Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/2189 E. 2022/52 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/2189 Esas
KARAR NO: 2022/52
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/09/2021
NUMARASI: 2021/40 2021/164
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)|Fikir Ve Sanat Eseri (Tecavüzün Tesbiti İstemli)
KARAR TARİHİ: 19/01/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; müvekkilinin babası …’nun …’in oğlu olup, adı geçen murisin mirası üzerine 48/288 oranında hak sahibi olduğunu, müvekkilinin babası ve …’in kanuni mirasçısı … tarafından …den intikal eden eserlerle ilgili yurt içi ve yurt dışı devir hakları için muvafakatlerde bulunmaya, muvafakat beyanı imzalamaya yetkilendirildiğini, müvekkilinin bu yetki ile 17 eserle ilgili olarak 5 yıl süre ile kullanım konusunda davalıyla sözleşme imzaladığı, bunun dışında herhangi bir sözleşme imzalamadığını, buna rağmen davalının … in tüm eserleri üzerinde hak sahibiymiş gibi farklı şahıslarla anlaştığını, bu anlaşmalardan elde ettiği gelirin bir kısmını da … in mirasçılarına payları oranında dağıttığını, fakat davalı ile …’in mirasçıları arasında akdedilen bir sözleşme ve verilen bir muvafakat olmadığından bu ödemelerin hangi sözleşmeye istinaden ve ne oran üzerinden yapıldığının bilinmediğini, ayrıca müvekkili ile davalı arasında herhangi bir editörlük sözleşmesi de bulunmadığını ancak davalının hukuka aykırı olarak …’in eserlerinin editörlüğünü üstlenip, bu eserleri dijital platformlarda yayınlayarak haksız kazanç elde ettiğini, konuyla ilgili olarak müvekkilinin davalıya gönderdiği 22/12/2020 tarihli ihtarname ile …’in mirasçıları ile şirket arasında bir sözleşme bulunup bulunmadığı, sözleşme varsa onaylı bir suretinin … dolayısıyla kendisine ve …’in diğer mirasçılarına yapılan ödemelerin hangi hukuki ilişkiye istinaden yapıldığı ve benzeri hususların belgelerinin istendiğini, davalının ise 04/01/2021 tarihli cevabi ihtarı ile eserlerin mali haklarının mirasçılarına ait olduğunu, davalının eserlerin tanıtım, satış ve pazarlaması için edisyon sözleşmesi kapsamında editör olarak faaliyet gösterdiğini, şirketin edisyon payının düşerek veraset ilamı uyarınca mirasçılara payları oranında ödeme yaptığını bildirdiğini, oysa müvekkili ile davalı arasında imzalanan bir edisyon sözleşmesinin bulunmadığını, davalının bu hususta bir belge sunamadığını, davalının müvekkili ve diğer mirasçıların haklarına tecavüz ettiğini belirterek müvekkilinin uğradığı net zararın FSEK 68. Maddesi uyarınca tespitine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla FSEK’in 68. Maddesi uyarınca müvekkilinin uğradığı zararın 3 katı tutarında şimdilik 5.000-TL maddi tazminatın davalıdan tahsiline devam eden tecavüzün ref’i ve muhtemel tecavüzün men’ine dair ihtiyati tedbir kararı verilerek davalının musiki eserlerinin kullanılmasının durdurulmasına, kararın gazetede ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davanın tüm mirasçılar tarafından açılması gerektiğini, davacının …’in mirasçısı olmadığını, sadece …’in mirasçısı olan …nun kızı olduğunu, …nun da halen hayatta olduğunu, davacının yıllardır müvekkilinden ödeme aldığını, müvekkilinin haksız fiilinin bulunmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davanın arabuluculuk dava şartına tabi olduğu, ancak kanunun aradığı şekilde arabuluculuğa başvurulmadığı gerekçesiyle davanın usulden reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; Huzurdaki davada talep yığılması bulunduğunu, dolayısıyla taleplerden birinin arabuluculuğa tabi olmamasından ötürü usulden red kararının hatalı olduğunu, davanın öncelikli olarak davalının haksız fiillerinin tespiti ve daha sonra tecavüzün men’i ve ref’i taleplerinin de bulunduğunu, Yargıtay 11. H.D ‘nin 2020/933 E – 5766 K sayılı kararıyla taleplerden birinin arabuluculuğa tabi değilse diğer talepler yönünden de arabuluculuğa tabi olmayacağına karar verdiğini, yerel mahkemenin gerekçeli kararında arabuluculuk son tutanağının sunulması için 1 haftalık kesin süre verildiği belirtilmiş ise de, bu konuda taraflarına süre verildiğine ilişkin herhangi bir muhtıra tebliğ edilmediğini, mahkemenin kanunun 18/A maddesindeki usule de uymadığını bildirmiştir.
GEREKÇE: Dava FSEK 68. Maddesi uyarınca açılan maddi tazminat ile tecavüzün men’i ve ref’i davasıdır. 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile bazı hukuki uyuşmazlıklar yönünden alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak ” arabuluculuk” müessesesi getirilmiştir. 6325 Sayılı kanunda 06/12/2018 tarihli ve 7155 Sayılı kanun ile yapılan değişiklik ile bir kısım uyuşmazlıklar için mahkemeye başvurmadan önce bir dava şartı olarak ” zorunlu arabuluculuk” şartı getirilmiştir. Bu bağlamda aynı kanun ile 6102 Sayılı TTK’nın 5/A maddesi ile getirilen düzenlemede konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması bir dava şartı olarak kabul edilmiştir. Dava konusunun birden fazla olması ve bunlardan bir kısmının bir miktar para alacağına, bir kısmının ise miktara tabi olmaması halinde yani HMK’nın 110. maddesi anlamında bir dava yığılması ve talepler arasında da HMK’nın 166 . Maddesi anlamında bağlantı bulunması halinde uyuşmazlığın ne şekilde çözümleneceğine dair bir hüküm bulunmamakta ise de, Anayasamız uyarıca uyuşmazlığın çözümünde asıl olanın mahkeme yargısı olduğu dikkate alındığında aralarında bağlantı bulunan ve miktara tabi olan ve olmayan talepleri bir arada içeren talep yığılmasının söz konusu olduğu davaların arabuluculuğa tabi olmaksızın mahkemece çözülmesi gerekir. Somut olayda davacı taraf 5846 Sayılı FSEK kapsamında maddi tazminat talebi yanında tecavüzün ref’i ve men’i talebinde de bulunduğundan bu nitelikte davaların bir bütün olarak ve işin esasına girilerek mahkemece çözüme kavuşturulması gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde usulden red karar ı verilmesi doğru değildir. Nitekim Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin uygulaması da bu yöndedir. Bknz; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2020/933 E 2020/5766 K sayılı ilamı. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul Anadolu 2. Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/09/2021 tarih, 2021/40 E. -2021/164 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde yargılamaya kaldığı yerden devam edilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5- İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 45,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 207,60 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-4 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.19/01/2022