Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/342 E. 2023/49 K. 18.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/342 Esas
KARAR NO: 2023/49
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/12/2020
NUMARASI: 2017/1100 E. – 2020/862 K
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/01/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; takibe dayanak senet taraflarınca incelendiğinde sözkonusu senedin … San. ve Tic. A.Ş. tarafından … A.Ş. lehine keşide edildiğini ve davalı-alacaklı tarafından ciro edilmiş olduğunun tespit edildiğini, müvekkili … takibe konu senedi sadece keşideci şirketin yetkilisi sıfatı ile imzaladığını, müvekkilinin davalı şirkete karşı hiçbir borcunun bulunmadığını, bu nedenle sadece şirket yetkilisi sıfatı ile imzaladığı, bunun dışında ne keşideci, ne kefil, ne de ciranta sıfatı ile imzasının bulunmadığını, açıklanan nedenlerle müvekkilinin davalı şirkete hiçbir şekilde borcunun olmadığının tespit edilmesine, müvekkili aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile yapılan takibin iptaline, bilahare senedin ve haciz, satış dahil tüm icra işlemlerinin iptaline, davalı şirketin kötüniyetli olması nedeniyle % 20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, masraf ve ücreti vekaletin de davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin ikametgahının Esenyurt sınırları içinde ve yargılama yetkisi bakımından Bakırköy Ticaret Mahkemelerinin yetki çevresi içinde olduğunu, bu sebeple dosyada yetkisizlik kararı verilerek dosyanın yetkili mahkemeye gönderilmesini talep ettiklerini, icra takibinde mevzu olan borç miktarı faiz ve giderler hariç 200.704,17 TL olduğunu, ancak davacı taraf harcı fahiş bir şekilde eksik yatırdığını, bu sebeple öncelikle harcın tamamlanmasının gerektiğini, davacının senet önyüzündeki şirket kaşesi üzerine attığı imzanın dışında açığa attığı ikinci imza kendisini de borçtan şahsi olarak sorumlu kılacağını, bonoda imzanın şirket kaşesi üzerine ya da yanına atılacağına dair TTK’da herhangi bir yasal düzenleme olmayıp, şirketi temsile yetkili bir imzanın senedin ön yüzünde bulunmasının yeterli olduğunu, bu şekilde şirketin unvanının tam olarak yazılmış olması koşuluyla şirket yetkilisi tarafından bononun bir yüzüne atılacak imzanın keşideci lehine aval olarak kabulünün gerektiğini, açıklanan nedenlerle davanın reddine, ihtiyati tedbir talebinin reddine, yargılama giderleri ve yasal vekalet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08.12.2020 tarih ve 2017/1100 Esas – 2020/862 Karar sayılı kararıyla; “Takip konusu bononun ön yüzünde davacı tarafından atılmış şirket kaşesi üzerine ve açığa olmak üzere iki adet imza bulunmaktadır. Bu durumda işbu senette davacı tarafından açığa atılan imza aval hükmünde olup, davacının şahsi sorumluluğunu gerektirir. Davacı avalist olarak senet borcundan sorumlu olup, borçlu olmadığına dair savunması yerinde değildir. Tüm dosya kapsamı ve yapılan açıklamalar dikkate alınarak davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Dava konu senedi sadece şirket yetkilisi sıfatı ile imzalayan müvekkil davacının, avalist olarak nitelendirilmesinin hukuken mümkün olmadığını, müvekkilin takibe konu senedi keşide eden … İnş.San.ve Tic.A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı olup, senedi de şirketi temsil ve ilzama yetkili şahıs olarak imzaladığını, Takibe konu senet metninden de açıkça görüleceği üzere, müvekkil senedi sadece keşideci şirket yetkilisi sıfatı ile imzalamış olup, bunun dışında senette ne kefil, ne de ciranta olarak imzasının bulunmadığını, Bir ticaret şirketinin temsilcisinin, şirketin unvanının (kaşesinin) üzerine atılmış olan birden fazla imzanın temsilcinin ikinci imzası olarak değerlendirilemeyeceğini ve aval olarak nitelendirilemeyeceğini, Kanun, aval beyanının ‘aval içindir’ tabiri veya buna muadil herhangi bir diğer ibare ile belirtilmesi gerektiğini söylediğini, oysa senette müvekkilin ikinci imzasının aval olduğuna dair hiçbir irade beyanı bulunmadığını, Takibe konu senet davalı tarafından ta’lil edildiğinden ispat yükü yer değiştirdiğini; senette ihdas nedeninin ‘malen’ biçiminde açıklandığını, davalının cevap ve beyanlarında mal verdiğini hiçbir şekilde ileri sürmediğini, dolayısıyla talil sebebiyle ispat yükünün yer değiştirdiğini, Dava konusu bonoya ilişkin ne keşideciye ne de müvekkile ödememe protestosu keşide edildiğine ilişkin hiçbir belge, bilgi mevcut olmadığını, TTK 714 vd. maddeleri uyarınca ödemeden imtina halinde müracaat borçlusu olarak isimlendirilen keşideci dışındaki diğer senet borçlularına başvurabilmesi için ödemeden imtinanın, ödememe protestosu denilen resmi bir belge ile tespit edilmiş olmasının zorunlu olduğunu, Davalı-alacaklı şirket tasfiye halinde olup, takip yapma ehliyeti bulunmadığını, tasfiye edilmiş bir şirketin tüzel kişiliğinin bulunmadığı ve şirket adına icra takibi yapılması veya dava açılması, ancak ve ancak atanmış kayyum yada tasfiye memuru tarafından mümkün olacağını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı, takibe konu edilen bonoda şirketi temsilen imza attığını, attığı ikinci imzanın aval anlamına gelmediğini beyanla menfi tespit isteminde bulunmuş; davalı ise iddiaları kabul etmeyerek “Davacının senet önyüzündeki şirket kaşesi üzerine attığı imzanın dışında açığa attığı ikinci imza kendisini de borçtan şahsi olarak sorumlu kılacağını” beyanla davanın reddi gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesi tarafından, “…takip konusu bononun ön yüzünde davacı tarafından atılmış şirket kaşesi üzerine ve açığa olmak üzere iki adet imza bulunduğu, bu durumda işbu senette davacı tarafından açığa atılan imza aval hükmünde olup, davacının şahsi sorumluluğunu gerektirdiği anlaşıldığından davanın reddine”” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. TTK 776/1-g maddesi gereğince, takip konusu belgenin kambiyo vasfını taşıması için “senedi tanzim edenin imzasını” ihtiva etmesi zorunludur. Anılan maddede sorumluluk için sadece imzadan söz edilmiş, birden fazla imzanın bulunması koşul olarak öngörülmemiştir. TTK’ 778. maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanunun 678. maddesi gereğince şirket yetkilisinin şirket kaşesi dışında senet üzerine atmış olduğu imza bizatihi kendisini sorumlu kılar. Yine TTK 778. maddesi göndermesi ile bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 701 ve 702. maddeleri gereğince, keşideci imzası dışında bononun ön yüzüne konulan her imza aval şerhi sayılır. Senedin keşideci bölümünde şirket temsilcisinin elinden çıkmış iki imzanın bulunması halinde, imzalardan şirket kaşesi üzerine atılanın şirketi, açığa atılan diğer imzanın ise imza sahibinin şahsı adına atılmış olduğunun kabulü zorunludur. Zira, senetteki borçtan sorumlu olmak için keşidecinin tek imzası yeterli olup, birden fazla imza atılmasına gerek bulunmamaktadır. Bu açıklamalar ışığında sorumluluk doğması için keşidecinin atacağı tek imza yeterli olup, bononun ön yüzündeki ikinci imzanın atılması zorunluluğu olmadığından şirket kaşesi dışına atılan imza aval olarak değerlendirilir; aval için sadece imza yeterli olup, ayrıca ad ve soyadın yazılması gerekli değildir. Ancak her iki imzanın şirket kaşesi üzerine atılması halinde bu imzaların tamamının keşideci şirketi temsilen atıldığının kabulü gerekir. Somut olayda şirketi tek başına temsile yetkili davacının kambiyo takibine konu edilen bono üzerine keşideci şirketin kaşesi üzerine ve kaşe dışına olmak üzere iki imzası bulunduğundan, mahkemece açığa atılan ikinci imzanın aval olarak kabulü yerindedir. Davaya konu bononun ihdas nedeni kısmında “malen” kaydının bulunduğu, davalının savunmalarında bononun ihdas nedeninin farklı olduğu konusunda bir beyanının bulunmadığı anlaşıldığından, davacının “ta’lil nedeniyle ispat yükünün yer değiştiği” yönündeki iddiaları yerinde değildir. TTK’nın 779/1. maddesinde, bir bonoyu düzenleyen kişini tıpkı bir poliçeyi kabul eden gibi sorumlu olduğu hükmüne yer verilmiştir. Keza TTK’nın 702/1. maddesi uyarınca, aval veren kişi da kimin için taahhüt altına girmişse aynen onun gibi sorumlu olacaktır. Aynı şekilde TTK’nın 678/1. maddesinin amir hükmü gereğince, temsile yetkili olmadığı hâlde bir kişinin temsilcisi sıfatıyla bir bonoya imzasını koyan kişi de o bonodan dolayı bizzat sorumludur. Bu nedenle, bonoyu tanzim edene, onun lehine aval verene ve bunların yetkisiz temsilcilerine karşı ödememe protestosu çekilmesine gerek bulunmamaktadır. Zira, TTK’nın 698. maddesi gereğince, hamilin bu kişilere karşı doğrudan doğruya başvuru hakkı bulunmaktadır. Bu nedenle davalı tarafından ödeme protestosu gönderilmemesinin davalının davacıya karşı takip hakkına etkisi bulunmamaktadır. Dosyaya yansıyan ticaret sicil kayıtları uyarınca davalı alacaklı şirketin tüzel kişiliği ticaret sicilinden terkin sonucu son bulduğu anlaşıldığından, davalının davada taraf ve dava ehliyeti de bulunmamaktadır. HMK’nın 53. maddesi hükmü uyarınca, dava takip yetkisi, talep sonucu hakkında hüküm alabilme yetkisidir. Tarafların taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hallerde temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması ve ayrıca dava yetkisine sahip olunması; ve bunun yanında vekil aracılığı ile takip edilen davalarda, vekilin davaya vekalet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekaletnamesinin bulunması HMK’nın 114. maddesi hükmü gereğince “dava şartı” olup, yargılamanın her aşamasında mahkemece, re’sen gözetilmesi zorunludur. Alacaklı şirketin ticaret siciline terkiniyle tüzel kişiliği sona ermiş olmasına karşın; vekil, karar tarihine kadar vekillik görevini sürdürmüştür. Halen dahi şirketin ihya olunmadığı da dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Somut olayda uygulanması gereken 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 513. maddesi hükmü gereğince, “Sözleşmeden veya işin niteliğinden aksi anlaşılmadıkça sözleşme, vekilin veya vekalet verenin ölümü, ehliyetini kaybetmesi ya da iflası ile kendiliğinden sona ermiş olur. Bu hüküm, taraflardan birinin tüzel kişi olması durumunda, bu tüzel kişiliğin sona ermesinde de uygulanır. Vekaletin sona ermesi, vekalet verenin çıkarlarını tehlikeye düşürüyorsa, vekalet veren veya mirasçısı ya da temsilcisi, işleri kendi başına görebilecek duruma gelinceye kadar, vekil veya mirasçısı ya da temsilci, vekaleti ifaya devam etmekle yükümlüdür.” Belirtilen yasal nedenle; mahkemece, öncelikle davacı borçluya, alacaklı şirketin yeniden “ihyası” için görevli ve yetkili mahkemede dava açabilmesi için yeterli ve kesin süre verilmesi; borçlunun “ihya davasını” açmaması ya da açmak istememesinin saptanması durumunda ise; 6100 Sayılı Yasa’nın 54 ve 55. maddeleri hükümleri uyarınca mahkemece, işlem yapılmalı, ihya davası açılmasını sağlamak amacıyla kayyım atanmasına karar verilmelidir. Alacaklı şirketin ihyasıyla yeniden tüzel kişilik kazanması durumunda da gerekli tebliğ işlemlerinin yapılması ve taraf teşkili sağlandıktan sonra uyuşmazlığın hükme bağlanması gerektiğinden, davacı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KISMEN KABULÜNE, 2-İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 08/12/2020 tarih, 2017/1100 E. – 2020/862 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5- İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 76,00 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 238,10 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.18/01/2023