Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/271 E. 2023/55 K. 18.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/271 Esas
KARAR NO: 2023/55
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/10/2020
NUMARASI: 2020/89 E. – 2020/671 K.
DAVANIN KONUSU: Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Menfi Tespit)
KARAR TARİHİ: 18/01/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile dava dışı …’ın Küçükçekmece 2. Aile Mahkemesi’nin 2008/179 Esas sayılı dosyası ile boşandıklarını, evlilik birliği içerisindeyken dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti.ne eşi ve … ile birlikte davalı banka arasında 2007 senesinde imzalanan …’de müşterek müteselsil kefil olduklarını, ancak davalı banka tarafından başlatılan İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasının dayanağı 2008 tarihli …’de müvekkilinin imzasının bulunmadığını, dava dışı asıl borçlu şirketin borçlarının 2008 yılından yapılan bu sözleşmeden önce kapatıldığını, takibe dayanak … üzerinde tahrifat da yapıldığını belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; takibin kesinleştiğini ve talebin zamanaşımına uğradığını, borç sıfırlandıktan sonra borçluya tekrar kredi kullandırılmasının yeni bir borç ilişkisi yaratmayacağını, dolayısıyla da davacının önceki sözleşmeden doğan kefalet sorumluluğunun devam ettiğini, limitin sonradan el ile düzeltildiğinin yazılı belge ile ispatlanması gerektiğini, belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI (ç Esas): İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/649 Esas – 2017/18 Karar sayılı kararıyla; “Sonuç olarak, davacının 2008 yılında imzalanan sözleşmedeki kefillik imzasının sahte olduğu iddia ve ispat edilmemesi karşısında davacının borçtan sorumlu olacağı anlaşılmakla davanın reddine.” karar verilmiştir.
DAİREMİZ KARARI: Dairemizin 24/01/2020 tarih ve 2017/3697 Esas – 2020/145 Karar sayılı ilamıyla; “Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, 2007 yılında düzenlenen kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığını, davalının başlattığı takipte 2008 tarihli kredi sözleşmesini dayanak gösterdiğini, takibin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek davalıya borçlu bulunmadığının tespitini istemiştir. Davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Davacı taraf dava dilekçesinde icra takibinin hukuka aykırı olduğunu ve davalının haksız tahsilat yapmaya çalıştığını iddia etmektedir. Bir başka ifadeyle dava, icra takibi nedeniyle borçlu bulunulmadığının tespiti istemine ilişkindir. Dava bu haliyle nispi harca tabi davalardandır. Ancak davacı, dava dilekçesinde harca esas değer olarak 1.000,00 TL göstermiştir. Ayrıca yargılama sırasında da harcın tamamlanmadığı anlaşılmıştır. Menfi tespit davalarının kısmi dava olarak açılması mümkün değildir (Bakınız. Yargıtay 19.HD, 2016/19417 Esas – 2018/4868 Karar). İcra takibi toplam 248.773,34 TL üzerinden başlatılmıştır. Buna göre mahkemece takipte istenen tutar üzerinden 492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesi gereğince peşin nisbi harcın tamamlatılması gerekir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup harç ikmali yapılmadan yargılamaya devam edilmesi Harçlar Kanunu 32. maddesi hükmüne aykırılık teşkil etmektedir. Bu durumda harç ikmali yapıldıktan sonra yargılamaya kaldığı yerden devam edilip bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine” karar verilmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI (2020/89 Esas): İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/10/2020 tarih ve 2020/89 Esas – 2020/671 Karar sayılı kararıyla; “İstinaf ilamına uygun olarak yeniden celse açılmak suretiyle davacı tarafa harç ikmali için süre verilmiştir. Davacı vekilince 07/04/2020 tarihli makbuz ile belirtilen tutar üzerinden eksik harcın ikmal edildiği anlaşılmıştır.Davanın esası incelendiğinde, davalı Banka ile dava dışı … İth. İhr. San. Tic. Ltd. Şti. arasında düzenlenen 03/04/2008 tarihli …’de davacı … (…)’ın 750.000 TL kefalet limiti dahilinde müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının olduğu, sözleşmede kefalet limitinin el yazısıyla açık bir şekilde belirtildiği, böylelikle geçerli bir şekilde kefalet akdinin de kurulduğu anlaşılmaktadır. Davacı kefil 2007’de yapılan sözleşmedeki kefil imzasını kabul ettiğini, ancak bu sözleşme kapsamında kullanılan kredinin tamamının ödenip tasfiye edildiğini daha sonra 2008 yılında yapılan sözleşmenin iradesi dışında akdedildiğini ve bu sözleşme kapsamında kullandırılan kredi borcundan sorumlu olmadığını savunmuştur. Ancak, davacının 2008 yılında imzalanan sözleşmede de kefalet imzası vardır ve bu imza açık bir şekilde inkar edilmemiştir. Eski BK döneminde yapılan 2008 tarihli sözleşmenin 64. sayfasında kefillerin adı soyadı, tatbik imzaları ve kefalet limitleri yazılı olup o dönem yürürlükteki mevzuata göre geçerli bir kefalet sözleşmesi söz konusudur. Her ne kadar rakam 750.000 TL olarak yazılmışsa da, maddi hata nedeniyle üzeri sonradan çizilerek 175.000 TL olarak yazılmıştır. Zaten kullandırılan kredi miktarı da 175.000 TL’dir. Sehven yazılan rakamın üzeri çizilerek doğrusunun tekrar yazılması mümkündür. Her ne kadar İstanbul 43. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/243 Esas sayılı dosyasından aldırılan imza incelemesi raporunda sözleşmenin 65. Sayfasında yazılı miktarın 750.000 TL’den 850.000 TL’ye yükseltildiği belirtilmişse de, bu sayfada kefil imzası bulunmamakta olup bu sayfaya ait kriminal raporunun eldeki dava ile doğrudan bağlantısı yoktur. Bir an için 65. sayfanın davacı kefil ile bağlantısı düşünülse dahi sözleşmenin yapıldığı dönemde yürürlükte olan 818 sayılı mülga BK hükümlerine göre kefillerin kendi el yazılarıyla kefilliğe ilişkin hususları yazma zorunluluğu bulunmamaktaydı. Davacı kefilin iddiası bu yönüyle de dayanaksız kalmaktadır. Davacı, sözleşmedeki limitlerin rızası hilafına doldurulduğunu savunmuş ise de, sözleşmedeki limitin sonradan doldurulduğunun ancak yazılı delil ile ispatı mümkündür. Sonuç olarak, davacının 2008 yılında imzalanan sözleşmedeki kefillik imzasının sahte olduğu iddia ve ispat edilmemesi karşısında davacının borçtan sorumlu olacağı anlaşılmakla davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde; “Sözleşmede bariz bir tahrifat mevcutken bu hususun sürekli göz ardı edildiğini; müvekkilin imzaladığı genel kredi sözleşmesi 2007 tarihli olup, müvekkilin 2008 tarihli sözleşmeden haberi bulunmadığını, zaten 2008 tarihli sözleşme üzerinde İstanbul 43. ATM’nin 2011/243 E. sayılı dosyası ile inceleme yapılmış, Adli Tıp Kurumu … tarafından yapılan incelemede ‘Bahsi geçen kredi sözleşmesi üzerinde 65. sayfasında 31.01.2008 tarihi ile miktar belirtilen bütün yazı ve rakamların sözleşmenin diğer sayfalarındaki bütün yazı ve rakamlardan farklı olarak yazılmış olduğu, yine sözleşmenin 1. sayfasında sayfanın üst tarafındaki şube ve şirket bilgileri ile (750.000- yediyüzellibin) yazılarının yazılmasında kullanılan kalemden faklı fiziki evsakta kalemle sürşarj suretiyle 750 rakımı üzerinde 175 rakamının yazıldığı, alt kısımda yazı ile yazılmış miktar yazısının üzeri çizgi ile çizildikten sonra boş olan yan tarafına (yüzyetmişbebin) yazısının ilave edilmiş olduğu, düzenleme tarihi hizasında evvelce mevcut rakamların tipeksle silinerek ikinci 0 rakamı altında 7 rakamının açık ve net olarak okunduğu nedenleriyle tahrifat yapıldığının’ tespit edildiğini, 2008 tarihli sözleşmenin en önemli kısımlarında tahrifat yapıldığının ortada olduğunu, davalı yanın evrakta sahtecilik suçunu işlediğine dair güçlü emareler bulunmakla birlikte zaten dava dışı diğer kefil olduğu iddia edilen … tarafından da bu konu hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu, …’yi tanzim eden müdür yardımcısı …’ın 01.10.2013 tarihinde verdiği ifadesinde “Bu kredi kullanma hususu ile ilgili olarak şahsın bankamıza daha önceden itirazı olmuştu ve bilirkişi raporu neticesinde şahıs haklı bulundu. Beyan ettiğim gibi Müdür Yardımcılığını yapmış olduğum bankadaki konu ile ilgili kredi kullandıran görevliyi tespit edemedik’ dediğini, Davalı yanın 2007 sözleşmesinin ilgili sayfasını 2008 sözleşmesine eklemek ve tarih ve miktarı değiştirmek suretiyle haksız ve hukuka aykırı bir belge üretmiş olduğu kanaatinde olduklarını, bilirkişice işbu hususun hiç irdelenmediğini, oysa İstanbul 43 Asliye Ticaret Mahkemesinde yapılan incelemenin bulunduğunu, Dosya kapsamında toplanan tüm delillerinden anlaşılacağı üzere müvekkilimizin 2008 tarihli genel kredi sözleşmesi yapma yolunda bir iradesi olmadığı, işbu sözleşmenin 2007 sözleşmesinden alınan kısımlarla oluşturulduğu, burada ne fiili ne de hukuki uygunluğun olmadığı açık ve net bir şekilde görüldüğünü,Müvekkilimize usulüne uygun kat ihtarnamesi tebliği yapılmadığını; kat ihtarının 26.01.2009 tarihinde … Mah. … Sok. No:.. D:.. Avcılar/İstanbul adresinde mukim …’a tebliğ edilmiş ise de; müvekkilin adı geçen kişi ile 2008/179 E. ve 2009/17 K. sayılı ilamı ile boşandığını ve mernis adresinin farklı olduğunu, yapılan ihtarnamenin de usulsüz olduğunu, Bilirkişi raporunun Davacının Diğer İddialarının Değerlendirilmesi başlıklı maddesindeki açıklamalarının kabul edilemez olduğunu, bilirkişinin yanlış ve hukuken hükümsüz bir sözleşmeyi ayakta tutma çabasının anlaşılamadığını, ortada üzerinde tarih ve miktar kısımlarında oynanan yani tahrifat yapılan bir sözleşme bulunduğunu, Davalı yan 2007 tarihli yani Müvekkilimizin irade beyanı sonucu ile ortaya çıkan sözleşmeyi sunamadığını, buradan anlaşılacağı üzere davalı yanın 2007 sözleşmesi üzerinde oynama yaparak 2008 tarihli sözleşmeyi kanuna aykırı olarak oluşturduğunu, Bilirkişi raporunda 2008 tarihli … 65.sayfasının müvekkili zaten ilgilendirmediği yorumunda bulunmuşsa da sözleşmede yapılan diğer tahrifatlar hakkında ne hikmetse bir yorumda bulunulamadığını, Yine davalı bankanın delil olarak sunduğu sözleşme fotokopisinin 65 numaralı “Kredi Genel Sözleşmesinin Limitinin Arttırılması” başlıklı sayfasında sözleşme tarihinin 31.01.2008 yazdığını, Kredi sözleşmesinin başlangıç sayfasında ve 61. Sayfasında kredi sözleşme tarihi olarak 03.04.2008 belirtilmesine rağmen sözleşme tarihinden daha önce bir tarih olan 31.01.2008 tarihinde aynı kredi sözleşmesi için limit arttırma maksatlı sözleşme yapmanın hayatın olağan akışına da aykırı olduğunu, burada ya birbirinden farklı sözleşme sayfaları kullanılarak yeni bir sözleşme yaratılmaya çalışıldığını ya da sözleşme sayfaları üzerinde sonradan hukuksuz ve kötü niyetli eklemeler yapıldığını, Bilirkişi davamızın esas unsurunu oluşturan sözleşmeyi bile yanlış inceleyerek 2004 yılı olarak raporuna yazdığını, bu şekliyle hazırlanan özensiz raporun kabulünün mümkün olmadığını, Mahkemece işbu davayı ikame etmemize sebebiyet verenin icra dosyalarının temin edilip incelenmediğini; davalı banka tarafından İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosyasında borçlu … San. ve Tic. Ltd. Şti aleyhine 248.773,34 TL’lik takip başlatıldığını, bu ipotekli gayrimenkuller satılmak suretiyle davalının alacağını tahsil ettiğini, Davalı bankanın aynı kredi alacağı için önceki takibinden 2 gün sonra usulsüz ihtarnamesi ve sair dayanak belgelere dayanarak davaya konu olan İstanbul …İcra Dairesi’nin … E. sayılı dosyası ile mükerrer icra takibi başlattığını; davalı yanca İstanbul 10. İcra dosyasında yapılan ödemeler İstanbul … İcra müdürlüğüne bildirilmediği gibi şu an dosya da fiziken hiçbir yerde bulunamadığını, işbu davanın temelini oluşturan icra dosyaları bilirkişi tarafından fiziken incelenmeksizin bir rapor tanzim edilmesinin usule aykırı olduğunu, Müvekkilimizin 2007 sözleşmesinde kefil olarak bulunmasından dolayı yüklendiği borç sıfırlanmış olup, bilirkişice yapılan hesaplamanın haksız olduğunu, müvekkilimizin kefil olması sonucu iradesi olmayan 2008 tarihli sözleşme tadil sözleşmesi olarak değerlendirilemeyeceğini, TBK 583.maddesinde kefalet sözleşmesi yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olduğu miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmayacağının düzenlendiğini, müvekkilimizin 2008 Tarihli sözleşme yapma iradesi bulunmazken 2007 tarihli sözleşmenin son sayfası alınarak 2008 tarihine çevrildiğini, tadil sözleşmesi bir ihtimal olarak asıl borçlu için geçerli olsa da kanuna açıkça aykırı olan sözleşme maddesinin müvekkil kefil açısından uygulanamayacağını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. İlk derece mahkemesi tarafından, “…davacının 2008 yılında imzalanan sözleşmede de kefalet imzası vardır ve bu imza açık bir şekilde inkar edilmemiştir. Davacı, sözleşmedeki limitlerin rızası hilafına doldurulduğunu savunmuş ise de, sözleşmedeki limitin sonradan doldurulduğunun ancak yazılı delil ile ispatı mümkündür. Sonuç olarak, davacının 2008 yılında imzalanan sözleşmedeki kefillik imzasının sahte olduğu iddia ve ispat edilmemesi karşısında davacının borçtan sorumlu olacağı anlaşılmakla davanın reddine” karar verilmiştr. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalı banka ile dava dışı … San. Tic. Ltd. Şti. arasında düzenlenen 03/04/2008 tarihli …’de davacı … (…)’ın 750.000 TL kefalet limiti dahilinde müşterek ve müteselsil kefil sıfatıyla imzasının olduğu, sözleşmede kefalet limitinin el yazısıyla açık bir şekilde belirtildiği, davacı kefilin 2007’de yapılan sözleşmedeki kefil imzasını kabul ettiği, ancak bu sözleşme kapsamında kullanılan kredinin tamamının ödenip tasfiye edildiğini daha sonra 2008 yılında yapılan sözleşmenin iradesi dışında akdedildiğini ve bu sözleşme kapsamında kullandırılan kredi borcundan sorumlu olmadığını beyanla menfi tespit isteminde bulunduğu görülmüştür. İlk derece mahkemesinin 2015/649 Esas – 2017/18 Karar sayılı kararıyla davanın reddine karar verilmiş, Dairemizin 24/01/2020 tarih ve 2017/3697 Esas – 2020/145 Karar sayılı ilamıyla; “Davacı, dava dilekçesinde harca esas değer olarak 1.000,00 TL göstermiştir. Menfi tespit davalarının kısmi dava olarak açılması mümkün değildir. İcra takibi toplam 248.773,34 TL üzerinden başlatılmıştır. Buna göre mahkemece takipte istenen tutar üzerinden 492 sayılı Harçlar Kanununun 32. maddesi gereğince peşin nisbi harcın tamamlatılması gerekir. Bu durumda harç ikmali yapıldıktan sonra yargılamaya kaldığı yerden devam edilip bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine” karar verilmiştir. İstinaf kararı sonrası ilk derece mahkemesi tarafından devam eden yargılamada davacı vekilince 07/04/2020 tarihinde eksik harcın ikmal edildiği anlaşılmıştır. Davacının 2007 tarihli …’deki imzasını ve kefaletini kabul ettiği, ancak 2008 tarihli …’nin iradesi dışında oluşturulduğunu ileri sürdüğü, davalının 2008 tarihli kredi sözleşmesini dayanak gösterdiği icra takibinin hukuka aykırı olduğunu iddia ederek menfi tespit istediği; davalı tarafın ise davanın reddini savunduğu görülmüştür. Davacı tarafın dava dilekçesi ve aşamalardaki beyanlarda “2008 tarihli …’yi kabul etmemesi” karşısında, mahkemece kredi sözleşmesindeki imzanın açıkça inkar edilmediğinden bahisle karar verilmesi hatalıdır. Öncelikle davaya konu 2008 tarihli … ile davacının kabulünde olan ve tahrifatla 2008 tarihli sözleşme haline getirilmiş olabileceği belirtilen 2007 tarihli … asılları getirtilerek, gerektiğinde bu konuda davalı bankaya ihtaratlı kesin süre verilerek, sözleşme asıllarının temini sonrasında davacı iddialarının araştırılması için imza incelemesi de dahil gerekli araştırma ve incelemelerin yapılarak, oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olduğundan, davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 14.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/10/2020 tarih, 2020/89 E. – 2020/671 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5- İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 148,60 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 55,50 TL posta ve tebligat masrafı olmak üzere toplam 204,10 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.18/01/2023