Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/2181 E. 2022/415 K. 16.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/2181 Esas
KARAR NO: 2022/415
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2015/557
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)|İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 16/03/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin Almanya’da yaşayıp bir ilaç firmasında üst düzey yönetici olarak çalıştığını, Türkiye’ye sadece tatillerde gelen müvekkilinin, Türkiye’de çeşitli gayrimenkuller edindiğini, 2007 yılında geçirdiği kaza nedeniyle Almanya’da ailesinin yanında tedavi gördüğünü ve bu nedenle yurda gelişlerinin azaldığını, Türkiye’de kimsesi olmayan, varlıklı bir kişi olarak bilinen müvekkilinin, mal varlığından haberdar kişilerce düzenlenen sahte senetler kullanılmak suretiyle icra takibi başlatılarak dolandırıldığını, Türkiye’de bulunan banka hesapları, gayrimenkulleri ve menkul malları satılarak müvekkilinin tasarrufundan çıkarıldığını, müvekkilinin boş kağıda atılı bulunan imzalarının ele geçirilerek rızası hilafına sonradan daktilo kullanılmak suretiyle doldurulup sahte senetler haline getirildiğini, İstanbul ve Ankara icra müdürlüklerinden takip başlatılarak, bu takiplerin kesinleştirildiğini ve müvekkilinin menkul ve gayrimenkulleri üzerine haciz konuldğunun öğrenildiğini, Ankara …İcra Müdürlüğünün … numaralı dosyasından başlatılan takibe karşı menfi tesbit davası açıldığını ve senedin sahteliği nedeni ile suç duyurusunda bulunulduğunu, yargılama sonucunda menfi tesbit davası kazanılarak bu kararın kesinleştiğini, alacaklı ve vekilleri hakkında ise dolandırıcılık suçundan kamu davası açıldığını, hiçbir ticari faaliyeti bulunmayan müvekkilinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki takibe konu edilen 865.000Euro bedelli bir senet tazmin etmesinin hayatın olağan akışına ve ticari teamüllere aykırı olduğunu, bu senedin sahte olduğunu ve müvekkilinin borcunun bulunmadığını, davalının da aralarında bulunduğu kişiler hakkında İstanbul ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılıklarına suç duyurusunda bulunulduğunu beyanla, İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki (İstanbul … İcra Müdürlüğünün … takibin yargılama sonuna kadar tamamen durdurulmasına, mahkeme kararının kesinleşmesine kadar üzerine haciz işli bulunan taşınmazların satışının önlenmesi ve davaya konu senedin ödenmesini engeller mahiyette ön inceleme aşamasında ihtiyati tedbir kararı verilmesine, İstanbul ili Sarıyer ilçesi … köyü … mevkiinde … parsel … Blok … bağımsız numaralı bölümde kaim taşınmaz dahil ve bununla sınırlı olmamak üzere müvekkiline ait her türlü menkul ve gayrimenkul için satış istenmesi veya satılması veya sair suretle müvekkilinin dosya alacaklısı görünen kişiye ödeme yapması halinde ileride müvekkili aleyhine telafi edilemez zararlar doğuraak olan ev satışının iptalinin sağlanması amacı ile ihtiyati tedbir kararı verilmesine, tedbir talebinin reddi halinde veya gayrimenkullerin satışması durumunda icra veznesine yatacak bedellerin alacaklı tarafa ödenmemesi için satış bedelleri üzerine teminatsız tedbir konulmasına, teminat istenmesi durumunda müvekkilinden haksız olarak tahsil edilen 508.505,41TLnin teminat sayılmasına, haksız ve kötü niyetli takip nedeni ile müvekkili alacağının güvence altına alınması amacı ile davalı ve sanık Av…. üzerine kayıtlı banka hesapları, araç ve gayrimenkul bilgileri tespit edilerek üzerlerine satış ve devir işlemlerinin yapılmaması amacıyla tedbir konulmasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili davanın süresinde açılmadığını, senede karşı senetle ispat kuralı gereğince tanık dinlenemeyeceğini, kambiyo senetlerinin sebepten mücerret olduğunu, icra hukuk mahkemesinde açılan davanın reddedildiğini, tedbir kararında teminat alınması gerektiğini, başka bir dava dosyasındaki iddiaların bu davayla ilgisi bulunmadığını, davacının imza ve yazıları inkar etmediğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre 16/09/2015 tarihinde; “İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; dosyamız davalısı … tarafından dosyamız davacısı … aleyhine 22/02/2013 tarihinde 27/07/2010 vade tarihli 865.000Euro bedelli senede dayanarak takip başlatıldığı görülmüştür. 6100 sayılı HMKnun 209/1 maddesi gereğince; “Adi bir senetteki yazı veya imza inkâr edildiğinde, bu konuda bir karar verilinceye kadar, o senet herhangi bir işleme esas alınamaz.” gerekçeleriyle, teminatsız olarak İstanbul … İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyasındaki takibin durdurulmasına ve işbu dosyada yapılan icra takibinde icra veznesine yatırılan paranın alacaklıya ödenmesinin durdurulmasına, diğer taleplerin bu aşamada reddine, davacı vekilinin ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar vermiştir. Davalı vekili 20/10/2021 tarihli beyan dilekçesi ile, davacı müteveffa …’ın senet tanzim tarihinde Türkiye’de olduğunun … yolcu sorgulama sisteminden anlaşıldığını, senedin sahte olmadığını, senet üzerinde silinti, kazıntı yapılmadığına dair 4 farklı bilirkişi raporunun mevcut olduğunu, imzanın borçluya ait olduğunun tartışmasız olduğunu belirterek 6 yıldır teminatsız olarak devam eden tedbir kararının dayandığı gerekçelerin ortadan kalktığı için makul sürede yargılamanın sonlandırılmadığı gözetilerek tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Mahkemece toplanan delillere göre 21/10/2021 tarihinde; “aldırılan bilirkişi raporları arasında çelişki bulunması, davada çelişkilerin giderilmesi amacıyla Mahkememizce yeniden inceleme ara kararı oluşturulmuş oluşu, davalı hakkında İstanbul 15. Ağır Ceza Mahkemesine sahte senet tanziminden dava açılmış oluşu, bu Mahkemede yargılamanın halen devam ediyor oluşu Mahkememizce verilen tedbir kararından sonra dava dosyasında tedbir kararını kaldırmayı gerektirecek nitelikte bir değişiklik bulunmadığı” gerekçeleriyle nedeniyle talebin reddine karar vermiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; Takibin kesinleşmesinden sonra teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesinin hukuki olmadığının izahtan vareste olduğunu, bu konuda sayısız yüksek mahkeme kararı olduğunu, (bkz 19.10.2015, 30.06.2017, 23.09.2019, 16.03.2020, 10.11.2020 tarihli dilekçelerdeki itirazlar), teminatsız tedbir kararının verilmesinden sonra 23.12.2015 tarihli ilk duruşmada hazırlanan ön inceleme tutanağının 1 numaralı ara kararında aynen davacının uzun yıllardır yurt dışında yaşadığı belirtilerek sahte olarak üretilen senetler nedeni ile borçlandırıldığının yazıldığını, 16.06.2017 tarihli 4. duruşmada davacı borçlu asil duruşmaya iştirak etmiş ve beyanda bulunarak “imzalar benim imzama benzemektedir, 50 yıldır almanya da ikamet etmekteyim, zaman zaman Türkiye’ye giriş çıkış yapmaktayım, senedin tanzim tarihinde Türkiye’de olup olmadığımı hatırlamıyorum” şeklinde beyanda bulunduğunu, dolayısı ile imza inkarından vazgeçilmiş ancak senet tanzim tarihinde davacı borçlu ülke dışında olduğu savunmasında bulunduğunu, 14.03.2018 tarihli 6. Duruşmanın 2 numaralı ara kararında dosyanın ATK Fizik İhtisas Dairesine gönderilemesine karar verilmiş ve ATK’nın raporu ile senet üzerinde tahrifat- silinti – kazıntı yapılmadığına ve senet üzerindeki imzanın borçluya ait olduğunu tespit ettiğini, dolayısı ile senedin veya imzanın sahte olmadığının sabit hale geldiğini, önceden alınan ara karar gereğince 25.01.2012 tarihli Ankara Emniyet Müdürlüğünün cevabı yazısı ile borçlunun 2002-2011 tarihleri arasında yurt dışı giriş çıkış kayıtları getirtilmiş ve kayıtlara göre davacı borçlunun senet tanzim tarihinde Antalya’da eş değiş ile senedin tanzim yerinde olduğunun tespit edildiğini, bunca sıralanan gelişmeye göre iddiaların aksine senet üzerindeki imza boçluya ait olduğu ek olarak senet üzerinde tahrifat yapılmadığı, keza borçlunun senedin tanzimi tarihinde Türkiye’de ve senedin tanzim edildiği şehir olan Antalya’da olduğunun ortaya konduğunu, 18.09.2019 tarihli duruşmada bilirkişi raporuna itiraz süresi geçmiş olmasına karşın usul hukukuna aykırı olarak mahkemenin davacı borçlunun o duruşmadaki itirazlarını aynen duruşma zaptına geçirerek daha önceden tayin ettiği ve sırasında olmayan kimselerin yeni bir rapor hazırlatılmasına karar verdiğini, 18.09.2019 tarihinde belirlenen bilirkişiler reddedilmiş olmasına karşın mahkeme bilirkişilerin reddi müessesesini işletmemiş ve bu bilirkişiler soyut ve temelsiz bir rapor hazırladıklarını, makul sürede yargılamaya dair hak ihlali olduğu bu neden ile AYM’ye başvurulduğu ve dosyaya intikal eden rapor ve evrakların tamamının davacı borçlu iddialarını yalanladığını, teminatsız tedbir kararının hukuka aykırı olduğu 20.10.2021 tarihli oturumda yeniden itiraz olununca mahkemenin istinafa konu ara kararı almak zorunda kaldığını beyanla tedbir kararının verilmesinden sonra ortaya çıkan yeni evraklar, davacı borçlunun ikrara yönelik beyanları, bilirkişi raporu ve davacı borçlunun senet tanzim tarihinde senedin düzenlendiği yer olan Antalya’da olduğuna dair emniyet raporu gözetilerek istanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015-557 esas sayılı dosyasında 21.10.2021 tarihinde teminatsız tedbir kararının devamına dair verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalının davacıların murisi (…) aleyhine bonoya dayalı olarak toplam 1.077.398,98-EURO nun tahsili için kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlattığı, takip dayanağı senedin A4 kağıdına yazılı şekilde olup, 08/04/2007 tanzim 27/07/2010 vade tarihli 865.000-EURO bedelli nakden kaydıyla düzenlenmiş, keşidecisinin …, lehtarın ise davalı olduğu görülmüştür. Davacı …’ın 30/12/2020 tarihinde vefat ettiği, geriye mirasçı olarak …,…, …’ın kaldığı anlaşılmıştır. Davacının dava konusu senetle ilgili olarak davalı ve dava dışı … ve … aleyhinde şikayetçi olduğu, Ankara C.Başsavcılığının 2017/183667 Soruşturma nolu hazırlık soruşturması sonunda davalı ve diğer kişiler aleyhine dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçundan dava konusu senetle ilgili olarak kamu davası açıldığı dosya içeriğinden anlaşılmıştır. Ankara 14. ATM’nin 2014/10 E – 37 K sayılı ilamının incelenmesinde davacı …’ın davalı aleyhine 460.000-EUROluk senet nedeniyle menfi tespit davası açtığı, yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiği görülmüştür. 24/04/2019 tarihli Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi raporunda inceleme konusu belgedeki imzaların …’ın eli ürünü olduğu, inceleme konusu belgenin imzadan faydalanılarak oluşturulduğunu gösterir bulgu saptanamadığı, yazı yaşı tayinine yarayan ve halen kullanılan bir yöntem bulunmadığından belgede yer alan imza ve yazıların yaşı hakkında bir tespite gidilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. 02/03/2020 tarihli bilirkişi raporunda; “inceleme konusu ve halen senet mahiyetinde olduğu görülen belgenin evvelce ve yalnızca elle yazılmış “…” isim yazısı ve alt kesimindeki imza mevcut iken sonradan üst kesimine arzi mahiyette metin adaptasyonu ile oluşturulduğu, başka bir anlatımla elle yazılmış “…” isim soy isim ve imzanın daktilo ile yazılmış metnin tasdiki mahiyetinde yazılıp atılmadığı” yolunda görüş bildirmiştir. 09/02/2022 tarihli bilirkişi raporunda; “Günümüzde, bilirkişilik uygulamasında kullanılabilecek yeterlilik ve nitelikte mürekkep yaş tayinini sağlayan herhangi bir yöntem henüz geliştirilmemiş olup, bu konuda yapılmış sınırlı çalışmaların uygulamada güvenilir, standart bir yöntem olarak kullanılabilirliğinin bulunmadığı, dolayısıyla yukarıda bilimsel nedenleri ayrıntılı olarak sunulduğu üzere; inceleme konusu belgede bulunan yazı ve imzaların düzenlendiği tarih ya da farklılık bulunup bulunmadığı hususunda tespite gidilemeyeceği, mevcut bulguların belge düzenlenirken önceden açığa atılan imza kullanılarak üst bölümün daktilo ile doldurulup senet haline getirilmiş olmasının dışlanamadığı ve belgenin düzenlenmesinde kullanılan kağıt ve yukarıda tanımlanan diğer özellikleri de gözönüne alındığında, … adına atılı imza ve el ile yazılmış isim soyadın üstünde bulunan metni onaylar mahiyette olmadığı, bu kapsamda doğrudan açığa atılan imzadan faydalanmak ve sonradan üstünün daktilo ile doldurulması sureti ile oluşturulduğu” yolunda görüş bildirmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK’nın 72. Maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasıdır. Dairemiz önüne gelen uyuşmazlık ihtiyati tedbirin kaldırılması talebinin reddi kararına yöneliktir. Mahkemece başlangıçta 16/09/2015 tarihinde takibin durdurulması ve icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesi şeklinde ihtiyati tedbir kararı verildiği görülmüştür. Davalı vekilince 20/10/2021 tarihli dilekçe ile takibe konu senedin sahte olmadığı, bu konuda 4 farklı bilirkişi raporunun mevcut olduğu ve tedbir kararının dayandığı gerekçelerin ortadan kalktığı için tedbirin kaldırılmasının istenildiği görülmüştür. Söz konusu bu talep HMK’nın 396. Maddesinde ifadesini bulan durum ve koşulların değişmesi halinde ihtiyati tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasına karar verilebileceği hususlarına dayanmaktadır. Kanun koyucu ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek kanun yollarını, özenle, açıkça ve ayrıntılı şekilde düzenlemiş olup, HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddelerinde yer alan kanun yollarına ilişkin düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolu açık değildir. Kanun koyucu bu yöndeki iradesini hem kanun yoluna başvurulabilecek tedbir kararlarını açıkça belirterek, hem de bunların dışındaki kararlara karşı kanun yollarına başvurulmasını yasaklayarak düzenlemiştir. HMK’nun 391’inci maddesinde sadece ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüşken, HMK’nun 394’üncü maddesinde ise sadece ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulacağı düzenlenmiştir. “Teminat karşılığı tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasına” ilişkin 395’inci maddenin 3’üncü fıkrası ile “durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması”na ilişkin 396’ncı maddenin 2’nci fıkrasında, kanun yollarını düzenleyen HMK’nun 394’üncü maddesinin 4’inci fıkrasına bilinçli olarak atıf yapılmamıştır. Kanun koyucunun, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açma gibi bir iradesinin olmadığı HMK’nun 395’inci ve 396’ncı maddelerinin gerekçesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle HMK’nun 396’ncı maddesine karşılık gelen Hükümet Tasarısının 400’üncü maddesinin gerekçesinde bu husus çok açık ve ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre, “İhtiyatî tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasını düzenleyen bu maddede de, yukarıda belirtilen iki maddedeki ortak yönler dikkate alınarak itiraza ilişkin benzer hükümlere ayrıca atıf yapılmıştır. Ancak, itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulması hakkındaki fıkraya atıf yapılmamıştır. Zira, hâl ve şartların değişmesi, hukukî bir değerlendirmeden daha çok, maddî şartlarla yakından ilgili, nispeten sübjektif ve doğrudan mahkemenin takdirine bağlı bir husustur. Ayrıca, aynı yargılama süreci içinde, bir çok kez hâl ve şartlarda değişiklik olması sebebiyle, tedbirde değişiklik yapılması veya kaldırılması, bu yönde talepte bulunulması ya da talebin reddi söz konusu olabilir. Her talepten sonra verilecek karar hakkında kanun yoluna başvurulması, ihtiyatî tedbirler için kanun yoluna başvurulmasında istenen amacı da sağlamayacaktır. Kanun yolunun açılmış olmasının amacı, ihtiyatî tedbirlerle ilgili temel hukukî ve prensip hatalarının önüne geçmektir. Bu sebeple, ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez. Kanun yolu incelemesinde bu husus da değerlendirilerek bir karar verebilme imkânı kapalı değildir.” Madde gerekçesi çok açık olup, özellikle “ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez.” ifadesi karşısında, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği kabul edilemez. Türk Medeni Kanun’unun 1’inci maddesine göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.” Yukarıdaki bentlerde sözüyle ve özüyle açıklanan ihtiyati tedbire ilişkin HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerine aykırı bir uygulama yapılmasına imkân veren bir yorum kuralı bulunmamaktadır. Kanunun açık hükmüne aykırı bir yorum, ancak bu konuda teknik bir gerekçe sunulması hâlinde mümkün olup, bunun dışındaki bir nedenle kanunun açık hükmüne aykırı şekilde karar verilemez. Kanun koyucunun ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açmasına yasa yapma tekniği bakımından bir engel olmadığı dikkate alındığında, kanunda yer almayan bir kuralın içtihat yoluyla konulması yorum kuralları ile bağdaşmadığı gibi kanuna aykırı (contra legem) yorum sayılır. Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 01/10/2013 gün, 2013/12479 Esas, 2013/15056 Karar sayılı kararı da bu yöndedir. Somut olayda, yukarıda da özetlendiği üzere istinafa konu kararın HMK’nun 396/1 maddesi kapsamında verilen bir karar olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre söz konusu karar istinafa tabi olmayıp aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca HMK’nın 394. Maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları gereğince itiraza tabi bir karardır. Dolayısıyla davalı vekilinin istinaf dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak değerlendirilmesi gerekir. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davalı vekilinin istinaf talebinin usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin USULDEN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin istinaf dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak değerlendirilmesine, 3-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 4-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.16/03/2022