Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2022/1271 E. 2023/1579 K. 01.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2022/1271 Esas
KARAR NO: 2023/1579 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/09/2020
NUMARASI: 2017/295 E. – 2020/142 K.
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazmini
KARAR TARİHİ: 01/11/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın davacıya ait “…” isimli eserini Türkçe’ye tercüme ederek “…” isimli eseri oluşturduğunu, bu kitapta davacının adından ve eserinden hiç söz edilmediğini, diğer davalı yayınevinin de eseri basarak yayınladığını, davalı hakkında İstanbul Anadolu 1. FSHCM’nin 2014/810 Esas sayılı ceza davasının açıldığını, davalının davacıya ait “…” isimli eseri Türkçe’ye tercüme ederek “…” isimli kitabı meydana getirdiğinin, davalı … Yayınevi tarafından yayınlattığının, umuma arzettiğinin ve eylemin halen devam ettiğinin tespitine, davacının manevi hakları ihlal edildiğinden tedavülde bulunan değişikliklerin düzeltilmesine, üç katı kadar mali hak talep edilebileceğinden rayiç bedelin üç kat fazlasının davalı tarafça ödenmesine, tecavüzün sona ermesi ve refi için gerekli işlemlerin tesisine, fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak şartıyla FSEK’Nnun 70. maddesi uyarınca şimdilik 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın kitabın yayın tarihinden itibaren hesaplanacak faizi ile birlikte davalılardan tahsiline, tecavüzün refine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının Anayasasının 74.maddesi ve 3071 sayılı Dilekçe Hakkının Kullanmasına Dair Kanun’un 3.maddesi gereğince, dilekçe ve şikayet hakkına sahip olmaması sebebiyle husumet ehliyeti ve dava şartı bulunmadığını, davacın dava hakkı olsaydı dahi toplanan bilgi ve belgelerden anlaşılacağı üzere ve özellikle ibraz ettikleri 02/06/2013 tarihli e-mail mesajı, 23/02/2013 tarihli “…” isimli internet sitesi fişi ve 11/04/2013 tarihli “irsaliyeli fatura” tarihleri birlikte değerlendirildiğinde, kitabın basıldığı Mayıs 2004 tarihinde yürürlükte bulunan B.K.’nun 60.maddesine göre 1 yıl ve BK’nun 125. maddesi gereğince genel 10 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra davanın açıldığını, davanın usul yönünden reddine, davacının intihal ve “hiçbir şekilde kaynak göstermeme” gerekçeleriyle açtığı maddi ve manevi tazminat talebinin, zamanaşımı süresinin dolmasının yanı sıra, isnat edilen suçun öğesi olan “kaynak gösterme” mevzuunda, davalı müvekkilinin belirtilen eserinin 71. Sayfa 291 nolu dipnotunda ve Bibliyografya Bölümünün 333. sayfa 17-18. satırlarında açık seçik bir şekilde dipnot ve bibliyografyada kaynak gösterildiğini, davacının olaydan çok daha önce haberdar olmasına rağmen süresinde dava açmadığını, YÖK’e gönderdiği dilekçesinin 09/06/2013, Cumhuriyet Savcılığı’na yaptığı şikayet tarihinin 03/12/2013 olduğunu, buna rağmen iki buçuk yıl sonra bu davayı açtığını, müvekkilinin yayıncı kitabevi ile yalnızca 1000 adet kitabın basılacağı ve KDV hariç kitabın satış fiyatı üzerinden %7 oranında telif ücreti alınacağına dair 22/12/2003 tarihli sözleşme imzaladığını, kitabın yalnızca 2004 yılı Mayıs ayında basıldığını, bundan daha fazla basım yapılmışsa bundan müvekkilinin sorumlu olmayacağını, dava konusu kitabın akademik bir çalışma olduğunu, kar elde etmek amacıyla yazılmadığını, alıntı olduğu iddia edilen kısmın 352 sayfa, 4 bölümden oluşan kitabın sadece bir bölümünün yarısıyla ilgili olduğunu belirterek tazminat taleplerinin reddine, tecavüzün tespit ve ref’i davasının reddine, davacının ihtiyati tedbir talebinin reddine, yargılama giderlerinin ve vekalet ücretinin davacıya yüklenmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; FSEK’ten kaynaklanan ihlal davalarının ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren iki yıl, her halükarda 10 yıl geçmekle zamanaşımına uğrayacağını, zamanaşımı itirazında bulunduklarını, dava konusu kitabın 2003 yılında 1000 adet basıldığını, müvekkilinin bu eseri ekonomik kar amacıyla değil, tamamen düşünce ve araştırma çevrelerine katkı sağlamak amacıyla yayınladığını, 1000 adet basılan kitabın 100 adetinin tanıtım amacıyla bedelsiz olarak çeşitli kişi ve kurumlara verildiğini, 12 yıldan bu yana yalnızca 300 adet satış yapıldığını, 600 eserin müvekkilinin deposunda bulunduğunu, diğer davalı ile imzalanan “Telif eserleri İçin Yayın Hakkı Sözleşmesi”nin 11. Maddesinde açıkça fikri ve hukuki sorumluluğun yazara ait olduğunun yazılı olduğunu, eserin içeriğinde intihal olup olmadığını inceleme şansının bulunmadığını, bu eserin diğer davalının doçentlik tezi olduğu ve YÖK’ün incelemesinden geçerek kabul edildiğini, müvekkilinin bu olayda hiç bir kusurunun bulunmadığını, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 29/09/2020 tarih ve 2017/295 Esas – 2020/142 Karar sayılı kararıyla; “…davacıya ait dava konusu çalışmanın tarihi araştırma niteliğinde, belli bir fikri emek verilerek orijinal olarak oluşturulan, FSEK’nun 1/B ve 2. maddeleri kapsamında ilim ve edebiyat eserleri kapsamında kalan bir eser olduğu tespit edilmiştir. Davalılardan …’ın “…” adlı doktora tezi ile, …’nin “…” başlıklı İngilizce kitabı arasında 4. bölümün 3. ve 4. alt başlıklarında yer alan kısımlarda benzerlik olduğu, davalının davacının kitabından tercüme ederek alıntı yaptığı, yapılan alıntıların eserin son kısmında yoğunluk gösterdiği, söz konusu alıntıların eserin bütününe oranla takriben yedide bir kadar olduğu, doktora tezinin 2004 yılı Mayıs ayında diğer davalı tarafından kitap olarak yayınlandığı, bu yapılırken de söz konusu eserin sahibi olan davacıya ve onun eserine FSEK.’in 34 ve 35. maddesi hükümlerinde öngörüldüğü şekilde yapılan alıntılamaya uygun olarak yeterince atıfta bulunulmayıp kaynak olarak gösterilmediği, bu suretle davacının FSEK’nun 22. maddesinde tanımlanan “çoğaltma”, FSEK’nun 23. maddesinde tanımlanan “yayma” niteliğindeki mali haklarına ve FSEK.’in 14. maddesinden kaynaklanan “umuma arz yetkisi” ve 15. maddesinden kaynaklanan “adın belirtilmesi” şeklindeki manevi hakkına tecavüzde bulunulduğu, kitabın basımını yapan … San. Ve Tic. Ltd. Şirketi’nin de olayda kusurlu ve sorumlu olduğu, yapılan intihalin oranına ve niteliğine, tarafların mali ve sosyal durumlarına göre FSEK’nun 70. maddesi uyarınca talep edilen 5.000,00 TL manevi tazminatın hakkaniyete uygun olduğu, davacının ayrıca FSEK’nun 68. maddesi uyarınca telif bedelinin üç katını talep edebileceği, alınan bilirkişi raporu ile intihal oranına göre farazi sözleşme bedelinin 5.000,00 TL olduğunun belirlendiği, bu bedelin üç katının 15.000,00 TL olduğu anlaşılmakla, davanın kabulüne ” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; “Davacı T.C. vatandaşı olmayıp Türk Mahkemelerinde davacı olabilmesi için yasal mevzuatta yer alan hükümlerin gereği mahkeme tarafından incelenmediğini ve ülkemizde ikametgahı olmayan davacının taraf ehliyeti konusunda mütekabiliyet esasına uygun uluslararası sözleşme mevcut bulunup bulunmadığı irdelenerek karar altına alınmadığını, Davacı yabancı olup MÖHUK’un 48. maddesindeki”Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorunda” olduğu hükmü gereğince davacının teminata tabi veya muaf olduğu konusunda dosyada bir inceleme ve karar mevcut olmadığını, Davacı tarafından dava açılırken Belirsiz Alacak davası olarak açıldığı ifade edilmiş ancak belirsiz alacak davası nitelendirmesi tam olarak yapılmadığını Mahkemece talebin açıklatılması sonrası belirsiz alacak davası olarak davanın açıldığı beyan edilmiş olmakla Mahkeme tarafından hüküm verilirken buna dayanıldığını, oysa FSEK’nun 68.maddesi uyarınca talep olunan tazminatın belirsiz alacak davası açılamayacağını, Dava ile ilgili zamanaşımı itirazlarımız olmasına rağmen Mahkeme tarafından 2017 yılında eserin yeniden basıldığı iddiası ile bu süreden itibaren hesaplama yapılarak zamanaşımı süresinin hatalı olarak değerlendirildiğini, davalı müvekkilim tarafından 2017 yılında bilinen ve yapılan yeniden bir basım mevcut olmayıp davacı yan tarafından bildirilen farklı bandrol numaralarının da dava konusu esere ait olmadığı gelen kayıtlardan anlaşıldığını, bu açıdan özellikle eserin müellifi olan davalı müvekkilimin herhangi bir kusuru bulunmadığını, çünkü sözleşmeden de anlaşılacağı gibi eser, 2004 yılında bir defa basılmış ve ondan sonra müellifle yayıncı arasında herhangi bir sözleşme kesinlikle yapılmadığını, Bilirkişi raporlarından ikincisi Ankara ilinde ve Mahkemenin görev alanı dışından seçildiğini, oysa ki HMK m.268/1 uyarınca bilirkişilerin bilirkişilik bölge kurulu listesinden seçilmesi gerektiğini, Mahkeme bu yönde bir inceleme yapmadan ve bir gerekçe de sunmadan İstanbul ilinde bu konuda çok sayıda uzman bilirkişi mevcut iken Ankara’da talimat mahkemesi yolu ile rapor aldığını, Bilirkişi raporuna yasal süresinde itiraz edilmiş olmasına rağmen Mahkeme HMK’nun m.281/2-3 hükümlerine uygun bir inceleme yapmamış, tutanağa geçmemiş olduğundan bu husus HMK başta olmak üzere usul ve yasalara aykırı olduğunu, Dava dosyasında mevcut 09.04.2018 tarihli rapor ile 15.10.2018 tarihli raporlar arasında ihtilaf içeren hususlar bulunmasına rağmen, iki farklı görüşten hangisinin neden tercih edildiği açıklanmaksızın sadece tespitler yazılarak karar oluşturulmasının usule aykırı olduğunu, Dava dilekçesinin 6. sayfasında yer alan “2-Davalı yanın müvekkilin manevi haklarını ihlal etmiş olması dolayısı ile tedavülde bulunan değişikliklerin düzeltilmesi” şeklinde sunulan talep hakkında gerekçeli kararda bir hüküm bulunmadığını, Mahkemece bu talep yok sayılarak hüküm tesis edilmesinin usule aykırı olduğunu, İntihal eyleminin öznesini teşkil ettiği ileri sunulan içerik kapsamının özgünlüğü hiçbir şekilde değerlendirilmeksizin intihal varlığına uzman görüşü olarak yer verilmesinin yanlış olduğunu; Mahkemenin bu eksik ve yanlış uzman raporu adı altında alınan ve özellikle alınışı da HMK hükümlerine aykırı bulunan rapora dayanarak hüküm tesisinin hukuka aykırı olduğunu, Koruma talep edilen eserin FSEK m. 1/B uyarınca, sahibinin hususiyetini taşıması gerektiğini, dosyaya delil olarak sunulan 27.06.2013 tarihli raporda ve 15.10.2018 tarihli raporda intihal olunduğu öne sürülen bölümlerin özgünlüğü ve sahibinin hususiyetini yansıtıp yansıtmadığı hususunda bir inceleme yer almadığını, Dava konusu intihal olunduğu iddia edilen ifadeler bir bütün olarak değerlendirldiğinde sahibinin hususiyetini yansıtması nedeniyle korunacak olaylar olup olmadığı kaynak eser ve alıntı yapılan eser ifadeleri kayda geçilerek öncelikli eser ve hususiyet tespiti yapılması zorunlu olup mütteaddit defalar talep edilmesine rağmen Hakimin hukuku uygularken resen dikkate alması gereken bu hususlarda taraf taleplerine rağmen dikkate almaması ve uzman olduğu bildirilen kişilerden bu tespitlerin yapılmasını talep etmemesi hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, FSEK’nun 30-47 maddesi hükümlerinden yararlanmak için, üçlü basamak testi uygulanabildiğini, bunun için intihal olunduğu ileri sürülen eserin; 1. İstisnai olması, 2. Eserden normal yararlanmaya engel olmaması, 3. Eser sahibinin meşru menfaatlerine haklı bir sebep olmaksızın zarar vermemesi, hususlarının eser üzerinde değerlendirilmesi gerektiğini, Eserin ticari amaç ve kaygılarla mı oluşturulduğu yoksa bilimsel ve öğretici çalışmalar çerçevesinde mi meydana getirildiğinin de gözetilmesi gerektiğini, zira FSEK m.34 de ayrık bir düzenleme getirildiğini, dava konusu doçentlik tezi olması nedeniyle öncelikle değerlendirmeyi zorunlu kılmakta olup eğitim ve akademik amaçlı çalışmanın varlığının öncelikle dikkate alınması gerektiğini, İstisnai olması irdelendiğinde tüm raporlarda tespit edildiği üzere 1/8 veya 1/7 oranı dikkate alındığında yapılan alıntılamanın istinasi nitelik taşıdığının rahatlıkla söylenebileceğini, bilimsel çalışmalarda bazı üniversitelerin %15-%30 oranına kadar dahi çalışmanın özgünlüğünü bozmayacağı düşüncesiyle intihal kabul edildiğini, İkincil olarak, sahibinin hususiyetini taşıdığı Mahkeme kararında söylenilen davacı eserinin Türkiye’de İngilizce veya Türkçe yayına sunulmamış olduğunu, bu nedenle Türkiye’de yararlanılacak sayıda dahi satılmamış olduğu için davacının bir zararının da meydana gelmemiş olduğunu, Fikri mülkiyet hukukunda “Ülkesellik İlkesi”nin geçerli olduğunu, davacının eseri yabancı tarafından yabancı ülkede yayınlanmış olup eserin ülkemizde tescili bulunmaması, alenileşmemiş olması gibi unsurların esas alınarak incelenmesinin zorunlu olduğunu, Müvekkil eserinin bilimsel çalışma olması nedeniyle ülkemizin yetkili ve sorumlu kamu idaresi tarafından eserin bilimsellik ve özgünlük incelemesi konusunda uzman jüri heyeti tarafından incelenmiş ve özgünlük aşamasından onay alarak geçtiğini, daha sonra başka kişilerce verilen raporlar yoluyla bu incelemelerin değiştirilmesi ve özgünlüğün ortadan kaldırılması yolunun açılamayacağını, İntihal olunduğu söylenilen eserde kaynak belirtilmediği yolundaki iddiaların gerçek dışı olduğunu, zira bütün raporlarda biblografya-yararlanılan kaynaklar-arasında ve eserin içerisinde dipnotta davacının eserinin açıkça kayıtlı olduğunu, Dava konusu eser intihal midir, esinlenme midir; bunların uzman görüşlerinde ve Mahkeme kararında bulunmadığını, oysa bu konuda değerlendirme yapılmasının zorunlu olduğunu, Diğer yandan her ne kadar kaynakçada yararlanılan eser olarak gösterilmiş ise de alıntı oranına bakarak dipnotlarda bir kez gösterilmesinin yetmeyeceği yolundaki tespitlerin dayanağının da bulunmadığını, FSEK 33.maddesi kapsamında bilimsel amaçlarla bir eserin tamamı dahi kullanılabilir ve istisna çerçevesinde hukuka uygunluk hali Kanun ile düzenlenmiş iken 1/7 oranında alıntı iddiası ile tamamen hukuka aykırı kabul edilmesi yine yasa koyucunun amacı ve genel menfaatlerle uyumlu bulunmadığını, Davacıya ait intihal yapıldığı iddia edilen eserdeki ilgili bölüm, temel kaynaklardan istifade edilerek elde edilen anonim bilgiler içermekte olup özgün olma niteliği bulunmadığını, bu nedenle sadece bunu yazan kişinin tekelinde olmadığını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir. Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekili istinaf dilekçesinde; “Zamanaşımı def’inde bulunmamıza rağmen mahkemece nazarı itibara alınmadığını, 12 yılda sadece 300 adet satılmış,100 adet tanıtım kampanyasında kurumlara gönderilmiş eserin kalan 600 adedinin depoda durduğunu, Davacı eserin İngilizce yayınlandığını beyan ettiğini, müvekkilimin intihal bakımından sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, mahkemenin buna rağmen yayıncı kuruluş olarak müvekkilimi sorumlu tutmasının usule aykırı olduğunu, Diğer davalı …’ın eseri doçentlik tezi olarak YÖK’ e sunduğunu, YÖK’ün intihal bulmadığını, YÖK’ün sorumlu görmediği bir olayda müvekkilimin sorumlu tutulamayacağını, Davacının yabancı olduğunu ve Türkiye’de ikametgahı olmadığını, Anayasanın 74. maddesine göre dilekçe ve dava hakkına sahip olmadığını, kaldı ki teminat yatırmak zorunda olduğunu, bu hususların mahkemece gözetilmediğini, Gazete makaleleri ve basın özetlerinden iktibaslar dahil kısa alıntılar yapılabileceğini.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
G E R E K Ç E: Dava, eser sahipliğinden kaynaklanan haklara tecavüzün tespiti, men’i, ref’i ve maddi – manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “Davanın KABULÜNE, Davalı …’ın davacıya ait eserden kısmi intihal yaparak “…” isimli eseri oluşturmak ve davalı … HİZMETLERİ SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.’nin bu kitabı yayınlamak suretiyle davacının FSEK’ten kaynaklanan maddi ve manevi haklarına TECAVÜZ ETTİKLERİNİN TESPİTİNE, -Davalıların davacının eserine muhtemel tecavüzlerinin ÖNLENMESİNE VE REF’İNE, -FSEK’in 68. maddesi uyarınca 5.000,00 TL telif bedelinin 3 katı kadar 15.000,00 TL’nin 01.05.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine, -FSEK’in 70/2. maddesi uyarınca 5.000,00 TL manevi tazminatın 01.05.2004 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine.” karar verilmiştir. Hüküm her iki davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davaya konu ihlale neden olan davalı …’a ait, diğer davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. tarafından basımı yapılan kitabın 2017 yılı itibariyle satışta olduğu ve satın alınan iki kitabın dosyaya delil olarak sunulmuş olması karşısında; ihlalin devam etmesi nedeniyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı yönündeki mahkeme değerlendirmesi yerindedir. Yabancılık sebebine bağlı olarak teminat yatırma yükümlülüğü 12.12.2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’da düzenlenmiştir. Kanun’un 48’inci maddesinin 1’inci fıkrasına göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır.” Söz konusu maddenin teminattan muafiyet halini düzenleyen 2’nci fıkrasında ise; mahkemenin dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutacağı bildirilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti ile İran İslam Cumhuriyeti Arasında Hukuki ve Cezai Konularda Adlî İşbirliği Anlaşması bulunduğu, anlaşmanın 22/02/2011 tarih ve 6121 sayılı Kanunla onaylandığı ve Resmî Gazete’nin 10/03/2011 tarih ve 27870 sayılı nüshasında yayımlandığı, Anlaşmanın 15’inci maddesindeki; “Âkit Taraflardan birinin vatandaşları, salt yabancı olmalarından veya diğer Tarafın ülkesinde ikametgahları veya meskeni olmamalarından ötürü teminat akçesi (…) vermekle yükümlü tutulamazlar.” hükmü gereğince davacının teminattan muaf olduğu anlaşılmıştır. Mahkemece yapılan yargılama, bilirkişi incelemeleri ve toplanan tüm deliler ile; davacıya ait dava konusu çalışmanın, belli bir fikri emek verilerek orijinal olarak oluşturulan, FSEK’nun 1/B ve 2. maddeleri kapsamında ilim ve edebiyat eseri olduğu, davalı …’ın “…” adlı doktora tezi ile davacının anılan eseri arasında bazı kısımlarda benzerlik olduğu, davalı tarafından yapılan alıntıların eserin son kısmında yoğunluk gösterdiği, söz konusu alıntıların eserin bütününe oranla takriben yedide bir kadar olduğu, bu doktora tezinin 2004 yılında diğer davalı tarafından kitap olarak yayımlandığı, bu yapılırken de söz konusu eserin sahibi olan davacıya ve onun eserine FSEK.’in 34 ve 35. maddesi hükümlerinde öngörüldüğü şekilde yapılan alıntılamaya uygun olarak yeterince atıfta bulunulmayıp kaynak olarak gösterilmediği, bu suretle davacının FSEK’nun 22. maddesinde tanımlanan “çoğaltma”, FSEK’nun 23. maddesinde tanımlanan “yayma” niteliğindeki mali haklarına ve FSEK.’in 14. maddesinden kaynaklanan “umuma arz yetkisi” ve 15. maddesinden kaynaklanan “adın belirtilmesi” şeklindeki manevi hakkına tecavüzde bulunulduğu yönündeki ve buna bağlı olarak eser sahipliğinden kaynaklanan haklara davalılar tarafından tecavüz edildiğinin tespitine, muhtemel tecavüzlerinin önlenmesine ve ref’ine karar verilmesi isabetlidir. Davacının FSEK’nun 68. maddesi uyarınca telif bedelinin üç katı maddi tazminat talep edebileceği, alınan bilirkişi raporu ile intihal oranına göre farazi sözleşme bedelinin 5.000,00 TL olarak belirlenmesinde usule aykırılığın bulunmadığı, buna göre bu bedelin üç katı tutarında maddi tazminata karar verilmesi; ayrıca yapılan intihalin oranına ve niteliğine, tarafların mali ve sosyal durumlarına göre FSEK’nun 70. maddesi uyarınca talep edilen 5.000,00 TL manevi tazminatın hakkaniyete uygun olduğu anlaşıldığından, her iki davalı vekilinin istinaf istemlerinin reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince Davalı … ile Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekillerinin yerinde görülmeyen istinaf istemlerinin ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,2-Davalı … yönünden alınması gereken 683,10 TL harçtan, peşin alınan 170,70 TL harcın mahsubu ile bakiye 512,40 TL eksik harcın davalı …’dan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı … San. Ve Tic. Ltd. Şti yönünden alınması gereken 683,10 TL harçtan, peşin alınan 170,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 512,32 TL eksik harcın davalı … Hizmetleri San. Ve Tic. Ltd. Şti’nden alınarak hazineye irat kaydına, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5-İstinaf yargılama giderleri olarak;a)Davacı avansından kullanıldığı anlaşılan; 52,00 TL tebligat masrafının davalılardan müştereken alınarak, davacıya verilmesine,b)Davalılar tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,6-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 01/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.