmetleri için kurulmuşlardır.” şeklinde açıklamada bulunmuştur. Ne var ki dava dışı limitet şirkette, faturalarda unvanı yer alan firmanın ortak olması ve söz konusu şirketlerin farklı ülkelerde ticari faaliyetler için kurulmuş olması, davacı firmanın markasal kullanımdan halefiyet çerçevesinde yararlanacağı hukuki sonucunu doğuramaz. Bu durumda davacının 36 ve 39. sınıflar yönünden önceye dayalı hak sahipliğini kanıtlayamadığı kanaatine ulaşılmıştır. Yine dosyaya sunulan deliller çerçevesinde sektörel bilinirliğin bulunduğu, ancak tanınmışlık iddiasının kanıtlanamadığına ilişkin bilirkişi raporuna mahkememizce aynı gerekçelerle iştirak edilmiştir. Davalıların fiili markasal kullanımları müddet olan davalı markasının tescilli olduğu sınıflar kapsamında kalmaktadır. Davacının önceye dayalı hak sahipliği iddialarından bağımsız olarak dikkat edilmesi gereken bir diğer husus ise davanın açıldığı tarih itibariyle söz konusu markanın geçerliliğini koruduğu ve kullanımların tescile dayandığıdır. Dava tarihi itibarı ile yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre ise tescile dayanan kullanımın tecavüz oluşturmadığı kabul edilir. Davacının tecavüz iddialarının bu yönden de reddi gerekir. Davacının geçerli bir tescile dayanmayan, önceye dayalı hak sahipliğine dayanmayan ve davalıların tescilli markalarının kullanımından ibaret fiillerin ise haksız rekabet oluşturamayacağı, bu nedenle tecavüz davasının yanısıra haksız rekabet davasının da reddi gerektiği hukuki kanaatine ulaşılmıştır. Tüm bu nedenlerle davacının davasının reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU: Davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; Mahkemece iki tane bilirkişi raporu alındığını, her iki raporun da müvekkili lehine olmasına rağmen Mahkemece bilirkişi raporlarına itibar edilemeyerek davanın reddine karar verilmesinin hukuka uygun olmadığı, Bilirkişi raporları ile müvekkilinin 39. sınıf bakımından “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetlerinde” öncelik hakkı bulunduğunun tespit edildiğini, Müvekkilinin markasının davalıların haksız itirazları nedeniyle 36. ve 39. sınıflarda tescil edilemediğini, Davalıların müvekkiline benzer ismi bilerek seçerek 3. kişileri müvekkil şirketmiş gibi kandırmaya çalıştıklarını, bu nedenle Bakırköy 42. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/99 E. ve 2017/361 K. Sayılı dosyası üzerinden haksız rekabet suçundan ceza aldıklarını ve cezalarının 03/07/2017 tarihinde kesinleştiğini, Davalıların haksız marka tescilinin 146 ülkede hizmet veren müvekkil şirketin Türkiye’deki hizmetleri için haksız rekabet ve marka hakkına tecavüz oluşturduğunu, Bilirkişilerin davalıların marka kullanımlarının müvekkilinin markası ile karışıklığa neden olabileceğini ve haksız rekabet oluşturduğunu tespit ettiklerini, Türkiye’de faaliyet gösteren dava dışı şirket ile müvekkili şirketin yalnızca unvanlarının ortak olmadığını, Türkiye’de kurulmuş olan şirketin yabancı şirketin sermayesi ile kurulduğunu, yabancı şirketin Türk şirketinin ortağı ve müdürü olduğunu, Türk şirketin talimatları doğrudan yabancı şirketten aldığını, mahkemenin bir Ticaret Hukuk bilirkişisine bu konuda inceleme yaptırmadan veya taraflarından bu yönde açıklama talep etmeden karar vermiş olmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, Müvekkili şirketin dava konusu hizmetlerin ilk ve gerçek sahibi olduğunu, davalı şirketin art niyetli olarak kullanmış olduğu marka adının müvekkili şirketin “…” markasına tecavüz eder nitelikte olduğunu, davalıların müvekkili şirketin sektördeki tanınırlığında haksız yere menfaat elde ettiklerini ve müvekkili şirketin ticari itibarını zedelediklerini, davalıların eylemlerinin başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak hükümleri uyarınca haksız rekabet ihtiva ettiğini, müvekkili şirketin davalının yukarıda sayılan hak ve hukuka aykırı davranışları neticesinde hem marka, hem ticari itibar, hem de hukuken ve ekonomik olarak zarar uğradığını belirterek, ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Davacıya ait 05/03/2013 başvuru, 03/03/2013 tescil tarihli, … tescil numaralı “¸” markasının tescil kaydı incelendiğinde, 35 ve 42. Sınıflarda “Ticari ve sınai ürünler için eksperlik hizmetleri. Açık artırmanın düzenlenmesi ve gerçekleştirilmesi hizmetleri. Bu sınıfa dahil mühendislik, mimarlık, bilgisayar hizmetleri kapsamına girmeyen her türlü tasarım hizmetleri; grafik tasarım hizmetleri. Sanat eseri orijinallik onay hizmetleri.” için tescilli olduğu tespit edilmiştir. Davalı … adına tescili için başvurulan, tescil kararı verildikten sonra tescil için gerekli işlemleri tamamlanmadığı için hükümden düşen …. tescil başvuru numaralı “…” markasının 36 ve 39. sınıflarda “Sigorta Hizmetleri. Finansal Ve Parasal Hizmetler. Gayrimenkul Komisyonculuğu, Müşavirliği Ve İdaresi Hizmetleri. Gümrük Müşavirliği Hizmetleri. Araba Parkları Hizmetleri, Garaj Kiralama Hizmetleri. Tekne Barındırma Hizmetleri. Boru Hattı İle Taşıma Hizmetleri. Elektrik Dağıtım Hizmetleri. Su Temin Hizmetleri. Taşıt Ve Malları Kurtarma Hizmetleri. Çöplerin Depolanması Ve Taşınması Hizmetleri, Atıkların Toplanması Ve Taşınması Hizmetleri.” için başvuruda bulunulduğu tespit edilmiştir. Dava dilekçesi ekinde dosyaya sunulan davalı … Lojistik ve Gümrük Müşavirliği Ltd. Şirketi’nin ticaret sicil kaydı incelendiğinde; 30/03/2012 tarihinde tescil edildiği, yetkilisinin … olduğu, iştigal alanının “her nevi kara, hava ve deniz nakil vasıtaları ile yük ve eşya taşımacılığı…” olduğu tespit edilmiştir. Bakırköy 42. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/99 Esas, 2017/361 Karar sayılı kararı incelendiğinde; şikayetçinin … …, sanıkların … ve … olduğu, sanıkların şikayetçinin …r adlı müşterisine gönderdiği mail ile gerçeğe aykırı olarak ortakları oldukları … Ltd. Şirketi’ni şikayetçi şirketin Türkiye temsilcileri olarak tanıttıkları iddiasıyla sanıklar hakkında haksız rekabet suçundan yargılama yapıldığı, yargılama sonucunda adli para cezası ile cezalandırıldıkları tespit edilmiştir. Bekletici mesele yapılan Ankara 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 05/10/2016 tarih, 2015/101 Esas ve 2016/312 Karar sayılı kararı incelendiğinde; davacının …, davalıların …, Türk Patent Enstitüsü ve … olduğu, davacının … tescil başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun davalı …’ün … başvuru numaralı ve davalı … adına tescilli … numaralı “…” markaları nedeniyle 35 ve 42. sınıf hizmetler için kısmen, 36 ve 39. sınıflarda ise tümden tescil başvurularının reddine dair verilen YİDK kararının iptali için dava açıldığı, yapılan yargılama sonucunda; “…tescilli marka ile başvuru konusu işaret arasında iltibasa sebebiyet verebilecek derecede görsel, sescil ve anlamsal benzerlik olup olmadığının tespitinde marka ve işaretin ayırt edici ve baskın unsurları nazara alınarak münferit unsurlardan ziyade bütünü itibariyle yarattıkları izlenimin nazara alınması gerektiği, redde mesnet alınan markaların “…” ve “…” ibareli olduğu, bu markaların asıl ve ayırt edici unsurunun “…” ve “…” ibaresinden oluştuğu, zira ilk bakışta göze bu ibarenin çarptığı, diğer unsurların ayırt edicilikte yeterince ön planda olmadıkları, davacının başvurusunun da “…+şekil” ibareli olduğu, başvuru konusu işarette “…” ibaresinin asıl ve ayırt edici unsur olduğu, zira ilk bakışta göze çarpan unsur olduğu, … ibaresinin ve şeklin ayırt ediciliğe bir katkısının bulunmadığı, zira ayırt ediciliğinin bulunmadığı, redde mesnet markalar ile başvuru konusu işaretin “…” ibareleri itibariyle aynı veya benzer anlamsal, sescil ve görsel etkiyi bıraktıkları, bütünsel olarak bıraktıkları izlenimin bu marka ve işaretlerin birbirleriyle ilintili oldukları yönünde kanaat oluşturduğu, aynı anlama geldikleri, ekler itibariyle bir anlam farkı varsa bile bu farklılığın ürün ve hizmetlerin ortalama tüketicilerinin önemli bir kısmı tarafından fark edilmesinin veya bilinmesinin mümkün olmadığı, bu sebeple var olması muhtelem anılan farklılığın markalar ile başvuru konusu işaret arasındaki görsel ve sescil benzerliğin etkilerini geri plâna itmeye yeterli olmadığı, redde mesnet alınan markaların kapsamındaki ürün ve hizmetlerle başvuru konusu işaretin kapsamında olup reddedilen ürün ve hizmetlerin ilişkili ve aynı türden bulunduğu, çünkü bu ürün ve hizmetlerin aynı dağıtım kanallarından geçtikleri, aynı işyerlerinde sunuldukları, birbirleri yerine ikamet edilme, tamamlama ve rekabet etme olanaklarının bulunduğu, anılan ürün ve hizmetlerin alıcısı ve yararlanıcısı konumundaki ortalama tüketici ve yararlanıcı kitlesinin özellikle marka ve başvuru konusu işaretlerin asıl ve ayırt edici unsurlarının ayırt edilemeyecek derecede benzer olması da göz önüne alındığında bu iki markayı ilişkilendirmesinin kaçınılmaz olduğu, karıştırılma ihtimalinin, somut olayın koşullarıyla alakalı tüm faktörlerin göz önüne alınması suretiyle, geniş çaplı olarak değerlendirilmesinin gerektiği, karıştırılma ihtimalinin değerlendirilmesinin bilhassa, markanın piyasadaki tanınırlığı, halkın iki marka arasında ilişkilendirme yapabilmesi ve işaretler ile mallar arasındaki benzerlik düzeyi olmak üzere pek çok unsura bağlı olduğu, karıştırılma ihtimaline ilişkin genel değerlendirme, özellikle markalar arasındaki benzerlik ve mal veya hizmetler arasındaki benzerlik olmak üzere ilgili faktörlerin birbirine karşılıklı bağımlılığını beraberinde getireceği, mallar/hizmetler arasındaki düşük benzerlik düzeyinin, markalar arasındaki daha yüksek benzerlik ile (veya tam tersi) dengelenebileceği, normal düzeyde bilgilendirilmiş, makûl ölçüde dikkatli, işaret ve markayı aynı anda görüp detaylarını karşılaştıramayan ve daha önce yararlandığı mal ve hizmetlerle ilgili markanın göz ve kulağında kalan izine dayanarak sonraki ürünlerin alımlarında aynı markayla sunulan ürün ve hizmetlerden yararlanmak isteyen ortalama düzeydeki alıcıların/yararlanıcıların bu marka ve işaretin farklı işletmelere ait iki ayrı marka olduğunu derhâl ve hiç düşünmeden ilk bakışta algılamalarının mümkün olmadığı, anılan ürün ve hizmetlerle ilgili satın alma veya yararlanma süresi içerisinde davalıların ” …” ve “…” ibareli markalarıyla sunulan ürün ve hizmetleri satın almak veya yararlanmak isterken davacının “…+şekil” işaretiyle sunulan ürün ve hizmetleri satın alma yönünde tercihte bulunabilecekleri, bir kısım alıcıların/yararlanıcıların iki farklı marka karşısında bulunduğunu algılayabilse bile marka ve işaretin birbirleriyle idarî ve ekonomik olarak bağlantılı şirketlere ait olduğu yönünde algılamada bulunulmalarının kaçınılmaz olduğu, zira başvuru konusu işaretin, davalıların markasının yeni düzenlenmiş bir versiyonu gibi algılanmasının kaçınılmaz olduğu, tescil önceliğinin markasal olarak davalılar ait olması karşısında başvurunun tescilinin davalılar aleyhine haksız rekabet yaratmasının da yüksek ihtimal dahilinde bulunduğu, başvuru konusu işaretin tanınmış marka olmasının dahi nispi ret nedeninden etkilenmeksizin tescile olanak sağlamayacağı, zira tescilde birlik ilkesinin bulunduğu, redde mesnet markaların hukuka aykırı biçimde yahut davacının sınai haklarına tecavüz edecek biçimde tescil edilmiş olması halinde bile öncelik hakkını kazanacakları, davalı şirketin markasının tescil edildiği tarih gözetildiğinde böyle bir iddianın desteklenmeyeceği, davalı …’ün başvurusu için anılan iddia geçerli olsa bile davacının anılan başvuruya itirazının markalar dairesi tarafından reddinden sonra itirazda bulunmadığı, bu sebeple anılan başvurunun kesinleştiği ve tescilde öncelik hakkının devam ettiği kanısına varıldığından, davalı kurum kararının başvuru kapsamında olup da reddedilen mal ve hizmetler bakımından hukuka uygun bulunduğu sonucuna ulaşılarak davanın reddine” dair verilen kararın, davacı vekilinin istinaf talebi üzerine gönderilen Ankara BAM 20.Hukuk Dairesi’nin 28/09/2017 Tarih, 2017/825 Esas ve 2017/834 Karar sayılı ilamı ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun esas yönünden reddine karar verildiği, bunun üzerine davacı vekilinin temyiz talebi üzerine Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 06/01/2020 Tarih, 2017/1777 Esas ve 2020/65 Karar sayılı ilamı ile Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar verilerek hükmün 06/01/2020 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince bilirkişi heyetinden alınan 30/11/2021 havale tarihli raporda; Davacının … ve “…+Şekil” markalarının 39. sınıfta yer alan “lojistik, taşımacılık” hizmetlerinde dava tarihi 18/07/2013 itibariyle Türkiye’de “Tanınmış Marka” olarak tespitine ilişkin yeterli olmadığı ve fakat “…” markasının 39. sınıfta yer alan hizmetler için SEKTÖREL olarak bilinen bir marka olduğu, davacının “…” ve “…+Şekil”” markasının 39. sınıfta yer alan hizmetler için ilk ve gerçek hak sahibi olduğu, davalıların www…com alan adı ve bu alan adı altında yayınlanan web sitesi içeriğindeki kullanımlar ile ticaret unvanında yer alan “…” kılavuz unsurunun, davacının markalarında yer alan “…” ibareleri ile ayırt edilemeyecek kadar fonetik ve görsel olarak benzer olduğu, aynı ticari alanda faaliyet gösterildiği ve kullanıldığı, 36 ve 39. sınıfta yer alan hizmetlerin hitap ettiği müşteri kitlesinin ortalama dikkat seviyesinin üzerinde dikkat ile hareket edecek tüketici kitlesi olduğu, karıştırılma ihtimalinin de bu ortalama dikkat seviyesinin üzerinde dikkat ile hareket edecek tüketici kitlesi dikkate alınarak değerlendirileceği, davalı kullanımlarının davacının tescilli ve sektörel olarak tanınmışlığa sahip olduğu hizmetlerde olduğu, ortalama dikkat seviyesinin üzerinde dikkat ile hareket edecek tüketici kitlesi nezdinde dahi karışıklığa neden olacağı, bu meyanda davalı eylemlerinin davacı yana ait markaya tecavüz teşkil eder mahiyette olduğu, davalıların eylemlerinin aynı zamanda TTK m. 55/I-a,4 hükmünde, “Başkasının malları, iş ürünleri, faaliyetleri veya işleri ile karıştırılmaya yol açan önlemler almak” hükümleri uyarınca haksız rekabet teşkil ettiği hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir. İlk derece mahkemesince aynı bilirkişi heyetinden alınan 06/04/2022 havale tarihli ek raporda; Davalı yanın işlemden kalkan … kod numaralı “…¸” ibareli markasının başvuru tarihinin 22.05.2012 tarihi olduğu, bu tarihten önce … unvanlı firmanın Türkiye adresli Türk menşeli firmalar ile 39. sınıf kapsamına giren “taşımacılık ve lojistik alanında” ticaret yaptığının anlaşıldığı, davacı yanın dava dilekçesinde belirtilen ticaret unvanının … olduğu, … ibareli firmaya ait olmakla davacı tarafından sunulan faturaların davacı firmaya ait olup olmadığının ya da davacı yanın ilgili firmanın hukuki halefi olup olmadığının takdirinin Mahkemeye ait olduğu, Mahkemece … ve … unvanlı firmaların aynı firma oldukları ya da davacının ilgili firmanın hukuki halefi olduğunun değerlendirilmesi halinde davacı yanın 39. sınıf bakımından “Kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetlerinde” davalı yana karşı öncelikli hak sahibi olduğunun değerlendirileceği, marka hakkına tecavüzden bahsedilebilmesi için bir marka tesciline dayanılması gerektiği, davaya dayanak davacı adına tescilli markanın hali hazırda 35. ve 42. sınıflarda tescilli olduğu, 36 ve 39. sınıflarda tescilinin olmadığı, davalıların davacı adına tescilli markanın tescilli olduğu 35. ve 42. sınıflarda kullanımının bulunduğuna ilişkin bir delilin dosya kapsamında yer almadığı, hal böyle iken kök rapordaki ki tespitlerinden dönülmek zarureti doğduğunu ve davalıların 36. ve 39. sınıflara dâhil olan taşımacılık, gümrük müşavirliği, lojistik hizmetlerinde faaliyette bulunduğu, davacı yanın ise halihazırda 36. ve 39. sınıflarda marka tescilinin olmadığı, davacı adına tescilli markanın 35. ve 42. sınıfta tescilli olduğu dikkate alındığında, davalı yanın 36. ve 39. sınıf bakımından kullanımlarının davacı yanın marka tescilinden doğan haklarına tecavüz teşkil etmeyeceği, … ibareli firmaya ait olan davacı tarafından sunulan faturaların davacı yana ait olduğunun ya da davacı yanın ilgili firmanın hukuki halefi olduğunun değerlendirilmesi halinde davacı yanın 39.sınıfta yer alan kara, deniz ve hava taşımacılığı hizmetleri bakımından gerçek hak sahibi olduğunun değerlendirileceği; bu halde … Lojistik Gümrük Ltd.Şti’nin “…” ibareli marka ile karışıklığa sebebiyet verecek olan kullanımlarının davacı şirket ile haksız rekabet teşkil edeceğinin değerlendirildiği, davacının ticaret işletmesiyle iltibas meydana getirmeye yönelik eylemlerde bulunan davacıya ait ticaret unvanını mailinde tanıtma işareti olarak kullanan …’ün eylemlerinin de davacı yan ile haksız rekabet teşkil edeceği hususlarını tespit ve rapor etmişlerdir. Alınan bilirkişi raporunda incelenen https://www…com/… sitesinin alan adının davacı şirkete ait olduğu, 22/06/1994 tarihinde tahsis edildiği, site içeriğinde “…+Şekil” markasının kullanıldığı, taşımacılık, lojistik ve bu alanlarda teknoloji faaliyetlerinin yer aldığı, www…com alan adının ise davalı … Dış Ticaret Limited Şirketi adına 29/05/2012 tarihinde tahsis edildiği, “…+Şekil” markasının lojistik ve gümrük müşavirliği hizmetlerinde kullanıldığının tespit edildiği anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava, davalılar tarafından davacının hak sahibi olduğu markaya tecavüz ve haksız rekabette bulunulduğu iddiasıyla açılan haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat davasıdır. İlk derece Mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, davacı vekili karara karşı istinaf yargı yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı tarafça, davacı şirkete ait ve yurt dışında tescilli “…+Şekil” markasının Türkiye’de de kullanıldığı, tanınmış marka olduğu, “kara, hava ve deniz taşımacılığı” hizmetleri için öncelik hakkının davacı şirkete ait olduğu, davalılarca aynı hizmetlerde kullanılan “…” markasının davacının markasına tecavüz ettiğinin ve haksız rekabette bulundukları iddiasıyla kamu davası açılmıştır. Davacı vekili müvekkilinin markasının tanınmış marka olduğu, Türkiye’de taşımacılık hizmetleri için öncelik hakkına sahip oldukları, Mahkemece alınan her iki bilirkişi raporunda da müvekkilinin marka üzerinde öncelik hakkı bulunduğunun tespit edilmesine rağmen bilirkişi raporlarına aykırı karar verildiği belirtilerek istinaf başvurusunda bulunulmuşsa da, ilk bilirkişi raporunda davacı tarafça dosyaya sunulan faturalara dayanılarak davacının kara, hava ve deniz taşımacılığı hizmetleri için marka üzerinde Türkiye’de öncelik hakkı bulunduğuna dair görüş bildirildiği, ancak ek bilirkişi raporunda sunulan faturaların davacı şirkete değil, dava dışı …şirketine ait olduğu, bu kullanımların davacıya ait kullanımlar olup olmadığı konusunun Mahkemece takdir edilmesi gerektiğine dair görüş bildirildiği, davacı şirketten farklı bir tüzel kişiliği olduğu anlaşılan dava dışı … şirketine ait kullanımların davacı şirkete marka üzerinde öncelik hakkı vermeyeceği, markaların ülkeselliği ilkesi gereğince davacının markasının yurt dışında tescilli olmasının ve kullanılmasının Türkiye’de kullanıldığı ispat edilmedikçe davacıya öncelik hakkı sağlamayacağı, davalı …’ün 2012 yılında 36. ve 39. sınıflarda “…” markasının tescili için başvuruda bulunduğu, markanın tescil talebi kabul edilmesine rağmen işlemleri tamamlanmadığından 2015 yılında hükümsüz kaldığı, davalıların lojistik ve gümrük müşavirliği hizmetlerinde kullandıkları tespit edilen “…” markasının davacı adına tescilli “…+Şekil” markası ile iltibasa neden olacak derecede benzer olmasına rağmen, davalıların kullanımlarının davacının tescilli markasının tescilli olduğu mal ve hizmetlerle aynı ya da benzer olmadığı, bu nedenle marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmadığı, ceza yargılamasına konu olan haksız rekabet suçlamasıyla ilgili davanın konusunun marka kullanımıyla ilgisinin bulunmadığı, bu nedenle işbu dava için kesin hüküm oluşturmayacağı, davacının markasının tanınmış marka olduğunun da kanıtlanamadığı kanaatiyle, ilk derece mahkemesinin kararının yerinde olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile:1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 269,85 TL harçtan, peşin alınan 80,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 189,15 TL eksik harcın davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına, 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yargılama giderleri olarak; Davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 20/10/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.