Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/2024 E. 2023/1400 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/2024 Esas
KARAR NO: 2023/1400
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/09/2021
NUMARASI: 2020/354, 2021/181
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 05/10/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARINDA ÖZETLE: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkilinin Türkiye’nin önde gelen turizm zincir otellerinden biri olduğunu, müvekkili tarafından yaratılmış ve müvekkil adına tescilli tanınmış “…” ve türevi markaların, TPMK nezdinde 2011 yılından bu yana müvekkili adına tescilli olduğunu, ancak hal böyle iken, davalının TPMK nezdinde 43. Sınıfta … sayılı “….” ibareli markasının, müvekkili şirketin tanınmış markasının ayırt edilemeyecek derecede benzer şekilde, müvekkili markalarının tescilli olduğu 43. sınıfta yer alan birebir aynı hizmetler bakımından, haksız ve hukuka aykırı bir şekilde kullandığını, müvekkilinin tanınmış markasını hiçbir zorunluluk yokken ayırt edilemeyecek derecede benzerinin kötü niyetli olarak davalı tarafından tescil ettirildiğini, gerek marka tescilleri gerekse de kullanımları uyarınca müvekkilinin “…” ve türevi markaların gerçek hak sahibi olduğunu, taraf markaları 43. sınıfta birebir aynı hizmetler için tescilli olduğundan, markalar arasında karıştırma ihtimalinin bulunduğunu, dava konusu marka tescilinin aynı zamanda müvekkili şirketin ticaret unvanı ve alan adından kaynaklı haklarını da zedelemekte olduğunu iddia ederek, davalı adına tescilli … sayılı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;Huzurdaki davanın süresi içinde açılmadığını, zamanaşımının söz konusu olduğunu ve davacı şirketin sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığını, …” kelimesinin genel bir kelime olduğunu ve zayıf bir marka olduğu için tercih edildiğini, gerçek hak sahipliği ilkesine göre müvekkilinin gerçek hak sahibi olduğunu, markaların genel görünüm itibariyle farklılaştığını ve aralarında karıştırılma ihtimali olmadığını, müvekkilinin basiretli bir tacir gibi hareket ettiğini ve kötü niyeti ispatlamak için somut delil olmadığını, markanın uzun yıllardır aktif olarak kullanılması nedeniyle iptalinin mümkün olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:”… önceki tarihli “…” esas unsurlu markanın WIPO ve EUIPO nezdinde 2004 yılından beri 35, 36, 39,41 ,43,44 sınıflarda tescilli olduğu gibi, Türkiye’de de 2020/11/2012 tarihi itibariyle … ve … tescil numaraları ile , tanınmış marka olarak tescilli olduğu, dünyanın bir çok ülkesinde faaliyetinin bulunduğu ve bunun yanında Türkiye’de de davalı tescil tarihinden önce yoğun olarak kullanıldığı, davalı markasının ise “…” ibaresi şeklinde 43. sınıfta tescilli olup, fiili kullanımının “…” şeklinde olduğu, taraf markaları arasında bire bir ayniyet söz konusu olmasa da, işitsel açıdan büyük bir fark bulunmadığı ve yüksek derece de benzerlik arz ettiği, görsel olarak benzer oldukları, her iki markanın bıraktığı görsel etki nedeniyle markalar arasında bağlantı kurulmasının mümkün olduğu, iltibas nedeniyle SMK 6/1 maddesi anlamında hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, ibraz edilen delillere göre ve TPMK kabulüne göre, davacı markasının davalı marka tescil başvurusundan önce Türkiye’de tanınmış olduğu, bu haliyle davalının davacı markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlaması, şöhretini sömürmesi, itibarına zarar vermesi ya da onun ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurması ihtimali bulunduğundan SMK 6/5 maddesinde düzenlenen hükümsüzlüğe ilişkin koşullarında gerçekleştiği, yine davalının davacı markasının esas ve ayırt edici unsuru olan “…” ibaresini “…” şeklinde tescil ettirmesi, ilgili markanın özgünlüğü, ayırt ediciliği, markanın piyasadaki konumu ve bilinirliği ile, tarafların faaliyet alanlarının aynı olmaları hususları birlikte değerlendirildiğinde, davalı tescilinin kötü niyetli olduğu sonuç ve kanaatine varılarak, davanın kabulü ile, davalı adına olan markanın hükümsüzlüğüne karar vermek gerekmiştir. ” şeklindeki gerekçe ile neticeten “Davacının davasının KABULÜNE, davalı adına tescilli … tescil nolu markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine,” karar verilmiştir.
İSTİNAF:Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle;HMK uyarınca sözlü yargılamaya geçileceği ihtar edilmeksizin sözlü yargılama yapılmasızın hüküm kurulmasının kararın kaldırılmasını gerektirdiğini, HMK 147 md aykırılık oluştuğunu, HMK’nın m.147’de; “(1) Taraflar, ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra tahkikat ve sözlü yargılama için duruşmaya davet edilir.” hükmü olduğunu, Rapora karşı detaylı itirazları olmasına rağmen gerekçesiz olarak talebin reddedildiğini, Ayrıca davacı tarafın bilirkişi raporuna karşı vermiş olduğu dilekçenin de duruşmadan 1 gün önce kendilerine gönderildiğini, bu durumun tahkikatın tamamlanmadığını gösterdiğini, Mahkemece “sözlü yargılamaya geçileceği” sözlü yargılamanın 14.09.2021 tarihli duruşmada yapılacağı ihtarı gibi herhangi bir bildirim yada tebligat tarafımıza bildirilmemiş veya tebliğ edilmediğini, Kendileri tarafından bildirilen bekletme ve mazeret dilekçemizde hukuka uygun bir gerekçe olmaksızın reddedildiğini, Mahkemece duruşmanın bulunup bulunmadığı hususunda bir kontrol yapılmadığını, müvekkilinin adil yargılanma hakkı kapsamında savunma hakkı açıkça ihlal edildiğini, SMK M.25/6 uyarınca davacı 5 yıl sessiz kalındığından davanın reddi gerektiğini, Davacı tarafın müvekkil markası altında 2014 yılında faaliyet gösterdiğini bilmekte veya bilmesi gerekmekte olduğunu, müvekkilini İstanbul’un konum itibariyle en işlek yeri olan Bakırköy Sahil yolunda ve deniz ulaşımının hemen yakınında faaliyet göstermekte olduğunu, Bu durumun davacı tarafından bilinmemesi hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, Bunun yanında; davacı markası altında faaliyet gösteren “…” markası altında 2012 yılından bu yana faaliyet de göstermekte olduğunu, Müvekkil adına tescilli … tescil numaralı “…” markası için TÜRKPATENT Kurumuna 21.11.2014 tarihine başvurmuş ve bu tarih itibariyle korumaya alınmıştır. Bununla birlikte müvekkil markası 12.06.2015 tarihli Bültende yayımlanmış olduğunu, davanın ise; 18.12.2020 tarihinde açıldığını, davanın süreden reddi gerektiğini, Müvekkilinin tescilli markasını kötü niyetli olarak tescil ettirmediğini, davacının müvekkilinin tescilli markasının kullanımı nedeniyle davacı markasının itibarının zarar gördüğünü, davacı markasıyla ilgili uygunsuz yada olumsuz çağrışımlara neden olunduğu, davacı müşterilerinin bu durum karşısında olumsuz etkilendiğini, markanın kötüye kullanım nedeniyle zarara uğradığını ispat etmesi gerektiğini, davacının; müvekkili markasının kullanımı nedeniyle gerçekleşen bir olaya veya delile yer verilmediğinin dosyada görüleceğini, davcı markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlandığı, şöhretinin sömürüldüğü, itibarına zarar verildiği, yada markasının ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğduğunu ortaya koyacak hiçbir delil sunmadığını, Davacının dava dilekçesinde; www…com internet sitesinde bir şikayetin ekran görüntüsünü dosyaya sunduğunu, ancak söz konusu şikayet tespit edilirken sitenin arama motoruna “…” ve “…” kelimeleri ile arama yapılınca bulunan 1 adet şikayet olduğunu, şikayet içeriğinde ise “…” markası ile ilgili bir durumdan da bahsedilmediğini, şikayetin sadece; müvekkilin “…” işletmesi ile ilgili olduğunu, Markalar arasındaki “karıştırılma ihtimali varsayıma dayalı olarak yapıldığını, internetten oda satış hizmeti veren sitelerdeki yorumlar ın”halk tarafından karıştırılma ihtimali” yönünden değerlendirilmediğini, müvekkili şirket markasının davacı şirket markası ile karıştırıldığını ve bu nedenle tercih edildiğini ortaya koyan, belirten veya ima yollu dahi olsa bu kanaat ile rezervasyon veya konaklama yapıldığını gösteren bir şikayete rastlanılmadığını, Türkiye’de hizmet veren bir kısım internet sitelerindeki tüketici yorumlarına ait linklere dilekçelerinde yer verdiklerini, linklerde yer alan ve yaklaşık 500 civarında gerçek kullanıcı/tüketici yorumlarına bakıldığında; müvekkiline ait “…” markası ile davacıya ait “…” markası arasında “tüketiciler nezdinde” yani “halk tarafından” iki marka arasında herhangi bir karıştırılma durumunun söz konusu olmadığı görüleceğini, Rapora göre karar verilmesinin hatalı olduğunu, Müvekkili markası ile davacı taraf markalarının SMK M.6/1 kapsamında esas ve ayırt edici unsurlarının benzer olduğunu kabul etmenin mümkün olmadığını, “…” markasının İspanyolca nehirler anlamına geldiğini, “…” harfinin daha büyük puntoda ve diğer harflerden farklı bir renkte kullanıldığını, müvekkilini ticaret unvanı “…” olduğunu, “…” kelimesinin “…” anlamına geldiği dikkate alındığında müvekkil ticaret unvanına uygun bir isim olduğunun anlaşılacağını, Davacının markasının esas unsurunun ise “…” harfi olduğunu, davacı taraf bu markayı kullandığı her görselde “…” ibaresine öncelik verdiğini, her iki markanın hitap ettiği tüketici portföyü ve işletmelerinin bulunduğu yerler itibariyle benzer olmadıklarını, davacı markası orta üst- üst segment müşteri portföyüne yönelik hizmet vermekte iken, müvekkili işletmesi orta segment müşteri portföyüne hizmet vermekt olduğunu, Davacı markasındaki “…” harfinin figüratif uzantısı ile müvekkilinin “…” harfi figüratif uzantısının benzer görünüm arzettiği iddiasının yerinde olmadığını, “…” ve “…” markalarının işitsel açıdan benzerlikleri bulunmadığını, … markasının ANLAMSIZ BİR KELİME olmadığını, Müvekkilinin tescilli markası “… iyiniyetli olarak kullanmakta olduğunu, Müvekkil adına tescili “…” markası ile işletmekte olduğu “…” 2015 yılından bu yana faaliyet göstermekte olduğunu,Mahkemece verilen emsal kararın gerekçelerinde yer verilen; “markaların hitap ettiği ortalama tüketici” nezdinde ” iki farklı marka karşısında marka sahipleri arasında ekonomik ve ticari bir bağlantı bulunduğu izlenimine kapılıp kapılmayacağı”, ” markalar arasında karıştırılmaya sebebiyet verecek bir benzerlik bulunup bulunmadığı” hususlarının değerlendirilmesi gerektiği vurgulandığını, Turizm – otelcilik ve pazarlama alanında uzman bilirkişilerinde bulunduğu bir bilirkişi heyeti incelemesi yapılmaması hukuka aykırı olduğunu, tek kişilik marka vekili bilirkişi raporu ile karar verilmesinin yerinde olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME Türk Patent ve Marka Kurumu’ndan gelen kayıtlardan, dava konusu … tescil numaralı “…” ibareli markanın, 21.11.2014 tarihli başvuru ile 22.12.2015 tarihinden itibaren 43.sınıfta davalı adına tescilli olduğu anlaşılmıştır.Davacının … esas unsurlu birden çok markası mevcut olup dosyaya yansıyan en eskisi … numaralı 03.07.2001 başvuru 11.11.2002 tescil tarihli “… şekil” markası olup 39,41,42,43 44 nolu sınıflarda davalı adına tescillidir. … markasının … numarası ile 20.11.2012’de tanınmış marka olarak tescil edildiği, “… şekil” markasının 20.11.2012 de … numarası ile tanınmış marka olarak kabul edildiği görülmektedir.Marka vekili bilirkişi raporunda sonuç olarak; davacının kullanımının, davalının “…” marka tescili için başvuru tarihi olan 21/11/2014 tarihinden daha eskiye dayalı markasal nitelikte bir kullanım olduğunu, gerçek (eskiye dayalı) ve öncelikli hak sahibinin davacı olduğu tespit edilmekle birlikte, davaya dayanak davacı markalarının tescil tarihlerinin davalı marka tescilinden önce olmaları nedeniyle de aynı zamanda tescil önceliklerinin mevcut olduğunu, SMK’nın 6/1, 6/3 ve 25/1 maddeleri uyarınca hükümsüzlüğe ilişkin şartların mevcut olup, değerlendirme ve nihai takdirin Mahkemeye ait olduğunu, SMK’nın 6/4 maddesi kapsamında davacı markasının Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka olduğuna dair yeterli belge dosya içinde yer almadığından, bu konuda bir değerlendirme yapılamadığını, SMK’nın 6/5 maddesi kapsamında davacı markasının ilgili sektör olan Turizm sektöründe belirli bir tanınmışlığa erişmiş olduğu ve SMK’nın 6/5. Maddesinde sayılan hükümsüzlüğe ilişkin koşulların gerçekleşeceğinin kabulü mümkün olup, bu husustaki değerlendirmenin de Mahkemeye ait olduğunu, SMK 6/6 maddesi kapsamında hükümsüzlük talep edilmiş ise de, davacıya ait bilgi olarak dava dilekçesinde ve vekaletnamede yer alan Amsterdam-Hollanda adresli “…” bilgisi dışında davacı şirkete dair herhangi bir bilgi/belge dosyada yer almadığından, bu konuda bir değerlendirme yapılamadığını ve SMK’nın 6/9 kapsamında davalı markasının tescilinde kötüniyetin bulunup bulunmadığı hususunun ve buna bağlı olarak verilecek hükümsüzlük kararında takdirin Mahkemeye ait olduğu belirtilmiştir.
GEREKÇE: Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Somut uyuşmazlıkta; davaya konu … markasının başvuru tarihinden önce davacının … markası TPE nezdinde tanınmış marka olarak kayıtlı olup 43 nolu hizmet sınıfının markaların ortak sınıfı olduğu, davacı markasındaki … harfi dışında markaların benzer olduğu, davacının … esas unsurlu pek çok markası ile birlikte … harfinin çizgi şeklinde uzatılarak figüratif olarak kullanıldığı … markaları da olduğu, davalı markanın kullanımında “…” ibarelerine de yer verildiğini savunmuş ise de; markanın “…” şeklinde düz yazı ile tescilli olduğu gibi kullanımda … ibaresinin öne çıkarıldığı, markalar arasında görsel, işitsel benzerlik olduğu, davalının markasını geçici konaklama hizmetlerinin yer aldığı 43.sınıfta kullanarak markanın tanınmışlığından haksız yararlanma söz konusu olduğu anlaşılmakla mahkemece kötüniyetli tescil nedeni ile markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi yerinde görülmüştür. Mahkemece tescilde kötüniyet kabul edildiğinden sessiz kalma ile hak kaybından söz edilemeyeceği gibi davacının davadan önce ihtarname göndererek markanın tescil tarihinden itibaren 5 yıllık süre içinde dava açtığı da dikkate alındığında mevcut delil durumuna göre davalının bu yöndeki istinaf sebepleri de yerinde görülmemiştir. 6100 sayılı HMK’nın 186/1.md gereğince sözlü yargılama için yeni gün tayin edilmesi gerekli olmadığı gibi, davacının bilirkişi raporuna beyan dilekçesine karşı davalı vekilinin beyan süresinin tamamlanmasının beklenmesi yönünde yasal zorunluluk olmadığı, mazeretin belgelendirilmemiş olması nedeni ile reddinde de usule aykırılık bulunmadığından usule ilişkin istinaf sebeplerinin de reddi gerekmiştir.Açıklanan nedenle davalının istinaf isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 269,85-TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,-Davacının gider avansından kullanıldığı anlaşılan 64,50-TL istinaf masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.05/10/2023