Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/689 E. 2023/325 K. 23.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/689 Esas
KARAR NO: 2023/325
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 04/11/2020
NUMARASI: 2019/15E, 2020/380K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eseri Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/02/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Dava konusu sözleşmelerin FSEK’e dayanmadığını, TBK 487 md. yer alan yayım sözleşmesi niteliğinde olduğunu, Asliye Ticaret Mahkemesinin görevli olduğunu, Müvekkili ile davalı … Yay. Hiz. Tic. Ltd. Şti. arasında ilk olarak “…” isimli kitap için 18/06/2016 tarihinde beş yıllık bir sözleşme imzalandığı, bu sözleşmeye göre davalı tarafıdan yapılacak ödemenin ” kitabın dağıtım yapılan adedi üzerinden satılan her bir kitap başına %5 telif ücreti” şeklide kararlaştırıldığını, ilk baskı için 26/01/2016 ‘da 3.150,00 TL’nin davalı tarafından müvekkiline ödendiğini, akabinde Bursa Kitap Fuarı’nda 19/03/2017 tarihinde kitabın imza gününün gerçekleştirildiğini, kitabın ilk kararlaştırılan şekilde değil de farklı bir şekilde basıldığının müvekkili tarafından tespit edildiğini bu durumun da TBK madde 493/2 “Yayımcı, eser sahibine eserini iyileştirme, haleflerine de güncelleştirme imkanı vermeden yeni bir basım yapamaz ve onu çoğaltamaz” hükmünü açıkça ihlal ettiğini, müvekkilinin 06/09/2017 tarihinde ve son kez 15/11/2017 tarihinde davalıya telif ücreti ödemesi gerektiğini bildirdiğini, bunun üzerine davalı 17/11/2017 tarihinde müvekkiline …’ın ikinci baskısı için 2.631,00 TL ödediğini, bununla birlikte bahsedilen kitabın devamı niteliğinde …’ın yazıldığını, bu kitap için de 12/01/2017 tarihinde taraflar arasında yine beş yıllık bir sözleşme daha imzalandığını, bu sözleşmeye göre 5000 adet kitap basıldığını ve telif ücretinin kitabın dağıtım yapılan adeti üzerinden satılan her bir kitap başına 1 TL şeklinde olarak ve ödemenin dağıtımdan 6 ay sonra gerçekleştirilmesinin kararlaştırıldığını ve bu kitap için de davalının müvekkiline 17/11/2018 tarihinde 4.000,00 TL ödediğini, davalı tarafından 15/11/2017 tarihinde sözleşmenin tek taraflı haksız bir şekilde fesh edildiğini, bu nedenle 5 yıl devam edecek olan sözleşmelerden müvekkilinin kazanması gereken bedeli temin edemediğini ileri sürerek sözleşmenin süresinden önce davalı tarafından haksız feshedilmesinden kaynaklanan maddi ve manevi kayıpları için 1.000,00 TL maddi tazminatın davalı yanın fesih tarihi olan 21.11.2017 tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte ve 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı yanın fesih tarihi olan 21.11.2017 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, müvekkilinin kitapları ile özdeşleşen kitap görsellerine ilişkin kullanım hakkının müvekkili üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili … Yayıncılık Hizmetleri Ticaret Limited Şirketinin, 2005 yılında ticaret siciline tescil ile yayın dünyasında faaliyetlerine başladığını ve 12 yıl boyunca başarılı atılımlar gerçekleştirerek yayıncılık piyasasında saygın bir konum edinmiş bir tüzel kişilik olduğunu, 12 yıllık faaliyet dönemi boyunca dünya klasiklerinden çağdaş yazarlara kadar geniş bir yelpazede başarılı bir yayıncılık hayatı sürdürdüğünü ve sürdürmeye devam ettiğini, davacı … ile müvekkili arasında 18.08.2016 tarihinde “…”, 12.01.2017 tarihinde ise “…” eserlerini konu alan, tarafların aralarında “Eser Sahibi Telif Sözleşmesi” olarak adlandırdığı süresi beş yıl olan sözleşmeler akdedildiğini, her ne kadar dava dilekçesinde davacı tarafından bahsi geçen sözleşmelerin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu uyarınca birer “yayım sözleşmesi” niteliğinde olduğu iddia edilse de, sözleşmelerin 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda zikredilen mali hak çeşitlerinin tamamını kapsar şekilde işleme, çoğaltma, yayma, temsil ve yayınlama haklarının yayıncı müvekkile devrini öngörmesi taraflar arasındaki sözleşmelerin hukuki niteliğinin mali hak devir sözleşmesi olduğunu göstermekte olduğunu, dolayısıyla sözleşmeden kaynaklanan ihtilaflara Türk Borçlar Kanunu’nda öngörülen yayım sözleşmesi hükümleri değil, Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda öngörülen mali hakların devri hükümleri uygulanması gerektiğini, bu nedenle görevli Mahkemenin Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi olduğunu ileri sürerek davanın görev nedeni ile reddine, ayrıca davanın esastan da reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: “…. taraflar arasında akdedilen sözleşmelerin geçerliliğini koruduğu, fesih sözleşmesi içeriğinin tek taraflı bir irade beyanı şeklinde olmadığı, sektörel uygulamalar ve FSEK hükümleri uyarınca davalı yayınevinin sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiği, kanun ve sözleşmeye aykırı davranışları sebebiyle davacının uğramış olduğu bir zararın tespit edilemediği, taraf iddia ve savunmaları, tüm dosya kapsamında sunulan deliller, denetim ve hüküm kurmaya elverişli 04/03/2020 havale tarihli bilirkişi raporu dikkate alındığında subut bulmayan davanın esastan reddine …” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı istinaf dilekçesinde özetle;Davanın yayım sözleşmelerinin davalı yanın haksız olarak feshetmesinden ve davalının sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini gereği gibi yerine getirmemesinden kaynaklandığını, iki raporun da detaylı incelemeye dayanmadığını, bilirkişilerin hakim gibi değerlendirmelerde bulunmayacağını, raporlardaki değerlendirmelerin özel veya teknik herhangi bir bilgi içermediğini, davalı şirketçe düzenlenmiş olan fesih protokolünün tek taraflı olarak imzalanmasının geçerlilik doğurmadığı kanaatine varılmış olsa da, davalı şirket tarafından gönderilmiş olan mesaj metinlerinde sözleşmenin feshedileceği belirtildiğini, “Bu hale gelindikten sonra uzatmaya hiç gerek olmadığı, muhasebe ile görüşüldüğü, yolun açık olması,” söylendiğini, davalı yanın fesih iradesini açıkça ortaya koyduğunu, TBK 19. Maddesi dikkate alınması gerektiğini, protokolün ortak irade ile düzenlenmediğini, ancak davalı tarafın iradesini açıkça göstermesi sebebi ile fesih iradesini gösteren bir belge olduğunu ve haksız fesihten kaynaklı hükümlerin uygulanması gerektiğini, sözleşmelerin süreli yayım sözleşmeleri olduğunu, baskı adedi ile sınırlı olmadıklarını, fesih protokolünün geçerli olmadığı ve yayım sözleşmelerinin geçerliliğinin devam ettiğinin kabulü halinde, sözleşmelerde belirlenen sürelerin sonuna dek yayıncı eserleri basmakla yükümlü olduğunu, davalı yayınevinin sözleşmenin devam ettiğini ileri sürdüğünü, ancak gerekli dağıtım yükümlülüğünü yerine getirmediğini, Tükenmiş stok durumlarına ilişkin ekran görüntülerinin sunulduğunu, davaya konu olan … isimli eserin baskısı üç yılı aşkın süredir hiçbir kitap mağazasında, hiçbir kitap sitesinde bulunmadığını ve kitap fuarlarında … Yayınları standını ziyaret eden okurlara kitabın baskısının bittiği bilgisi verildiğini, Yargılama süresince ne kadar telif kazanılacağına ilişkin bir inceleme ve tespit yapılmış olması gerekliliğine rağmen, bilirkişilerce bu yönde herhangi bir araştırma yapılmadığını, delillerin değerlendirilmediğini, 25 Aralık 2017 tarihinde işbu davanın açıldığını, o tarihe değin ve sonrasında … için de; … için de hiçbir yeni baskı yapılmadığını, davalının dürüstlük ilkesine aykırı hareket ettiğini, davaya konu olan iki kitabın da stoklarda tükenmesine rağmen yeni baskının yapılmamasının, davalının kötü niyetini gösterdiğini, yeni bir yayıneviyle anlaşamadığı için mağdur olduğunu, bu süreçte kaç baskı daha yapılmış olabileceğinden emin olamadığı için, kitaplarından kazanabileceği yeni telif ücretlerinden de yoksun kaldığını, davalı yan eserlerin tanıtımı konusunda ayrıca bir yükümlülük altına girmediğini ancak Borçlar Kanunu madde 492 açık hükmüne göre, “Yayıncı satışın artırılması için gerekli tanıtım ve dağıtımı yapmak ve bu konuda her türlü önlemi almak zorundadır.” hükmü olduğunu, Davalı yayınevi söz konusu kitapların tanıtımını, hiçbir sorun yokken sosyal medya hesaplarından, basılı diğer kitapları için yaptığı gibi sık aralıklarla yapmaktayken; arada telif ödemesi nedeniyle bir husumet doğduğu tarihten itibaren tanıtım ve görsel paylaşmayı kesin olarak kestiğini, 2017 yılının sonundan bu zamana dek dava konusu olan kitaplar için yayıncı tarafından yeni baskı yapılmamış olduğunu okuyucuların ilgisini kaybettiğini, manevi olarak da zarara uğradığını, Davaya konu olan … isimli kitap için yayım sözleşmesi 18 Haziran 2016 tarihinde imzalandığını, kitabın 5000 adetlik birinci baskısı 31 Ağustos 2016 tarihinde yapıldığını, 3050 adetlik ikinci baskısının 20 Ocak 2017 tarihinde yapıldığını, ancak 2.baskıdan haberdar edilmediğini, kendi şüphe ve ısrarları sonucu davalı taraf editörlerinden … tarafından 31 Mart 2017 tarihinde bir whatsapp mesajı ile ; “Fuar öncesi depoda kitap olmaması sebebiyle 3000 adetlik ek baskı yapılmış,” bilgisi verildiğini, Aradaki mesajlaşmadan açıkça anlaşıldığı üzere bahsi geçen fuar 18 Mart- 26 Mart 2017 tarihleri arasında gerçekleşen Bursa 15. Kitap Fuarı olduğunu, İkinci baskının yapıldığı Ocak ayı ile fuarın gerçekleştiği Mart ayı arasındaki yaklaşık iki aylık süreç, telif ücretinin ödenme tarihi hususunda “fuar öncesi ek baskı yapılmış,” gibi yuvarlak bir ifadeyle geçiştirilemeyecek kadar önemli bir süre farkı olduğunu, davalı yanının kanundan ve sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerinin açıkça ihlal ettiğini, Bilirkişi raporunda da, davalı tarafça da değinildiği üzere, dava tarihine dek yapılmış olan tüm kitap baskılarının telif ödemeleri tarafıma eksiksiz yapıldığını, kendisinin de ödemelerin yapılmadığı yönünde bir iddia bulunmadığını, ancak tarihi bildirilmeyen ve aslında 20 Ocak 2017 tarihinde yapılan …’ın ikinci baskısının telif ücretinin, 17 Kasım 2017 tarihinde basım tarihinden yaklaşık 10 ay sonra tarafıma ödendiğini ve Yayım sözleşmesinin 7. maddesindeki “dağıtımdan 6 ay sonra telif ödenir” hükmüne açıkça aykırılık oluştuğunu, telif ödemesini whatsapp mesajları ve e-posta yoluyla sık sık hatırlatılıp, 15 Kasım 2017 tarihinde “Size son kez hatırlatıyorum, artık doğrudan icra yoluyla tahsil edeceğim,” mesajımdan sonra yapıldığını, mesajdan sonra ödemenin tamamının yapıldığını ve aynı gün hiçbir haklı sebepleri yokken tarafıma bir fesih sözleşmesi gönderildiğini, … isimli kitabın resmi kayıtlara göre o güne dek toplam 8069 adet basılmış olduğu ve depoda yalnızca 630 adet kitap kaldığı bilgisi; 6 Ekim 2017 tarihinde davalı tarafa iletilen talep neticesinde kendisine bildirildiğini, Aynı tarihte yine yayıncının … isimli kitaptan da depoda yalnızca 1650 adet kaldığı bildirildiğini, 25 Aralık 2017’de dava açıldığını, dava sonrasında iki kitap için de yeni baskı yapılmadığını, en çok mağduriyete uğrattığı kitabın “…” olduğunu, Bu kitabımın satışının olduğuna ilişkin bilirkişilerce ısrarla “satış linki” paylaşılmış olsa da, linki paylaşılan kitabın bir diğer kitap olan “…” olduğunu, kendisinin stok tükendiğine ilişkin görsel sunduğunu,kararın yerinde olmadığını belirterek kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME Taraflar arasında 18.06.2016 Tarihli eser sahibi telif sözleşemsinde davacının eser sahibi davalının yayıncı olarak yer aldığı, sözleşmede eser sahibinin … kitabının “yayınlanma, işleme, çoğaltma, yayma hakkının devrinin” düzenlendiği, sözleşmenin 5 yıl süreli olduğu , baskı sayısının düzenlenmediği görülmektedir.Sözleşmenin 7.maddesinin ödemenin eserin dağıtıldığı aydan 6 ay sonra verileceği düzenlenmiştir.8.maddede “eser sahibi eserin basılmasından itibaren geçen 6 aylık sürelerde stok durumu hakkında yayıncıdan bilgi isteyebilir”9.maddede ise “baskı mevcudunun tükenmesi halinde Yayıncı, eseri aynı şartlarda yayınlama hakkına sahiptir” şeklindeki hükümler düzenlenmiştir.Taraflar arasında 12.01.2017 Tarihli eser sahibi telif sözleşmesinde davacının eser sahibi davalının yayıncı olarak yer aldığı, sözleşmede eser sahibinin … kitabının “yayınlanma, işleme, çoğaltma, yayma hakkının devrinin” düzenlendiği, sözleşmenin 5 yıl süreli olduğu , baskı sayısının düzenlenmediği görülmektedir.Sözleşmenin 7.maddesinde ödemenin eserin dağıtıldığı aydan 6 ay sonra verileceği düzenlenmiştir.8.maddede “eser sahibi eserin basılmasından itibaren geçen 6 aylık sürelerde stok durumu hakkında yayıncıdan bilgi isteyebilir”9.maddede ise “baskı mevcudunun tükenmesi halinde Yayıncı, eseri aynı şartlarda yayınlama hakkına sahiptir” şeklindeki hükümler düzenlenmiştir.Davacı vekili tarafından e-mail ve mesaj görüntüleri dosyaya eklenmiş olup 6 Eylül tarihinde; …ın ikinci baskısının martta yapıldığı belirtilerek, 6 ay geçince yeni baskının telif ücretinin yatırılacağının konuşulduğu belirtilmiş, ödeme talebi ile ilgili devam eden mesaj kayıtları sunulmuş, dosyaya yansıyan belgelere göre 15 Kasım tarihli mesajda davalı taraf editörü olduğu beyan edilen … isimli kişi tarafından “…ödeme bu hafta hesaba geçecektir. Bizimle herhangi bir sıkıntı yaşamamana rağmen asla ödenmiyor gibi bir yazımla bize bu şekilde ulaşman sadece kalp kırıyor başka şey değil. Hesabını kalan kitapların ödemesini yapacak şekilde toparlayıp fesih sözleşmesini de tarafına ileteceğim, iyi günler …”yazılı olduğu, 29 Kasımlı … isimli kişiden gelen mesajda ” …merhaba sana fesih sözleşmesi göndermiştik, eline ulaştı mı acaba bize geri dönmedi de henüz, kargoda bir sıkıntı mı oldu merak ettik..” yazılı olup, Aynı gün davacı tarafça gönderilen mesajda “… Bir sorun yok sözleşme elim ulaştı, imzalamayı düşünmüyorum, sebepsiz düzenlenmiş bir sözleşme ve geriye dönük tüm tavırlarınız beni incitti, bundan sonra hukuki yollara başvurarark tüm haklarımı kullanacağım ..” yazılı olduğu, davacının delil olarak davalı şirkete atfen imza bulunan protokol suretini sunmuş olup protokolde davacının imzasının olmadığı görülmüştür. Birinci raporda; bilirkişiler Hukukçu DoçDr. …, smm … ve telif hakları uzmanı … müşterek raporunda özetle; Taraflar arasındaki sözleşmelerin feshini düzenleyen protokolün, davalı şirketin tek taraflı fesih iradesini yansıtmadığı, kullanılan ifadelerden protokol olarak düzenlendiğinin anlaşıldığını, bu sebeple söz konusu metnin davalının tek taraflı fesih bildirimi olarak kabul edilemeyeceği, geçerli bir fesih protokolünün ve fesih ihbarnamesinin bulunmaması sebebiyle taraflar arasındaki sözleşmelerin geçerli olduğu, taraflar arasındaki sözleşmenin 9. Maddesinde baskı mevcudunun tükenmesi halinde yayıncının eseri aynı şartlarda yayımlama hakkına sahip olduğunun belirtildiği, davacının o dönem 2. Baskı için yapılan ödemeyi herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin kabul ettiği, bu şartlar altında davacının kendisine bilgi verilmeden 2. Baskı yapıldığı iddiasının ispatlanamadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin devam ettiği dikkate alındığında, davacı tarafın uğradığı zararlara ilişkin iddialarının soyut iddialar olarak kaldığı, özellikle gerekli tanıtımın yapılmadığı, ödemelerin zamanında yapılmadığı veya basımda gerekli özenin gösterilmediği iddialarına ilişkin somut bilgi ve belgelerin dosyaya sunulması halinde değerlendirme yapılabileceği…” yönünde görüş belirtilmiştir. 2.bilirkişi heyetinde bilirkişiler FSEK Uzmanı …, Yayıncı FSEK uzmanı …, MM … müşterek raporunda neticeten; ” Davacı tarafın iddialarına bakıldığında öncelikle davalının 2. Baskı konusunda kendisine bilgi vermediğini, bu durumun BK m.493/2 uyarınca hukuka aykırı olduğunu iddia etmiş ise de, taraflar arasındaki sözleşmenin 9. Maddesinde baskı mevcudunun tükenmesi halinde yayıncının eseri aynı şartlarda yayımlama hakkına sahip olduğu ifade edilmekte, davacı’nın o dönem 2. Baskı için yapılan ödemeyi herhangi bir ihtirazi kayıt ileri sürmeksizin kabul ettiği görülmektedir. Bu durumda davacının bu iddiasını ispatlayamadığı anlaşılmıştır. Dosyaya sunulan sözleşmelerin 8. Maddesinde “ Eser sahibi Eser’in basılmasından itibaren geçen 6 aylık sürelerde Eser’in stok durumu hakkında Yayıncı’dan bilgi isteyebilir.” Sözleşmenin 9. Maddesinde “ Baskı mevcudunun tükenmesi halinde Yayıncı Eser’i aynı şartlarda yayınlama hakkına sahiptir.” hükümlerinin düzenlendiği görülmekte olup, yayıncının stok durumu ya da yeni baskı konusunda yazan bilgilendirme yükümlülüğü olmayıp, bu bilgiyi talep edip etmeme hususu yazarın inisiyatifine bırakılmıştır. Dosya içine sunulan elektronik postalar incelendiğinde davacının bu talep hakkını kullandığı gerek ilk gerekse ikinci baskı hususunda süreyi hatırlatarak ödeme talebi olduğu, davalının ödeme süresi konusunda gecikmeli cevap verdiği, stok durumunu bildirdiği bununla birlikte telife ilişkin ödemelerini ifa ettiği görülmektedir. Davacı tarafından dosyaya sunulan tarihsiz fesih protokolü incelendiğinde, tarafların iradelerini karşılıklı olarak ortaya koyan bir metin olduğu, ancak davacı tarafından imzalanmaması sebebiyle yürürlük kazanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Taraflar arasındaki sözleşmelerin feshini düzenleyen protokolün, davalı şirketin tek taraflı fesih iradesini yansıtmadığı, kullanılan ifadelerden anlaşılmaktadır. Bu sebeple söz konusu metnin davalının tek taraflı fesih bildirimi olarak kabul edilemeyeceği, geçerli bir fesih protokolünün ve fesih ihbarnamesinin bulunmaması sebebiyle taraflar arasındaki sözleşmelerin geçerli olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca eser sözleşmesinin imzalandığı tarihten itibaren 5 yıllık süre zarfında davacı, davalı yayınevine eserlere ilişkin çoğaltma, yayma ve her türlü maddi hakkı devrettiğinden bu süre (sözleşme süresi bitene değin) zarfında davalı stokta kalan kitapları satabilecek ve davacı başka bir yayınevi ile evleviyetle sözleşme imzalayamayacaktır. Bu nedenle hali hazırda geçerli bir fesih protokolü bulunmadığı da göz önüne alındığında sözleşmenin geçerliliğini koruduğu açıktır.Davalı yayın evinin, davacının eserlerine ilişkin tanıtım faaliyetlerini yerine getirmediği, bu nedenle davacının zarar görüp görmediği, davacının baskısı tükenen kitabının basma zorunluluğu olup olmadığı ve davacının bu nedenle zararının bulunup bulunmadığı şeklindeki davacı tarafın iddiaları değerlendirildiğinde; öncelikle tararflar arasında akdedilen sözleşmeler doğrultusunda davalının, eserlerin tanıtımı konusunda ek bir sorumluluğu olmadığı görülmektedir. Ancak sektörün gerekleri doğrultusunda fuarlara katılım sağlanması, sosyal medya tanıtımlarıı, davacı tarafından sunulan görsellerde …, …, … gibi sitelerde dava konusu …’ın tanıtımının yapılması, … araması yapıldığında başta davalı yayınevinin kendi sitesi olmak üzere pek çok dijital sitede tanıtımların yer aldığı anlaşılmış, somut olayda davalı tarafından bu yükümlülüğün yerine getirildiği ispatlanmıştır. Mahkememizce hükme esas alınan 04/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda yer alan sektör bilirkişisinin “yayın sektörünün kâr marjının düşük, maliyetlerin yüksek olması, büyük tanıtım faaliyetlerin gerçekleşmesinin söz konusu olamayacağı, yayınevlerinin yaptığı tanıtım faaliyetlerinin yeni çıkan kitapları ancak kitapçılara duyurmak ve dijital mecralarda satmak şeklinde olabileceği, yayınevlerinin matbaalardan farklı olarak yeni baskı yapmak ya da kendilerine sunulan eserleri yayınlayıp yayınlamama konusunda serbestçe hareket edebileceği, basım kararının basım anındaki piyasa şartları, okuyucu talepleri, ekonomik krizler, maliyet artışları ile belirlenmekte olduğu, özellikle kağıt gibi maliyet girdilerinin tamamen dışa bağımlı olması nedeni ile aylık olarak dahi basım kararı değişebileceği dolayısı ile yayınevinin kendisine sunulan yeni eseri basmak gibi bir zorunluluğu bulunmadığı” şeklinde görüş bildirilmiştir.
GEREKÇE: Davacı, eser sahibi olduğu … ve … isimli kitaplara ilişkin olarak davalı ile arasındaki 5 yıl süreli sözleşmelerin haksız olarak fesh edildiğini, davalının ikinci kitabının tanıtımını artırmak için gerekli yükümlülüklerini yerine getirmediğini, her iki kitabı yönünden süreden önce fesih nedeni ile maddi kaybı oluştuğunu belirterek, 1000TL maddi tazminat, geleceğe dönük alacak miktarının tespiti ve 5000TL manevi tazminat isteminde bulunmuştur. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacının birinci istinaf istemi; sözleşmenin geçerli olduğunun kabulünün yerinde olmadığına ilişkindir. Dosyada mevcut e-mail ve mesaj örnekleri, bilgi ve belgeler incelendiğinde; davalı tarafça davacının e-mail adresine bir fesih protokolü gönderildiği ancak protokolün davacı tarafça kabul edilmeyerek imzalanmadığı sabittir. Bu durumda protokol hükümlerinin geçerli olduğundan bahsedilemeyecektir. Fesih için ise, tek taraflı irade beyanının ulaşması yeterli olup davalının savunmasına ilişkin diğer hususlar ancak feshin geçerli sebebe dayalı olup olmadığı yönünden incelenebilecektir. Sözleşmelerde fesih usulüne ilişkin özel bir hüküm düzenlenmemiştir. Taraflar arasındaki mesaj kayıtlarına göre davalının davacıya hitaben bildirdiği tek taraflı fesih bildirimi ile sözleşme ilişkisinin sona erdiğini kabul etmek gerekir. Bu durumda ilk derece mahkemesinin kararında “sözleşmelerin geçerliliğini koruduğu, fesih sözleşmesi içeriğinin tek taraflı irade beyanı şeklinde olmadığı” şeklindeki gerekçe yerinde olmadığından davacının gerekçeye yönelik istinafının bu yönden kabulü gerekir. Davacının diğer iddiası; feshin haksız olduğu ve davalının akde aykırı davranışları ve haksız feshi nedeni ile zarara uğradığı, ilk kitabının ikinci baskısından haberdar edilmediği, ödemelerin baskıdan sonra 6 ay içinde yapılması gerekirken geç yapıldığına ilişkindir. Dava konusu her iki sözleşme incelendiğinde; sözleşmelerde yeni baskıların eser sahibine yazılı olarak bildirilmesinin düzenlenmediği, ödemenin dağıtımdan altı ay sonra yapılacağının ve eser sahibinin basımdan itibaren 6 aylık sürelerde stok durumu hakkında bilgi isteyebileceğinin düzenlendiği görülmektedir. Dosyaya yansıyan bilgi ve belgelere göre sözleşmelere konu kitapların baskıları yönünden dava tarihinden önce davalı tarafça tüm ödemeler yapılmış olup davacının da bu yönden bir itirazı yoktur. Sözleşmede davalı tarafın kitabın tanıtım faaliyetleri yönünden yükümlülükleri bulunmadığı gibi davalının kitabın basımına devam etme yükümlülüğü bulunmadığı, sözleşmede baskı sayısı kararlaştırılmadığı, sözleşmenin 9.maddesinde baskının tükenmesi halinde yayıncının eseri aynı şartlarla yayınlama hakkına haiz olduğunun düzenlendiği dikkate alındığında; davacının maddi zarar iddiası ve buna bağlı manevi zarar iddiası ispatlanamadığından davanın reddine ilişkin karar yerindedir. Açıklanan nedenle davacı vekilinin gerekçeye ilişkin istinaf isteminin kısmen kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına, kazanılmış haklar korunarak gerekçesi düzeltilmiş şekilde yeniden hüküm kurulmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1- Davacının istinaf isteminin KISMEN KABULÜNE, 2- İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 04/11/2020 tarih, 2019/15 E, 2020/380 K sayılı kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, 3-Davanın REDDİNE, -Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca hesap olunan 179,90 TL karar harcının peşin yatırılan 102,47 TL’den mahsubu ile kalan 77,43 TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına, -Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davalı vekili yararına 4.910,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, -Yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısmının talep halinde ve karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, 4-İstinaf harç ve yargılama giderleri; – İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, -İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10-TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 58,80-TL posta masrafı olmak üzere toplam 220,90-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, -İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 23/02/2023