Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/368 E. 2022/2199 K. 23.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/368 Esas
KARAR NO: 2022/2199
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 15. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/09/2020
NUMARASI: 2016/1156 2020/442
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkil şirkete ait bir kısım çekin müvekkil şirketin zilyetliğindeyken çalınmak suretiyle zayi olduğunu, bu hususta taraflarınca Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/690 Esas sayılı dosyasından ilgili çeklerle alakalı ödeme yasağı konulması ve iptal davası açıldığını ve dava konusu … TAŞ. – Darıca Şubesi’nin … ve … seri no’lu çekin de içinde bulunduğu bir kısım çekler hakkında ödeme yasağı konulmasına karar verildiğini, müvekkilinin borçlu olmamasına rağmen haciz baskısı altında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında başlatılan takip üzerine 107.297,40 TL ödeme yapıldığını, müvekkilinin davalı şirket ile arasında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını, davaya konu çekin müvekkil şirket yetkilisi tarafından imzalanmadığını ve çekin üzerinde müvekkil şirketin kaşesi bulunmadığını ve tüm bu nedenlerle İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasından takibe konulan … TAŞ. – Darıca Şubesi’nin … ve … seri no’lu çek dolayısıyla borçlu olmadığının tespitine ve imzaya itirazlarının kabulü ile, haciz baskısı altında haksız olarak tahsil edilen fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere müvekkil tarafından davalı şirkete ödenen 107.297,40-TL paranın taraflarına istirdatına, davalı tarafın %20’den az olmayacak şekilde kötü niyet tazminatı ödemeye mahkum edilmesine, davanın taraflarının tacir olması nedeniyle hüküm altına alınan alacağın ödeme tarihinden itibaren reeskont faizi ile tahsiline, yargılama giderlerinin ile ücreti vekaletin davalı tarafa tahmiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil şirket ile dava dışı … San. Ltd. Şti. arasında 20/05/2015 tarihinde Faktoring Sözleşmesi imzalandığını, sözleşme kapsamında davacı tarafça keşide edilmiş davaya konu … T.A.Ş. – Darıca Şubesi’ne ait … seri numaralı 07/11/2015 keşide tarihli 32.500,00 TL bedelli çek ve … seri numaralı 21/10/2015 keşide tarihli 50.000,00 TL bedelli çekİN, dava dışı … San. Ltd. Şti. tarafından yine dava dışı ciranta … Tic. A.Ş.’ye düzenlenmiş olan fatura ile tevsik edilerek müvekkil şirket tarafından usulüne uygun olarak teslim alındığını, bahsi geçen çekin yasal süre içerisinde muhatap bankaya ibraz edildiğini, ilgili çek hakkında Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilmiş olan ödeme yasağı kararı verildiği öğrenildiğini ve çek bedelinin tahsil edilemediğini, alacağını tahsil edemeyerek mağdur olan müvekkil şirket tarafından davacı tarafın da aralarında bulunduğu ilgili çek üzerinde yer alan taraflar hakkında İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, müvekkil şirketin yetkili hamil olduğu çek hakkında tedbir kararı verilmiş olan Gebze 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/690 Esas sayılı dosyasındaki tedbir kararına da itiraz edilerek bahsi geçen dosyaya müdahillik talebinde bulunulduğunu, Gebze Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/503 Esas 2016/164 Karar ve 10/03/2016 tarihli kararıyla zayi belgesi verilmesine ilişkin davanın reddedildiğini, müvekkil şirketin davada taraf gösterilerek müvekkiline husumet yöneltilmesinin hem TTK’ya göre hem de 6361 sayılı Kanun’a göre mümkün olmadığını, müvekkil şirket tarafından gerçekleştirilmiş olan faktoring işleminin 6361 sayılı Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu’na ve BDDK mevzuatlarına uygun şekilde gerçekleştirildiğini, davacı taraf ile müvekkil şirket arasında doğrudan bir ticari ilişkinin var olması zaten mümkün bulunmadığını, müvekkil şirket ile dava dışı … San. Ltd. Şti. arasında doğrudan bir ticari ilişki söz konusu olduğunu ve bu hususun müvekkil şirketin ticari defterlerinde de sabit olduğunu ve tüm bu nedenlerle davanın reddine, yargılama giderlerinin ile ücreti vekaletin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İlk derece mahkemesince; “… davacı şirket çalınan çeklerin sahte imzayla tedavüle konulduğunu ve icra baskısıyla ödeme yaptıklarından bahisle söz konusu çekler dolayısıyla borçlu olmadıklarının tespitine ve davalı şirkete ödenen bedelin istirdatını talep etmiş ise de, davalı … A.Ş.’nin çeklerdeki temel ilişkinin dışında kalmış olması nedeniyle, keşideci, lehtar, ciranta ve ara ciranta arasındaki ilişkileri takip ve koordine etme yükümlülüğü bulunmadığı, temlik alınan faturanın sahteliğinin ispatlanmadığı, Türk Ticaret Kanunu’nun 792’nci maddesi göz önünde bulundurulduğunda davalı … A.Ş.’nin çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu ispat olunamadığından yetkili meşru hamil sıfatı bulunan davalı … A.Ş. yönünden davanın reddine…” şeklinde karar verilmiştir. Kararı davacı vekili istinaf etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; 16.04.2019 tarihli hükme esas alınan ATK raporuna karşı yapılan itirazda davacı şirket yetkilisi …’ın imzasını taşıyan evrakların daha önce İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/399 E.sayılı, İstanbul 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1130 E., 2018/447 K., ve İstanbul 3.Aliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/384 E. 2018/503 K.sayılı dosyası kapsamında da ATK incelemesine konu olduğunu, çekteki imzaların davacı şirket yetkilisi …’ın eli ürünü olmadığına karar verildiğini beyan ettiklerini, ancak yerel mahkeme tarafından daha fazla inceleme yapılmaksızın yetersiz ATK raporunun hükme esas alındığını, bu durumun usul ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemece verilen kararda hatalı ve hukuki dayanaktan yoksun bir hüküm kurulduğunu, davalı tarafın kötü niyetli olduğunu, müvekkili şirkete ait bir kısım çekin müvekkili şirketin zilyetliğindeyken çalınmak sureti ile zayii edildiğini, çeklere ilişkin icra takibinin başlatıldığı tarih olan 19.11.2015 tarihi, alınan ödeme yasağı kararından sonra olduğunu, ayrıca davalı tarafın kendileri tarafından alınan ve Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmiş çeklerin ödenmesinin yasaklanması kararına rağmen kötü niyetli olarak dava konusu çeki takibe koyduğunu, davalı faktoring şirketinin alacağı temlik alırken 6361 sayılı yasaya uygun ve BDDK’nın kararları uyarınca gerekli araştırmaları yapmak zorunda olduğunu, çek keşidecisinden teyid alması gerektiğini ancak davalı müvekkil şirketten her hangi bir teyid almadığını, üstüne üstlük söz konusu çekleri takibe koyduğunu, davalı faktoring şirketinin iyi niyetli olmadığını bildirmiştir.
DELİLLER: Davalı tarafından davacı ve dava dışı şirketler aleyhine çeke dayalı olarak toplam 89.310,13 TL’nin tahsili için kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı, takibe konu çeklerin keşidecisinin davacı olduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 10/04/2019 tarih ve 7739 sayılı raporunda özetle; ”İnceleme konusu çeklerde … Tic.Ltd.Şti.’ne atfen atılı imzalar ile şirket yetkilisi …’ın mevcut mukayese imzaları arasında biçimsel benzerlikler bulunmakla birlikte söz konusu imzaların basit tersimli, taklidi kolay imzalar olması nedeniyle daha ileri bir tespite gidilemediği” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında dosyaya Mali Müşavir … tarafından sunulan 21/11/2019 tarihli raporda özetle; ”… Tic. A.Ş.nin Altıeylül/Balıkesir adresine gidildiğinde … Şirketinin yerine … Ltd. Şti.nin faaliyet gösterdiğinin tespit edildiği, … San. Ltd. Şti.nin Karesi/Balıkesir adresine gidildiğinde … Şirketinin yerine … isimli işyerinin faaliyet gösterdiğinin tespit edildiği, defter ve belgeleri incelenmesi talep edilen her iki şirketin de belirtilen adreslerinde başka firma ve şirketler faaliyet gösterdiğinden ve söz konusu şirketlerin yetkililerine ulaşılamadığından rapor düzenlenemediğini” beyan etmiştir. Yargılama sırasında alınan 18/12/2019 tarihli bilirkişi raporunda; ”Davacının 2015 yılı ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin olup, kapanış tasdiklerinin olmamasından dolayı 6102 sayılı TTK.nun 64.maddesi ve 6100 sayılı HMK.nun 222.maddesi birlikte değerlendirildiğinde takdiri mahkemeye ait olmak üzere 2015 yasal defterlerinin davacı lehine delil vasfının bulunmadığı, aleyhine delil vasfının bulunduğu, davacı ile dava konusu çeklerdeki lehtar ve ciranta … Tic.A.Ş.ve … San. Ltd. Şti.ile herhangi bir ticari faaliyetin gerçekleşmediği, 2015 yılı ticari defterlerinde adı geçen cirantaları borçlu veya alacaklı olmak suretiyle herhangi bir defter kaydının bulunmadığı, ticari defterlerinin davacı aleyhine delil vasfının bulunmasına rağmen kayıtların zamanında işlenmiş ve birbirine uyumlu olduğu tespit edilmiş olup dava konusu hakkında 2015 yılı ticari defterleri üzerinden gerçekleştirilen inceleme sonucu ortaya konulan tespitler hakkındaki değerlendirmenin takdirinin mahkemeye ait olduğu, lehtar/ciranta … Tic.A.Ş.ve ciranta … San. Ltd. Şti.hakkında gerçekleştirilen 21/11/2019 tarihli bilirkişi incelemesinde söz konusu şirketlerin faaliyette olmadıklarının tespit edilerek bilirkişi raporunun tanzim edilememiş olduğu, imzaların istiklali prensibi gereğince cirantalar … Tic .A.Ş.ve … San. Ltd. Şti.nin söz konusu çeklere ilişkin sorumluluklarının devam ettiği, çeki tahsile koyan davalı faktoring şirketinin diğer cirantalar hakkında herhangi bir hukuki işlem başlatıp başlatmadığı bilinmediğinden ve sahtecilik iddiasının mutlak defî olup herkese karşı ileri sürülebileceğine ilişkin Yargıtay kararları birlikte düşünülerek söz konusu dava hakkındaki değerlendirmenin takdirinin mahkemeye ait olduğu” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 28/05/2020 tarihli bilirkişi raporunda; ”Davalı şirketin çekteki temel ilişkinin dışında kalmış olması nedeniyle keşideci, lehtar, ciranta ve ara ciranta arasındaki ilişkileri takip ve koordine etme yükümlülüğü bulunmadığı, TTL.nun 687, 710, 790 ve 792 maddeleri hükmü ile Yargıtay kararları uyarınca dava konusu çekleri davalı şirketin geri verme yada istirdat yükümlülüğünün bulunmadığı, çekteki keşideci imzasının sahte olduğu kanıtlanmadığı sürece mevcut delil durumuna göre ciro zincirinde bir kopukluk olmadığı gibi, davalının kötü niyetli yada ihtisapta ağır kusurlu olduğu da ispatlanamadığına göre davalı şirketin yetkili meşru hamil sıfatı bulunduğu kanısı edinildiği” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nın 72. Maddesi uyarınca açılan istirdat davasıdır. Davacı taraf takip ve dava konusu çekteki imzasını inkar etmiş ve haciz baskısı altında ödediklerini belirttikleri paranın istirdadını istemiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Yargılama sonunda davanın reddine dair verilen karar davacı vekilince istinaf edilmiştir. Dosya içeriğinden takip ve dava konusu çekteki imza yönünden bilirkişi incelemesi yaptırıldığı bu na göre alınan ATK raporunda davacıya atfen atılan imzalar ile davacının yetkilisi…l’ın imzaları arasında biçimsel benzerlik bulunmakla birlikte imzaların basit tersimli, taklidi kolay imzalar olması nedeniyle daha ileri bir tespite gidilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. İmzaların davacının eli ürünü olduğu hususu ile ilgili ispat külfeti söz konusu çeklere dayalı olarak hak talep eden davalı taraftadır. Her ne kadar alınan ATK raporuna karşı davalı taraf rapor doğrultusunda dava reddedilsin şeklinde beyanda bulunmuş ise de davacı tarafça yeniden rapor alınmasının talep edildiği ve ispat külfetinin de davalı yana ait olduğu gözetildiğinde inkar edilen imzalar yönünden yeniden bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak ve tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 15. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 15/09/2020 tarih, 2016/1156 E. – 2020/442K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde yargılamaya kaldığı yerden devam edilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 54,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 216,60 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.23/12/2022