Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/415 E. 2021/1689 K. 06.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/415 Esas
KARAR NO: 2021/1689
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/09/2020
NUMARASI: 2020/114 2020/475
DAVANIN KONUSU: Tanıma Ve Tenfiz
KARAR TARİHİ: 06/10/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA:Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinden … şirketi ile davalı arasında 01/05/2000 tarihli distribütörlük sözleşmesi gereğince bu sözleşmeden kaynaklanan uyuşmazlıkların çözümünde İngiliz mahkemelerinin yetkili olmasının kararlaştırıldığını, müvekkilinin sözleşme gereğince davalıya 01/02/2011 ve 31/001/2014 tarihleri arasında motor ve yedek parçaları satışı yaptığını, ancak ücretinin ödenmemesi, ikinci davacı bankanın verdiği kredilerin de ödenmemesi üzerine müvekkilleri tarafından İngiltere mahkemesine dava açıldığını, İngiltere Queen’s Yüksek Ticaret mahkemesi tarafından 20/04/2016 tarihinde uyuşmazlığın karara bağlandığını ve kararın kesinleştiğini, kararın Türkiye’de icra edilebilmesi için tanınması ve tenfizinin gerektiği, MÖHUK hükümleri uyarınca tanıma ve tenfiz koşullarının bulunduğunu ileri sürerek İngiltere Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesi’nin 20/04/2016 tarihli ilamının Türkiye’de aynen tenfizine karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:Davalılar vekili cevap dilekçesinde; tenfizi istenen ilamın MÖHUK 54. maddesinde sayılan tenfiz şartlarını taşımadığını, kararın ara kararı niteliğinde bulunduğunu ve davanın derdest olduğunu, kararı veren mahkemece kendilerine usulüne uygun tebligat yapmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.02.2017 tarihli 2016/792 E., 2017/157 K.sayılı kararıyla; davacı tarafından sunulan kararın incelenmesinde, davacılar tarafından davalı aleyhine İngiltere Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesi’nin 2014/1431 numarasına dayalı olarak açtığı davanın derdest olduğu, tenfizi istenen 20/04/2016 tarihli kararın dava sırasında verilen ihtiyati haciz niteliğinde bulunduğu, taraflar arasındaki uyuşmazlığı nihai olarak çözen ve kesinleşen bir karar olmadığı, 5718 sayılı MÖHUK hükümleri gereğince tenfiz koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, karara karşı davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
DAİREMİZİN KARARI; Dairemizin 25.02.2019 tarihli 2017/3156 E. – 2019/377 K.sayılı kararıyla; 6100 Sayılı HMK 353/1-a-4 maddesi gereğince, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulü ile, Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 15.02.2017 tarihli 2016/792 E., 2017/157 K.sayılı kararının kaldırılmasına, dosyanın, nispi karar ve ilam harcının tamamlatılarak karar verilmesi için mahkemesine gönderilmesine, karar verilmiştir. Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/159 E. sayısına kaydedilen dosyada 233.379,12 TL noksan harç davacı vekili tarafından 18.06.2019 tarihinde yatırılmıştır.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 4.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 26.06.2019 tarihli 2019/159 E. – 2019/610 K:sayılı kararıyla; ” davanın kabulü ile İngiltere Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesinin davacılar ile davalı arasındaki 20/04/2016 tarihli ve 2014/1431 sayılı kararının tenfizine, alınması gereken 44,40 TL karar harcının peşin alınan 29,20 TL harçtan mahsubu ile bakiyesinin davalıdan tahsiline, yürürlükteki AAÜT gereğince hesap edilen 19.954,50 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine” karar verilmiştir. Davacılar vekilinin 05.07.2019 tarihli tashih dilekçesiyle; mahkemenin kararında yatırdıkları nispi harcın davalıdan tahsiline karar verilmediği ve nispi vekalet ücretine hükmedilmediğinden HMK’nın 304.maddesi gereğince kararın tashihini talep etmiştir.
TASHİH KARARI; Mahkemenin 22.08.2019 tarihli tashih kararıyla; “İş bu kararın hüküm fıkrasının 2. maddesinin 1. satırında geçen ” peşin alınan 29,20 TL harçtan” ifadesinin ” peşin alınan 233.408,32 TL harçtan” olarak, 3. maddesinin 1. satırında geçen “hesap edilen 19.954,50 TL vekalet ücretinin” ifadesinin “hesap edilen 201.875,93 TL vekalet ücretinin” olarak, 4.maddesinin 1.satırında geçen “ile 29,20 TL peşin harcın” ifadesinin “ile 233.408,32 TL peşin harcın” olarak düzeltilmesine”, HMK 304. maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda karar verilmiştir. Karara karşı davalı vekili ve davacı vekili katılmalı istinaf başvurusunda bulunmuştur.
DAİREMİZİN KARARI; Dairemizin 27/01/2020 tarihli 2019/2840 E. – 2020/165 K.sayılı kararıyla; davalı şirketin vekilinin vekillikten çekildiği, davalı şirkete tebligat yapılmadan duruşma açılarak, yargılamanın yokluğunda yürütülerek karar verildiği ve tashih kararının HMK 304 ve 305. Maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle, davalı vekilinin esasa yönelik istinaf sebepleri incelenmeksizin, usule yönelik istinaf başvurusunun kabulüne, davacılar vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince, mahkeme kararının kaldırılmasına, yargılamaya devam olunmak üzere dosyanın, karar veren ilk derece mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir. Mahkemece taraf vekillerine duruşma günü tebliğ edilerek karar verilmiştir.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 23.09.2020 tarihli 2020/114 E. – 2020/475 K. sayılı kararıyla; “Davanın kabulü ile İngiltere Queen’s Bench Divition Yüksek Ticaret Mahkemesinin davacılar ile davalı arasındaki 20/04/2016 tarihli VE 2014/1431 sayılı kararının TENFİZİNE” karar verilmiştir. Davacılar vekilinin 19 Kasım 2020 tarihli dilekçesiyle, yedi yılı aşkın bir süredir alacaklarına kavuşamadıklarını, İİK 259/2 maddesi gereğince alacağın ilama dayalı olması halinde teminat aranmayacağını beyanla ihtiyati haciz talebinde bulunduğu, mahkemenin 10/12/2020 tarihli ara kararıyla, mahkemenin esas hakkında karar vererek işten el çektiğinden bahisle ihtiyati haciz talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURULARI: Davalılar vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; mahkemenin gerekçeli kararı hüküm kısmı 1. Maddesinde tenfiz edilen yabancı ülke kararının tarihinin 20/4/2016 iken, her nasılsa sayısının 2014/1431 olduğunu, 2016 yılında verilen kararın sayısının 2014 olamayacağını, tenfizi kabil bir nihai kararın olmadığını. -MÖHUK 50. Madde hükmü gereğince ancak kesinleşmiş mahkeme ilamlarının tenfiz olunabileceğini, tenfiz kararı verilebilmesi için iki ülke arasında bir anlaşma yahut tenfizi mümkün kılan bir kanun hükmü veya fiili uygulama bulunması gerektiğini, Adalet Bakanlığından bu hususun sorulması gerekirken sorulmadığını. -Tenfizi istenen “ara kararın” mahkemece tayin edilen duruşma günü beklenmeden, müvekkili şirket ve vekilinin yokluğunda, savunma hakkı kısıtlanarak verildiğini. -Müvekkili şirketin, aralarındaki yılları bulan ticari ilişki dolayısıyla davacılardan … Ltd.’den tamamı muhasebe kayıtları, karşılıklı yazışmalar ve yazılı ikrar ile sabit olan yaklaşık 5.000.000 (Beşmilyon) Euro alacaklı olmasına, sözkonusu davada bu alacağını takas/mahsup etmek istemesine ve İngiliz Hukuku’na göre buna hakkı olmasına karşın, taraflar arasındaki sözleşmenin ağır gabin oluşturan hukuksuz bir maddesinin bahane gösterilerek takas/mahsup hakkının engellendiğini, İngiltere’de açılan alacak davasında mahkemenin borcun Türkiye’de doğduğundan bahisle davanın kabul edilmediğini, Türkiye’de açılan davada da, sözleşmede yetkili mahkemenin İngiliz Mahkemeleri olarak kararlaştırıldığından bahisle kabul edilmediğini, müvekkilinin hakkını arayamadığını. -Tenfizi istenen kararın hukukumuza göre bir hüküm olmadığını, en temel hukuk ilkelerine (tarafsız mahkeme, adil yargılanma, savunma hakkı, duruşmaların aleniyeti, kanun yolu hakkı) alenen aykırı olduğundan kamu düzenimize açıkça aykırı olduğunu, “ara karar” niteliğinde olan bir kararın HMK 294.md.si gereğince hüküm olmadığını ve tenfiz edilemeyeceğini,HMK md.297 uyarınca “hüküm sonucunun” bulunmadığını,HMK md. 294-297 gereğince, usul hukukumuzda “Hükmün Bölünemezliği” ilkesinin amir kural olduğunu, hükmün davadaki tam talepler hakkında verilen nihai karar olduğunu, tenfizine karar verilen kararın hüküm olmadığından tenfizi kabil olmadığını, usul hukukumuzda hükmün bölünmesine cevaz veren bir kural bulunmadığını, hüküm bölünebilirliği İngiliz hukukunda varsa bile, İngiliz Usul Hukukunun bizim usul hukukumuzun üzerinde olmadığını, ara karara konu davada ikinci talep ile ilgili yargılamanın sürdüğünü, tenfizi istenen kararın bizim hukukumuzda ara karar yada tedbir kararına karşılık geldiğini ve tenfiz edilemeyeceğini. -Mahkemenin davanın reddine karar verdikten sonra BAM 16. Hukuk Dairesi’nin 25/02/2019 tarihli kaldırma kararında red gerekçesi yönünden bir karar verilmemesine ve usuli bir karar olmasına rağmen, davacılar vekilinin dava dilekçesinde dayanmadığı , ısmarlama, ücretli, yanlı hazırlanmış “uzman görüşü”ne yaslanarak, tam zıddı bir karar vererek tenfizi kabil dediğini. -Bu davada hukuksuzlukların aşırı olduğunu, Oxford Üniversitesi ve dünyanın birçok hukuk fakültesinde gündem olduğunu beyanla mahkeme kararının kaldırılarak davanın usul ve esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesine karşı cevap ve ihtiyati haciz taleple dilekçesinde; mahkemenin tenfiz kararının İstinaf Mahkemesi tarafından davalının yokluğunda hüküm kurulması nedeniyle kaldırılmak zorunda kalındığını, 4 yılı aşkın süredir tenfiz davasının sonuçlandırılamadığını ve 7 yıldır alacaklarına kavuşamadıklarını, müvekkillerinden 1. Davacı … 1 Şubat 2001 ve 31 Ocak 2014 tarihleri arasında Davalı İlkerler’e motor ve yedek parça satışını ifa ettiğini, İlkerler tarafından satın alınan ürünlerin ücretinin …’e ödenmemesi ve 2. Davacı müvekkili …’a bu ürünlere ilişkin faktöring anlaşması tahtında yapılması gereken ödemelerin yapılmamış olması üzerine, Distribütörlük Sözleşmesi’nde yer alan yetki şartı uyarınca Müvekkilleri tarafından İngiliz Mahkemeleri önünde davalı aleyhine Londra’da Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesi’nde 26 Kasım 2014 tarihinde 2014/1431 dava numarasıyla dava açıldığını, dava açılış tarihi nedeniyle 2014 tarihli olduğunu. – Müvekkili Şirketlerin İngiliz usul hukuku çerçevesinde iki ayrı talepte bulunduğunu,(1)Tenfize konu edilen ve yargılamada nihai kararın verildiği, müvekkillerince fatura edilmiş emtia değerine ilişkin alacaklar (“BORÇ TALEBİ”) (2)Müvekkilleri ile davalı arasındaki sözleşme gereği davalıdan talep edilebilecek “emtianın müşteriye satış değeri” ve “kâr değeri” ile ilgili alacaklar (“HESAP TALEBİ”) Tüm taraflarının kendilerini avukatla temsil ettirdikleri ve 2 yıl sonra yargılama neticesinde, 20 Nisan 2016 tarihli duruşmada İngiliz Mahkemesinin, ilk talep (BORÇ TALEBİ) hakkında nihai karar verdiğini, hesap talebine ilişkin talep hakkında yargılamaya devam edildiğini, hatta geçen süre içerisinde hesap talebinin de kabulüne karar verildiğini, davalı tarafın temyiz hakkı bulunmasına rağmen kararı temyiz etmediğini, kararın kesinleşme şerhinde 9. ve 10. bentlerinde, “Belirtilen süre içerisinde mahkeme kararına karşı temyize gidilmediği” ve “kararın nihai ve infazı kabil olduğu” açıkça belirtildiğini. -Gelinen aşamada mahkemenin iki kez tenfiz kararı verdiğini, müvekkili yönünden kazanılmış hak teşkil ettiğini. – Kararın İngiliz usul ve hukukuna uygun bir karar olduğunu, kaldı ki gelinen aşamada, kararın geçerliliğinin, Türk mahkemelerinin yabancı mahkeme ilamlarına ilişkin esasa dair inceleme yetkisi olmadığından sorgulanamayacağını, davalının ödememe gayesiyle, davayı sürüncemede bırakmaya çalıştığını. -HMK 293. Madde uyarınca dosyaya sunulan uzman görüşü uyarınca hüküm kurulmasında hukuka aykırı yön bulunmadığını. Savunma hakkının kısıtlandığına yönelik iddiaların yerinde olmadığını. Tenfiz koşullarının oluştuğunu, tenfizine karar verilen hükmün kesin ve nihai bir hüküm olduğunu. -Davalının yurt dışı tebligatın usulüne uygun olmadığı savunmasının yerinde olmadığını, milletlerarası usul hukuku kuralları çerçevesinde, davalarda takip edilecek usul başvurularının, mahkemenin hukukuna (lex fori) göre tayin edileceğini, İngiliz Usul Hukuku kuralları uyarınca tarafların yargılamaya ilişkin tebligatların yapılacağı bir adres göstermeleri gerektiğini, davalının da önce emsile yetkili vekili olan … (“…”) avukatlık bürosunun adresini bildirdiğini, daha sonra temsil yetkisine son verdiğini, 9 Şubat 2016 tarihinde … avukatlık bürosunun kendilerini temsil yetkisi bulunduğunu İngiliz Mahkemesi’ne bildirdiklerini, nihai kararın, davalı’nın vekili … avukatlık bürosuna İngiliz Usul Hukuku kuralları çerçevesinde tebliğ edildiğini, İngiliz Mahkemesi tarafından tanzim edilen kesinleşme şerhinin 2 numaralı bendinde, ” davalı’ya 13 Nisan 2015 tarihinde 1965 Lahey Sözleşmesi uyarınca Merkezi Makam vasıtasıyla dava dilekçesinin tebliğ edildiğinin” açıkça belirtildiğini. -Tenfiz kararının kesinleşmesinin beklenmesi halinde her geçen gün Davacı Müvekkil Şirketler’in alacağına kavuşamama riski doğduğundan davalının dava konusu borcu karşılamaya yetecek değerdeki malvarlığı üzerinde ivedilikle ihtiyati haciz konulmasını, İİK 259/2 maddesi gereğince alacak ilama dayalı olduğundan teminat alınmamasını talep etmiştir. Davacılar vekili istinaf dilekçesinde; mahkemenin 10/12/2020 tarihli ihtiyati haciz talebinin reddine ilişkin ara karara karşı istinaf başvurusunda bulunmuş, davanın esasına ilişkin beyanlarını ve dilekçelerini tekrarla, teminatsız olarak ihtiyati haciz kararı verilmesini talep etmiştir.
GEREKÇE: Dairemiz önüne getirilen uyuşmazlığın, tenfizi istenen Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesi’nin kararının, tenfizi mümkün nihai ve usulüne uygun kesin kararlardan olup olmadığının tespitine yönelik olduğu, ilk derece mahkemesi’nin davanın kabulüne karar verdiği, karara karşı davalı vekilinin istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. Mahkemenin kararından sonra davacılar vekilinin ihtiyati haciz talebinde bulunduğu, mahkemenin 10/12/2020 tarihli ara kararıyla ihtiyati haciz talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği, davacılar vekilinin mahkemenin ara kararına karşı istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. MÖHUK Madde 54 ‘de; ” Yetkili mahkeme tenfiz kararını aşağıdaki şartlar dâhilinde verir: a) Türkiye Cumhuriyeti ile ilâmın verildiği devlet arasında karşılıklılık esasına dayanan bir anlaşma yahut o devlette Türk mahkemelerinden verilmiş ilâmların tenfizini mümkün kılan bir kanun hükmünün veya fiilî uygulamanın bulunması. b) İlâmın, Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine girmeyen bir konuda verilmiş olması veya davalının itiraz etmesi şartıyla ilâmın, dava konusu veya taraflarla gerçek bir ilişkisi bulunmadığı hâlde kendisine yetki tanıyan bir devlet mahkemesince verilmiş olmaması. c) Hükmün kamu düzenine açıkça aykırı bulunmaması. ç) O yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması. ” MÖHUK 2. Madde de: ” Yabancı Hukukun Uygulanması” başlığı altında;” (1) Hâkim, Türk kanunlar ihtilâfı kurallarını ve bu kurallara göre yetkili olan yabancı hukuku re’sen uygular. Hâkim, yetkili yabancı hukukun muhtevasının tespitinde tarafların yardımını isteyebilir.” hükümleri düzenlenmiştir. Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde, tenfizi istenen Londra Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesi’nin kararının nihai karar olmadığı, ara karar olduğu, müvekkilinin yokluğunda verildiği ve kesinleşmediği, davacılara karşı ileri sürdükleri takas/mahsup iddialarını ileri süremedikleri, İngiltere ile Türkiye arasında sözleşme yahut fiili karşılıklılık bulunup bulunmadığının araştırılmadığı beyan edilmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacı şirketlerden alacaklı olduğunu, takas/mahsup iddialarını ileri süremediklerini ileri sürmüşse de; Yukarıda yer verilen yasal düzenlemelere göre ancak kamu düzeni gerekçesiyle, yabancı mahkeme kararlarının tenfizine müdahale edileceği, ileri sürülen hususun ise kamu düzeni ile ilgili olmadığı anlaşılmakla, takas mahsup iddiasının ileri sürülemediğine yönelik istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. İngiltere ile Türkiye arasında,28/06/1932 tarih ve 2045 sayılı Kanunla onaylanmış ve 05/07/1932 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak 13/07/1933 tarihinde yürürlüğe giren “Müzahareti Adliye Mukavelenamesi” mevcut bulunmakla, davalı vekilinin mahkemece bu hususun Bakanlığa müzekkere yazılarak sorulması gerektiğine yönelik istinaf sebebi yerinde değildir. 5718 sayılı MÖHUK’nın 50/1. maddesi hükmüne göre, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilamların Türkiye’de icra olunabilmesi, yetkili Türk Mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Yasa’nın “Dilekçeye Eklenecek Belgeler” başlığını taşıyan 53. maddesinde tenfiz dilekçesine “Yabancı mahkeme ilâmının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilâmı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesi ile ilâmın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesi”nin ekleneceği düzenlenmiştir. Bu yasal düzenleme karşısında, yabancı mahkeme ilamının tenfizine karar verilebilmesi için öncelikle ilamın kesinleşmiş olması gerekmekte olup, bu husus dava şartı olması nedeniyle, mahkemece de resen gözönünde bulundurulması gereklidir. Davacı tarafça dava dilekçesi ekinde yabancı mahkeme kararının apostil şerhli aslı ile tercümesinin ibraz edildiği anlaşılmıştır. Yabancı mahkeme kararının nihai karar olup olmadığı ve kesinleşip kesinleşmediğinin ve yargılamadan davalının haberdar edilip edilmediğinin tespiti yönünden ise kararı veren mahkemenin tabi olduğu usul kuralları dikkate alınacaktır. (bkz Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 14/03/2014 tarihli 2012/11193 Esas-2014/4988 Karar sayılı kararı) Dava dilekçesine ekli tercüme belgelerinden Queen’s Bench Division Yüksek Ticaret Mahkemesi’nin 16 Haziran 2016 tarihli “1982 Tarihli Adli Yargı ve Tebligatlar Kanunu, Bölüm 12 Kapsamında Yabancı bir Ülkede İnfaz ve İcra Uygulama Belgesi-Form 110 (CPR 74.12 ve Uygulama Yönergesi 74A, Fıkra 9 Uyarınca)” belgesinde; “mahkeme celbinin Lahey Sözleşmesi uyarınca belirlenen makam tarafından Yabancı İşlemler Dairesi aracılığıyla 13 Nisan 2015 tarihinde davalıya tebliğ edildiğinin, davalının mahkeme celbini aldığını teyit ettiğinin, yine kararın 1998 tarihli Hukuk Usulü Kanunu, Bölüm 6 Hükümleri uyarınca davalı …ne tebliğ edildiğinin, davalı tarafça mahkeme kararına itiraz edilmediğinin ve temyize gidilmediğinin, kararın nihai ve infazı kabil olduğunun” açıklandığı anlaşılmıştır. Davalı vekilinin yargılamanın davalının yokluğunda yapıldığı ve kesinleşmediğine yönelik istinaf sebebinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Davacı vekilinin yargılamada ve istinaf dilekçesinde tenfizi istenen kararın tenfizi mümkün bir nihai karar değil, mahkemenin ara kararı olduğunu ileri sürdüğü anlaşılmaktadır. Davacılar vekili ise; mahkemeden İngiliz hukukunun izin verdiği çerçevede iki ayrı talepte bulunduklarını, birinci talebin,” müvekkillerince fatura edilmiş emtia değerine ilişkin alacaklar (borç talebi)” ikinci talebin, “müvekkillerinin davalı ile arasındaki sözleşme gereği davalıdan talep edilebilecek emtianın müşteriye satış değeri ve kâr değeri ile ilgili alacaklar (hesap talebi)” olduğunu, 20 Nisan 2016 tarihli duruşmada, İngiltere mahkemesinin ilk talebin (borç talebi) kabulüne karar verdiğini, hesap talebi ile ilgili olarak davaya devam ettiğini ileri sürmüştür. Kuşkusuz her ülkenin usul kuralları birbiri ile paralel düzenlenmemiştir. Türk usul hukukunda (HUMK hükümlerine göre) davacı taleplerinden biri hakkında, ( geçici koruma tedbirleri dışında) ancak diğer talebin davadan tefriki ile nihai ve infazı kabil karar verilebilmesi mümkünken, somut olaya konu İngiliz usul hukukunda talepler hakkında bu şekilde farklı aşamalarda infazı mümkün nihai karar verilebilmesinin mümkün olup olmadığı incelenmelidir. Davacılar vekili tarafından Yeditepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Milletlerarası Özel Hukuk Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. … tarafından hazırlanmış 2 Nisan 2017 tarihli uzman görüşü dosyaya sunulmuş, uzman görüşünde; tenfize konu kararın İngiliz Mahkemesince “summary procedure”/seri yargılama sonucunda verildiğini ve verilen karara “summary judgment”/ seri hüküm adı verildiğini, summary procedure’ün davacı ve davalıya, karşı tarafın davada gerçek başarı elde etme şansının olmadığı hallerde, nihai karar (final judgement) alma olanağı verdiğini, hızlı ve seri yargılama yapılması sebebiyle zaman ve masraflardan tasarruf sağladığını, tarafların talebi üzerine yada mahkemece bu usulün uygulanabildiğini….Seri yargılama usulünde “summary procedure”, tarafların delillerini sunmalarından ve duruşma (hearing) yapılmasından sonra, mahkemenin maddi vakıaları incelediğini, bu vakıaların tartışmasız olduğuna kanaat getirdiğini ve davalının gerçek başarı elde etme ihtimalinin olmaması üzerine ve yargılamaya ilişkin başka sebeplerin bulunmaması halinde usul ekonomisi uyarınca “summary judgment”/ seri hüküm verildiğini…İngiliz Medeni Usul Kuralları’nın 24. Maddesinin, mahkemeye belirli şartlar altında seri muhakeme usulü çerçevesinde karar verme yetkisi tanıdığını, bu usul çerçevesinde İngiliz Mahkemesi’nin, mevcut davanın tamamı hakkında karar verebileceği gibi, davanın belirli bir kısmına veya belirli bir talebe veya belirli bir hususa ilişkin karar verme yetkisine sahip olduğunu… İngiliz doktrininde de ifade edildiği üzere “summary judgment”/ seri hükümün nihai ve kesin bir karar olduğunu” açıkladığı anlaşılmıştır. Davalı vekili istinaf dilekçesinde, çeşitli gerekçelerle uzman görüşünün dikkate alınamayacağını ileri sürmüşse de; MÖHUK 2. Madde de “Hâkim, yetkili yabancı hukukun muhtevasının tespitinde tarafların yardımını isteyebilir.” hükmü düzenlenmekle, uzman görüşünde İngiliz Medeni Usul Kuralları 24. Maddenin Türkçe çevirisine yer verdiği, davalı vekili tarafından da, İngiliz Usul Hukuku düzenlemesinin uzman görüşünde açıklanandan farklı olduğuna dair açıklama getirilmediği anlaşılmakla, uzman görüşündeki yasa maddesi ve açıklamaların dikkate alınabileceği, İngiliz usul hukuku 24. Maddeye göre davacı vekilinin taleplerinin bir kısmı hakkında verilen davaya konu hükmün nihai karar olduğu ve kesinleştiği kanaatine varılmış davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde; davacılar vekili tarafından yargılama sırasında da ihtiyati haciz talep edildiği, mahkemece talep hakkında olumlu yada olumsuz bir karar verilmediği, ilk derece mahkemesince nihai karar verildikten sonra tekrar ihtiyati haciz talebinde bulunulması üzerine, karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği görülmüş, mahkemenin nihai karardan sonra dosyayı tekrar ele alarak ara karar tesis etmesinin usule uygun olmayacağı mahkemenin kararının yerinde olduğu kanaatiyle, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir. Davacılar vekilinin istinaf dilekçesine cevabında da ihtiyati haciz talep ettiği anlaşılıyorsa da, ancak uyuşmazlık konusu hakkında geçici koruma tedbirine hükmedilebileceği, uyuşmazlık konusunu ise yabancı mahkeme kararının tenfiz koşullarının bulunup bulunmadığının oluşturduğu, tenfizine karar verilen mahkeme kararının infazına yönelik olarak Dairemizce ihtiyati haciz kararına hükmedilemeyeceği kanaatiyle ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun, 6100 Sayılı HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, – Davacılar vekilinin yerinde görülmeyen ihtiyati haciz talebinin REDDİNE, 2-Davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, 3-Davacılar tarafından harç peşin yatırıldığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına, 4-Davalılardan alınması gereken 933.633,27 TL harçtan, peşin alınan 233.409,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 700.224,27 TL harcın davalılardan alınarak hazineye irat kaydına, 5-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.06/10/2021