Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/983 E. 2023/418 K. 08.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/983 Esas
KARAR NO: 2023/418
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/10/2020
NUMARASI: 2017/635 E. – 2020/312 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 15/09/2017
KARAR TARİHİ: 08/03/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1983 yılında Tayvan’da kurulan bilgi işlem, otomotiv, telekomünikasyon vc endüstriyel pazar segmentlerinde çeşitli uygulamalara hizmet eden LED’ler, LED ekran, optik algılayıcı, fiber optik ve kızılötesi bileşenlerinin lider bir optoelektronik sağlayıcısı olduğunu, müvekkilinin 1983 yılından itibaren kullandığı “…’ ibareli tanınmış markanın Türkiye’de tescilli olmamasından faydalanan davalı yanın markayı … işlem numarası ile kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiğini, müvekkilinin ilk kez kendisinin ihdas edip kullanmaya başladığı ve tanınmış hale getirdiği “…’ markasını Türkiye’de kendi adına tescil ettiremeyecek hale geldiğini, birçok ülkede tescil ile koruma altında olup davaya konu markanın da hükümsüzlüğünün gerektiğini, müvekkilinin “…” markasının Tayvan’da ve dünyada büyük bir üne kavuştuğunu, müvekkil şirketin markasının 1983 yılında Tayvan’da kamuya tanıtılıp 1995 yılında Çin’de tescil edildiğini, buna karşın davaya konu … sayılı markanın başvuru tarihinin 07/03/2002 olduğunu, müvekkilinin “…” markasının gerçek hak sahibi olmakla beraber söz konusu markanın birçok ülkede tescil edilmiş ve tanınmış olduğunu, müvekkilinin tanınmış markasından faydalanmak amacıyla Türkiye’de kötü niyetli olarak tescil ettirilen dava konusu … numaralı markanın başvuru sahibi olan davalı yanın kötü niyetli olduğunu, zira markayı aynı sınıflarda tescil ettirdiğini, müvekkilinin ‘…” markasının ilk olarak 1983’te Tayvan’da tanıtılmış olup, bugün ABD, Almanya ve Fransa gibi 27’yi aşkın ülkede 09 ve 11. sınıflarda tescil ettirdiğini vc müvekkilinin bu marka ile dünya çapında faaliyet gösterdiğini, davalı yanın itiraza konu … işlem numaralı “…” ibareli markanın müvekkil markası ile aynı sınıf vc emtialar bakımından tescil edilmiş olması sebebiyle müvekkilinin kendi emek ve çabasıyla oluşturduğu marka tanınmışlığından ve müşteri kitlesinden haksız bir yarar sağladığını, Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6. maddesinden yararianılabilmesi için koruma talep edilen markanın ülkemizde kullanılmasının zorunlu olmadığını, müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu “…’ ibareli marka ile, dava konusu … saydı markanın birebir aynı olduğunu, bunun söz konusu iki marka arasında bağlantının kurulmasına sebebiyet vereceği, müvekkilinin “…’ ibareli markasının birçok ülkede 09. 11. sınıf emtialar bakımından tescil edildiğini, davaya konu … sayılı “…” ibareli markanın ise 09. ve 11. sınıf emtialar ile bu emtiaların satışına ilişkin 35. sınıf hizmetler bakımından tescil edildiğini, davaya konu …6 sayılı “…’ markasının hükümsüz kılınmasının gerektiğini, müvekkilinin markası ile birebir aynı olan davaya konu marka tescilinin haksız rekabet oluşturduğunu, “…’ ibareli markayı gören potansiyel müşterilerin müvekkili şirkete ait “…’ ibareli markayı hatırlayacağını ve bu durumun iltibasa sebebiyet vereceğini, davaya konu markanın SMK 25/1 maddesi uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilerek T.P.M.K. nezdinde tutulan sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin elektronik komponent sektörünün lider şirketlerinden biri olduğunu, dava konusu müvekkiline ait markanın tescil edildiği 2002 tarihine kadar davacı yanın “…’’ ibareli markayı tanınmış hale getirmesine imkan olmadığını, markanın birçok ülkede tescilli olduğu ve şirketin çalışan sayısı, alınan ödüller gibi hususların sonradan geliştiğini, davacı yan markasının 2002 yılında tanınmışlığı olmamakla beraber davanın açıldığı 2017 yılında dahi tanınmışlığı bulunmadığını, davacı yanın “…” markasını 2009 yılından sonra dünya genelinde farklı ülkelerde tescil ettirme girişiminde bulunduğunu, 2002 yılına kadar markayı tanınır hale getirecek bir kullanımın söz konusu olmadığını, davacı yan ile müvekkili şirket arasında hiçbir zaman bayilik, acentelik gibi bir ticari ilişkinin söz konusu olmadığını, müvekkilinin “…” ibareli markayı kendi adına tescil ettirmek için 07/03/2002 tarihinde TPMK’ya başvurduğunu, bu tarihten sonra davacı tarafın bu marka ile birçok ülkede faaliyette bulunması ve ödül almasının, iş hacminin artmasının, müvekkilinin tescilde kötü niyetli olduğu anlamına gelmediğini, davacı yanın faaliyet alanının özellikle LED üretim ve satımına ilişkin olmasına rağmen, faaliyet alanı ile ilişiği olmayan “…” ibareli markanın tescilli olduğu 9. 11. ve 35. sınıflardaki tüm ürün ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmekte hukuki yararının bulunmadığını, hükümsüzlük davasının 5 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığını, markanın tanınmış olduğu kabul edilse dahi, Yargıtay’ın yerleşik içtihadı ve kanunun lafzı gereğince bu sürenin tanınmış markalar bakımından da geçerli olduğunu, “…” ibareli markanın 15 yıldır müvekkili tarafından kullanımına ses çıkarmayan ve özellikle müvekkilinin söz konusu markaya emek verip. Türkiye’de tanınır hale gelmesi için bunca masraf yaptıktan sonra davacı yanın marka hakkından bahsetmesinin iyi niyet kuralları ile bağdaşmadığını, davacının uzun süre sessiz kalmak suretiyle dava hakkını kaybettiğini, iyi niyetin aranması gereken zaman diliminin tescil anı olduğunu, markanın hükümsüzlüğüne sebebiyet verebilecek durumun sonradan öğrenilmesinin ikinci tescili yapacak kişinin kötü niyetli sayılmasını gerektirmediğini, kötü niyet iddialarının davacı yanca ispatlanıncaya dek müvekkilinin iyi niyetli sayılacağını, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/635 E. – 2020/312 K. sayılı kararıyla; “…Basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olan davalı yanın, aynı sektörde iştigal ettiği davacı yanın herhangi bir dilde belirli bir anlama gelmeyen … (kelimelerin ayrı ayrı anlamı olmakla beraber birleşince net bir anlamı yoktur) ibaresini seçmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve davalı yanın inandırıcı bir açıklama getiremediği kanaatine varılmıştır.Davacının … İbareli dayanak markasının özgün ve yüksek ayırt ediciliğe sahip olduğu, davalı şirketin davacı ile aynı sektörde iştigal ettiği, davalı şirketin basiretli bir tacir gibi davranma yükümlülüğü olup mezkur markanın varlığından haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve davalı yanın bu duruma makul bir açıklama getiremediğinden, davalının … ibareli marka tescilinin kötü niyetli olduğu kanaatine varılmıştır.Her ne kadar dava tarihine kadar böyle bir markanın varlığının bilinmediği ifade edilmişse de davalı şirketin, davacı yanın dünya çapındaki gerçek ve üstün hak sahibi olduğu … ibareli markadan haberdar olmamasının mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Sunulan faturaların güncel tarihli ve meblağlarının düşük olması ayrıca, davalı tarafından markayı tanıtmak ve büyütmek için yoğun çalışmalar yapıldığına ilişkin deliller sunulmadığından sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşmediği, davacı yanın hükümsüzlük davasını ikame edebilmek için hak düşürücü süreye tabi olmadığı kanaatine varılmıştır. Markanın hükümsüzlüğü SMK’da özel olarak düzenlendiği için, tescilli markanın sicilden terkini ancak SMK hükümleri çerçevesinde söz konusu olabilir. Haksız rekabet hükümlerine dayanılarak markanın terkinini sağlamak mümkün değildir. Haksız rekabet hükümlerinin, davaya konu … sayılı … ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine hukuki dayanak teşkil edemeyeceği kanaatine varılmıştır. Bütün dosya kapsamından: … tescil numaralı … markanın, davalı tarafından tescilinin kötü niyetli olduğu bu nedenle markanın tescilli olduğu tüm mal ve hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; “Mahkeme hükümsüzlük kararını ‘kötü niyetli tecil’ olgusuna dayandırıldığını, gerek Yargıtay kararlarında, gerek Avrupa Birliliği Adalet Divanı (ABAD) kararlarında tescilin hangi şartlarda kötü niyetli sayılacağı esasında açıklığa kavuşturulduğunu, mahkemenin işbu kriterleri değerlendirmeden hatalı bilirkişi raporuna bağlı kalarak kurmuş olduğu hüküm açıkça hukuka aykırı olduğunu, Bilirkişi Raporun sonuç kısmında; ‘Davacı tarafın … markasının Türkiye’deki gerçek hak sahibi olduğunu ispat layamadığı, -Davacı taraf markasının, davalı markasının tescil edildiği 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğunu ispatlayamadığı! şeklindeki tespitlerinin yerinde olduğunu, Tescilin kötü niyetli olarak yapıldığını iddia edenin bunu ispat etmesi gerektiğini, MK.md 3’e göre asıl olan iyiniyetin varlığı olduğunu, iyiniyet karinesini aksini karşı tarafın ispat etmesi gerektiğini, Prof Dr. …a göre ‘Tescil sırasında iyi niyetin varlığı yeterlidir. Markanın tesciline engel olan durumun sonradan öğrenilmesi, ikinci tescili yapan kişinin kötü niyetli sayılmasını gerektirmez. Tescil sırasında iyi niyetli olan kişi iyi niyetli sayılacağını.’ Kötü Niyetli tescilin tespitinde Yargıtay Kararları başta olmak üzere CJEU (Avrupa Birliği Adalet Divanı -ABAD) kararlarında açıkça belirlenen esaslar göz önünde bulundurulması gerektiğini, CJEU Kararlarında Benimsenen Kriterlere göre ‘Kötü niyetli tescilde somut olayın bütün faktörleri göz önünde bulundurulması gerektiğini.’ CJEU kararlarında ve AB Marka Tüzüğü’nün 52/1-b maddesinde açıkça belirtildiği üzere tescilin kötü niyetli olup olmadığının, tescil başvurusunun yapıldığı tarih itibarıyla inceleneceğini,Yargıtay tarafından belirlenen kriterler bakımından inceleme yapıldığında; tescilin şantaj amaçlı olmadığı, marka ticareti yapma amaçlı olmadığı, başkasının markasından haksız yarar sağlamak amaçlı olmadığı, tescilin ihtiyaca binaen yapıldığı, iyi niyetli bir tescil olduğu açıkça anlaşıldığını, Müvekkil şirket “…” markasını 9,11 ve 35. Sınıfın tüm alt başlıklarında bu sınıflara dahil tüm mal ve ürünleri kapsayacak şekilde tescil ettirdiğini, davacı şirketin faaliyet alanı özellikle LED üretim ve satımına ilişkin olmasına rağmen, faaliyet alanı ile ilgi ve ilişiği olmayan diğer mal ve ürünlerin hükümsüzlüğü için (özellikle davacının 35. sınıfta hiç bir tescil başvurusu yokken markanın tümden hükümsüzlüğünü talep etmesinin) dava açmasının kötü niyetinin göstergesi olduğunu, Buna rağmen bilirkişi raporunda ‘Müvekkil şirketi hatalı bir şekilde kötü niyetli ilan edilmesi ve kötü niyetin bölünemeyeceğinden bahisle müvekkilin tescilli markasının tüm sınıflar bakımından hükümsüzlüğüne karar verilebileceği’ değerlendirmesinin hatalı olduğunu, 2002 yılı itibariyle davacı markasının ne tanınmış olmadığını ve ayırt ediciliği yüksek bir marka da olmadığını, iyi niyetin araştırılması gereken anın tescil anı olan 2002 yılı olduğunu ve o tarihe göre değerlendirme yapılması gerektiğini, SMK’nun 25. Maddesi uyarınca davacı taraf 5 yıllık hak düşürücü süre içerisinde huzurdaki davayı açmadığını, davacının 2002 yılındaki tescili 2017 yılında öğrendiklerini iddia etse de bu iddianın hayatın olağan akışına uygun olmadığını, davacının uzun bir süre sessiz kalmak suretiyle dava hakkını kaybettiğini, Ülkesellik ilkesi uyarınca bir marka hangi ülkede ve hangi sınıflarda tescilmiş ise o ülkede hukuki koruma sağlayacağından, bilirkişi raporunda davacı yanın Türkiye’de hak sahibi olduğunu ispat edemediği açık ve net olarak ifade edilmiş iken aleyhe hüküm kurulmasının usule aykırı olduğunu,Kötü niyetin bölünebilirliği noktasında Avrupa Birliği Adalet Divanının bir çok kararı olmasına rağmen mahkemenin bu hususlara da hiç değinmeden müvekkil adına tescilli … markasının tüm sınıflar bakımından hükümsüzlüğüne karar vermesinin hatalı olduğunu.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *04/12/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunda: “Davacının … markasının Türkiye’deki gerçek hak sahibi olduğunu ve markasının, davalı tarafın markasının tescil edildiği 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğunu ispatlayamadığı, davacı markasının 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğu ispatlanamadığı için davalı tarafa ait markanın SMK 6/4 maddesi kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği; Mahkemenin aksi görüşte olup davacı yanın … ibareli dayanak markasının, davalı tarafa ait markanın tescil tarihi olan 2002 yılı itibariyle tanınmış marka olduğuna kanaat getirmesi halinde, taraf markalarını oluşturan işaretlerin ve markaların yöneldikleri mal ve hizmetlerin benzer olduğu, ancak bu bağlamda davalı tarafa ait markanın SMK 6/4 maddesi kapsamında hükümsüz kılınmasının mümkün olacağı, davalı tarafın Türkiye’deki dava konusu marka tescilinin kötü niyetli olduğu, kötü niyetli tescilin ülkesellik ilkesinin istisnalarından birisini teşkil etmesine bağlı olarak davalı tarafa ait markanın tescilli olduğu tüm mal vc hizmetler bakımından hükümsüzlüğüne karar verilebileceği, Türkiye’de tescilli olmayan ve kullanılmayan bir yabancı ticaret unvanının haksız rekabet hükümlerine göre korunması ve SMK 6/6 madde hükmüne dayanan markanın hükümsüzlüğü taleplerinin ülkesellik ilkesine binaen reddedilmesi gerektiği, davalı yanın kötü niyetli olması nedeniyle davanın hak düşürücü süreye tabi olmadığı, bu bağlamda davacı yanın hükümsüzlük davasını yasal süre içerisinde ikame ettiği, sessiz kalma yoluyla hak kaybının bulunmadığı, haksız rekabet hükümlerinin davaya konu … sayılı … ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine hukuki dayanak teşkil edemeyeceği.” bildirilmiştir.
GEREKÇE: Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “Davanın KABULÜNE, -Davalı adına … tescil nolu “…” ibareli markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, -Karar kesinleştikten sonra karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere TPMK’na gönderilmesine.” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dosyada mevcut bilirkişi kurulu raporunda; “Davacının … markasının Türkiye’deki gerçek hak sahibi olduğunu ve markasının, davalı tarafın markasının tescil edildiği 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğunu ispatlayamadığı, davacı markasının 2002 yılı itibariyle tanınmış marka statüsünü haiz olduğu ispatlanamadığı için davalı tarafa ait markanın SMK 6/4 maddesi kapsamında hükümsüzlüğüne karar verilemeyeceği.” tespit ve kanaati bildirilmiş olmakla; kötüniyet konusundaki değerlendirmenin davalı tarafından marka tescilinin yapıldığı 2002 yılına göre yapılması gerektiğinden; dosyadaki deliller ve denetime elverişli bulunan bilirkişi raporu uyarınca; tescil tarihi itibariyle davacının … markasının tanınmış olmadığı ve Türkiye’de gerçek hak sahibi olduğu ispatlanamadığından, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile kabulüne karar verilmesi hatalı olduğundan, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 26/10/2020 tarih, 2017/635 E. – 2020/312 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Davanın REDDİNE, 4-Alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 148,50 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda hüküm kurulmasına yer olmadığına, 7-Davalı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 15.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 8-İstinaf peşin harcının talebi halinde davalıya iadesine, 9- İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 11-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.08/03/2023