Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/224 E. 2022/2014 K. 29.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/224 Esas
KARAR NO: 2022/2014
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/02/2020
NUMARASI: 2017/256 2020/66
BİRLEŞEN İSTANBUL 2.FSHH MAHKEMESİNİN 2016/99 ESAS VE 2016/73 KARAR SAYILI DOSYASINDA;
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)|Fikir Ve Sanat Sanat Eseri Sahipliğinden Kaynaklanan Haklara Tecavüzün Ref’i, Önlenmesi Ve Tazminat
KARAR TARİHİ: 29/11/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı … A.Ş’ye ait “…” logolu yayın kuruluşu ve yapımcılığını davalı … Prodüksiyonun üstlendiği ve …’ın sunduğu “…” programı ile müvekkiline ait evlendirme-izdivaç formatını izinsiz olarak kullandığını, eser sahiplerinin mali haklarını ihlal ettiğini ve mali hakların takibi ve telif ücretlerinin tahsili hususunda hak kaybına uğramalarına sebebiyet verdiklerini, haksız kazanç elde ettiklerini iddia ederek haksız fiilin gerçekleştiği tarihten itibaren fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla FSEK madde 66.uyarınca davalıların tecavüzünün ref’ine, eserin (formatın) radyo ve televizyon istasyonlarında ve internet sitelerinde yayınlanmasının tedbiren durdurulmasını, FSEK 68.madde kapsamında hesaplanacak tutarın 3 katı tutarında olmak üzere belirsiz alacak davası olarak şimdilik 5.000 TL mali hak bedelinin haksız fiilin gerçekleştiği tarihten başlayarak avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı 11.6.2015 tarihli ıslah dilekçesiyle; davalıların formatı ve mali hakları müvekkili şirkete ait olan evlendirme programını izinsiz kullanmaları, müvekkilinin Fikri Mülkiyet Haklarını ihlal ederek FSEK’e muhalefet eden davranışları ve hali hazırda müvekkilinin yapımcılığını sürdürdüğü ve …’de yayınlanan “…’la adlı evlendirme programını ve formatını aynen izinsiz şekilde kullanarak yapım ve yayınını gerçekleştirdikleri ve …’de yayınlanan “…” isimli programın, müvekkili şirketin telafisi imkansız zararlara maruz kalmaması bakımından, FSEK mad. 66 kapsamında hakime gerekli önlemleri alma yetkisinin verilmiş olması, hem de FSEK mad. 77’de ihtiyati tedbirin özel olarak düzenlenmiş olması bakımından ve ayrıca HMK mad.389 ve devamı kapsamında her ne nam ve ad altında olursa olsun davalı kanalda, Tv ve internet sitelerinde, video paylaşım sitelerinde yayınlanmasının tedbiren durdurulmasını, davalıların, mali haklarının müvekkili şirkete ait eser üzerindeki müvekkilinin haklarını ihlal etmesi dolayısıyla söz konusu tecavüzün ref’i (FSEK 66), müdahalenin men’i (FSEK 69) ile müvekkilinin zararlarının avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; fikri bir ürün olan televizyon program formatlarının eser kapsamında olmadığını, davacının da formatının eser niteliği taşımadığını, davacının program formatıyla müvekkilinin program formatının birbirinden tamamen farklı olduğunu, davacının haklarını ihlal etmediğini, haksız ve hukuka aykırı davanın reddini istemiştir. Davalı … A.Ş. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının iş bu davada aktif husumet ehliyetinin bulunmadığını, formatlar arasında benzerliğin de bulunmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.
BİRLEŞEN İSTANBUL 2.FSHHM’nin 2016/99 ESAS VE 2016/73 KARAR SAYILI DOSYASINDA;
DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalıların , mali hakları müvekkili şirkete ait izdivaç (evlilik) televizyon formatı ve bu formada çekilen izdivaç programını taklit etmek suretiyle T.T.K 55 ve devam maddeleri kapsamında haksız rekabete müteallik davranışlarda bulunmaları nedeniyle, haksız rekabetin tespiti, men’i ve davalılar aleyhinde tazminata hükmedilmesi ile tüm zararlarının avans faizi ile birlikte davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsiline, müvekkilli şirketin emek ve ürününden haksız şekilde faydalanarak ve iltibas teşkil eden davranışlarda bulunarak müvekkili şirketin en son yapımcılığını üstlendiği ve …’de yayınlanan “…’la” adlı evlendirme programını, müvekkiline ait formatla çekilen programları ve mali hakları müvekkilli şirkete ait formatı aynen izinsiz şekilde ve birebir kullanarak yapım ve yayınını gerçekleştirdiği “…” isimli programın, müvekkili şirketin telafisi imkansız zararlara maruz kalmaması bakımından T.T.K 61.madde ile HMK 389 ve devam maddeleri nazara alınarak TV ve internet sitelerinde, video paylaşım sitelerinde yayınlanmasının tedbiren durdurulmasına ve haksız rekabetin durdurulmasına ivedi olarak karar verilmesini, ayrıca davalıların, mali haklarının müvekkili şirkete ait eser üzerindeki müvekkilli şirketin haklarınıihlal etmeleri dolayısıyla söz konusu tecavüzün refi (FSEK 66) ile muhtemel tecavüzün men’i ( FSEK 69) ile müvekkili şirketin zararlarının tazmini (FSEK 70/2) talepli olarak İstanbul 3. FSHM’ nin 2015/ 98 E. sayılı dosyasında yine dava konusu formatla ve programla ilgili olarak müvekkil şirket tarafından açılmış bir dava olduğundan aralarındaki bağlantı, tarafların aynı olması ve her iki davadaki taleplerin birlikte değerlendirilmesi gereği nazara alınarak iş bu davanın HMK m. 166 kapsamında İstanbul 3. FSHM’nin 2015/ 98 E. sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 11/02/2020 tarihli, 2017/256E.-2020/66K. Sayılı kararı ile; “…Ham fikirler yada genel olarak kadın kuşaklarında kullanılan ortak program unsurlarından hareket edilerek eylemin TTK md. 55/1 . madde anlamında “iş ürünü” olarak da kabul edilemeyeceği gözetildiğinde; davalıların eylemlerinin davacının FSEK kapsamındaki herhangi bir mali ya da manevi hakkını İhlal etmediği ve haksız rekabet olarak da kabul edilemeyeceği; bu nedenle davacı zararının da bulunmadığı dolayısıyla Toplanan deliller ve hüküm kurmaya yeterli ve denetime uygun ilk ve ikinci bilirkişilerin kök ve ek raporları (Bilirkişiler …, …, … ve bilirkişiler Prof.Dr. …, Prof. Dr. …, … tarafından düzenlenen raporlar) ışığında davaya konu proğramın FSEK kapsamında korunmasının mümkün olmadığı bu nedenle de herhangi bir mali veya manevi hak ihlalinin bulunmadığı ve davalı eyleminin haksız rekabette oluşturmadığı anlaşılmakla asıl ve birleşen davanın reddine…” şeklinde karar verilmiştir. Kararı asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Asıl ve birleşen davada davacı vekili istinaf dilekçesinde; kararın hukuka aykırı olduğunu, yerel mahkemenin davalılar ile ilişkisi olan ve davalılar ile çalıştığı tespit edilen …, … ve …’dan oluşan heyetçe hazırlanan davalı tarafı açıkça kayıran, mesnetsiz ve bilimsellikten uzak raporu yine denetime elverişli bulunmayan ikinci bilirkişi raporunu ve ek raporu nazara alarak hüküm kurduğunu, söz konusu raporların denetime elverişli olmadığını, bu konuda detaylı itiraz sunduklarını ancak bunların dikkate alınmadığını, yerel mahkeme hakiminin birinci ve ikinci bilirkişi heyet raporlarının hatalı, eksik ve taraflı olduğundan hükme esas alınmasına imkan bulunmadığı halde bunları esas alarak hüküm verdiğini, kararın kaldıılması gerektiğini, mahkemenin 03/12/2015 tarihli duruşmada 5 No’lu ara karar ile bilirkişi raporu ve dosyaya sunulan uzman görüşünün çelişkiler içerdiğini, bu nedenle yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verildiğini, buna göre raporun denetime elverişli olmadığının mahkemece de kabul edildiğini, ikinci bilirki heyetinin ise genel anlamda diğer rapor ile benzer kanaatte bulunduklarını belirtmekle yetindiklerini ancak bu konuda gerekçelendirme yapmadıklarını, dolayısıyla ikinci raporların da yetersiz ve denetime elverişli olmadığını, mahkeme hakiminin de 21/04/2016 tarihli celsede verdiği 1 No’lu ara kararında raporun yeterli olmadğını, ayrıntılı bir biçimde ara karara geçirdiğini ve ek rapor alınmasına karar verildiğini, 05/02/2018 tarihli duruşmada aynı yönde ara karar kurulduğunu, ancak bilirkişi heyetinin dava dosyalarını teslim almadığını, bilirkişi heyetine ihtaratlı davetiye çıkarıldığını ancak heyetin dosyaları teslim almadan ilk rapordan 2,5 yıl sonra ezbere rapor tanzim ettiklerini, dosyanın bilirkişilerce teslim alınmadığını, hem uyapta bilirkişi teslim tutanağının tanzim edilmemesinden hem de kalemin duruşma öncesinde dosyaya yazdığı nottan açıkça anlaşıldığını, bu husustaki itirazlarının yerel mahkeme hakimince de duruşmada reddedildiğini, mahkemece 3. Bilirkişi heyetinden alınan rapor ile ilk iki heyetten alınan rapor arasında açık çelişki bulunduğunu, bu çelişkinin giderilmediğini ve üçüncü bilirkişi raporundaki müvekkili lehine olan değerlendirmelerin gerekçesiz bir şekilde mahkeme tarafından kabul edilmediğini ve hükme dayanak alınmadığını, 30/08/2019 tarihli 3. Raporda söz konusu olay bakımından haksız rekabetin bulunduğu ve FSEK 83 ve TTK 54, ve 55. Maddeleri gereğince haksız rekabet hükümlerine göre müvekkilinin haklarının korunacağının vurgulandığını ve bununun üzerine mahkemeden tazminat hesabı yapmalarını istemeleri ancak mahkemenin 24/09/2019 tarihli duruşmada reddettiğini, oysa çelişkili raporlara dayanarak hüküm kurulamayacağını, asıl ve birleşen davalarda sadece FSEK ve esere dayalı tazminat taleplerinin olmadığını, ayrıca haksız rekabet hükümlerine göre de tazminat taleplerinde bulunduğunu, mahkemenin evlilik programlarına işkin olarak kişisel düşüncelerini baz alarak karar verdiğini, müvekkilinin adil yargılanma hakkının zedelendiğini, dosyaya sunulan uzman görüşleri ile bilirkişi raporları arasında çelişki bulunduğunu, bu çelişkiler giderilmeden ve hukuki mütalaalar değerlendirilmeden karar verilmesinin hatalı olduğunu, yargıtay kararlarına göre çelişkilerin giderilmesi gerektiğini, yerel mahkemenin müvekkiline ait formatın eser olup olmadığını ve hususiyet taşıyıp taşımadığını değerlendirirken hatalı uygulama yaptığını, formatın mevcut olup fiziki olarak tespit edilebilir bir nitelikte olduğunu, dava konusu formatın hususiyet taşıdığını, programın 2008 yılından beri çekilmekte olduğunu ve kendisinden önce evlilik programlarından açıkça ayrılmakta olduğunu, bu formatla çekilen programın eşsiz ve benzersiz olduğunu, formatın özgün olduğunu, hususiyetin ölçüsünün sıradan olmamak olduğunu, davaya konu formatın çıktığı 2007/2008 yıllarına göre özgünlüğün ele alınması gerektiğini, bu tarihlerde benzer bir format ve program bulunmadığını, daha sonra müvekkilinin taklitlerinin ortaya çıktığını, ayrıca Yargıtay’ın birçok kararında formatın sinema eseri olarak sayılması gerektiğini açıkça vurguladığını, mahkemenin davaya konu programların birbirinden tamamen farklı olduğuna yönelik değerlendirmesinin gerçeğe, dosyadaki delillere ve 3. Bilirkişi raporundaki tespitlere aykırı olduğunu, 3. Biirkişi raporunda görsellik ve içerik bakımından değerlendirmeler yapıldığını, bilirkişilerin raporlarında davalı formatının ve programının müvekkilininki ile birebir aynı olduğunun ortaya konulduğunu, ayrıca mahkemenin özgünlük olmadığı gerekçesiyle haksız rekabet koşullarının gerçekleşmediği yönündeki değerlendirmesinin de hatalı olduğunu, bu durumun dosyadaki somut delillere aykırılık arz ettiğini, haksız rekabet açısından orjinallik derecesinde bir özgünlüğün veya hususiyetin gerekmediğini, kaldı ki müvekkilinin program ve formatının o dönemdeki evlilik programları ve formatları arasında özgün ve orijinal olduğunu, mahkeme kararlarının ve tespitlerinin hatalı olduğunu bildirmiştir.
DELİLLER: Yargılama sırasında alınan 27/11/2015 tarihli raporunda; “…davacıya ait program formatının, özgün bir niteliğe sahip olmadığını, bu meyanda FSEK md.l/B anlamında hususiyet taşımadığından bahisle eser niteliğini haiz olmadığını, yine, davacıya ait program formatında kullanılan unsurların kimsenin tekeline bırakılmayacak unsurlar olduğunu, bu unsurların her iki programdan önceki gerek yerli gerek yabancı formatlarda da; televizyon sektöründe kullanılan unsurlar olduğunu, dolayısıyla herkesin kullanımına açık unsurların kullanımı nedeniyle benzerlikler olmasının kaçınılmaz olduğunu, öte yandan, dekorda kullanılan merdivenin benzerliği, her iki programda da “Çay içme” deyiminin kullanımı ve KJ denilen, ekranda yazılı bilgilerin verildiği, kişileri tanıtan yazılar ve programa ait sosyal medya hesaplarının ve iletişim bilgilerinin yazılı olduğu bantların benzerliği hususlarının her iki programın seyirci nezdinde karıştırılmasına yol açacak unsurlar olmadığı gibi, bu unsurların program formatına ayırt edici nitelik kazandıran unsurlardan da olmadığını, davacı ve davalıya ait programlardaki asli unsurlar ve tali unsurlar ve tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, seyirci (algısı) nezdinde, her iki programın karıştırılabilir olduğundan söz edilemeyeceği…” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 10/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda; “…medya literatürü ve terminolojisi (jargonu) açısından televizyon programları “ürün” olarak değil, “yapım” olarak nitelendirildiğini, Tretman, snopsis, senaryo gibi aşamalarından geçerek üretildiklerinde “yapım” olduklarını, dava konusu davacının sunduğu belgelerde yer alanların bir “fikir ürünü” olabileceklerini fakat “televizyon ürünü” olamayacaklarını, fikir (format, yöntem, teknik, liste) ürünlerinin değil eser olarak şahsi özellikler taşıyan yaratıların FSEK kapsamında korunabileceğini, davacının fikrinin, kayıt altına alınmış ve sözleşmeye konu olmuş bir format taslağı olduğunu, içinde özgün bir fikrin bulunmadığını, çöpçatan programların dünyanın her yerinde ve uzun zamandır yapılmakta ve televizyonlarda yayınlanmasının genel geçer bir uygulama olduğunun ortada olduğunu, formatların eser sayılamayacağını, çünkü şahsi özellik şartlarının saptanmasına el vermeyecek kadar genel biçimlerde yazıldıklarını, ürün olarak görülemeyeceklerini, çünkü söz konusu içerikte bir ürünün ancak yapım ve yayın koşullarının tamamlanması ile ortaya çıkacağı…” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 22/10/2018 tarihli bilirkişi raporunda; kök rapordaki görüşlerinin sabit olduğunu bildirmişlerdir. Yargılama sırasında alınan 30/05/2019 tarihli raporunda; “…davacı tarafça yapımı gerçekleştirilen evlendirme programı formatının FSEK hükümleri uyarınca eser vasfını haiz olmadığını, davacı programı ile davalı programının karşılaştırılmasında; her iki programın zorunluluk olmadığı halde bir çok unsur yönünden benzer şekilde yapıldığını, bu yönüyle eser vasfını haiz olmasa bile davacı ürününün FSEK m.84 atfı ile haksız rekabet hükümleri uyarınca korunabileceğini, zira bu programı davalıdan önce yapan kişinin davacı olduğu…” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Asıl dava davacıya ait program formatının davalılar tarafından izinsiz kullanılıp yayınlandığı iddiası ile tecavüzün ref’i, yayınlanmasının durdurulması ile FSEK’in 68. Maddesi uyarınca tazminat, birleşen dava ise haksız rekabetin tespiti, maddi tazminat, tecavüzün ref’i, men’i taleplerine ilişkindir.Yargılama sonunda asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen karar asıl ve birleşen davanın davacı vekilince istinaf edilmiştir.Yargılama sırasında 3 ayrı bilirkişi heyetinden raporlar alındığı görülmüştür.Mahkemece 1. Ve 2. Raporların hüküm kurmaya elverişli olduğu, belirtilmiş davacı vekilince bu yöne ilişkin olarak istinaf sebeplerini ileri sürdüğü görülmüştür.Her ne kadar mahkemenin 3. Raporu alması 1. Ve 2. Raporu yeterli olmadığı anlamına gelmekte ise de ve mahkemenin buna rağmen 1. Ve 2. Raporun hükme esas alındığının belirtilmesi yerinde değil ise de esasında her 3 bilirkişi raporu da söz konusu davacının formatının eser niteliğinde bulunmadığı yolunda görüş bildirmiştir. Dolayısıyla sonuç itibariyle her 3 raporun da davacı formatının eser olmadığı yönünde benzer görüşler belirtmiş olduğu gerçekten de davacı formatının hususiyet arz etmediği, gerek ulusal gerekse dünyanın başka yerlerindeki TV kanallarında benzer programların daha önce de yayınlanmış olduğu, davacının farklılık kattığına ilişkin hususların söz konusu programa hususiyet kazandırmadığı kanaatine varılmakla bu yöndeki istinaf sebepleri yerinde değildir.Öte yandan söz konusu program formatının gerek ülke içinde gerekse dünyanın değişik yerlerindeki TV kanallarında benzerlerinin daha önce yayınlanmış olduğu, ayrıca program formatının esasında çöpçatanlık fikri temeline dayandığı, dolayısıyla söz konusu programın benzerinin yapılmış olmasının haksız rekabete neden olmayacağı anlaşılmakla, davacı vekilinin bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde değildir.Yapılan bu açıklamalar dikkate alındığında asıl ve birleşen davanın davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Asıl ve birleşen davada davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Asıl dava yönünden alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Birleşen dava yönünden alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harç ile istinaf aşamasında peşin yatırılması gereken, istinaf kanun yoluna başvurma harcınının davacıdan tahsili ile hazineye irat kaydına, 4-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.29/11/2022