Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/910 E. 2023/160 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/910 Esas
KARAR NO: 2023/160
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/09/2020
NUMARASI: 2017/514 2020/271
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/02/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İstanbul Üniversitesi Konservatuar Tiyatro bölümü mezunu olduğunu, daha öğrenciyken … (…) ile çalışmaya başladığını, … Tiyatrosu ve İstanbul Büyükşehir Belediye Tiyatrolarında da görev yaptığını, … Atölyesinde senaryo dersleri alıp, Colombia Üniversitesinde …’ın derslerine katılan vekilinin “…” adlı TV dizisi ile “…” adlı televizyon filminin hikayesini yazarak, proje tasarımını da yaptığını, hala güzel bir eğitim kurumunda etkili konuşma dersleri ve kamera oyunculuğu dersleri veren müvekkilinin …, … gibi sinema filmlerinde, …, …, …, …, … gibi bir çok televizyon dizilerinde ve muhtelif televizyon filmlerinde rol alan tanınmış oyuncu ve gerçek bir sanatçı olduğunu, Kültür ve Turizm Bakanlığı Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğüne önceleri “…” adı verilen proje için destek talebinde bulunması ve anılan genel müdürlüğün uygun gördüğü 15.000 TL’nin ödenmesi üzerine, müvekkili tarafından 2006 yılında davanın konusu olan … isimli senaryo yazımına başlandığını ve tamamlanarak Kültür Bakanlığı’na teslim edildiğini, bir yıl sonra başvurulduğunda ise Bakanlıkça başvuruya olumsuz yanıt verildiğini, müvekkilinin yılmadığını aynı senaryo ile … adıyla ve … adıyla bir çok yere başvuruda bulunduğunu, senaryosunu film olarak çekmek isteyen müvekkilinin senaryoyu alenileştirdiğinin farkında olduğunu, senaryonun eser sahibi olan müvekkilinin bir süre önce … TV logosu ile yayın yapan …’de … adıyla bir dizinin yayınlanacağını fark ettiğini, fragmanında kendisi tarafından yazılan senaryonun dizi haline getirilmekte olduğunu anlayarak noter kanalıyla ihtarname çektiğini, senaryonun kendisine ait olduğunu ve aynı isimle yayınlanacağı belirtilen dizinin yayının durdurulmasına eğer isteniyorsa FSEK’den kaynaklanan hakların devri ve kullanımı için kendisi ile bağlantı kurulmasını talep ettiğini, ancak ihtarnameye rağmen dizinin yayına başlamış olduğunu, müvekkilinin senaryosunun ailesini zorla evlendirmek istediği bir kızın bu isteğine karşı direnerek mücadele etmesini konu aldığını, bunun çok genel bir konu olduğunu herkes tarafından muhtelif şekillerde özgün fikir ve karakterlerle yan hikayelerle süslenerek intihale mahal vermeksizin senaryolaştırılabileceğini, dava konusu olayda gerçekleşen durumun bu olmadığını, senaryodaki kahramanın adının … olduğunu, … olarak da kullanılan bu kelimenin … veya … anlamına geldiğini, Arapça kökenli olduğu için senaryodaki hikayenin kahramanı Arap nüfusun çoğunluğu oluşturduğu Mardin doğumlu olduğunu, orta Anadolu’da Arap kökenli ve Arapça konuşan vatandaşlarımız yaşamadığından Niğde’li olan dizi karakterinin bu ismi taşımasının ilginç olduğunu, dizinin senaristinin ikinci bölümde … adının anlamını açıklattırılması ve “Venüs güneş sisteminde diğerlerine ters dönen tek gezegen” diyen …’e …’nin de “benim gibi ben de her bir şeyin tersine giderim” dedirtmesi olduğunu, bu fikrin senaryonun dördüncü sayfasından aynen alıntılandığını, çekilen dizide senaryoda bahsedilen her unsura aynen veya çok az değiştirilerek yer verildigini, müvekkilinin yıllardır bir sponsor bularak film haline getirmeyi arzuladığı senaryonun bir şekilde ele geçirilerek fütursuzca ve ihtara rağmen diziye dönüştürülüp çekilmesin arzusu hilafına gösterime sokulmasının ve senaryonun da davalı … tarafından yazıldığının belirtilmesinin son derece üzücü bir durum olduğunu, davalılardan … ile … TV’ye ihtarname çekildiğini ve senaryonun özgün olmadığını eser sahibinin müvekkili olduğunun açıkça belirtmiş olmasına rağmen uyarıya aldırmayarak eser sahipliği hususunda hiçbir araştırma yapılmadığını, dizinin yayına girdiğini iddia ederek, müvekkiline ait aynı adı taşıyan senaryodan intihal suretiyle … isimli diziyi çeken davalıların müvekkilinin mali ve manevi haklarını ihlal ettiklerinin tespitine, muhtemel senaryo bedelinin tespit edilerek FSEK 68 maddesi uyarınca tespit edilecek miktarın üç katının davalılardan tahsili ile şimdilik 500 TL tazminatın, FSEK 70/2-3 maddesi uyarınca diziden elde edilen net karın da ilk yayın tarihinden itibaren hesaplanmasına fazlaya ilişkin haklarının saklı kalması kaydıyla şimdilik 500 TL maddi, 150.000 TL manevi tazminatın 01/03/2017 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu senaryoların bu coğrafyada yaşayan hemen hemen her senaristin yazabileceği anonim konuları ihtiva eden senaryolar olduğunu, …’nın sabitliği, parlaklığı ve kurtarıcı olmasının insanlarda her zaman hayranlık yarattığını ve etkilendiğini, …’nın yarattığı etkinin evrensel olduğunu, anonim konular üzerinde tekel oluşturulmasının mümkün olmayan konular olduğunu, kız çocuklarının zorla evlendirilmesi ve bu durumdan kaçmak isteyen kızların hayatlarının birçok yapımda ve eserde konu edildiğini, bu konuyu kendi konusu gibi benimsemek ve başka kullananları intihalle suçlamanın kabul edilebilir bir bakış açısı olmadığını, davacının mantığıyla hareket edilmesi halinde kendisinin de aynı şekilde suçlanabileceğini, aynı konuya ilişkin birçok eserlerin mevcut olduğunu, davacının senaryosunda yer verdiği dramatik durumun herkesin aklına gelebilecek herkes tarafından eserlerde kullanılabilecek bir durum olduğunu, müvekkilinin de kız çocuklarının yaşadığı bu dramatik durumu özgün bir şekilde işleyerek kendi senaryosunda kullandığını, müvekkilinin ünlü bir senarist olduğunu ve aynı zamanda devlet tiyatrosu oyuncusu olduğunu, televizyon kanallarında yayınlanan birçok projesi olduğu gibi kanal veya yapımcılarca kendisinden talep edilen ancak müvekkilinin yayınlanmasını kabul etmediği projelerinin de mevcut olduğunu, müvekkilinin … projesinin yaratılış ve evrilme sürecinin başka bir senaryoya dayanmayacak kadar uzun ve eski olduğunu, davacının senaryosunu yıllarca kendi kontrol alanından çıkarmadığını, umuma arz etmediğini, amacının destek alabileceği bir sponsor bulmak olup senaryosunu sadece ilgili kişilere gösterdiğini, dolayısıyla davacının senaryosunun alenileşmediğini ve müvekkilinin davacının henüz alenileşmemiş senaryosuna ulaşmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; … Ltd. Şti ve davalı …arasında imzalanan 02/01/2017 tarihli Dizi Film Yapım Sözleşmesi uyarınca, …’ın … adlı dizi filmin yapımını gerçekleştirerek müvekkili şirkete ait … TV logolu televizyon kanalında yayınlanmak üzere teslim etmeyi kabul ettiğini ve dizinin 17.bölüm ile final yaptığını, davacı tarafından müvekkili şirkete gönderilen ihtarname üzerine davacıya ve söz konusu dizinin yapımcısı olan davalı … Yapım’a ihtarname gönderildiğini ve iddia edilen hususlara yönelik olarak bilgi talep edildiğini ve iddiaların haklı olması halinde müvekkili şirket nezdinde oluşacak zararlardan dolayı … Yapım’ın sorumlu olacağı hususların bildirildiğini, cevabi ihtarnamede ise tüm bu hususların haksız ve mesnetsiz iddialardan oluştuğunu, gereken tüm cezai ve hukuki işlemlerin başlatılacağının bildirildiğini, bunun üzerine … isimli dizinin yayınlamaya başladığını, davacının davasını kabul anlamına gelmemek üzere … Yapım’ın eserin tüm haklarını devretmeyi kabul ettiğini, davacının iddialarını hiçbir şekilde kabul etmediklerini, müvekkili şirkete herhangi bir sorumluluk yüklenemeyeceğini, müvekkili şirketin yasal mevzuatlara göre kurulmuş ve üçüncü kişilerin haklarına saygılı ve temel yayıncılık ilkelerine bağlı bir yayın kuruluşu olduğunu, müvekkili şirketin imza altına aldığı sözleşmeye dayanarak … isimli diziyi yayınlamasının hayatın olağan akışı dahilinde olduğunu, ayrıca müvekkilinin kabul anlamına gelmemekle birlikte söz konusu dizinin senaryosuna benzer nitelikte olan senaryoları bilmesinin veya bunu öngörmesinin mümkün olmadığını, dava konusu uyuşmazlığın davacı ile diğer davalılar arasında olduğunu, müvekkiline yöneltilebilecek herhangi bir husumetin bulunmadığını, davacının sahibi olduğunu iddia ettiği senaryonun kendisine ait olduğunu, bu senaryonun iddia edildiği gibi diğer davalı senaristin yazdığı senaryodan önce yazıldığını ispat edemediğini, davacının iddialarının soyut iddialardan öte gitmediğini belirterek, müvekkiline husumet yöneltilemeyeceğinden husumet noksanlığı itirazlarının dikkate alınarak müvekkili şirket yönünden açılan davanın reddine, mahkemenin aksi kanaatte olması halinde davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı …vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin televizyonun beğenilen dizi ve sinema projelerine imza atan, her bir yapımı için profesyonel kişi ve ekiplerle işbirliği yapan ve bu faaliyetlerini büyük bir titizlikle yürüten Türkiye’nin önemli prodüksiyon şirketlerinden biri olduğunu, davacının iddialarının gerçek dışı ve haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının senaryosu ile diğer davalının senaryosunun hikaye, kurgu ve olayların işleniş biçimi gibi temel, esaslı ve etkin özelliklerinin hiçbir benzerlik taşımadığını, davacının iddiasını kanıtlamak için bir kaç dramatik durum anlatımı ile senaryoları kıyaslayıp benzerlik kurarak hak iddia etmesinin aşırı ve abartılı bir yaklaşım olduğunu, davacının 10 yıl önce yazıp Kültür Bakanlığına teslim ettiğini iddia ettiği senaryoyu davalı senaristin elde etmesinin mümkün olmadığını, bakanlıkla ve sponsorluk için başvurulan şirketlerle davalı senaristin bağlantısının ispatlanması gerektiğini ve bu konuda hiç delil gösterilemediğini, FSEK’te fikrin ve temanın korunmadığını, bir eserdeki fikrin başkasınca yorumlanarak yeni eser meydana getirilmesinin hak ihlali teşkil etmediğini, ölüm, töre gibi konuların edebi eserlerde sık kullanıldığını, bu konuların ve temaların kullanılmasında eser sahiplerinin eserlere hususiyet ve üsluplarını yansıtmaları gerektiğini, ülkemizde kızların zorla evlendirilmesi ve bundan kaçmak istemeleri, kan davası, töre cinayeti gibi konularda yüzlerce roman, hikâye ve şiir yazıldığını, bu konular üzerinde kimsenin tekelinin olmadığını, dava konusu olayda intihal bulunmadığını, senaryoların öykü, kahramanlar, dramatik yapı, üslup ve işleyiş bakımından tamamen farklı olduklarını, senaryo adlarının benzerliği gerekçe gösterilerek hak iddia edilemeyeceğini, ana karakter adlarının benzediği yönündeki davacı iddiasının haksız olduğunu, “…” haricinde ad benzerliği olmadığını, …’nin ise …’nın diğer adı olduğunu, …’nın simgeselliğinden yararlanılarak dramatik metin oluşturulacak ve aşk hikâyesi yazılacaksa karakterin adının … konmasının doğal olduğunu, çağdaş sinema, tiyatro ve edebiyatta …’ndan esinle yazılmış adların karakter ya da eser adı olarak pek çok eserde kullanıldığını, davalı senaristin senaryoya … karakterini barındıran “…” adıyla başladığı, hikâyede yaptığı düzenlemelerden sonra … karakterinin öne çıkmasıyla proje adının “…” olmasına karar verdiğini, …’nın yarattığı etkinin evrensel olduğunu, bu nedenle bu yıldızdan esinlenen sanat eserleri arasında benzerliğin kaçınılmaz olduğunu, zorla evlendirilmek istenen kız çocuğu hikâyesinin davacıya özgülenmiş kabul edilemeyeceğini, davacının argümanıyla bakıldığında, davacının da başka yazarların hikâyesini kendine mal ettiğinin iddia edilebileceğini, davacının ve davalı senaristin hikâyelerinin bütün olarak değerlendirilmesi halinde intihal olmadığının anlaşılacağını, hikâyelerde kurguların, karakterlerin, olayın işlenişinin, sahnelerin farklı olduğunu, davacının zorlama yorumla senaryolardaki sahnelerde benzerlik bulmaya çalıştığını, hemen her dizide kullanılan cümleler ve eşyalardan yola çıkılarak benzerlik iddiasında bulunulmasının kötü niyetli bir davranış olduğunu, davacının eserinin sadece hikayeden ibaret olduğunu ve sinema eseri haline getirilmediğini, eserin FSEK’e göre korunması için kamuya sunulmuş olmasının, eser sahibinin mahremiyetinden çıkıp 3. kişilerce erişilebilir olmasının gerektiğini, davacının eserinin Kültür Bakanlığına veya sponsorluk temini amacıyla birkaç şirkete göndermesinin eseri alenileştirmediğini, alenileşme için aranan şartların gerçekleşmediğini, davacının hem FSEK m. 68 hem de FSEK m. 70/2-3 uyarınca tazminat talep etmesinin mümkün olmadığını ve talep edilen tazminatların fahiş olduğunu, istenen faiz türünün de hatalı olduğunu, varsayımsal sözleşme bedeli tayin edilirken eser sahibinin bilimsel ve sanatsal yeterliliği ile üretim kapasitesi gibi sübjektif niteliklerinin ve eserin sayfa yapısı, estetik görünümü, niteliği, ihlal edilen hakkın türü vb. objektif kriterlerin dikkate alınması gerektiğini, az tanınmış bir eser sahibi ile tanınmış bir yazarın telif ücretleri arasında fark olacağını, davacının bugüne kadar yayınlanmış herhangi bir eserinin olmadığını, halk arasında ve sanat camiasında tanınmadığını, dolayısıyla da davacının hikayesinin değerinin belirttiği değer olamayacağını savunularak, davanın reddi talep edilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 17/09/2020 tarihli, 2017/514E.-2021/271K. Sayılı kararı ile; “…her ne kadar alınan 2. Rapor ve ek raporda birden çok klişenin aynı anda iki projede yer alması “klişe” konulardan öte bir değerlendirme gerektirdiği belirtilmiş ise de gerek ilk rapor gerekse son alınan raporda davacıya ait senaryo ile dizide kullanılan senaryodaki birçok benzerliğin (benzer ekonomik ve sosyal yapıdan gelen, benzer ismi taşıyan -ki bu benzerlik çoban yıldızından gelmekle- kadın karakterlerin zorla evlendirilmek istemediği için kaçması, tanıştığı erkek karakterle aralarında aşk ilişkisi kurulması, evlendirilmek/evlendirildiği düşmanlarca kovalanması ve erkek karakterle onlardan kaçması, araç olarak kamyonetin kullanılması, her iki erkek karakterin de belli bir sanatsal yeteneklerinin bulunması ve bunu kadın karaktere karşı kullanmaları) yıllardır Türk edebiyatında ve sinemasında defalarca işlenmiş olan klişe olarak tabir edilen konular olduğunun tespit olunduğu dolayısıyla klişelerin herhangi bir kimseye hak sahipliği tanımayacağı gibi klişe konulardaki benzerliğin intihale de sebebiyet vermeyeceği izahtan vareste olup son alınan rapor ve ek rapordaki klişe tespitine rağmen klişelerdeki birden çok benzerliğin intihal olduğu – klişelerde davacı hususiyetinin yansıtıldığı yönündeki değerlendirmelerin dosya kapsamı ve rapor içeriğindeki değerlendirmeler ile uyumlu olmadığı anlaşılmakla davacının intihal iddialarının sübut bulmadığına kanaat getirilmekle sübut bulmayan davanın reddi…” şeklinde karar verilmiştir. Kararı davacı vekili istinaf etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemece verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, huzurdaki uyuşmazlıkta müvekkiline ait senaryo ile yayınlanan dizi film arasındaki benzerlik yalnızca konudan ibaret olmayıp, müvekkilinin eserindeki birçok temel ve yardımcı unsurun aynen alınıp uzatılarak bir dizi film haline getirildiğini, bu kadar çok benzerliğin tesadüf olamayacağını, Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 28.06.2013 gün ve 2011/12752 Esas, 2013/13684 Karar sayılı ilamında, “intihal için eserin birebir alınmasının zorunlu olmadığı” açıkça belirtildiğini, tamamı klişe olarak kabul edilse dahi müvekkilinin bu klişelerden kendi hususiyetini yaratan özgün bir eser ortaya koyduğunu ve bu eserindeki tüm unsurların davalı tarafından aynen ve/veya çok benzer şekilde kullanıldığını bildirmiştir.
DELİLLER:Yargılama sırasında alınan 07/09/2018 tarihinde sunulan bilirkişi raporunda; davaya konu eserler arasında intihal bulunmadığı ve iki eserin ayrı hususiyetler taşıdıkları, eserler arasındaki benzerliklerin ve ortak yönlerin, anonim isimler ve benzer eserlerde sıklıkla rastlanabilecek klişe diyaloglar ve durumlardan ibaret bulunduğu, herhangi bir mali veya manevi hak ihlalinin saptanamadığı, FSEK m.68 ve 70 kapsamında talep edilebilecek bir tazminat hakkının tespit edilmediği yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır. Yargılama sırasında alınan 03/05/2019 tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafın FSEK anlamında eser sahibi olduğu, bir bütün olarak iki eser değerlendirildiğinde ana hikâyenin herkesçe kullanılabilir tesadüfleri aştığını, sebebi her ne olursa olsun hikâyelerin farklı işlendiğini göz önünde bulundurarak, davacı eserin kaynak olarak kullanıldığı ve davalı eserin bir işleme eser olduğu, bu kapsamda davacının FSEK m.14 ve 21’de düzenlenen mali ve manevi haklarının ihlal edilmesi sebebiyle FSEK m.68 ve 70’de öngörülen tazminat kalemlerini talep edebileceği, hususlarında tespitlerin bildirildiği anlaşılmıştır. Yargılama sırasında alınan 20/01/2020 tarihli olan bilirkişi raporunda; dosya kapsamında bulunan söz konusu deliller ışığında, davacı tarafın 2012 yılından itibaren dava konusu eser üzerinde hak sahibi olduğu, davacı eseri ve davalı kullanımları incelendiğinde, eserlerin tema ve finalleri dikkate alındığında eserin tümünde bir intihalden bahsedilemeyeceği…” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Senarist … tarafından verilmiş ve dava dilekçesinin ekinde yer alan mütalaada özetle; … TV’de yayınlanan “…” isimli dizi ile davacının film senaryosunun benzerliklerinin madde madde sayıldığı, davacının sinema filmi dosyasının sinopsis, ana hikâye ve karakterlerle ilgili kısmının ve senaryonun okunduğu, dizinin ilk bölümünün izlendiği, netice olarak, ana hikâyenin çıkış noktası, başrol kahramanlarının adları da dâhil birçok ana karakter yapısı ve hikâyedeki işlevi itibariyle davacının film senaryosu ile dizinin çoğu yerde çakıştığının ve benzediğinin görüldüğü, dizideki bazı sahnelerin mizansen, bazı sahnelerin diyalog ve bazı sahnelerin de sembolik olarak kullanılan detay unsurlar itibariyle davacının film senaryosu ile örtüştüğü, dizinin senaryosu ile davacının film senaryosu arasındaki benzerliklerin tesadüfün ötesinde olduğu, davacının sinema filmi senaryosunun daha önce yazılmış olması sebebiyle intihalin söz konusu olduğu belirterek, benzerliklerin FSEK uyarınca davacı lehine telif hakkı doğurması gerektiği belirtilmiştir. Devlet Tiyatroları Dramaturgu Doç. Dr. … tarafından verilmiş olan ve dava dilekçesinin ekinde yer alan mütalaada özetle; davacının “…” başlıklı film senaryosunun ve davaya konu TV dizisinin ilk dört bölümünün görüntü kayıtlarının incelediği, filmin başkahramanı …’nin adının (Venüs gezegeninden hareketle) itiraz eden, yaşadığı kültüre direnen, mücadeleci karakteri vurguladığı, karakterin kendi kültürüne (Mardin’e) ait bir isimle özdeşleştirilmesi ve bunun senaryoda dillendirilmesi ile dizideki … karakterinin: “Venüs güneş sisteminde diğerlerine ters dönen tek gezegen” demesinin ve yine dizide … karakterinin: “Benim gibi bende her bir şeyin tersine giderim” demesinin tesadüf olamayacak kadar büyük benzerlik olduğu, film senaryosundaki “…” ile dizideki “…” arasındaki benzerliğin sadece isim olmadığı, karakterlerin motivasyonlarının ve bazı davranış özelliklerinin de benzediği, senaryodaki … ile dizideki … arasında mevcut benzerliğin dönüştürülmüş olduğu ve fakat üç ana unsurun korunduğu, zira …’in de, … gibi, alaylı olarak güzel sanatlarla uğraştığı ve …’nin portresini yapması ile aralarında filizlenen aşk sırasında tavır özelliklerinin benzer olduğu, her iki kahramanın da, …’den/…’den etkilenmelerine rağmen bu hissi ona açılmadan yaşadıkları, …’in de, … gibi, …’nin/…’nin özgürlüğe kavuşmasına yardımcı olduğu, film senaryosunda kız kardeşinin peşine düşen …’ın yerini, dizide, evlenmek istemediği …’in oğlu …’ın aldığı, olumsuz karakterler … ve …’ın motivasyonlarının …’yi/…’yi yakalamak ve namus meselesini noktalamak olduğunu ve her ikisinin de …’nin/…’nin dert ortağı küçük kardeşe baskı yaptıkları, …’ın film senaryosundaki zaman karakterinin türevi olduğu, dizi boyutlarının elverdiği ölçüde genişletildiği, dizi ile film arasında …’nin/…’nin küçük kardeşiyle olan intikam ilişkisi, ona dair hayalleri ve diğer kişilerin bunu referans alarak küçük çocuğa yaptıkları arasında ciddi benzerlik olduğu, benzerliğin hem kızın kaçışından sonra çocuğa yapılanlarda, hem kaçış öncesi abla-kardeş arasındaki ilişkide ve/item de ilerleyen zamanlarda birlikte kurdukları yaşamda (örn. çocuğun ablasının yanında ders çalışmasında) görüldüğü, …’nin/…’nin zorla evlendirilmeye itirazı, film senaryosunda ağabeyi ve dizide babası tarafından dövülmesi, senaryoda ağabeyi … ve dizide … tarafından peşine düşülmesi, kaçışı sırasında tesadüfen …’in/…’in ekmek teknesine sığınması kırmızı kamyonetle yola çıkılması, yolda …/… ile …/… arasında çıkan anlaşmazlık, kızın kamyonetten inmesi, tekrar binmeye ikna edilmesi, …’in/ …’ın kıza giysi hediye etmesi, …/… ile …/… arasındaki örtük aşk gibi aksiyonlarda benzerlik olduğu, film senaryosunun Mardin’de, dizinin ise Kapadokya’da başladığı, ancak güzergahın her ikisinde de İstanbul olduğu, mekan ve güzergah kullanımında benzerlik bulunduğu, …/… ve …/… kamyonetle kaçarken onlara yetişen …/… tarafından kamyonete ateş etmesi ve “…” replikleri sahnesinin film senaryosu ile aynı olduğu, kırmızı kamyonet ile portre ve poşette hediye edilen elbisenin hem senaryoda hem de dizide üzerine anlam yüklenen sembolleştirilmiş görseller olduğu, yüklenen anlamlar ve kullanım tarzı ile bağlamın benzer olduğu, dizi tanıtımında konunun “Kapadokya’nın zengin ve güçlü adamlarından, ileri yaştaki … genç güzel … ile evlenmek ister, … düğün için Niğde’den konağa getirilir. Mertliği ile tanınan taş ustası …’in yolu …’yle bu süreçte kesişir. Ateş ve su kadar birbirlerinden uzak durmaları gerekse der … ile … arasında tutkulu, büyüleyici bir aşk başlar. Ancak aşkları değdikleri her şeyi yakıp yıkar küle döndürür. Üstelik karşılarında … kadar güçlü bir engel daha vardır. …, … ile …’nin …’nın masalsı dünyasında başlayıp İstanbul’a uzanan soluk soluğa izlenecek gerilim dozu yüksek bir aşk hikâyesi” şeklinde özetlendiği, film senaryosunun konusunun ise ağabeyi … tarafından zorla evlendirilmek istenen …’nin kaçarken yolunun ressam … ile kesişmesi ve Mardin’den İstanbul’a uzanan yolculuk sırasında yakınlaşmaları, İstanbul’da kaçma-kovalamaca, yıkımlar ve gerilimler ile beslenen bir aşk öyküsü olduğu, ana konu benzerliğinin gözden büyük olduğu, netice olarak, “…” adlı TV dizisinin yazım-tasarım-yapım aşamasında davacının senaryosunun kaynak eser şeklinde kullanılarak buluş ve dramatik kurtarışlarından faydalanılmış olduğu, ancak ana konuya eklenen pek çok unsurla dizi boyulu/sürdürülebilirliği gereği farklılaşmaya gidildiği, anlaşmazlığa kaynak olabilecek ayrıştırıcı özellikler bulunduğu belirtilmiştir. Senarist ve diyalog yazarı … tarafından verilmiş olan ve davalı … A.Ş. vekilinin 28/02/2018 tarihli dilekçesinin ekinde yer alan mütalaada özetle; davacının mahkemeye sunduğu dilekçe ve senaryo ile davalı … tarafından yazılan dizi bölümlerinin izlendiği, bu iki eserdeki temel benzerliğin isimleri olduğu, iki eserin de isminin “…” olduğu, her iki eserin konusunun ailesi tarafından zorla evlendirilmek istenen genç kızın damat adayından kaçarken kendisine yardım eden delikanlı ile aralarında aşk filizlenmesi olduğu, “…” adının hususi olmadığı ve bu isimle çok sayıda eser bulunduğu, konunun ise insanlık tarihinin ilk zamanlarından beri sayısız defa kullanıldığı, bu bakımdan isim ve konu benzerliğine intihal denilemeyeceği, diğer benzerliklerin kaçınılmaz olduğu, her iki eserin de adını baş karakterinden aldığı, …’nin …’nın adlarından biri olması, diğer gezegenlerin tersine dönmesi ve …’ün mitolojideki bir tanrı olması gibi bilgilerin ansiklopedik bilgiler olduğu, her iki eserde kullanılan bu bilgilerin eşyanın tabiatı gereği, doğal olarak kullanılabileceği, eserin adının “…” olarak konulmasındaki amacın bu metaforları kullanmak olduğu ve söz konusu metaforları kullanmanın her sanatçının hakkı olduğu; eserlerde baş kahramanın adının “…” değil, …’nın isimlerinden olmayan başka bir ad olması halinde o zaman bu benzerliğin tesadüf veya intihal olabileceğinden şüphe edilebileceği, Venüs gezegeni olan Çoban Yıldızı’nın mitolojide güzellik tanrıçası olduğu, bu bakımdan, eserlerden birinde resminin ve diğerinde taş oyma heykelinin yapılmasının eşyanın tabiatı gereği olduğu, insanların kaçak gelinin peşine düşmesinin bir kaçma-kovalama hikayesinin vazgeçilmez öğelerinden olduğu, kaçma-kovalama hikayelerinin aksiyonundaki arabalı kovalamacalar, silahların patlaması, arkadaki aracın hızlı gitmesi için “bas bas” denilmesi gibi sahnelerin aksiyon içeren her görsel/işitsel eserde bulunduğu ve bu benzerliklere intihal denilemeyeceği, eşyanın tabiatı gereği olmayan tek benzerliğin “kırmızı kamyonet” ögesi olduğu, fakat bu benzerliğin de intihal şüphesi meydana getirmesi için her iki eserde de kamyonetin rengine özel bir anlam yüklenmesi ve bu anlamın her iki eserde de aynı olması gerektiği, kamyonetin renginin değişmesiyle eserin büyük anlam kaybına uğraması ve eserin kırmızı kamyonetsiz düşünülememesi gerektiği, dava konusu eserlerde böyle metaforik bir anlam hissedilmediği, eserlerin ikisinde de kırmızı kamyoneti tedarik etmekle görevli prodüksiyon ekibinin kırmızı kamyonet bulamaması ve örneğin yeşil kamyonet getirmesi halinde de çekimin yapılacağı, iki eserde kamyonet öğelerinin işlev olarak birbirinden farklı oldukları, film senaryosunda, bohem ressamın aynı zamanda evi olan kamyonet yerine bir karavan kullanılabileceği, fakat dizideki kamyonetin taş ustasının iş aracı olduğu ve değiştirilemeyeceği, zira taşın kamyonla taşındığı, iki eserdeki erkek karakterlerin birbirine taban tabana zıt olduğu, birinin yerli, diğerinin yabancı olduğu, bu farklılığın her iki eser sahibinin eserlerinde yürümek istedikleri yolu ve varmak istedikleri noktayı belirlediği ve hususiyetin burada ortaya çıktığı, davacının iddia ettiği gibi bir intihalin olmadığı, intihal olmuş olsa, intihal edenin ilk yapacağı işin baş kahramanın adını değiştirmek olacağı, ismi “…” ve kadın kahramanının adı “…” olan, zorla evlendirilen gelinlerin kaçtığı ve peşinden insanların kovaladığı konuların başka sanatçılar tarafından da ele alınacağı, intihal olduğu iddia edilen benzerliklerin kimse tarafından sahiplenemeyeceği, aksi taktirde dramanın doğduğu M.Ö. 5. yüzyıldan sonra yazılan hiçbir eserin özgün kabul edilemeyeceği, günümüzde kullanılan pek çok konunun o dönemin sanatçıları tarafından da kullanıldığı, pek çok yazara, adı “…” olan ve ailesi tarafından zorla evlendirilen kızın kaçış hikayesini yaz denildiğinde ilk yapacakları işin ansiklopedi ve arama motorlarına bakmak olacağı, yazarların yarısından fazlasının kaçak gelinin adını …’nın isimlerinden olan “…” veya “…” ya da eserin isminde geçtiği için “…” olarak koyacakları; kızın adını “…” veya “…” olarak koyanların, …’nın Venüs gezegeni olduğunu öğrendiklerinde diğer gezegenlerin tersine dönen bu gezegeni kızın karakterine işaret etmek için metafor olarak kullanacakları, bunların yarısından fazlasının …’ün güzellik tanrıçası olmasından yola çıkarak eserlerinde resim veya heykel kullanacakları ve bu resmi veya heykeli yapacak karakteri eserlerine katacakları, ayrıca, gelinin kaçışı sırasında ona eşlik edecek bir refakatçiye veya aşığa yer verecekleri, kaçakları kovalayanların mutlaka olacağı, pek çok yazara ailesi tarafından zorla evlendirilen bir kızın kaçış öyküsünü anlatan “…” isimli bir eser yaz denildiğinde, çoğunun eserinde davacının intihal olarak sunduğu benzerliklerin yer alacağı, çünkü bu benzerliklerin kaçınılmaz ve eşyanın tabiatı gereği olduğu, sonuç olarak davaya konu iki eser arasında intihal bulunmadığı belirtmiştir.
GEREKÇE:Dava, FSEK’den kaynaklanan hakların ihlaline dayalı maddi ve manevi tazminat talebine ilişkindir.Davacı taraf davacıya ait senaryonun davalılar tarafından kullanıldığını iddia etmiş, davalılar ise davanın reddini savunmuştur.Yargılama sonunda davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince istinaf edilmiştir.İstinaf incelemesi istinaf dilekçesinde öne sürülen sebepler ile kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususları gözetilerek yapılmıştır.Dosyanın incelenmesinde; 3 kez bilirkişi raporu aldırıldığı, raporlardan 07/09/2018 tarihli olanda davacının herhangi mali ya da manevi hakkının ihlal edilmediği yolunda 03/05/2019 tarihli raporda ise davacının eserinin kaynak eser olarak kullanıldığı, davalının eserinin ise işleme eser olduğu, buna göre davacının FSEK’in 14. Ve 21. Maddesinde düzenlenen mali ve manevi haklarının ihlal edilmesi sebebiyle FSEK’in 68. Ve 70. Maddelerine göre tazminat talep edebileceği yolunda, nitekim 20/01/2020 tarihli bilirkişi raporunda ise davacının eser üzerinde hak sahibi olduğu, eserlerin tema ve finalleri dikkate alındığında eserin tümünde bir intihalden bahsedilemeyeceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Mahkemenin ise davanın reddine karar verdiği görülmüştür. Somut uyuşmazlığın çözümü bakımından davacının senaryosunun eser niteliğinde bulunduğu anlaşılmakla davalı tarafça yapılan kullanımın davacı eseri ile intihal oluşturup oluşturmadığı, intihal oluşturmakta ise intihal oranının tespit edilerek ve bu konuda bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi bakımından konusunda uzman yeni bir bilirkişi heyetinden ayrıntılı incelemeyi içerir ve istinaf denetimine de elverişli bir rapor alınarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 2. FSHHM’nin 17/09/2020 tarih, 2017/514 E. – 2020/271K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde yargılamaya kaldığı yerden devam edilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 39,70 TL posta masrafı olmak üzere toplam 218,30 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.02/02/2023