Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/434 E. 2022/2201 K. 23.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/434 Esas
KARAR NO: 2022/2201
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/12/2020
NUMARASI: 2018/240 2020/255
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İle İlgili Kurum Kararlarının İptali)
KARAR TARİHİ: 23/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ortaklarının dedeleri tarafından kurulan …i’nin 1945 yılından bu yana üç kuşaktır aile firması olarak Çeşme’de faaliyetini sürdürdüğünü ve davacının “…” markası üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğunu, “…” markası altında butik bir iş yeri işlettiğini, 2015 yılında kurulan davalı şirketin “…” esas unsurlu marka tescil başvurularında bulunduğunun öğrenildiğini ve bu başvurulara itiraz edildiğini, ancak davalının …. numaralı marka başvurusuna itirazın sehven atlandığını ve itiraz süresinin kaçırıldığını, davalının marka tescilini aldığını ve hızla yeni yerler açarak üçüncü kişilere franchise verdiğini, her iki şirketin iştigal konularının da aynı olduğunu, davacı şirketin 08/11/2012 tarihinde kurulduğunu, ancak faaliyetine 70 yıldır devam ettiğini, davalı şirketin ise 24/06/2015 tarihinde tescil edildiğini, her iki tarafın markalarının esas unsurunun “…” ibaresi olduğunu ve aynı olduklarını, davacının markalarının 29. ve 30. sınıflarda, davalının markasının ise 30. sınıfta tescilli olduklarını, bu nedenle markaların karıştırılma ihtimali bulunduğunu belirterek, davalının ticaret unvanının iptaline, davalı adına tescilli … tescil numaralı “…” markasının SMK’nun 6/1. ve 6/6. maddeleri uyarınca hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; tarafların markaları arasında benzerlikten söz edebilmek için sadece yazılış, okunuş, fonetik değil, aynı zamanda görsellik ve genel intiba açısından da benzer olması ve bu benzerliğin halk nezdinde karıştırma ve ilişkilendirme ihtimali doğuracak nitelikte olması gerektiğini, ancak taraf markaları arasında böyle bir karıştırma veya ilişkilendirme ihtimali bulunmadığını, sadece ortak bir kelimenin markada yer almasının yeterli olmadığını, tercih edilen dekorasyon ürünlerinin ve konseptlerinin de benzerlik arz etmesi gerektiğini, her iki tarafın da farklı alanlarda hizmet verdiklerini ve genel intiba açısından karışıklığa sebebiyet verilmediğini, “…” ibaresinin özgün ve ayırt edici olmadığını, davacı ve davalının markasal kullanımlarının farklı mal ve hizmetlerde olduğunu, davalının her ne kadar markasını davacıdan daha sonra tescil ettirmiş ise de tanınmışlık düzeyinin davacınınkinden daha yüksek olduğunu, “…” ibaresinin bir yer ismi olduğunu ve genel ibare mahiyeti taşıdığını, TPMK nezdinde de … ibareli bir çok marka tescili bulunduğunu, bu sebeplerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince; “…taraf markalarının ve ticaret ünvanlarının ortak unsurunun … ibaresi olduğu, ortalama tüketicinin markalar arasında bağlantı bulunduğu izlenimi edineceği, markalar arasında karıştırma tehlikesinin bulunduğu, davalının markasının SMK’nun 6/1 ve 6/6 maddesinde belirtilen hükümsüzlük koşullarının mevcut olduğu, davalının ticaret unvanı seçiminin TMK’nun 2. maddesi uyarınca hukukun tüm alanlarında geçerli olan “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır.” şeklindeki ilkeye ve TTK’nun 50. ve 52. maddelerine aykırı olduğu, hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeninin korumayacağı, davalının markasının ve ticaret unvanının tescilinin bu yasal düzenlemeler karşısında hukuka uygun olmadığı, tüm bu nedenlerle, davacının markasının tescilli olduğu tüm mal ve hizmetler yönünden hükümsüzlüğüne ve ticaret unvanından “…” ibaresinin terkinine karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmakla, davanın kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir. Davanın KABULÜNE, Davalının ticaret unvanında “…” ibaresinin terkinine, Davalı adına tescilli … tescil numaralı “…” markasının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine…” şeklinde karar verilmiştir. Kararı davalı vekili istinaf etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; ticaret ünvanına ilişkin hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalının ticaret ünvanının tebliğe uygun olduğu yolunda görüş bildirildiğini, davacının ticaret ünvanının dava tarihi itibariyle tanınmış olduğunun ispat edilemediğini, marka ile ticaret ünvanının tanınmışlığının aynı anlama gelmediğinin Yargıtay kararları ile sabit olduğunu, davacının şirketinin limited şirket olduğunu, müvekkilinin ise Anonim Şirket olduğunu, bu durumun benzerlik bulunmadığını gösterdiğini, ayrıca iltibastan bahsedilebilmesi için faaliyet konularının da aynı ya da benzer olması gerektiğini, oysa tarafların işletmelerinin faaliyet konularının birbirinden farklı olduğunu, bu durumun ticaret ünvanlarında anlaşıldığını, kaldı ki davacının çikolata sektörü ile bir iştigalinin olmadığını kendisinin de belirttiğini, müvekkilinin de sadece çikolata ve ticaret ünvanında belirtilen diğer alanlarda hizmet verdiğini, reçel ya da pastane ürünü üretmediğini, marka hükümsüzlüğüne dair hükme esas alınan raporun hüküm kurmaya elverişli olmadığını, itirazlarının ve iddialarının değerlendirilmediğini, ek rapor alınması talebinin de kabul edilmediğini, markaların benzer olup olmadıkları hususunun hükümsel olarak değerlendirilmesi gerektiğini, ayrıca Rumeli sözcüğünün zayıf marka niteliğinde olduğunu, tek başına bir kişinin tekeline bırakılmasının mümkün olmadığını, bu tür markalarda yapılacak küçük bir değişiklik ve iltibas tehlikesinin önleneceğini, buna göre Çeşmenin … ile … markaları arasında farklılıklar bulunduğunu, dolayısıyla iltibas tehlikesinin bulunmadığını, ayrıca kelime unsurunun dikkate alınmayarak şekil unsurunun ayırt edici olduğunun da kabulü gerektiğini, ayrıca taraf markalarının farklı sınıflarda tescilli olduğunu, bu nedenle hükümsüzlük kararının da doğru olmadığını bildirmiştir.
DELİLLER: Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları incelendiğinde; davalıya ait … numaralı “…” ibareli markanın 30.sınıfta 29.09.2017 tarihinde davalı şirket adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları incelendiğinde; davacıya ait -… numaralı “…” markasının 29 ve 30.sınıflarda 07.01.2009 tarihinde, -… numaralı “…” markasının 29.sınıfta 09.06.2014 tarihinde,-… numaralı “…” markasının 43.sınıfta 15.01.2015 tarihinde, -… numaralı “…” markasının 29.sınıfta 02.04.2015 tarihinde,-… numaralı “…” markasının 30.sınıfta 03.04.2015 tarihinde,-… numaralı “…” markasının 35.sınıfta 27.03.2015 tarihinde,-… numaralı “…” markasının 30.sınıfta 27.03.2015 tarihinde, -… numaralı “…” markasının 43.sınıfta 14.08.2015 tarihinde,-… numaralı “…” markasının 29, 30, 35 ve 43.sınıflarda 15.0.2018 tarihinde,-… numaralı “…” markasının 43.sınıfta 10.07.2017 tarihinde davacı şirket adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Ticaret sicil kayıtları , incelendiğinde; davacı … LİMİTED ŞİRKETİ’nin 02.11.2012 tarihinde tescil edilerek kurulduğu, davalı … SANAYİ VE TİCARET A.Ş.’nin 18.06.2015 tarihinde tescil edilerek kurulduğu anlaşılmıştır. Yargılama sırasında marka uzmanı …, marka uzmanı … ve gıda mühendisi …’dan oluşan bilirkişi heyetinden alınan 10/01/2020 havale tarihli raporda; ortalama dikkat ve algılama düzeyine sahip tüketici bakımından aklında kaldığı kadarıyla, davacının …, … ve … sayılı markaları ile davalının … sayılı markası arasında asli ve ayırt edici sözel unsur olan “…” ibaresi itibariyle bir benzerlik kurulması ihtimali bulunduğu, davacının …, … ve … sayılı markaları ile karşılaşmış ortalama dikkat ve algılama düzeyine sahip tüketicinin davacı ve davalı markaları arasında asli ve ayırt edici sözel unsur olan “…” ibaresi itibariyle bir bağlantı kurması, davacı ve davalı işletmelerinin her ikisinin de gıda sektöründe birbirine yakın kollarda faaliyet gösteriyor olması karşısında, davacının markasına duyduğu beğeni ya da atfettiği güven nedeniyle davalının markasını tercih etmesi ihtimali bulunduğu, davacının “…” ibareli 30.sınıftaki marka tescillinin davalının … sayılı markasından daha önceki tarihli oldukları gibi, davacının delil olarak sunduğu 2007-2008 tarihli … ve … gazetelerinde çıkmış haberler ile … ve … Ajansı videoları ve bu haberlerin/videoların içeriğinde yer alan davacının “…” Çeşme’de 1945 yılından bu yana faaliyet gösterdiği bilgisine itibar edilirse, davacının “…” ibaresi üzerinde tescilsiz kullanım itibariyle de öncelik hakkı bulunduğu, davalının 18/06/2015 tarihinde tescil edilen … TİCARET ANONİM ŞİRKETİ ibareli ticaret unvanının Ticaret Unvanları Hakkında Tebliğin 5/3. maddesine lafzen uygun bulunduğu, TTK’nun 52.maddesi bakımından değerlendirildiğinde; gıda sektöründe çikolatacılık alanında faaliyet göstermeyi arzu eden davalının basiretli hareket etmek ve kendisine aynı ve/veya benzer alanlarda faaliyet gösteren firmaların ticaret unvanlarını araştırıp farklı/ayırt edici bir ihtiyari unsur kullanmakla yükümlü bulunduğu, gıda sektöründe çikolatacılık alanına yakın sayılabilecek pastanecilik, dondurmacılık alanlarında 1945’ten bu yana faaliyet gösteren ve Türkiye’nin en iyi 10 dondurmacısı alanında yer aldığına dair basında haberleri yapılan davacıya ait … ile aynı ihtiyari unsuru tercih etmesinin ticari dürüstlük ile bağdaşmadığı kabul edildiği takdirde davalının ticaret unvanının TTK 52.maddesi uyarınca terkin edilebileceği yönünde görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, davalıya ait markanın hükümsüzlüğü ve ticaret ünvanının terkini taleplerine ilişkindir.Yargılama sonunda davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilince istinaf edilmiştir. Dosya içeriğinde davalıya ait hükümsüzlüğü talep edilen “…” ibareli markanın 30. Sınıfta tescilli olduğu, davacıya ait birçok markanın bulunduğu ve bunların 29,30 ve 43. Sınıflarda tescilli olduğu, TPMK’dan celp edilen kayıtlardan anlaşılmaktadır. Yargılama sırasında bilirkişi raporu alınmış, alınan bilirkişi raporunda belirtildiği üzere davalının hükümsüzlüğü istenilen markasının tescilli olduğu mal ve hizmet bölümünde davacıya ait bir kısım markaların da aynı sınıfta tamamen veya kısmen aynı ürünler için tescilli olduğu, ortalama tüketici kitlesi bakımından yapılan değerlendirilmede markalar arasında asli ve ayırt edici unsur olan “…” ibaresinin bulunması sebebiyle iltibas ihtimali bulunduğu, yine tarafların birbirine yakın kollarda gıda sektöründe faaliyette bulundukları, davacının daha önceki tarihli tescillerinin bulunduğu, davalının tacir olup basiretli davranması gerektiği, buna göre ticaret ünvanını da seçerken gerekli dikkat ve özeni göstermesi gerektiği, somut olay bakımından gıda sektöründe çikolatacılık alanına yakın sayılabilecek pastanecilik, dondurmacılık alanlarında 1945’den beri faaliyet gösteren ve Türkiye’nin en iyi 10 dondurmacısı alanında yer aldığına dair basımda haberleri yapılan davacıya ait … ile aynı unsuru tercih etmesinin ticari dürüstlük ile bağdaşmadığı anlaşıldığı, bilirkişi raporunun ayrıntılı incelemeyi içerdiği gibi istinaf denetimine de elverişli nitelikte bulunduğu bu nedenle hükme esas alınmasında bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatine varılmakla davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.23/12/2022