Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/783 E. 2023/294 K. 22.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/783 Esas
KARAR NO: 2023/294
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/10/2020
NUMARASI: 2018/531 E. – 2020/328 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/02/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili “…” markasının 1969 tarihinde marka tescilinin gerçekleştiğini, o tarihten beri müvekkiller tarafından uzun yıllardır kullanıldığını, 2003 yılında … İstanbul Kağıt ve Ticaret Limited Şirketi’ni kurduğunu, davalı şirketin … ‘un eski distribütörü ve iş ortağı olup davalının distribütörlük sözleşmesini 12/06/2018 tarihinde feshedildiğini, davalı şirketin sözleşmenin feshini takiben gerek müvekkili şirketin yeni distribütörlerine gerekse de müşterilerine ihtarnameler gönderdiğini, bu ihtarnameler sonucu müvekkilerinin davalının izinsiz ve kötü niyetli olarak “…” markasını taraflar arasındaki ticari ilişki devam ederken tescil ettirdiğinden haberdar olduğunu, fesih ihbarını takiben … Group ve … arasındaki distribütörlük ilişkisi derhal sona ermesine rağmen, … Group’un türkiyedeki müşterileri ve yeni distribütörleri müvekkilleri ile iletişime geçerek davalı …’in müvekkilerinin ülkemizdeki tek yetkili distribütörü olduğunu davalının “…” marka tescilinden kaynaklı tüm hakların sahibi olduğu ve bu nedenle “…” markasının izinsiz kullanımı halinde cezai ve hukuki işlem başlatacağı yönünde tehdit içeren ihtarnameler gönderildiğini, davalı aleyhine talep edilen ihtiyati tedbirlere karar verilmesinde müvekkili şirketlerin acil menfaatinin olduğunu, dava konusu …, …, …, …,…, …, …, …, …, …, …, … ve … nolu markaların üçünçü kişilere devrinin ve devrin sicile kaydının hüküm kesinleşinceye kadar önlenmesini, markaların hükümsüzlüğüne ve www…..com.tr alan adının iptaline ve sicilden terkinine kararı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin … markasını iyiniyetli ve hukuka uygun olarak aldığını, taraflar 1991 yılından beri çalışmakta ve 1994 yılından beri de müvekkilinin … markasını kesintisiz kullandığını, davacı markasının 1994 yılından beri güçlenmesinde müvekkilinin katkısının büyük olduğunu, davacının izni ile iş bu markanın tescil ettirildiğini, davacının iş bu davaya konu tescil belgelerinin varlığından haberdar olmadığını ve herhangi bir izin vermediğini iddia ettiğini, ancak … için 16 yıl, diğer markalar için 8 yıl herhangi bir itirazda bulunulmadığını, bu çapta bir firmanın ben bilmiyordum şeklinde yapacağı bir savunmanın hayatın doğal akışına uymadığını, dava dilekçesinde, müvekkili ile dava öncesinde iletişime geçildiği ancak müvekkilinin bunlara cevap vermediği, müvekkilinin kötüniyetli olduğu ifade edildiğini, ancak davacı tarafından müvekkiline gönderilen tüm yazıların, tek taraflı dayatmalar olduğunu, müvekkili tarafından kabul edilmesini mümkün olmadığının, hatta 27 Temmuz 2018 tarihinde müvekkilinin Belçika’daki vekili tarafından gönderilen cevabın, davacılar tarafından dikkate alınmadığını ve mahkemeye dahi sunulmadığını, davacının 8 yıl süreyle sessiz kalarak markaların hükümsüzlüğü talebinde bulunamayacağını, markaların müvekkili tarafından oluşturulduğunu ve bu yüzden müvekkili tarafından tescil edildiğini, davacıların müvekkilinin kötüniyetli olduğunu kanıtlar hiçbir belge ve delil sunamadığını, müvekkilinin markaları tescil ettirdiğinde, davacının durumu bildiğini ve davacıların tüm bu markalar ülkemizde tescil ettirmek gibi bir niyetinin olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 21.10.2020 tarih ve 2018/531 Esas – 2020/328 Karar sayılı kararıyla; “…davacı tarafından dosyaya sunulan … ibaresi yönünden çok eski tarihli ticaret unvanına sahip olmakla başlayan, çok sayıda ve çok eski tarihli uluslararası marka tescili, iş bu marka ile yapılan dünya çapında ticarete ait çok sayıda ve eski tarihliden yakın tarihe kadar düzenlenmiş faturalar, gerek Türkiye’de gerekse dünya çapındaki satış oranlan, ödülleri, internet siteleri vb tüm deliller ve hükme esas alınan bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, davacı markasının, ilgili tüketici kesimi nezdinde tanınmış marka, en azından sektörel olarak tanınmış marka statüsüne sahip olduğu sonucuna varılmıştır. Davalı şirket davacının uzun yıllar distribütörlüğünü yapmış olup, bu süreçte davacının gerçek hak sahibi olduğu marka tescillerini kendi adına yaptırmıştır. Bu işlem için davacının açık yazılı bir izni ve/veya onayı olduğuna dair ya da tescillerin yapılması için geçerli bir nedeni olduğuna dair bir delil de dosyaya sunulmamıştır. Davalı şirket, bu tescillerin ilki için 2002’de ve diğerleri için de 2010 yılında başvuru yapmış, bu süreçte davacı ile ticari ilişkisi devam etmiş, davalı bu süreçte davacıya bu tescillerle ilgili herhangi bir bilgi vermemiştir. Hal böyle olunca davalının, dava konusu tüm marka tescilleri hususunda kötü niyetli hareket ettiği kanaatine varılmıştır. Davalının, davacının markanın kullanılmasından önceden haberdar olduğuna dair herhangi bir delil sunmamış olması, hatta uzun süreli distribütörlük ilişkisinde bu konuda davacıya hiçbir bilgi vermemiş olması, ayrıca davalının kötü niyetli olarak marka tescil başvurusunda bulunmuş olması gözetildiğinde davacının sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramayacağı yönünde kanaate ulaşılmıştır. Davacının www…..com alan adını 22.06.1995 tarihinde, davalının www…..com.tr alan adını ise 19.06.2018 tarihinde satın aldığı, taraflar arasındaki distribütörlük ilişkisinin davacının tasarrufu ile 12.06.2018 tarihinde fesih ile sona erdikten sadece 7 gün sonra alan adının satın alındığı, … ibaresi yönünden davacının gerçek hak sahibi olduğu, bu ibarenin davacının ticaret unvanının esaslı unsuru olduğu, teknik incelemede tespit edildiği üzere; www…..com.tr adresli siteye giriş yapıldığında açılan sitenin aslında www…..com.tr adresine sahip asıl site olduğu, bu hali ile … ibaresinin içinde geçtiği alan adının, davalı tarafından yönlendirici kod olarak da kullanıldığı, bu kullanımın ticari etki yaratacak nitelikte olduğu, zira yönlendirilen www…..com.tr alan adlı web sitesinde davacı ile aynı iştigal alanında aynı/benzer mal ve ürünlerin bulunduğu gözetilerek davalının alan adının iptali ve sicilden terkini şartlarının oluştuğu sonucuna varılmıştır. Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, TPMK kayıtları, hüküm kurmaya elverişli 10/12/2019 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davacının marka devrine ilişkin talebi yönünden davalının, davacı ile uzun süreli distribütörlük ilişkisi bulunduğu gözetilerek haklı bir sebebin varlığının somut olayda gerçekleştiği (Yargıtay 11. HD. 2012/8932 Esas, 2013/8075 Karar) kanaatine varılmakla davanın kabulüne” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; “Taraflar arasında yazılı bir distribütörlük sözleşmesi olmadığını, ancak davacı ile yıllarca süren ticari ilişkinin sürdürüldüğünü, davacının da bu konuda yazılı bir belge sunamadığını, mahkemece yazılı sözleşme olmaması hususunun irdelenmediğini, mahkemenin müvekkilimin için yazılı izin olmaması nedeniyle kötüniyetli kabul ederken davacı için yazılılık şartını aramamasının haksızlık olduğunu, Müvekkilimin 1991 yılından beri davacı ile çalışmasının hukuki ve ticari durumunun değerlendirilmediğini, müvekkilin yatırımları ve emeği ile davacı markasına yaptığı katkıların yok sayıldığını, Müvekkilimin marka tescillerinin kötüniyetli olduğu edilmesine karşın, davacının 2002 yılında bütün ülkelerde markasını tescil ettirmesine karşın Türkiye’de neden tescil ettirmediğinin irdelenmediğini, TPMK sicilinin aleni olması hiç dikkate alınmadan davacının müvekkilimin marka tescillerinden haberdar olmadığı sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, Davacının tanınmışlığının markaların tescil edildiği tarihe değil günümüze göre değerlendirilmesinin hatalı olduğunu, markaların özellikle Türkiye’deki tanınmışlığındaki müvekkilin etkisinin hiç dikkate alınmadığını, davacının … markalarının tescil tarihinde tanınmış olmadığını, diğer markaların ise hali hazırda da tanınmış olmadığını, Davacının müvekkilime sözlü olarak birçok konuda icazet vermesinin hayattın doğal akışına uygun olduğunu, tüm dünyada faaliyet gösteren bir firmanın markalarının Türkiye’de davacı adına tescilli olduğunu bilmemesinin mümkün olmadığını, buna rağmen 16 yıl ses çıkarmaması ve davalının yatırımına izin vermesi sonrasında işbu davayı açmasının iyiniyetli olmadığını, SMK 25/6.maddesinin açık olduğunu,Kötüniyetin marka başvurusu anında var olmasının gerektiğini, marka başvurusunun olduğu dönemde taraflar arasındaki ticaretin çok büyük hacimli olduğunu, bu nedenle davacının markaların Türkiye’de davalı adına tescil edilmesinde sakınca görmediğini, Son olarak, dava daha çok … markası üzerine yoğunlaşmış olsa da işbu dava, diğer ibareli markalarının da hükümsüzlüğünün istenemeyeceği kanısındayız zira, davacının bu markalar konusunda da sessiz kaldığını, ayrıca bu markaların hiçbirinin davacı adına başka ülkelerde de tescilli olmadığını, markaların müvekkil tarafından oluşturulduğunu, Alan adıyla ilgili olarak da isabetsiz karar verildiğini, zira tescil edilen alan adının müvekkilin marka hakkından kaynaklandığını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *Bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen raporda özetle; “Davacının hükümsüzlük talep ettiği tüm markalar yönünden gerçek hak sahibi olduğunu, davacının … ibareli markasının ilgili tüketici nezdinde tanınmış marka, en azından sektörel olarak tanınmış marka statüsüne sahip olduğu, davalının dava konusu olan ve yukarıda bildirilen tüm marka tescilleri hususunda kötü niyeti olduğu, davacının dava konusu olan ve yukarıda bildirilen tüm markalar yönünden, devir veya hükümsüzlüğü taleplerinde sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğramayacağı, davalının www…..com.tr alan adının iptali ve sicilden terkini şartlarının oluştuğu.” yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
GEREKÇE: Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “Davanın KABULÜ İLE, SMK m.10 gözetilerek davacıların gerçek hak sahibi olduğu anlaşıldığından davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının karar kesinleştiğinde davacılardan …e, diğer dava konusu … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı “…”, … numaralı ” …” … numaralı ” …”, … numaralı “…” markalarının karar kesinleştiğinde davacılardan …’ye DEVRİNE, -Davalı şirket adına tescilli www…..com.tr alan adının iptaline ve sicilden terkinine.” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacının kötü niyetli tescil nedeni ile hükümsüzlük talebinde bulunduğu, mahkemece bu kapsamda yapılan yargılamada; davaya konu tüm markalar yönünden davacının hak sahipliğinin bulunduğu, davalı şirketin davacının uzun yıllar distribütörlüğünü yaptığı, davalının bu süreçte davacının gerçek hak sahibi olduğu marka tescillerini kendi adına yaptırdığı, bu işlemler için davacının açık yazılı bir izni veya onayı olduğuna dair bir delilin dosyaya sunulmadığı, davalının davacı ile ticari ilişkisini sürdürdüğü bu dönemde davacıya bu tescillerle ilgili herhangi bir bilgi de vermediği, buna göre somut olayda davacının sessiz kalması nedeniyle hak kaybına uğramasının sözkonusu olmadığı, tüm bu hususlar gözetildiğinde davalının dava konusu tüm marka tescilleri hususunda kötü niyetli olduğu kanaati ile mahkemece hükümsüzlük kararı verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacının www…..com alan adını 22.06.1995 tarihinde, davalının www…com.tr alan adını ise 19.06.2018 tarihinde satın aldığı, … ibaresi yönünden davacının gerçek hak sahibi olduğu, bu ibarenin davacının ticaret unvanının esaslı unsuru olduğu, ayrıca yapılan teknik incelemede … ibaresinin içinde geçtiği alan adının davalı tarafından yönlendirici kod olarak da kullanıldığı, bu kullanımın ticari etki yaratacak nitelikte olduğu, zira yönlendirilen www…..com.tr alan adlı web sitesinde davacı ile aynı iştigal alanında aynı/benzer mal ve ürünlerin bulunduğu gözetilerek davalının alan adının iptali ve sicilden terkini şartlarının oluştuğu yönündeki ilk derece mahkemesi kararı da yerinde olduğundan, davalı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.22/02/2023