Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/276 E. 2022/2215 K. 26.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/276 Esas
KARAR NO: 2022/2215 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/11/2020
NUMARASI: 2019/286 E. – 2020/309 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 26/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; Müvekkilinin tanınmış “…” markalarının gerçek hak sahibi olduğunu, markanın 2003 yılında yaratıldığını, WIPO nezdinde 3-5-9-35. Sınıflarda yaklaşık 32 ülkede tescilli olduğunu, www…..com ve www…..it alan adlarının 20.09.1998 ve 19.05.2003 tarihlerinde tescil edildiğini, sosyal medya hesaplarının aktif olarak kullanıldığı ve takip edilmekte olduğunu, resmi youtube hesabına 10 yıl öncesinde yüklenen videoların binlerce kişi tarafından izlenmiş olduğunu, müvekkiline ait bu markaları kendi adına alan adı ve marka olarak tescil ettiren davalıların müvekkilinin eski distribütörü olduklarını, 17/03/2017 tarihli ön mutabakat ve 01/03/2018 tarihli Distribütörlük Sözleşmesi ile davalıların yetkilendirildiğini, tüm bu mutabakat ve sözleşmedeki hükümlere rağmen davalıların, “…” ve “…” esas unsurlu markaları haksız ve kötüniyetli olarak tescil ettirdikleri ve alan adı tescillerini aldıklarını ve bu durumun müvekkili haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu iddia ederek, davalıların fiillerinin müvekkilinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabete yol açtığının tespitini, durdurulmasını, men’ini, önlenmesini ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasını, davalıların www…..com.tr uzantılı internet sitesindeki, https://www… Turkiye uzantılı Facebook hesabındaki ve sair online platformlardaki ”…” ve ”…” esas unsurlu markalarının kullanıldığı tüm sayfalara erişimin engellenmesini ve www…..com.tr alan adının gerçek hak sahibi olan davalının devrine/devir talebinin yerinde görülmemesi durumunda iptali ile sicilden terkinini, davalı …’nin TPMK nezdindeki kötü niyet mahsulü …,…, … ve … sayılı marka tescillerinin gerçek hak sahibi olan davacıya devrine/devir talebinin yerinde görülmemesi durumunda hükümsüzlüğü ile sicilinden terkinini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde; müvekkiline yapılan polis operasyonu neticesinde 6758 sayılı Kanun’un 19/2 maddesi hükmü uyarınca ve CMK’nın 133. Maddesi gereğince İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesinin, 07/06/2018 tarihli, 2018/2802 D. İş sayılı kararı ile el konulduğunu, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (Fon) kayyum olarak atandığını ve şirketin TMSF yönetimine geçtiğini, Fon Kurulunun 27.09.2018 tarihli ve 2018/494 sayılı kararıyla yeni Müdürler Kurulu/Yönetim Kurulu heyeti atanarak göreve başlandığını, şirketin tüzel kişiliği halen devam etmekte ise de, yönetiminin TMSF’ye ait olduğunu, kayyum atama kararı neticesinde kayyumların şirket adresine giderek demirbaş ve evrak tespiti yaptıklarını, ancak şirkette yapılan sayımda herhangi bir evrakın şirket merkezinde olmadığının tespit edildiğini, işbu sebeple davacı tarafın iddia etmiş olduğu taraflar arasında imzalanmış olan 07/03/2017 tarihli ön mutabakat ve 01/03/2018 tarihli distribütörlük sözleşmesinin incelenemediğini ve davacı tarafça dosyaya sunulmadığını, sözleşme incelenemeden taraflar arasındaki anlaşma hükümlerinin de davalı tarafından bilinmediğini, distribütörlük sözleşmesinin genel olarak taraflar arasında imzalanan sözleşmede yer alan ürünleri sağlayıcıdan alıp kendi müşterilerine satmaktan ibaret olduğunu, sözleşmenin en önemli özelliğinin ise süreklilik arzetmesi olduğunu, distribütörün sağlayıcıdan bağımsız olarak kendi ad ve hesabına hareket edebilme yetkisi olması, distribütörün sürümü artırmaya yönelik faaliyette bulunma yükümlülüğünün olması ve distribütörün görevinin anlaşma konusu ürünü sağlayıcıdan bağımsız olarak kendi ad ve hesabına satışını yapmak olduğunu, sözleşmenin davalıya böyle bir yetki vermiş iken müvekkilinin görevini yerine getirdiği için davacı tarafından kötü niyetli olarak akdedildiğini, “…”, “…”, “…”, www…..com.tr markaların tescillerinin 02/05/2017 tarihinde yapıldığının öğrenildiğini, marka tescillerinin taraflar arasında imzalanan ön mutabakatın hemen sonrasında, distribütörlük sözleşmesinden önce yapıldığını, davaya konu marka tescil edildikten sonra, davacının bu tescili bilerek davalı şirketle distribütörlük sözleşmesi imzaladığını, bu husus da davacının bu tescilleri bildiğini ve zımni rızasının olduğunu açıkça gösterdiğini, ancak müvekkiline polis baskını yapılması ve kayyum atanması nedeniyle davalı kötü niyetli olarak iş bu davayı açtığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/11/2020 tarihli 2019/286 E. – 2020/309 K. sayılı kararıyla; “Tüm dosya kapsamı deliller ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, davacının dava konusu markaları tescil başvuru tarihi olan 02.05.2017 tarih ve daha eskiye dayalı markasal nitelikte kullanımının olduğu, markaların 32 ülkede tescilli olup, aynı ibareli alan adlarının da 1998 yılından beri tescilli olduğu dolayısıyla dava konusu marka ve alan adının gerçek sahibinin davacı şirket olduğu, davacı şirket ile davalı gerçek kişinin ortağı ve yetkilisi olduğu, davalı şirket arasında 17.03.2017 tarihinde ön mutabakat ve 01.03.2018 tarihinde distribütörlük sözleşmesi imzaladıkları, bu hali ile taraflar arasında bir temsilcilik ilişkisinin mevcut olduğu, bu sözleşmelerde davalı tarafın kendi adına marka tescil işlemi yapamayacağı düzenlendiği, buna rağmen davalı gerçek kişinin dava konusu markaları davacının izni olmadan kötü niyetli olarak kendi adına tescil ettirdiği ve SMK 6/2 maddesi uyarınca hükümsüzlüğe ilişkin şartların mevcut olup aynı zamanda SMK 10. Maddesi uyarınca markaların davacıya devrinin de mümkün olduğu, davacının önceye dayalı kullanımı ve gerçek hak sahipliği dikkate alındığında, davalı kullanımının aynı zamanda davacının marka haklarına tecavüzü ile haksız rekabet teşkil ettiği sonucuna ulaşıldığı…davacının davasının kabulüne, davalıların davacının hak sahibi olduğu “…” esas unsurlu markaları izinsiz olarak kullanıp marka ve alan adı olarak tescil ettirip, ticari faaliyette kullanmaları şeklindeki eylemlerini marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, men’ine , önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, davalı … adına olan …, …, … ve … marka tescillerinin davacı şirket adına devrine karar vermek gerekmiştir. Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 30.04.2019 tarih ve 2018/1275 esas- 2019/3298 karar sayılı ilamında belirtildiği üzere Türk Hukukunda, alan adlarının haksız olarak tescili halinde gerçek hak sahibine devrine ilişkin bir düzenleme olmaması karşısında davalı taraf adına olan www…..com.tr alan adının iptaline karar verilmesi gerektiği” gerekçesiyle; Davacının davasının KABULÜNE, davalıların davacının hak sahibi olduğu “…” esas unsurlu markaları izinsiz olarak kullanıp marka ve alan adı olarak tescil ettirip, ticari faaliyette kullanmaları şeklindeki eylemlerini marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, men’ine , önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, bu cümleden olmak üzere “…” ve “…”esas unsurlu markaları tek başına yahut tali unsurları ile birlikte marka, alan adı, ticaret unvanı ve sair her ne nam adı altında olursa olsun iş yerlerinde veya herhangi bir fiziki veya onlıne mecrada kullanmalarının, bu markaları taşıyan ürün üretilmesinin, bulundurulmasının, satılmasının, satışa arz edilmesinin, depolanmasının, ithal veya ihraç edilmesinin, internet üzerinde veya sair mecralarda tanıtmasının, herhangi bir şekilde ticari faaliyete konu edilmesinin, durdurulmasının , önlenmesine ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, Davalıların www…..com.tr. Uzantılı internet sitesindeki yine … Türkiye uzantlı facebook hesabındaki ve sair onlıne platformadaki “…” ve “…” esas unsurlu markaların kullanıldığı tüm sayfaların erişiminin engellenmesine, Davalı taraf adına olan www…..com.tr alan adının iptaline, Davalı … adına olan …, …, … ve … marka tescillerinin davacı şirket adına devrine” karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU: Davalı şirket vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; hükümsüzlüğe ilişkin SMK 6/2 maddesinin uygulanabilmesi için haklı bir gerekçe bulunmadığını, distribütörlük sözleşmesi gereği davacının markaların davalı adına tesciline zımni muvaffakatı bulunduğunu, kötüniyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük ve marka devri şartlarının da bulunmadığını, distribütörün sözleşmenin niteliği gereği, sağlayıcıdan bağımsız olarak kendi ad ve hesabına hareket edebilme yetkisinin bulunduğunu, … saç ürünlerinin müvekkilinin çalışmaları ve ciddi çabaları ile …’ın sahibi ile görüşülerek onun bilgisi dahilinde pazarlanmaya başlandığını, ….com’un da ozamanki …’ın sahibi ve yöneticilerinin bilgisi dahilinde kurulduğunu, …’ın internet üzerinden satış yaptığını, intirnet sitesi kurularak, distribütörlük sözleşmesini istinaden internet sitesi üzerinden satışların gerçekleştirildiğini, müvekkilinin kötüniyetinin bulunmadığını, internet sitesinin kurulması aşamasında … İtalya’nın reklam ajansı ve grafik tasarımları yapan firmanın sitede hangi görsellerin kullanılacağını, hangi bilgilerin işleneceğini … ile paylaştığını, davacı tarafından müvekkili şirketin bulunduğu durumun fırsata çevrilmeye çalışıldığını. -Davacının davaya konu marka tescil edildikten sonra müvekkili ile tescili bilerek distribütörlük sözleşmesi imzalandığını, müvekkilinin kötüniyetli olmadığını, marka tescillerinin 02/05/2017 tarihinde ön mutabakattan sonra distribütörlük sözleşmesinden önce yapıldığını, müvekkilinin tamamen sözleşme gereği, iyiniyetle ürün satışı ve tanıtımı için marka tescili yaptırdığını. -Kararda distribütörlük ilişkisinin göz ardı edilerek, müvekkilinin marka kullanımının haksız rekabet teşkil edeceği sonucuna ulaşılmışsa da, müvekkilinin tamamen sözleşme gereği, iyiniyetle, ürün satışı ve tanıtımı için marka tescili yaptırdığını. -Distribütörlük sözleşmesinde davalının … markalarının tesciline engel olacak bir hükmünün dosyaya sunulmadığını, davacının bir an için markanın gerçek sahibi kabul edilse dahi, davacının müvekkilinin tesciline zımni muvaffakatının bulunduğunu, markaların devri yada kötüniyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük şartlarının oluşmadığını.-Davacı tarafın gerçek hak sahibi olduğunu ve tanınmış marka olduğunu ispatlayamadığını, davacının “…” markalarına ilişkin oluşturulan facebook sayfasının 49.407 kişi tarafından takip edilmesi tanınmış olduğunu göstermediğini, bu sayının ürün tanıtımı açısından çok yetersiz bir sayı olduğunu beyanla, mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Davacı vekilinin istinaf dilekçesine cevabında; davalı … tarafından davanın takip edilmediğini, cevap ve beyan dilekçesi sunulmadığını, davalının davayı inkar ettiği kabul edilerek yargılamanın bu doğrultuda sürdürüleceğini, HMK 357. Madde gereğince ilk derece mahkemesinde ileri sürülmeyen iddia ve savunmaların istinaf mahkemesinde ileri sürülemeyeceğini ve yeni delillere dayanılamayacağını, mahkemenin olayda SMK 6/2 şartlarının oluştuğuna ilişkin tespitin yerinde olduğunu, davalı beyanlarının aksine ön mutabakat ve distribütörlük sözleşmesinin müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğu … markalarının tescil edilmesini yasakladığını, sözleşme metinlerinin tercümelerinin dosyaya sunulduğunu, distribütörlük sözleşmesinin en temel unsurunun distribütörün sözleşmeye konu markaları, ticari isimleri ve diğer sembolleri yalnızca üreticinin –somut olayda müvekkilinin- menfaatine uygun şekilde kullanabilmesi olduğunu, taraflar arasındaki 01.03.2018 tarihli Distribütörlük Sözleşmesi ile müvekkili firmanın Türkiye’deki distribütörü olarak davalıları (… Tic LTD ŞTİ ve yetkilisi …’yi) yetkilendirdiğini, tarafların mutabık kalarak imzaladıkları distribütörlük sözleşmesinin, davalılara müvekkilin “…” markalarını kendi adlarına tescil ettirme veya müvekkilin açık yazılı izni olmaksızın kullanma imkanı vermediğini, sözleşmede davaya konu tescil ve eylemlerin yasaklandığını, davalının sözleşmenin bu konularda zımni izin verdiğine dair savunmasının yarinde olmadığını, müvekkilinin davalının haksız ve kötü niyetli marka tescillerinden ve kullanımlarından Türkiye’de yapmış olduğu marka başvurusunun (… sayılı ve “…” ibareli marka başvurusu) davalının ilgili tescilleri nedeniyle reddedilmesi akabinde haberdar olduğunu, davalıya ulaşamayınca bu davanın açıldığını, bilirkişi raporunda da bu hususun tespit edildiğini, davalının istinaf dilekçesinde her ne kadar müvekkili firmanın, dava konusu kötü niyetli tescil ve kullanımlardan haberdar olduğuna dair bazı iddialara yer vermişse de, bu iddiaların son derece afaki olup, hiçbir somut belge ile desteklenmediğini, davalıların mevcut kullanımlarının müvekkili aleyhine marka tecavüzü ve haksız rekabet teşkil ettiği yönündeki tespitin yerinde olduğunu, sözleşmenin 9. Maddesinde davalıların … markasını kullanmasının açıkça yasaklandığını, sözleşmede davalıların distribütör sıfatıyla müvekkil şirket markalarını kullanmasının sadece müvekkilinin önceden ve ayrıca yazılı izin vermesi şartına bağlandığını ve yazılı izinde bildirilecek şartlarla sınırlı olacağının belirtildiğini, davalılar www…..com.tr alan adlı internet sitesinde ve “… TÜRKİYE” isimli Facebook hesaplarında müvekkilimize ait “…” markasını birebir aynen ve tüketicilere markanın doğrudan kendisine ait olduğu izlenimini verecek şekilde kullandığını, marka hakkına tecavüz oluşturduğunu beyanla, istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: TPMK’dan celp edilen tescil kayıtlarının incelenmesinde; 02/05/2017 başvuru tarihli, 03 ve 35. Sınıflarda … başvuru numaralı www…..com.tr ibareli markanın, 02/05/2017 başvuru tarihli, 03 ve 35. Sınıflarda … başvuru numaralı k-maxsaçürünleri ibareli markanın, 02/05/2017 başvuru tarihli, 03 ve 35. Sınıflarda … başvuru numaralı … ibareli markanın, 02/05/2017 başvuru tarihli, 03 ve 35. Sınıflarda … başvuru numaralı … ibareli markanın davalı … adına tescil edildiği anlaşılmıştır. OTDÜ Alan Adları Yönetimi’nin 11 Ekim 2019 tarihli yazı cevabından, ….com.tr alan adlı internet sitesinin 27 Şubat 2017 tarihinde … adına tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalı vekilinin dosyaya ibraz ettiği İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2018/2802 D.İş sayılı kararından, …ın cemaat görünümlü örgüt yapılanması meydana getirdiğinden bahisle şüphelilerin mal varlıklarına el konulmasına, şüphelilerin şirket paylarının idaresi için TMSF’nin kayyum olarak atanmasına karar verildiği, kararda yer alan şüpheli listesinin 152. Sırasında davalı …’nin isminin bulunduğu, davalı şirketin TMSF’nin kayyum olarak atandığı şirketlerden olduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince marka vekili bilirkişiden alınan 26/10/2020 havale tarihli raporda; “…davacının önceye dayalı hak sahipliği yönünden ibraz ettiği delillerin incelenmesinde, markanın ilk olarak 17/10/2008 tarihinde İtalya’da tescil başvurusunun yapıldığı, 06/10/2010 tarihinde 03/05. Sınıflarda tescil edildiği, akabinde 32 ülkede tescil edildiği, gerçek hak sahipliğinde aranan bilinirlik açısından yeterli kritere sahip olduğu, ….it alan adının 19/05/2003 tarihinde, ….com alan adının ise 20/09/1998 tarihinde davacı adına tescil edildiği, Youtube …adresinde … ibareli videoların 11 yıl öncesinde yüklenmiş olduğu, taraflar arasında 17/03/2017 tarihli mutabakatta … ibareli ürünlerin Ek-A kısmında kapatıcılar, bakım, takviyeler olarak ürün kodları ile belirtilmiş olduğunun tespit edildiği, davacı marka kullanımının davalının “…” marka tescili için başvuru tarihi olan 02.05.2017 tarihinden daha eskiye dayalı markasal nitelikte bir kullanım olduğu, gerçek (eskiye dayalı) ve öncelikli hak sahibinin davacı olduğu, SMK m.6/3 ve 25/1 uyarınca hükümsüzlüğe ilişkin şartların mevcut olduğu, değerlendirme nihai takdirin Mahkemeye ait olduğu, SMK m.6/2 uyarınca hükümsüzlüğe ilişkin aranan şartlar mevcut olup, aynı zamanda SMK m.10 uyarınca devir de mümkün olduğunu ve davalı markasının tescilinde kötüniyetin bulunup bulunmadığı hususunun ve buna bağlı olarak verilecek hükümsüzlük kararı ile yukarıda belirtilen diğer hususlarda takdirin Mahkemeye ait olduğu, tanınmış markaya ilişkin değerlendirme yapılabilmesi için dosyada yeterli belge olmadığından, davacı markasının tanınmışlığına dair bir değerlendirme yapılamadığı, davacı ve davalının internet sitesindeki markasal kullanımları dikkate alındığında görsel, işitsel ve anlamsal olarak benzerlik nedeniyle, tarafların emtialarının, faaliyet alanlarının ve müşteri kitlesinin benzerliği ile birlikte, markalar arasında ilişkilendirme, idari veya ekonomik bir bağ kurma ihtimalinin söz konusu olabileceği, dolayısıyla marka hakkına tecavüz için gerekli iltibasın söz konusu olduğu, aynı zamanda davacı markasının, davalı tarafından domain adı olarak izinsiz kullanılmasının ve bu domain adını kullanarak davacının verdiği hizmeti vermesinin, davacı markasına tecavüz ve haksız rekabet yarattığını,dolayısıyla davalı eyleminin SMK uyarınca marka hakkına tecavüz oluşturacağı ve davalının karıştırılmaya yol açacak şekilde kullanımının TTK’nın 55/1-a-4 maddesi kapsamında haksız rekabet teşkil edeceği” belirtilmiştir. … ve … tarafından temsil edilen … Tic. Ltd. Şti. arasında 17 Mart 2017 tarihli Mutabakat metni imzalandığı, metnin B bendinde … … “Ürünlerinin” Türkiye’deki inhisari dağıtımcısı olmak istediği, “Mutabakatın Amacı” başlıklı 2. Maddesinde tarafların distribütörlük anlaşması ye de başka bir anlaşma yapmaya karar vermeden ve imzalamadan bir (1) yıl boyunca karşılıklı karlı iş ilişkilerini test etmek istediklerini beyan ettikleri, 3.3 maddesinde …’ın taraflarca imzalandığında anlaşmanın parçası haline gelen Ek A’da listelenen ve fiyatı verilen ürünleri sipariş vereceğinin kabul edildiği, Ek “A” listesinde … markalı saç kapatıcılar, bakım ve takviyelerinin listelendiği anlaşılmıştır … ve … tarafından temsil edilen … Tic. Ltd. Şti. arasındaki 01.03.2018 tarihli Distribütörlük Sözleşmesi 9. Madde de; “Distribütör, kendi şirketi adına …’ya ait olan ya da herhangi bir şekilde .. tarafından kullanılan sicile kayıtlı unvanı ya da ticari markaları (Marka dahil), ticari unvanları ya da herhangi bir şekilde ayırt edici markaları ve/veya şirket imajlarını taşıyan pazarlama materyallerini ve ayrıca genel olarak dijital materyaller dahil olmak üzere basılı olmayan malzemeleri, ya da (…) bu ticari markaların ve/veya ticari unvanların kısmen dahi ibarelerini ya da ibare kombinasyonlarını, …’nun önceden verilmiş açık yazılı izni olmadan ve … tarafından detaylı olarak açıklanmış kurallar haricinde kullanmayacağını taahhüt eder. Bunlara herşeyin ötesinde internet sitesindeki kullanımlar da dahildir. Bu şekilde yazılı izin verildikten sonra, … gerekli görmesi halinde, Distribütör, önceden yetkilendirilmiş olmasına rağmen masrafları kendine ait olmak üzere, derhal bu kullanıma son verecektir ve gecikme olmaksızın bu ticari markaları, ticari unvanları, ibareleri ya da ibare kombinasyonlarını kendi şirketinden, ticaret unvanından yada her türlü basılı olmayan ve/veya dijital materyaller dahil olmak üzere genel olarak her türden pazarlama materyallerinden çıkarmak için gereken her şeyi yapacaktır.” hükmü düzenlenmiştir. Distribütörlük Sözleşmesi’nin 4.1 Maddesinde; sözleşmenin 1 Mart 2018 tarihinde yürürlüğe gireceği, 3 yıl boyunca geçerliliğini sürdüreceği, anlaşma sona ermeden önce tarafların 5 yıllık yeni bir anlaşma yapmak için görüşeceği düzenlenmiştir. Dava 13/09/2019 tarihinde açılmıştır.
G E R E K Ç E: Davacı vekilinin … markasının gerçek hak sahibi olduğu ve davalıların eski distribütörü olduğunu ileri sürerek, izinsiz ve kötüniyetli olarak tescil edilen davalı markalarının davacıya devrini, mümkün olmazsa hükümsüzlüğünü, alan adının davacıya devrini, markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, meni ve ref’ini talep ettiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, davalılardan … Tic. Ltd. Şti.’nin istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. İstinaf incelemesi HMK 355. Madde gereğince istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebepler ile, kamu düzeniyle ilgili hususlarla sınırlı olarak yapılmıştır.Dosyanın incelenmesinde, davalılardan …’nin dava dilekçesinde yer alan “.. Mah. .. Cad. … Küçükçekmece/İstanbul” adresine tebligat çıkartıldığı, adresten taşındığının anlaşılması üzerine, tebligatın bila tebliğ iade edildiği, sonraki tebligatların Tebligat Kanunu 35. Maddeye göre tebligat yapıldığı anlaşılmıştır. Tebligat Kanunu’nun bilinen adrese tebligatı düzenleyen 10. maddesinin 1. fıkrasına göre; tebligat, muhatabın bilinen en son adresinde yapılır. Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine 19.01.2011 tarihli ve 6099 sayılı Kanun ile eklenen 2. fıkrası “…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması hâlinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi, bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat bu adrese yapılır…” şeklindedir. Yönetmeliğin 16. maddesinin 2. fıkrası “…Bilinen en son adresin tebligata elverişli olmadığının anlaşılması veya tebligat yapılamaması halinde, muhatabın adres kayıt sisteminde bulunan yerleşim yeri adresi bilinen en son adresi olarak kabul edilir ve tebligat buraya yapılır, ayrıca başkaca adres araştırması yapılmaz. Yönetmeliğin 79. maddenin ikinci fıkrasına göre renkli bastırılan tebligat zarfında, adresin muhatabın adres kayıt sistemindeki yerleşim yeri adresi olduğu belirtilerek bu adrese tebligat yapılacağına dair meşruhata yer verilir…” hükmünü içermektedir. Davalıya tebligat yapılan adresin, davalı tarafça TPMK’ya bildirilen adres olduğu anlaşılıyorsa da, davalıya bu adreste daha evvel usulüne uygun bir tebligat yapılamadığı gibi, UYAP mernis sisteminden çıkartılan kayıtlardan, davalının esasen tebliğe elverişli bir mernis adresi bulunduğu, tebliğe elverişli mernis adresi varken gerçek kişinin TPMK’ya bildirdiği adrese Tebligat Kanunu 35. maddeye göre tebligat çıkarılmasının da usul ve yasaya uygun olmadığı, davalıya dava dilekçesinin tebliği usulsüz olduğu ve kamu düzeniyle ilgili bu hususun resen dikkate alınması gerektiği kanaatine varılmış, mahkemece davalının mevcut mernis adresine Tebligat Kanununun 10/2 ve 21/2. maddelerine uygun olarak dava dilekçesi, ön inceleme duruşması ve tahkikat duruşma günü tebliğ edilerek taraf teşkili sağlandıktan sonra yargılamaya devam edilip hüküm kurulması gerekirken, bu işlemler yapılmaksızın şartları oluşmadan Tebligat Kanunu 35. maddesi uyarınca tebligat yapılması ve davalıya usulüne uygun tebligat yapılmadan yokluğunda hüküm tesis edilmesi, mahkemenin kabulüne göre de taraflar arasında distribütörlük ilişkisi bulunduğu davacı tarafça ileri sürülmekle, bu sözleşmenin sona erip ermediğinin, sona ermişse tarihinin taraflara açıklattırılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmesi nedeniyle, davalı vekilinin sair istinaf sebepleri bu aşamada incelenmeksizin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının kaldırılmasına, Dairemizin kararında işaret edilen hususlarda yargılamaya devam edilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle:1-Davalı … Tic. Ltd. Şti vekilinin sair istinaf sebepleri incelenmeksizin istinaf başvurusunun KABULÜNE,2-Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12/11/2020 tarihli 2019/286 E. – 2020/309 K. Sayılı kararının resen gözetilen sebeplerle 6100 Sayılı HMK 355. Madde ve 353/1-a-6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA,3-Dosyanın, Dairemizin kararında işaret edilen hususlarda yargılamaya devam edilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,4-İstinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talebi halinde davalı tarafa iadesine,5-İstinaf yargılama giderleri olarak;a)Davalı avansından kullanıldığı anlaşılan; 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, b)Davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 7-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 26/12/2022 tarihinde HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.