Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1776 E. 2023/1219 K. 19.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1776 Esas
KARAR NO: 2023/1219
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/09/2020
NUMARASI: 2018/388 Esas – 2020/267 Karar
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/09/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı firmanın uzun zamandır hazır giyim sektöründe faaliyette olduğunu, dünyanın pek çok ülkesine ihracat yaptığını, TPMK nezdinde ‘…’ ve ‘…’ ibareli markalarının tescil edilerek kullanıldığını, davalı …’in Demokratik Kongo Cumhuriyeti vatandaşı olduğunu ve davacı firmanın 2016 yılında davalıya Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde davacı firma ürünlerini satabilmesi için bayilik verildiğini, davalının mağazasındaki tabelalar ve kartvizitler gibi ürünlerin davacı firma tarafından davalıya temin edildiğini, davalının 1 yıllık bir sürenin ardından davacı firmaya ait ürünlerin satışını bıraktığını ve başka firmaların ürünlerini satmaya başladığını, bu nedenden dolayı da davacı firma ile davalının arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığını, davalının TPMK nezdinde … numaralı ‘…’ ibareli markayı tescil ettirdiğini, davalının söz konusu tescilinin davacı firmanın marka hakkı sahipliğinden kaynaklanan haklarına halel getireceğini, markaların birbirine benzediğini, davalının marka tescilindeki ‘…’ ibaresinin Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nin başkenti olduğunu ve bunun tescil edilen markaya bir ayırt edicilik katmayacağını, aynı şekilde davalının markasındaki görsel farklılıkların da tescilli markaya bir ayırt edicilik katmayacağını, davacı firmanın markası ile davalının markasının faaliyet sınıfı bakımından da aynı olduğunu ve sırf bu sebebin bile davalının marka tescilinin hükümsüzlüğü için yeterli olduğunu, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/3, 6/6 ve 25 maddeleri gereğince davalının marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davalının marka tescillerinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda yer alan basiretli tacir gibi hareket etme kurumuna aykırı bir durum teşkil ettiğini zira davacının marka tescillerinin davalı tarafından bilindiğini, davalının marka tescili üzerine devri engelleyecek nitelikte bir ihtiyati tedbir kararı verilerek davalı adına tescil olunan markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalının ‘…’ markasını 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında kendi adına tescil ettirdiğini, bu tescil üzerine TPMK tarafından re’sen incelenecek hususlardan olan mutlak ret nedenlerinden birinin bulunmadığını ve markanın TPMK tarafından tescil edilerek bültende yayınlandığını, ancak itiraz üzerine TPMK tarafından değerlendirilebilecek hususlardan olan nisbi ret nedenlerinin incelemesinin ancak kuruma 2 ay içerisinde yapılacak olan bir itiraz neticesinde değerlendirilebileceğini, kuruma bu kapsamda bir itirazın yapıldığını ve yapılan değerlendirme neticesinde itirazın reddedildiğini, davalının Demokratik Kongo Cumhuriyetinin ilk başkan adayı olduğunu, Türkiye’de eğitim aldığını ve bu süreçte Türkiye’de ticari faaliyetlerde bulunduğunu, marka tescilinde ‘…’ ibaresinin yer alma nedeninin davalının girişimci ve … olmasından kaynaklandığını, davalının anadilinin Fransızca olduğunu ve ‘…’ ibaresinin Fransızca’da yer alan ‘…’ ibaresinden geldiğini, gerek görsel olarak gerekse de barındırdığı ‘…’ ibaresinden dolayı ayırt edicilik unsuruna sahip olduğunu, davalının markası ile davacı firmanın tescilli markası arasında orta düzeyli bir tüketici için herhangi bir benzerliğin söz konusu olmadığını, davacı firmanın rekabeti ihlal ettiğini, davacı firmanın toplum nezdinde tanınmış bir marka olmadığını ve davacı tarafın böyle bir durum varmış gibi bir değerlendirme yapmasının kötü niyetli olduğunu, tanınırlık unsurunun varlığının herhangi bir araştırma yapmadan kabul edilemeyeceğini ve bu konuda gerekli mercilere başvurulması gerektiğini, davacı firmaya ait tescilli markaların davalı tarafından bilinmesi ve buna mukabil davalının tescil yapmasının tek başına kötü niyetin varlığını göstermeyeceğini, davacı firma yetkililerinin davalı ile aralarında sorun yokken davalının tescilinden haberdar olduklarını fakat davanın tarafları arasında süreç içerisinde çıkan problemlerden sonra işbu davanın ikame edildiğini, davanın reddedilmesi gerektiğini, ihtiyati tedbirin kaldırılması gerektiğini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 17/09/2020 tarih ve 2018/388 Esas – 2020/267 Karar sayılı kararıyla; “…Tüm dosya kapsamı yukarıda izahı yapılan mevzuat ve açıklamalar kapsamında değerlendirildiğinde; davaya konu markanın davacıya ait önceki tarihli “…” ve “…” ibareli seri markalar dikkate alındığında ayırt ediciliğinin bulunmadığı, tüketici nezdinde karışıklığa sebebiyet vereceği gibi davacının seri markası olarak algılanabileceği kanaatine ulaşılmakla izahı yapılan SMK 5 ve 6 maddesine dayalı hükümsüzlük şartlarının oluştuğu, yine davalının marka tescil başvurusu sırasında davacıya ait olduğunu bildiği markaya ait esas unsuru içeren marka başvurusunda kötü niyetli olduğu bu kapsamda SMK 6/9 gereği kötü niyete dayalı hükümsüzlük talebinin de yerinde olduğu anlaşılmakla davacının sübut bulan davasının kabulüne.” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; “Gerçek hak sahipliğine dayalı olarak (SMK.6) bir başka kişi adına tescile itiraz veya hükümsüzlük davası açabilmenin şartlarının gerçekleşmediğini, gerçek hak sahipliği ilkesinin uygulanabilmesi için; gerçek hak sahibine ait marka ile üçüncü kişiye ait markanın aynı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzer olması gerektiğini, Benzerlikten bahsedebilmek için orta düzeydeki tüketici (alıcı) de bıraktığı genel izlenimler hemen hemen aynı olması gerektiğini, oysa somut olayda markaların yazılış, okunuş, görsel ve sessel olarak aynı imiş gibi algılanmalarının mümkün olmadığını, şekiller arasında bırakın kavramsal benzerliği, belirgin görsel benzerlik dahi mevcut olmadığını, müvekkilime ait markada şekil orijinal ve özgün bir şekil olup dikkat çeken bir unsur olduğunu, Markaların karıştırılma ihtimalinin olmadığını; müvekkilimin markası renk, dizayn, yazı şekli, tertip tarzı itibarıyla özgün olup davacının markasının aynısı ya da ayırt edilemeyecek derecede benzeri olmadığını; davacıya ait markalar ile müvekkilime ait marka arasında arasında, orta düzeyli tüketici zihninde birbirini çağrıştırma veya birbiriyle ilişkilendirilme durumunun mevcut olmadığını, Davacının markasının ayırt edici niteliği zayıf olup daha dar bir korumayı hak ettiğini, zaten müvekkilime ait markanın daha önce davacı adına tescil edilmiş markanın aynı ya da ayırt edilemeyecek kadar benzeri olup olmadığı resen TPMK tarafından değerlendirilerek herhangi bir engel görülmediğini ve yapılan itirazların da reddedildiğini, “…” ibareli markada ayırt edici olmayan iki kelime ile bir kısaltma sıra dışı bir şekilde biraraya getirilerek oluşan kelime kombinasyonu (bileşke) ayırt edici nitelik kazandığını, markaya eklenen şekil ile birlikte “Şekil ve Kelime” unsurları sıra dışı olarak ve ayırt edici kılacak şekilde birleştirilmesiyle markanın ayırt edici nitelik kazandığını, Kötüniyetli tescilin söz konusu olmadığını; somut olayda kötü niyet iddiasını ispatlama yükümlülüğünün davacıya ait olduğunu, bu konuda ispata elverişli delilin sunulmadığını, önceki markadan haberdar olma halinin tescilin kötüniyetli olarak yapıldığının ispatında tek başına yeterli olmadığını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *İlk derece mahkemesince alınan 04/09/2019 tarihli bilirkişi raporunda özetle; “Davacı firmanın marka tescillerinin davalıdan çok daha önce olduğu ve dolayısıyla gerçek hak sahibinin davacı olduğu, markalar arasında tüketiciler nezdinde karışıklığa yol açabilecek nitelikte bir benzerliğin söz konusu olduğu, markalar arasındaki ‘…’ ibaresinden kaynaklanan farklılığın tüketicilerdeki yanılma ihtimaline etki etmeyeceği ve tüketiciler nezdinde aynı firmaya ait seri markalar olduğu imajının oluşabileceği, davacı firma ve davalının arasında bir süre devam edip daha sonra sona eren ticari bir ilişkinin mevcut olduğu, davalı tarafından yapılan marka tescil başvurusunun taraflar arasındaki ticari ilişkinin sona erdikten sonra olduğu dolayısıyla da davalı tarafından yapılan marka tescilinin kötü niyetli bir şekilde yapıldığı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 6/9 ve 25 maddelerinde ve Paris Sözleşmesi’nin 1. mükerrer 6.maddesinde kötü niyetli tescillerin korunmayacağının hüküm altına alındığı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu hükümleri uyarınca hükümsüzlük şartlarının oluştuğu.” yönünde kanaat bildirildiği anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “Davanın KABULÜ ile, davalı adına TPMK nezdinde … no ile tescilli “…” ibareli markanın HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE VE SİCİLDEN TERKİNİNE,” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde “… ” ve “…” ibaresini içeren birden fazla marka tescilinin bulunduğu, davaya konu davalıya adına 03/02/2017 başvuru 03/05/2018 tescil tarihli “… …” ibareli markanın davacıya ait markalarla aynı sınıflarda (25. ve 35. sınıflarda) tescil edildiği, davacının davalı markasının kendi markasıyla ayniyet derecesinde benzerlik ve karıştırılma ihtimali bulunduğundan bahisle hükümsüzlük isteminde bulunduğu; davalının ise hükümsüzlük şartlarının bulunmadığı beyanla davanın reddi gerektiğini savunduğu görülmüştür. Mahkemece aldırılan ve denetime elverişli bulunan 04/09/2019 tarihli bilirkişi kurulu raporu ve tüm dosya kapsamı ile; davacı ve davalı markaları arasında sınıfsal benzerliğin söz konusu olduğu, davaya konu tüm marka yönünden davacının hak sahipliğinin bulunduğu davalı şirketin tescil tarihinden önce davacı ile ticari ilişki içinde olduğu ve davacı markalarından haberdar olduğu, davacı tarafa ait … ve … ibareli markalar ile davalı tarafa ait “…+ Şekil” markası kıyaslandığında; markalarda esas unsurların … ve … ibareleri olduğu, markaların görsel ve işitsel olarak değerlendirildiklerinde iltibasa neden olabilecek nitelikte olduğu, davalı markasında yer alan … ibaresinin markalar arasında ayırt ediciliği sağlayacak nitelikte olmadığı, markaların aynı, benzer emtia ve hizmet sınıflan için tescilli oldukları ve aynı sektörde kullanıldıkları, tüm bu hususlar gözetildiğinde hükümsüzlük şartlarının oluştuğu anlaşıldığından, mahkemece mahkemece hükümsüzlük kararı verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından; davalı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 269,85 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.19/09/2023