Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/763 E. 2023/171 K. 02.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/763 Esas
KARAR NO: 2023/171
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/01/2021
NUMARASI: 2017/623E, 2021/3 K.
ASIL VE BİRLEŞEN DOSYADA
DAVANIN KONUSU: Marka (Tecavüzün Tespiti, Tazminat, Hükümsüzlük İstemli)
BİRLEŞEN DAVANIN KONUSU:Markanın Hükümsüzlüğü
KARAR TARİHİ: 02/02/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin değerli maden dedektörleri üretim ve satışı ile iştigal ettiğini, davaya dayanak “…” ibareli markasını TPMK nezdinde … ve … nolu marka tescilleri kapsamında faaliyet alanında yer alan 09. ve 35. sınıflar kapsamındaki mal ve hizmetler için koruma altına aldığını, bu nedenle “…” ibareli markanın kullanım hakkının münhasıran müvekkiline ait olduğunu, dava konusu markaları tescil ettiren …’nun müvekkili şirketin münferit imza yetkilisi olarak çalıştığını, 10/05/2016 tarihinde şirket bünyesinden ayrıldıktan 3 gün sonra dava konusu markalar için tescil başvurusunu gerçekleştirdiğini, davalının bu şekilde aynı alanda kullanmak üzere bu markaları tescil ettirmesinin müvekkilinin marka üzerindeki hak sahipliğini bilerek kötü niyetle hareket ettiğini gösterdiğini, davalının bu durumunun başlı başına bir itiraz ve hükümsüzlük sebebi olduğunu, davalıların bu markaların ayırt edici unsuru olan “…” ibaresini kullanmadıklarını, her ikisinin de davacı şirketin eski müdürleri olmaları nedeniyle kötü niyetli oldukları, bu nedenle öncelikle SMK’nın 10.maddesi uyarınca markaların müvekkiline devrinin gerektiğini, bu nedenle davalıya yönelttikleri davada asli talep olarak markaların müvekkiline devredilmesinin terditli talep olarak ise markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesinin talep edildiğini belirterek, davalıların davacının marka hakkına tecavüz ve haksız rekabette bulunduklarının tespitine, önlenmesine, durdurulmasına, kendilerine veya üçüncü kişilere ait internet sitelerinde bu marka altında yürüttükleri tüm tanıtım ve satış faaliyetlerinin durdurulmasına, karara uyulmadığı takdirde sitelere erişimin engellenmesine, bu sitelerin Google arama sonuçlarından çıkartılmasına, 10.000,00 TL manevi tamzinatın ihlal tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, belirsiz alacak ve fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak şartıyla 1.000,00TL maddi tazminatın ihlal tarihinden iribaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsil edilerek davacıya ödenmesine, kararın masrafı davalılardan alınmak suretiyle Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek bir gazetede ilanına, davalı … adına tescilli … numaralı “…” ve … numaralı “…” markalarının davacıya devrine, bu mümkün olmazsa hükümsüzlüklerine ve sicilden terkinlerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA; Mahkemenin 2018/350 Esas sayılı davasında davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin … ve … numaralı “…” ibareli tescilli markaları kapsamında değerli maden detektörleri üretim ve satışı işi ile iştigal ettiğini, davalının ise müvekkili şirketin müdürü iken “…” markasının müvekkili tarafından etkin bir şekilde markasal olarak kullandığını, ancak davalının şirket müdürlüğünden ayrıldıktan 3 gün sonra bu ibare üzerindeki hak sahipliğini bildiği halde bahsi geçen markaların tescili için kötü niyetle başvurduğunu, davalının başvurusunun bir kısmının müvekkilinin itirazı üzerine reddedildiğini, ancak dava konusu … numaralı “…” markasının davalı adına tescil edildiğini, yine müvekkili tarafından davalı aleyhine … numaralı “…” ve … numaralı “…” markaları ile ilgili olarak benzer gerekçelerle Mahkememizin 2017/623 Esas sayılı dosyası ile dava açıldığını, her iki davanın birleştirilmesini talep ettiklerini, bu sebeplerle davalıya ait … numaralı markanın hükümsüzlüğüne, iş bu davanın Mahkememizin 2017/623 Esas sayılı davası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 23/11/2020 tarihli dilekçesinde; fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak ve diğer tüm talepleri aynen kabul edilmek suretiyle 10.000,00 TL manevi tazminat ve 39.597,58 TL maddi tazminatın ihlal tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsil edilerek müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı şirketin 2010 yılında müvekkili …’nun sermayesi ile eşi … adına şahıs şirketi olarak kurulduğu, müvekkilinin şirketin kuruluşundan sonra … ürünü ile ilgili tüm ar-ge çalışmalarını bizzat gerçekleştirdiğini, 2012 yılında müvekkilleri tarafından satışının yapıldığını, 2013 yılında halen davacı şirketin ortağı olan …’ın hiç bir bedel ödemeksizin şirkete ortak olarak alındığını, müvekkili …’ın 2016 yılında hisselerini …’a devrederek ortaklıktan ayrıldığını, ancak bu ayrılma sırasında davacı şirkete marka veya kullanım hakkının devredilmediğini, müvekkillerinin çabaları sonucunda kurulmuş bir şirket olduğunu, müvekkilinin tescil başvurusunu davacı şirketten önce gerçekleştirdiğini, müvekkili …’nun 2016 yılında hisselerini …’a devrederek ortaklıktan ayrıldığını, ancak bu ayrılma ile davacı şirket adına başvuruya konu tescilli herhangi bir marka olmayıp, bu devirde herhangi bir marka ya da kullanım hakkının devredilmediğini, müvekkilinin tescil başvurusunu davacı şirketten önce gerçekleştirdiğini, davacı ile müvekkilinin markalarının ayırt edilebilir nitelikte olduğunu, kabul etmemekle birlikte, markaların ayırt ediciliği olmasa bile müvekkilinin tescil başvurusunun önceki tarihli olduğunu ve ürün ile ilgili geçmişi göz önüne alınırsa, davacının markasının hükümsüzlüğünün gerektiğinin anlaşılacağını, dava kapsamında marka ihlali ve haksız rekabetin söz konusu olmadığını, müvekkilinin kendi çabalarıyla meydana getirdiği … ürünü için gerekli başvuruyu davacıdan önce yaptığını, davacı şirketi müvekkilinin kurduğunu, şahıs şirketi halinin başlangıcından, müvekkilinin şirketten ayrıldığı tarihe kadarki süreç içerisinde müvekkilinin yapmış olduğu geliştirme ve tanıtım çalışmalarının davacının başvurusunun haksız olduğunu ve müvekkilinin çalışmalarını ve ürününü taklit etmeye çalıştığını gösterdiğini, “…” ibaresinin tek başına marka olarak tescil edilemeyecek, ürünün ayırt ediciliğini sağlayan bir ibare olduğunu, tüm bu nedenlerle, davacının talep etmiş olduğu ihtiyati tedbir talebinin reddine, haksız ve kötü niyetli olarak açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVAYA CEVAP Davalı taraf cevap dilekçesi vermemiş, duruşmada Mahkememizde görülen 2017/623 Esas sayılı davası nedeniyle bu davanın açılmasında hukuki yarar bulunmadığını beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI:”….somut olaya bakıldığında, davalı …’nun asıl ve birleşen dava ile hükümsüzlüğü istenilen üç markasının esas unsuru “…”, davacının iki markasının da esas unsuru “…” ibaresidir. İngilizce “…” ibaresinin Türkçe karşılığı “…” demektir. Her ne kadar bu ibarenin “…” ürünü için tanımlayıcı bir ibare olduğu savunulmuşsa da, İngilizce kelimelerden oluşması ve Türk diline yaygın olarak yerleşmiş İngilizce ibarelerden olmaması nedeniyle tanımlayıcı bir ibare olmadığı, bu nedenle davacının markalarının zayıf marka olmadığı anlaşılmıştır. Davalı …’nun markalarında yer alan “…” ve “…” ibarelerinin tanımlayıcı ibareler olmaları nedeniyle markaları farklılaştırmaya yetmediği, yine davalının ve davacının markalarındaki şekil unsurları farklıysa da, tüketicinin markaları her zaman aynı anda görme şanslarının bulunmadığı, akıllarında kalacak ibarenin “…” ibaresi olacağı, şekil unsurlarının markaların baskın unsurları olmadığı, markaları farklılaştırmaya yetmedikleri, aynı emtia ve hizmetler için tescilli olan taraf markalarının karıştırılma ihtimalinin bulunduğu, ortalama tüketicinin her iki tarafın markalarını gördüğünde, aynı şirkete ait seri markalar oldukları zannına kapılabilecekleri ve markaları ilişkilendirebilecekleri, markaların bu nedenle benzer oldukları sonucuna varılmıştır. Ancak davalı …’nun marka başvuru tarihleri davacının marka başvuru tarihlerinden daha önce olduğundan SMK’nun 6/1. maddesinin uygulanamayacağı anlaşılmıştır. … somut olaya bakıldığında, davalılardan …’nun davacı şirketin ortağı, davalı …’nun ise yetkili müdürü olarak çalıştıkları sırada davacı şirketin “…” markasını kullandığı, kullanımının 2014 yılına dayandığı, davacının markayı kullanmak suretiyle marka üzerinde hak elde ettiği, her ne kadar davalı …’nun şahıs şirketi olarak faaliyet gösterdiği 2011 ve 2012 yıllarında markayı kullandığına dair fatura örnekleri mevcutsa da, daha sonra 2013 yılında şahıs şirketinin Limited Şirket olarak tescil edildiği, davacı şirket adına “…” markasının kullanılmaya başlandığı, markanın maruf hale getirildiği, davacı şirketin bu şekilde tescilsiz marka üzerinde hak sahibi olduğu, kaldı ki markaları tescil ettiren …’nun daha eski tarihlerde tescilsiz olarak “…” markasını kullandığına ve hak elde ettiğine dair bir delil bulunmadığı, davacının marka kullanımının davalı …’nun marka tescil başvurularından daha önce olduğu, davalıların davacı şirket ile ilişkilerini kestikten hemen sonra davacının kullanım suretiyle hak elde ettiği “…” markası ile iltibasa neden olacak kadar benzer olan “…”, “…” ve “…” markalarını aynı mal ve hizmetler için tescil ettiremeyecekleri, bu durumun SMK’nun 6/3. maddesi uyarınca davacının markayı tescilsiz olarak kullandığı dedektör emtiası için hükümsüzlük nedeni olduğu anlaşılmıştır.Yine davalının markalarının kötü niyetle tescil edilip edilmediği incelendiğinde; davalı …’nun davacı şirketin müdürü, davalı …’nun ise kurucu ortağı olduğu, her ikisinin de davacı şirketin tescilsiz olarak kullandığı “…” markasından haberdar oldukları, davalı …’nun şahıs şirketi olarak kullandığı markayı, davacı şirketi kurduktan sonra şirket adına kullanmaya devam ettiği, kişisel olarak “…” markası üzerinde öncelik hakkı bulunmadığı, davacının ürününün geliştirilmesinde davalıların katkılarının bulunup bulunmadığının markadan kaynaklanan haklarla ilgisi olmadığı, markanın davacı şirket tarafından kullanıldığı, davalıların davacı şirket ortaklığından ayrıldıktan çok kısa bir süre sonra bu markaları kullanmaya başlamaları ve davalı … adına tescil ettirmelerinin basiretli bir tacirden beklenen bir davranış olmadığı, davalı …’nun marka tescillerinin kötü niyetli olduğu, bu nedenle davalıya ait her üç markanın da SMK’nun 6/9. maddesi uyarınca tescilli oldukları tüm sınıflarda hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır. Somut olay incelendiğinde, davalıların ilk kullanım tarihlerinin 22/10//2016 olarak tespit edilen kullanımlarında, … adına tescilli markaları tescilli oldukları şekilde kullanmadıkları, davalıların kendilerine ait www…com alan adlı internet sitesinde ve http://www…com/…html, www…com, http://…com internet adreslerinde ve farklı internet siteleri ile sosyal medya sayfalarında davacının hak sahibi olduğu markanın esas unsuru olan “…” ibaresini tek başına veya ayırt ediciliği sağlamayan bazı tali unsurlarla birlikte dedektör veya benzer ürünler için kullanmak suretiyle davacının marka haklarına tecavüz ettikleri, eylemin aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğu, davacının SMK’nun 149. maddesi uyarınca tecavüzün tespitini, önlenmesini, maddi ve manevi tazminat ile kararın ilan yoluyla kamuya duyurulmasını talep edebileceği, alınan bilirkişi raporu ile SMK’nun 151/2-a maddesi uyarınca davacının davalıların eylemleri nedeniyle 39.597,58 TL gelirden mahrum kaldığı, ayrıca tarafların ticari hacimleri, davalıların kusurunun ağırlığı, markanın kullanım süresine göre talep edilen 10.000,00 TL manevi tazminatın hakkaniyete uygun olduğu anlaşılmakla, asıl ve birleşen davaların kabulüne….”şeklinde karar verilmiştir. Davacı vekilinin talebine istinaden mahkemenin 26.02.2021 tarihli ek kararında; “….Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda yalnızca davalıların davacıya ait markaları internet sitelerinde kullandıklarının tespit edildiği, bunun dışında bu markayla üretim yaptıklarına dair bir delil dosyaya sunulmadığı gibi, ürünlerin mevcudiyetine ilişkin de bir delil elde edilemediği, yargılama sonucunda markanın kullanım şekline uygun olarak davanın kabulüne ve davalıların davaya konu markaları internet ortamında kullanmalarının ve “…” markasıyla internet ortamında tanıtım ve satış yapmalarının durdurulmasına karar verildiği, bu nedenle ayrıca ürünlerin toplatılmasına ve imhasına karar verilmemiş olmasının sonuca etkili olmadığı anlaşılmakla hükmün tamamlanması için ek karar verilmesi talebinin reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle;Asıl dava bakımından dava dilekçesinde sonuç ve istem kısmında, marka ihlal davası yönünden “masrafı davalı taraftan alınmak sureti ile; dava konusu taklit ürünlere ve tanıtım vasıtalarına el konulmasına; el konulan ürünlerin imha edilmesine” karar verilmesi talep edilmişse de talebin değerlendirilmediğini ek karar ile hükmün tamamlanması talebinin reddedildiğini, Mahkemenin gerekçesinde her ne kadar marka altında üretim yapıldığına dair delilin dosyaya sunulmadığı ifade edilmekteyse de, bu hususun bizzat davalılar tarafından dosyaya sunulan cevap dilekçesinde ikrar edildiğini ve bu ikrar doğrultusunda söz konusu iddiamızın net bir şekilde ispat edildiğini, dolayısıyla bu hususta başkaca bir delilin aranılmasına gerek olmadığını, söz konusu taklit ürünlere el konularak imha edilmesi gerektiğini, üretim ve satış faaliyetleri yönünden marka ihlali dava dilekçesinde “davalılaların dava konusu “…” markalı ürünleri üretmek, satmak ve internet sitelerinde tanıtmak suretiyle gerçekleştirdikleri ticari faaliyetin; müvekkilimizin … ve … nolu ‘…’ ibareli marka tescillerini ihlal ve haksız rekabet oluşturduğunun tespitine; bu faaliyetin önlenmesine ve durdurulmasına” karar verilmesi talep edildiğini, mahkemece verilen kararda ise …” internet siteleri ile sosyal medya sayfalarında davacının hak sahibi olduğu “…” markasını kullanmak suretiyle davacının marka haklarına tecavüz ettiklerinin ve haksız rekabette bulunduklarının tespitine, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin önlenmesine ve durdurulmasına….” şeklinde karara bağladığını, davalıların marka altında üretim yaptıkları, üretilen ürünleri pazarladıkları ve sattıkları bizzat kendilerinin ikrar ettiklerini, ilk derece mahkemesi kararının asıl dava bakımından kaldırılmasına, talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir. Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; gerçek hak sahipliği ilkesinin hatalı değerlendirildiğini, dosya içeriğine aykırı yorum ile yasaya aykırı karar verildiğini, dava konusu markaların “gerçek hak sahibi” davalı müvekkiller olduğunu, bu hususun dosyada yer alan 25/03/2019 tarihli kök ve 27/09/2019 tarihli ek raporlarda tespit edildiğini, buna rağmen 3. Bilirkişi raporu alınması ve 28/08/2020 tarihli bu rapora itibar edilerek karar verilmesinin yerinde olmadığını, bu raporda özellikle 2014 yılından önce … isminin sosyal medyada kullanılmadığının ifade edildiğini, “http://www…com”www…com  alan adı içindeki 2014 yılına kadarki görsellerin delil olarak sunulduğunu, gerçekte “http://www…com”www…com adının 2012 Yılından 02/04/2016 tarihine kadar … Adına kayıtlı olduğunu, ayrıca … Görsel reklam tanıtımları … Üzerine kayıtlı 2013 tarihinde”http://www…com”www…com”http://www…com”www…com “http://www…com”www…com  daha birçok alan adlarında kayıtlı olduğu gerçeğinin gizlendiğini, bu rapora karşı itirazların değerlendirilmediği gibi ek rapor alınmadığını, davaya konu ürün, hiçbir zaman davacı şirkete ait olmadığını, ilk tescilsiz kullanımın … tarafından yapıldığını, davaya konu ürünün ar-ge ve markası bizzat müvekkil … tarafından yapıldığını, davacı şirketin sadece ürünün satıldığı yer olduğunu, bu nedenle hisse devriyle müvekkillere ait markanın da davacı şirkete geçmesinin hukuken mümkün olmadığını, Davalı müvekkilin tescil başvurusunu davacı şirketten önce gerçekleştirdiğini, Müvekkilinin 2010 yılından beri ar-ge, tanıtım ve pazarlama çalışmalarını kendi yaptığı ürünlerin marka hakkını alabilmek amacıyla 13.05.2016 tarihinde … ve … başvuru numarası ile başvurduğunu, ancak davacı 23.09.2016 ve 25.11.2016 tarihinde tescil başvurusunda bulunduğunu, belirtilen tarihler ile davacı ile müvekkilinin geçmişi göz önüne alındığında davacı şirketin kötü niyetli olarak hareket ettiğinin anlaşıldığını, davacının buradaki amacının sektöründe tanınmış ve iyi işler yapan müvekkili sektörün dışına itip sektördeki payını büyütmeye çalışmak olduğunu, bu sebeple müvekkilinin büyük emekler harcayarak ortaya çıkarıp tanıttığı ürünlerle ilgili tescil başvurusuna itiraz ettiğini, davacı tarafın bu markayı müvekkil …’ndan önce kullanması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, her ne kadar yerel mahkeme bu konuda aksi sonuca varmış olsa da bu durumun hatalı olduğunu, davacı ile davalı müvekkilinin markalarının ayırt edilebilir nitelikte olduğunu, SMK madde 6/3 şartları oluşmadığını, iltibas (Karıştırılma) tehlikesinin, üretici firmaların veya üretilen mal ve hizmetlerin sahip oldukları ad ve işaretlerin birbirleri ile karıştırılarak ayırt etme işlevlerini doğru şekilde gerçekleştirememeleri tehlikesi olduğunu, dava kapsamında marka ihlali ve haksız rekabetin söz konusu olmadığını, tescilli markanın kullanılması nedeniyle haksız rekabet şartları oluşmadığını, hukuka aykırılık şartının gerçekleşmediğini, SMK madde 6/3 ve madde 25/3 hatalı değerlendirildiğini, “…” ifadesi marka hususunda ayırt ediciliği sağlamaktan ziyade dedektörün niteliğini belirttiğini, delillerin ve bilirkişi raporlarının hatalı değerlendirildiğini, bilirkişi raporlarındaki çelişkilerin tam olarak giderilmeden itirazlar değerlendirilmeden son bir bilirkişi heyeti raporu alınmadan karar verilmesi de usul ve yasaya aykırı olduğunu, ayrıca davalı …’nun “şahıs” olarak markayı kullanması ve ticarete konu etmesi atlanarak, marka hakkının (gerçek hak sahipliği ilkesi kapsamında) onun şahsı ile sıkı sıkıya bağlı olduğu göz ardı edilmiş ve davacı şirkete hisse devri gerekçesi ile marka hakkının yok sayıldığını beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME Dosyadaki Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları incelendiğinde; Davacıya ait … numaralı “…” 09. sınıfta 23/09/2016 başvuru, 06/11/2017 tescil tarihli olduğu, “Makine cihazlarının elektroniğinde kullanılan elemanlar, yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler, yongalar (çipler), diyotlar, transistörler, manyetik kafalar, saptırıcılar, elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, algıyıcılar (sensörler)” için tescil edildiği, … numaralı “…” markası 35. sınıfta 25/11/2016 başvuru, 27/10/2017 tescil tarihli olduğu, diğer markanın tescilli olduğu malları da kapsadığı tespit edilmiştir. Davalı …’nun hükümsüzlüğe konu markaları ise; … numaralı “…” markasının 09,35. sınıflarda 13/05/2016 başvuru ve 22/03/2017 tescil tarihli olduğu, … numaralı “…” markasının 09, 35. sınıflarda 13/05/2016 başvuru, 22/03/2017 tescil tarihli olduğu, … numaralı “…” markasının 09,35. sınıflarda 13/05/2016 başvuru, 28/06/2018 tescil tarihli olduğu, davalının tescilli tüm markalarının “Makine cihazlarının elektroniğinde kullanılan elemanlar, yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler, yongalar (çipler), diyotlar, transistörler, manyetik kafalar, saptırıcılar, elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, algıyıcılar (sensörler)” emtiası için tescilli oldukları tespit edilmiştir. Ticaret sicil kayıtları incelendiğinde davacı şirketin ticaret sicile tescil tarihinin 28/03/2013 olduğu, şirket kurucularının davalı … ile dava dışı … olduğu, şirket yetkilisinin … olduğu, …’nun dosyadaki SGK kaydına göre 02/05/2016’da işten ayrıldığı görülmüştür. Davalı …’nun kurucusu olduğu … San. ve Tic. Ltd. Şirketi’nin 12.08.2016 Tarihli ana sözleşmesinin 19.08.2016’da tescil edildiği, davalı …’nun … Elektronik Sanayi işletme adıyla vergi kaydı yaptırdığı, işe başlama tarihinin 03/10/2016 olduğu, … San. ve Tic. Ltd. Şirketi ile aynı caddede faaliyet gösterdikleri tespit edilmiştir.İhtiyati tedbir talebinin değerlendirilmesi için Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış, Marka vekili bilirkişi …, Bilgisayar Mühendisi bilirkişi Doç. Dr. …’nun hazırlamış oldukları raporda özetle; davacının bildirdiği internet sitelerinde ve sosyal medya hesaplarında yapılan incelemede www…com alan adlı internet sitesinde ve http://www…com/…html, www…com, http://…com internet adreslerinde ve farklı internet siteleri ile sosyal medya sayfalarında “…” ibaresinin markasal olarak kullanıldığının tespit edildiğini, youtube sayfalarında 22/10/2016, 13/12/2016 ve 04/01/2016 tarihli kullanımların tarihlerinin yazılı olduğunu, davacının … ve … sayılı marka tescil başvurularının davalılardan … adına yapılan … ve … sayılı marka tescil başvurularından daha sonraki tarihli olduğunu, bununla birlikte, davacının www…com alan adlı internet sitesinin arşiv kayıtları üzerinde yapılan inceleme ile “…” markasını ve “…” ibareli logoyu altın/metal arama dedektörü ürünlerinde 18/12/2014 tarihinde ilk kez kullandığının tespit edildiğini, yine davacıya ait satış faturaların incelenmesi ile de 17/06/2014 tarihlinden itibaren tescilsiz olarak kullanmaya başladığını, davalılara atfedilen altın, metal, define arama dedektörlerine ilişkin “…” ibaresini içeren markasal kullanımların davacının markası ile karıştırılma/ilişkilendirme (iltibas) ihtimali yarattığını beyan etmişlerdir. 2. Bilirkişi heyetinde muhasip bilirkişi …, Maden Y. Mühendisi bilirkişisi …, Marka Vekili bilirkişi … raporlarında özetle; … dosya numaralı “…” ibareli davacı markasının 09.sınıf kapsamında (Makine ve cihazların elektroniğinde kullanılan elemanlar:yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler, yongalar (çipler), diyotlar, transistörler, manyetik kafalar, saptırıcılar; elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, algılayıcılar (sensörler)” emtialarında tescilli olduğuna, bu emtiaların altın/metal arama dedektörleri, kısaca davacı ürünleriyle ilişkisinin bulunmadığını, davacının tescilli emtiası, ilgili ürünü oluşturan devrelerle ilgili olduğunu, bu yönüyle davacının tescilli emtiası altın/metal arama dedektörlerini kapsamadığına ve bu sebeple marka hakkına tecavüzden söz edilemeyeceğine, yine davacının … dosya numaralı “…” ibareli markasının 35. sınıfta tescilli olduğunu, bu sınıfa dahil hizmetlerle 09. sınıf kapsamındaki malların satış hizmetini kapsadığını, bu noktada da davalılardan …’nun tescilinin davacı taraftan önce olması, davalılardan …’nun adına kesilmiş olan 12/09/2011 tarihli, 07/05/2012 tarihli ve 04/10/2012 tarihli faturalarda “…” ibaresinin mevcut olduğunu, …’nun “…” ibaresini eskiye dayalı kullanımının bulunması sebebi ile davacı markasına tecavüzün oluşmadığına, davaya konu … ibaresinin, davacı ve davalı iş kollarında (altın/maden arama dedektörleri) tanımlayıcı bir unsur olduğuna, Mahkememizin davacı şirketi haklı görmesi halinde davalı …’ndan 6.756,33 TL maddi tazminat talep edebileceğine, diğer davalı … firmasının (-) 6.748,81 TL zarar arz ettiğini, bu nedenle maddi tazminat talep edilemeyeceğini, manevi tazminat hususunda takdirin Hakimliğe ait olduğunu, dava dilekçesinde 1.000,00 TL maddi tazminat talep edildiğini, talebe bağlılık ilkesine sadık kalınacağını beyan etmişlerdir. Muhasip bilirkişi …, Maden Y. Mühendisi bilirkişi …, Marka Vekili bilirkişi …’ın hazırlamış olduğu 27/09/2019 tarihli EK raporda özetle; Kök raporda belirttikleri açıklamalar ve kanaatlerinin değişmediğini, … dosya numaralı “…” ibareli davacı markasının 09.sınıf kapsamında (Makine ve cihazların elektroniğinde kullanılan elemanlar: yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler, yongalar (çipler), diyotlar, transistörler, manyetik kafalar, saptırıcılar; elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, algılayıcılar (sensörler)” emtialarında tescilli olduğuna, bu emtiaların altın/metal dedektörleri, kısaca davacı ürünleriyle ilişkisinin bulunmadığını, davacının tescilli emtiasının ilgili ürünü oluşturan devrelerle ilgili olduğunu, bu yönüyle davacının tescilli emtiası altın/metal arama dedektörlerini kapsamadığını, bu sebeple marka hakkına tecavüzden söz edilemeyeceğini, yine davacının … dosya numaralı “…” ibareli markasının 35.sınıfta tescilli olduğunu, bu sınıfa dahil hizmetlerle 09.sınıf kapsamındaki malların satış hizmetini kapsadığını, bu noktada da davalılardan …’nun tescilinin davacı taraftan önce olmasının davalılardan …’nun “…” ibaresini eskiye dayalı kullanımının bulunması sebebiyle davacı markasına tecavüzün oluşmadığını, davaya konu “…” ibaresinin, davacı ve davalının iş kollarında (altın/maden arama dedektörleri) tanımlayıcı bir unsur olduğunu, Mahkemenin davacı şirketi haklı görmesi halinde davalı …’ndan 6.756,33 TL maddi tazminat talep edebileceğini, diğer davalı … firmasının (-) 6.748,81 TL zarar arz ettiğini, bu nedenle maddi tazminat talep edilemeyeceğini, manevi tazminat hususunda takdirin Hakimliğe ait olduğunu, dava dilekçesinde 1.000,00 TL maddi tazminat talep edildiğini, talebe bağlılık ilkesine sadık kalınacağını beyan etmişlerdir. Rapora itiraz edilmesi ve alınan ilk rapor ile ikinci rapor arasında çelişki olması nedeniyle yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmış, marka vekili bilirkişi …, S.M. Mali Müşavir bilirkişi …, Maden Yüksek Mühendisi bilirkişi …’ın hazırlamış oldukları 28/08/2020 tarihli raporda özetle; davacı şirket adına … başvuru numarası ile işleme alınan “…” markasının 23/09/2016 tarihinde müracaat edildiğini, 09.sınıfta fiilen 06/11/2017 tarihinde tescile bağlandığını, davacı şirket adına … başvuru numarası ile işleme alınan “…” markasının 25/11/2016 tarihinde müracaat edildiğini, 35.sınıfta fiilen 27/10/2017 tarihinde tescile bağlandığını, davalı …’nun … başvuru numarası ile işleme alınan “…” markasının 13/05/2016 tarihinde müracaat edildiğini, 09.ve 35.sınıfta fiilen 22/03/2017 tarihinde tescile bağlandığını, davalı …’nun … başvuru numarası ile işleme alınan “…” markasının 13/05/2016 tarihinde müracaat edildiğini, 09.ve 35.sınıfta fiilen 22/03/2017 tarihinde tescile bağlandığını, davacı adına … tescil numarası ile tescilli “…” markasının 09.sınıfta tescil edilmiş olduğu “Makine ve cihazların elektroniğinde kullanılan elemanlar: yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler, yongalar (çipler), diyotlar, transistörler, manyetik kafalar, saptırıcılar; elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, algılayıcılar (sensörler)” emtiasının davalı adına … numarası ile tescilli “…” ve … numaralı “…” markalarının emtia listesinde yer aldığını, davacı şirket adına … numarası ile tescilli “…” markasının 35.sınıfta yer alan hizmetleri ile davalı adına … numarası ile tescilli “…” ve … numaralı “…” markalarının 35.sınıf kapsamının örtüştüğünü, her üç markanın da 35.sınıf kapsamında 09.sınıfta yer alan tüm mallar ile müşterilerin bir araya getirilmesi hizmetlerini kapsadığını, davaya konu edilen hiçbir markada ismen “…” emtiasının yer almadığını, WIPO tarafından yayınlanan sınıf listesinde 09. sınıf kapsamında yer alan “…” emtiasının davacı ve davalı markalarının başvuru tarihinde Türkiye’de kullanılan emtia listesinde yer almadığını, “…” ibareli emtianın 2007’den itibaren hiçbir listede lafzen ve ismen yer almadığını, “…” ibaresinin de 2015’ten itibaren emtia listesinde yer aldığını, TPMK tarafından fiili uygulamada detektör emtiasının 09. sınıfta “Makine ve cihazların elektroniğinde kullanılan elemanlar: yarı iletkenler, elektronik devreler, entegreler; yongalar (çipler), diyotlar, transistörler, manyetik kafalar, saptırıcılar; elektronik kilitler, fotoseller, elektronik açma kapama mekanizmaları, algılayıcılar (sensörler)” kapsamında kabul edildiğini, TPMK uygulaması ve “…” ve “…” günlük hayatta da ikameli şekilde kullanıldığının dikkate alındığında davacı ve davalı markalarının “…” emtiasını kapsadığını, davacı ve davalı markalarında yer alan algılayıcılar (sensörler) emtiasının … kapsadığını, her ne kadar davalı tarafın marka tescillerinin davacı taraftan daha önce olsa da, davalı tarafın markalarını tescil ettirdiği şekilde kullanmadığını, davacı markalarını neredeyse birebir aynı şekilde kullandığı, SMK’nun 29. maddesi delaletiyle davalı tarafın davacıya ait markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmasının marka hakkı ihlali teşkil ettiğini, dosyaya sunulan delillerden ve bilirkişi raporlarından davacının 2014 yılından itibaren “…” ve “…” markalarını tescilsiz olarak kullandığının tespit edilmiş olduğunu, davalı kullanımı ile davacı markaları ve kullanımı arasında iltibas ihtimali olduğunu, davacı tarafça 2014 yılından bu yana kullanılan “…” ibaresinin davalı tarafça tescile konu edildiğini ve davacı markaları ile davalı markalarının birbiri ile benzer olduğu kabul edildiğinde SMK’nun 6/3. ve dolayısıyla SMK’nun 25. maddesinde öngörülen şartın gerçekleştiği, davacı ve davalı markaları arasında doktrinde ve içtihatlarda öngörülen iltibasa yönelik unsurların var olduğunu, davalıların markayı kullanımlarının olmasa idi, SMK 151/2-a maddesi uyarınca davacının elde edebileceği yoksun kalınan kazancının 16/08/2016-20/11/2017 tarihlerinde 39.597,58 TL olduğunun hesaplandığını beyan etmişlerdir.
GEREKÇE: Asıl davada davacı, … ve … nolu “…” ibareli markaları ile ilgili olarak; markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması; maddi ve manevi tazminat talebi ile davalı …’na ait … ve … nolu markaların davacıya devrini ya da hükümsüzlüğünü talep etmiş, birleşen davada ise davalı …’na ait … numaralı markanın hükümsüzlüğünü talep etmiştir.İlk derece mahkemesince asıl ve birleşen davaların kabulüne, davacı vekilinin HMK 305/A md gereğince ek karar talebinin ise reddine karar verilmiştir. Bu kararlara karşı davacı ve davalılar vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Somut uyuşmazlıkta öncelikle hükümsüzlük kararına yönelen istinaf istemleri incelenmiştir. Hükümsüzlüğü talep edilen markalar davalılardan … adına tescilli olup davalının marka başvuru tarihleri davacının marka başvurularından önceki tarihlidir. Davacı, önceye dayalı hak iddiasında bulunmuştur. Dosyada mevcut birinci bilirkişi raporunda; davacı şirketin faturaları ve internet siteleri incelenmiş ve neticeten davacı şirketin 17.06.2014 Tarihli satış faturasında “…” ibareli kullanımın “…” markası yönünden markasal kullanım olduğu yerinde olarak tespit edilmiştir. Davalının marka başvuruları davacının markalarından önceki tarihli olsa da davalı …’na yöneltilen hükümsüzlük davası yönünden davalı önceye dayalı kullanıma ilişkin herhangi bir delil ibraz etmediğinden öncelik hakkının davacıda olduğunun kabulü gerekir. Davalılar davacı markasının cins adı olduğunu ileri sürmüş ise de; mahkemenin gerekçesinde yerinde olarak belirtildiği üzere “…” ibaresinin Türkçe karşılığı “…” olup markanın İngilizce kelimelerden oluşması ve Türk diline yaygın olarak yerleşmiş İngilizce ibarelerden olmaması nedeniyle tanımlayıcı bir ibare olmadığından bu yöndeki istinafın reddi gerekmiştir. Davacının … numaralı “…” 09. Sınıfta, … numaralı “…” markası 35. Sınıfta, Davalı …’nun hükümsüzlüğe konu … numaralı “…” markasının 09,35. sınıflarda, … numaralı “…” markası 09, 35. Sınıflarda, … numaralı “…” markası 9 ve 35 sınıflarda tescillidir. Taraf markalarının esas unsuru “…” olup davalının markasındaki “…” “…” ibarelerinin markaya ayırt edicilik katmadığı gibi, kullanımın aynı emtia sınıfında olduğu, davalının markasını tescilli olduğu şekilde kullanmadığı, markalar arasındaki benzerliğin tüketici nezdinde karışıklığa sebebiyet vereceği şeklindeki gerekçe yerindedir. Davacı ve davalının markaları 9. ve 35.sınıfta tescilli olup davalının 35.sınıfın alt sınıfı yönünden davacı markaları ile tescil grubu aynı ise de davacının 9.sınıfta sadece “makine ve cihazların elektroniğinde kullanılan elemanlar (sensörler dahil) yönünden tescili bulunmaktadır. Ancak davacının markasının 35. sınıftaki kaydı incelendiğinde 9.sınıfta yer alan tüm emtia gruplarına ilişkin olduğu görülmekle markaların tamamen hükümsüzlük koşulları oluşmuştur. Mahkemece davalının tescilde kötüniyetli olduğuna da karar verilmiştir. Dosyada davalı marka sahibi …’nun önceye dayalı kullanımına ilişkin herhangi bir delil ibraz edilmemiş, davalı vekili istinaf dilekçesinde yargılamada ileri sürülmeyen hususlara değinerek bir kısım internet alan adlarının davalıya ait olduğunu savunmuştur. HMK 357 md gereğince yargılamada ileri sürülmeyen iddialar istinafta incelenemeyeceği gibi, davacının ilk markasal kullanımın davalının iddiasına konu www…com internet adresindeki tespit edilebilen ilk kullanımdan önceki tarihli faturaya dayalı olduğu da dikkate alındığında bu yöndeki itiraz sonuca etkili görülmemiştir. Davalı …’nun davacı şirketin yetkilisi olarak çalışırken, 02.05.2016 Tarihinde şirketten ayrılarak 13.05.2016 tarihinde kendi adına marka başvurusunda bulunduğu, diğer davalı …’nun da davacı şirketin kurucu ortağı olduğu dikkate alındığında davalının tescilde kötüniyetli olduğuna ilişkin mahkemenin kabulü yerindedir. Davalıların haksız rekabete ilişkin istinafına gelince; markanın korunmasına ilişkin hükümler SMK’da düzenlenmiş olmakla davacı ayrıca markasal haklara dayanarak TTK’daki kümülatif korumadan yararlanamayacaktır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2019/5189 E, 2022/1852 Karar sayılı, 14.03.2022 Tarihli kararında ; “… markaların kendi özel yasası niteliğindeki 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu (mülga 556 sayılı Marka KHK) hükümleriyle korunması ve 6102 sayılı TTK’nın 55/1-a-4 maddesindeki düzenleme karşısında, Dairenin bu konudaki eski içtihatlarını sürdürme imkanı kalmadığı…” şeklindeki kararı da dikkate alınarak davacının haksız rekabet isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesi yerinde görülmemiş, kararın bu yönden kaldırılması gerekmiştir. Davalı … yönünden yapılan değerlendirmede; davalının önceye dayalı hak iddiası yönünden delil olarak sunduğu 12.09.2011 tarihli ve 04.10.2012 Tarihli markasal kullanımın yer aldığı faturalarda; “…” ismiyle alıcı olarak yer aldığı görülmektedir. Dosyaya yansıyan bilgi ve belgelere göre; faturada “…” ismi ile yer alan şirket yönünden tür değişikliğine gidilerek davacı şirketin kurulduğu, davalı …’nun esasen davacı şirketin kurucu ortağı olduğu gibi, şirketin kuruluşundan şirketten ayrılış tarihine değin markayı kendi adına kullandığına dair herhangi bir delil ileri sürmediği, davacı şirketin bu süreçteki markasal kullanımına da hiçbir itirazı olmadığı dikkate alındığında markanın kullanım hakkının davacı şirkette olduğuna yönelik ilk derece mahkemesinin kararı yerinde görülmüştür. Dosyada mevcut delil durumuna göre; raporlar arasında çelişki bulunmakla 3.raporun hükme esas alınması yerinde olup markasal kullanım yönünden önceye dayalı kullanım hakkının davacıda olduğu, davalıların kullanımlarının tüketici nezdinde iltibas oluşturabileceği, kullanımın davacının markasının tescil sınıfında olduğu dikkate alınarak mahkemece davalıların markasal kullanımlarının davacının marka hakkına tecavüz teşkil ettiğine ilişkin kabulü ve tecavüzün önlenmesi ve durdurulmasına karar verilmesi yerindedir. Davacının istinaf istemine gelince; davacı vekili, hükmün tamamlanması yönünden süresi içinde talepte bulunmuş, mahkemece ek karar isteminin reddine karar verilmiştir. Davacı vekili, gerekçeli karar yönünden süresi içinde istinaf dilekçesi sunmamış ise de; hükmün tamamlanması talebinin reddine yönelik karar yönünden istinaf istemi süresinde olmakla bu yöndeki istinaf incelemesi ek karar ile sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı vekilinin aşamalardaki cevap ve beyan dilekçelerinde; üretici olduklarını açıkça belirtmiştir. Davalı vekilinin beyanı karşısında mahkemece hükümde “üretmek ve satmak sureti ile de markaya tecavüzün tespiti ve menine karar verilmesi” ve “masrafı davalıdan alınamak sureti ile dava konusu taklit ürünlere ve tanıtım vasıtalarına el konulmasına, el konulan ürünlerin imhasına,” karar verilmesi gerekirken, hükümde talep hakkında karar verilmemesi ve ek karar talebinin reddi yerinde görülmemiş ve davacı vekilinin bu yöndeki istinafının kabulü ile hükmün bu yönlerden HMK 353/1.b.2 maddesi gereğince kaldırılarak Dairemizce kazanılmış haklar korunarak yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜNE, 2-Davalılar vekilinin istinaf başvurusunun KISMEN KABULÜNE, 2- 6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/623 Esas, 2021/3 Karar sayılı, 12.01.2021 tarihli karar ve 26.02.2021 Tarihli ek kararının KALDIRILMASINA, 3- Asıl davanın KISMEN KABULÜNE, Davalılara ait www…com alan adlı internet sitesinde ve http://www…com/…html, www…com, http://…com internet adreslerinde ve farklı internet siteleri ile sosyal medya sayfalarında davacının hak sahibi olduğu “…” markasını kullanmak, satmak ve üretmek suretiyle davacının MARKA HAKLARINA TECAVÜZ ETTİĞİNİN TESPİTİNE, MARKA HAKKINA TECAVÜZÜN ÖNLENMESİNE VE DURDURULMASINA, Davalıların kendisine veya üçüncü kişilere ait internet sitelerinde “…” ibaresini kullanarak yürüttükleri tüm tanıtım ve satış faaliyetlerinin DURDURULMASINA, Karara uyulmadığı takdirde davalıya ait internet sitelerine ve sosyal medya hesaplarına ERİŞİMİN ENGELLENMESİNE, masrafı davalılardan alınamak sureti ile dava konusu taklit ürünlere ve tanıtım vasıtalarına el konulmasına, el konulan ürünlerin imhasına, 10.000,00 TL manevi tazminatın 16.08.2016 ihlal tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, 39.597,58 TL maddi tazminatın 16.08.2016 ihlal tarihinden işleyecek ticari faizi ile birlikte davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin masrafı davalılardan alınmak suretiyle Türkiye çapında yayın yapan tirajı yüksek bir gazetede bir kez ilanına, Davalı … adına tescilli … numaralı “…” ve … numaralı “…” markalarının HÜKÜMSÜZLÜKLERİNE VE SİCİLDEN TERKİNLERİNE, Davacının haksız rekabet isteminin REDDİNE, Alınması gereken 3.388,01 TL harçtan peşin alınan 847,86 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.540,15 TL harcın davalılardan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, Davacı vekilinin markaya tecavüz davası üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 15.000,00 TL vekalet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, Davacı vekiline maddi tazminat davası üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 5.939,65 TL vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, (kazanılmış haklar korunarak) Davacı vekiline manevi tazminat davası üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, (kazanılmış haklar korunarak) Davacı vekiline hükümsüzlük davası üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …’ndan tahsili ile davacıya ödenmesine, (kazanılmış haklar korunarak) Davacının haksız rekabet istemini reddi nedeni ile 15.000,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılara verilmesine, Davacı tarafından yapılan 847,86 TL peşin harç, 31,40 TL başvurma harcı ve 8.642,50 TL tebligat – müzekkere ve bilirkişi masrafı olmak üzere toplam 9.521,76 TL yargılama giderinin davanın kabul oranına göre 7934,84TL’sinin davalılardan tahsili ile davacıya ödenmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına, Davalı … tarafından yapılan yargılama giderinin üzerilerinde bırakılmasına, Birleşen davanın KABULÜNE, Davalı adına tescilli … numaralı “…” markasının HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE VE SİCİLDEN TERKİNİNE, Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalı …’ndan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, Davacı vekiline Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 5.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …’ndan tahsili ile davacıya ödenmesine, Davacı tarafından yapılan 71,80 TL harç ve 56,00 TL tebligat masrafı olmak üzere toplam 127,80 TL yargılama giderinin davalı …’ndan tahsili ile davacıya ödenmesine, Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, 4-İstinaf aşamasında yapılan yargılama giderleri ve harca ilişkin; -İstinaf talebi kabul edildiğinden davacı ve davalılarca yatırılan istinaf harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde kendilerine iadesine, -İstinaf yargılaması için davacı tarafından yapılan 162,10-TL istinaf yoluna başvurma harcının davalılardan alınıp davacıya verilmesine, -İstinaf yargılaması için davalılar tarafından yapılan 324,20-TL (162,10+162,10) istinaf yoluna başvurma harcı, 66-TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 390,20-TL’nin davacıdan alınıp davalılara verilmesine, -İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.02/02/2023