Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1740 E. 2023/1267 K. 22.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1740 Esas
KARAR NO: 2023/1267 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/07/2021
NUMARASI: 2020/128 E. – 2021/165 K.
KARAR TARİHİ: 22/09/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; “…” markasının TPMK nezdinde düz yazı olarak … tescil numarasıyla, “…” görsel ve logosunun da … tescil numarasıyla müvekkili adına tescilli olduğunu, müvekkilinin faaliyet alanın kişisel bakım ve temizlik ürünleri olduğunu, müvekkilinin markasının bu sektörde tanınarak ayırt edici hale geldiğini, müvekkilinin ürünlerinin satışı yapıldığı noktalarda tüketicilerden gelen bildirim ve şikayetler üzerine yapılan araştırmada, davalı şirketin müvekkilinin tescilli “…” markasını ve görsel tescili taklit ettiğinin, bir harf değiştirilerek markayı “…” olarak aynı yazı karakterlerinde kullandığının, ayırt edilemeyecek derecede benzer ve iltibas tehlikesi oluşturacak şekilde aynı sektör ve ürünlerde kullandığının tespit edildiğini, müvekkili tarafından davalıya noter aracılığıyla ihtarname keşide edildiğini, ancak herhangi bir cevap alınamadığını, bunun üzerine işbu davaya delil teşkil etmek amacıyla tecavüze konu ürünlerin üretiminin yapıldığı yer olan Gaziantep ilinde, Gaziantep 3.Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından davalının fabrikasında delil tespiti yapıldığını, davalının müvekkilinin markasının bilinirliğinden yararlanma gayesi güttüğünü, davalının tüm bu eylemlerinin müvekkilinin tescilli markasından doğan haklarını ihlal ettiğini iddia ederek, markaya tecavüz ve haksız rekabet fiillerinin tespitini, önlenmesini, durdurulmasını, müvekkiline ait markaya tecavüz oluşturan ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, markayı taşıyan kartvizit, fatura, tabela vb.her türlü baskılı görsel materyale el konulmasını, el konulan ürünlerin ve araçların üzerinde bulunan markaların silinmesini, aksi halde imhasını ve verilecek hüküm özetinin ilanını talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin asli markasının “…” olduğunu, müvekkilinin uzun yıllardır bu marka üzerinden birçok ürün ürettiği ve bu ürünleri piyasaya sürdüğünü, müvekkilinin belli bir saygınlığın ve tanınmışlığının olduğunu, bunun üzerine asıl markası “…” ile birçok dezenfektan ürün markalarında kullanılan “…” ibaresini birleştirdiğini ve ortaya “…” markasının çıktığını, dünyada bunun gibi birçok örnek olduğunu, müvekkilinin somut olayda “…” ibaresinin kullanılmasında haklı sebeplerinin mevcut olduğunu, müvekkilinin markası ile davacı markası arasında şişe şekil farkı ve logo üzerinde kılıç, yazı karakterleri ve sair şekilde farklılıklar mevcut olduğunu, davacının iddialarının asılsız olduğunu savunarak, müvekkili aleyhine açılan davanın reddini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Mahkemenin birleşen 2020/215 Esas sayılı dosyasında davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin “…” markasının TPE nezdinde …, … tescil numarası ile tescil ettirildiğini, kişisel bakım ve temizlik ürünlerin satışını yaptığını, davalı şirketin müvekkilinin tescilli “…” markasını ve görsel tescilini taklit ettiğini, bir harf değiştirerek markayı “…” olarak aynı yazı karakterinde kullandığı gibi, bununla yetinmeyerek daha da önemlisi, tescilsiz bir biçimde müvekkilinin marka ve ürün üzerinde kullandığı logo görselini tüketici nezdinde ayırt edilemeyecek derecede benzer ve iltibas tehlikesi oluşturacak şekilde aynı sektör ve ürünlerde kullandığının tespit edildiğini iddia ederek, öncelikle aralarında bağlantı bulunması nedeni ile davanın mahkemenin 2020/128 Esas sayılı davasıyla birleştirilmesine, devamında müvekkili adına tescilli olan “…” ve “…” markasına tecavüz ve haksız kullanım nedeniyle müvekkilinin maruz kaldığı zararlar yönünden 6769 sayılı Kanun’un 150. ve 151. maddeleri gereğince 50.000,00 TL manevi tazminat ile sonradan artırılmak kaydıyla dava tarihinden itibaren ticari reeskont faizi ile birlikte şimdilik 10.000,00 TL maddi tazminata hükmedilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili 27/04/2021 tarihli dilekçesi ile, birleşen dosyadaki talebi olan 10.000,00 TL maddi tazminat talebini ıslah ederek, 1.354.663,25 TL maddi tazminat talep etmiş, eksik harcını yatırmıştır.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/07/2021 tarihli 2020/128 E. – 2021/165 K. sayılı kararıyla; “…Tüm dosya kapsamı deliller birlikte değerlendirildiğinde; … tescil numaralı “…” esas unsurlu marka nedeniyle davacının önceki tarihli hak sahibi olduğu, davalı adına … tescil nolu “…” esas unsurlu düz yazı şeklindeki sonraki tarihli marka mevcut ise de , SMK 155. maddesi de gözetildiğinde davacı markasından sadece bir harfinin değiştirilerek ve ayrıca davacı markalarına yakınlaştırarak iltibasa sebebiyet verecek derecede benzer şekilde aynı emtia sınıfında kullanılması, ticari faaliyette bulunup, ürün satış pazarlaması vs. yapılması şeklindeki davalı eylemi SMK 29. maddesi anlamında davacının markadan doğan haklarına tecavüz ve aynı zamanda TTK 54 ve devamı maddeleri anlamında haksız rekabet teşkil ettiğinden asıl dosya yönünden davacının davasının kabulüne karar vermek gerekmiştir. Birleşen mahkememizin 2020/215 esas sayılı dosyasında yapılan değerlendirmede; davalının yukarıda değinilen eylemi davacının markadan doğan haklarına ihlal ve haksız rekabet teşkil ettiğinden, davacının SMK 150 ve 151. maddeleri uyarınca tazminat istemesi mümkündür. Davacı maddi tazminat seçeneğini SMK 151/2-b bendine göre sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç yönünden kullanmıştır. Talimatla alınan bilirkişi raporunda davalının “…” markalı ürünler nedeniyle elde ettiği net kazanç tutarının 1.354.663,23 TL olduğu belirtilmiştir.SMK’nun 151/3 maddesi uyarınca yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur. Bu itibarla net kazancın tamamının marka kaynaklı olduğunun ve tamamının marka sahibine ödenmesi yasanın amacına ve tazminatın karşılığının gerçek zarar olması ilkesine uygun düşmeyecektir. Ayrıca 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 51 maddesinde “Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını gözönüne alarak belirler.” Aynı kanunun 52. Maddesinde “Zarar gören, zararı doğuran fiile razı olmuş veya zararın doğmasında ya da artmasında etkili olmuş yahut tazminat yükümlüsünün durumunu ağırlaştırmış ise hâkim, tazminatı indirebilir veya tamamen kaldırabilir. Zarara hafif kusuruyla sebep olan tazminat yükümlüsü, tazminatı ödediğinde yoksulluğa düşecek olur ve hakkaniyet de gerektirirse hâkim, tazminatı indirebilir.”hükmü yer almaktadır. Bu noktada esas olan davaya konu üründen elde edilen karın ne kadarının marka sayesinde gerçekleştiğinin tespitidir. Dosya kapsamında incelenen süreçler, dava konusu markanın bilinirlik düzeyinin az oluşu, piyasadaki rekabet koşulları dikkate alındığında, elde edilen karın ne kadarının marka sayesinde olduğunun tespiti mümkün değildir. Ayrıca, elde edilen kazancın tamamının davacıya ödenmesi TBK 52. maddesi anlamında davalının ekonomik olarak mahvına sebep olacağından, davacı yararına 100.000,00 TL maddi tazminat takdir edilmiştir. Davalının yukarıda değinilen eylemleri aynı zamanda davacının markadan doğan manevi haklarını da ihlal ettiğinden, ihlalin niteliği, süresi, tarafların ekonomik durumu ve manevi tazminatın amacı gözetilerek davacı yararına 25.000,00 TL manevi tazminat takdir edilmiştir. Bu itibarla;
A-ESAS DOSYA YÖNÜNDEN: -Davacının davasının KISMEN KABULÜNE, davalının davacı adına tescilli “…” esas unsurlu … ve … tescil nolu markalardan bir harfin değiştirilmek ve benzer görsellerle “…” ibaresi ile aynı emtia gruplarında ürün imal edip, satışa arz etme şeklindeki eyleminin davacının marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, tecavüz teşkil eden ürün ambalajları, şişe, kutu ve saire ile markayı taşıyan kartvizit, tabela ve her türlü görsel materyale el konularak markaların silinmesi mümkün ise silinmesine, mümkün değil ise bunların imhasına, -Karar kesinleştiğinde masrafı davalıdan alınarak hüküm özetinin Türkiye genelinde yayınlanan trajı en yüksek gazetelerinden birinde ilanına,-Bu dosyada tazminat talepleri yönünden karar verilmesine yer olmadığına,
B-BİRLEŞEN MAHKEMEMİZİN 2020/215 ESAS SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN: -Davacının davasının KISMEN KABULÜNE, toplam 100.000,00 TL maddi ve 25.000,00 TL manevi tazminatın, dava tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, -Fazlaya dair talebin REDDİNE,” karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURULARI: Asıl ve Birleşen Davada davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; asıl davada kısmen kabul kararı verilmişse de, tüm taleplerinin karşılanması nedeniyle bu karara karşı itiraz ve istinaf taleplerinin bulunmadığını, birleşen davada hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarlarının çok düşük olduğunu, davalının müvekkiline ait markanın şekil unsurunu dahi kullanması, kendisine gönderilen ihtarnameye rağmen bu kullanımına devam etmesinin ağır kusurlu olduğunu gösterdiğini, müvekkilinin olayda ve zararın artmasında bir kusurunun bulunmadığını, SMK’nun 151/1-b maddesi uyarınca davalının dava konusu ürünlerin satışından elde ettiği net gelire göre tazminat hesaplanmasını talep etmelerine rağmen Mahkemece TBK maddeleri kapsamında değerlendirme yapılmasının hukuken kabul edilemeyeceğini, maddi tazminatın davalının elde ettiği net kazanç üzerinden hesaplanması gerektiğini, SMK’da markanın kazanca etkisinden bahsedilmemiş olup, yerel mahkemenin bu yöndeki değerlendirmesinin hukuken kabul edilemeyeceğini, markada iltibas yaratan esas unsurun hâlihazırda zaten “…” ibaresi olması ve bilirkişi raporunda da hesaplamanın “….” ibaresini taşıyan tüm ürünler üzerinden yapılmış olması, elde edilen net kazancın markadan kaynaklanmış olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, hal böyle iken elde edilen net kazancın tamamının dava konusu markadan kaynaklı olduğu tartışmasız olarak ortadayken yerel mahkemenin aksi yöndeki değerlendirmesi ve bilirkişi raporunda sanki davalının ürettiği tüm ürünler üzerinden elde ettiği tüm karı dikkate alınarak hesaplama yapılmış gibi düşünülerek hüküm kurulmasının hatalı olduğunu, bilirkişi raporunda davalının belirtilen dönemlerde yaptığı toplam satış ve karların belirtildiği, toplam satış ve karının dava konusu markadan elde ettiği kara oranladığında ekonomik olarak mahvına sebep olunmasının mümkün olmadığını, yerel mahkemece kararın bu yöndeki gerekçesinin hukuken kabul edilemeyeceğini, davalının 2018, 2019 ve 2020 yılında toplam karının 60.068.827,6 TL olmasına rağmen 1.354.663,23 TL’nin davalının mahvına sebep olacağını söylemenin hayatın olağan akışına, hukuka ve hakkaniyete de uygun düşmediğini, zira 60 milyondan fazla kar elde eden bir şirketin 1.354.663,23 TL ile ekonomisinin mahvolacağının düşünülemeyeceğini, davalının müvekkilinin markasına tecavüz teşkil eden fiilleri nedeniyle, davalının ticaret yaptığı kişilerin/firmaların, müvekkili ve markası hakkında müvekkilinin amaçlamadığı bir izlenim edindiği ve bu durumdan müvekkilinin imaj ve prestijinin zarara uğradığının sabit olduğunu, bu nedenle manevi tazminat koşullarının oluştuğunu, manevi tazminat miktarının tayininde, bu tazminatın bir zenginleşme aracı olması ve hukuka aykırı eylemin yapılmasını istenir hale getirecek aşırı miktarlarda olması kabul edilmemekte ise de, zarara uğrayanda manevi huzuru sağlayacak oranda, tecavüzü yapanda da caydırıcı bir etki bırakacak miktarlarda olmasına özen gösterilmesi gerektiğini, yerel mahkemece takdir edilen manevi tazminatın müvekkilinin manevi kaybını karşılamayacağını belirterek, yerel mahkemenin birleşen 2020/215 Esas sayılı dava yönünden maddi ve manevi tazminata ilişkin kısmen ret kararına ilişkin istinaf başvurularının kabulü ile kararın bu yönden kaldırılmasına ve yeniden yargılama yapılarak bilirkişi raporu ve talepleri doğrultusunda davanın tümden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Asıl ve Birleşen Davada davalı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; asıl dava yününden; müvekkili firmanın ” …” ibaresini kullanmasında haklı nedenleri bulunduğunu, müvekkil şirketin asli 2009 yılında tescil edilen “…” markasının bulunduğunu, yıllardır bu marka üzerinden birçok üretip sattıklarını, müvekkilinin asıl markası “…” ibaresi ile birçok dezenfektan ürün markalarında kullanılan “…” ibaresini birleştirerek “…” markasını oluşturduğunu, davacı tarafın markası ile müvekkili şirketin markası arasında diğer birçok dezenfektan markasındaki “…” ibaresi dışında herhangi bir benzerlik bulunmadığını, iki marka arasında, şişe şeklinin ve logo üzerinde kılıç, yazı karakterleri vs. gibi farklılıklar bulunduğunu, markaların bütünlüğü ilkesi gereğince de, ortalama zeka düzeyine sahip tüketici tarafından bu iki ürünün karıştırılmasının mümkün olmadığını, müvekkilinin belli bir tanınmışlığa ulaştığını, davacı ile davalı tarafın satış yaptıkları yerlerin farklı ve uzak olduklarını, müvekkilinin “…” ibareli markasının … tescil numarası ile tescil ettirildiğini, Yargıtay İçtihatlarında da sabit olduğu üzere tescilli bir markanın kullanımının tecavüz teşkil etmeyeceğini belirterek, asıl davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Birleşen dava yününden; müvekkilinin kullandığı marka ile davacının markası benzer olmadıklarından herhangi bir haksız fiil yahut zarar bulunmadığını, müvekkil şirketin, karşı tarafı zarara uğratma kastının ve somut olayda hiçbir kusurunun da bulunmadığını, her iki marka arasında tescil tarihlerine bakıldığı zaman tescil tarihlerinin birbirine yakın olduğunu, bu kısa süre içinde davacının tanınmış marka sıfatını kazanmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, marka haklarının tecavüz edildiği ve haksız rekabetin oluştuğu yönündeki iddiaları kabul etmemekle birlikte, davacının tanınmışlığının az olması bile tazminat şartlarının oluşmadığını gösterdiğini, davacının maddi bir zararının bulunmadığını, davacının müvekkilin müşteri potansiyelini oluşturmada ya da arttırmada olumlu bir katkısının hiçbir şekilde olmadığını, aynı zamanda, 23.03.2021 tarihli bilirkişi raporunun hakkaniyete ve hukuka aykırı bir inceleme yaptığını, işbu bilirkişi raporunun dikkate alınmaması ve tekrar bir rapor alınması gerekirken, mezkur rapor verilerine göre tazminata hükmedilmesinin de hukuka aykırı olduğunu, mezkur raporda taleple bağlılık ilkesine aykırı olarak davacının taleplerinin dışına çıkıldığı ve mali açıdan dava konusu olmayan bir kısım markasal kullanımların da dava konusu gibi kabul ederek tazminat hesabına eklendiğini, taraflarınca sunulan “ …” markasının satışlarının ve “…” markasının satışlarının yıllara göre dağılımı tam incelenmeden karar verildiğini, müvekkili aleyhine tazminata hükmedilmemesi gerektiğini, hükmedilecek tazminat miktarlarının da hakkaniyete uygun olması gerektiğini, yerel mahkemenin vermiş olduğu hükümde tazminat miktarlarının aşırı derece de fazla olduğunu, söz konusu ürünlerin üretimi ve satışında zorunlu işletme giderlerinin mevcut olduğunu, bu nedenle salt satışlar baz alınarak bu satışlar üzerinden bir karlılık hesabının ortaya konulması hakkaniyete aykırı olduğunu, söz konusu davada manevi tazminat koşullarının da oluşmadığını, yerel mahkemenin vermiş olduğu manevi tazminat miktarının oldukça yüksek olup, zenginleştirme teşkil ettirdiğini, yerel Mahkemenin kısmen kabul, kısmen red yönündeki kararını kabul etmemekle birlikte, taraflarına hükmetmiş olduğu vekalet ücretlerinin de hatalı olduğunu, davacı tarafın 27.04.2021 tarihli dilekçesi ile maddi tazminat talebini arttırarak 1.354.663,25 TL’ ye arttırdığını, yerel mahkemenin davacının bu taleplerinin 100.000,00 TL’ si kadarını kabul edip, geri kalan kısmı reddettiğini, müvekkili lehine hükmedilecek vekalet ücretinin, davada reddedilen miktar üzerinden hesaplanması gerektiğini belirterek, istinaf taleplerinin kabulüne, usul ve kanuna aykırı mahkeme kararının müvekkil aleyhine kabul edilen kısım yönünden kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında talepleri doğrultusunda davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: İlk derece mahkemesince, asıl dava ile birlikte açılan maddi ve manevi tazminat davası davacı vekilinin talebi üzerine asıl davadan tefrik edilmiş, daha sonra aynı konuda Bakırköy 1. FSHHM’nin 2020/215 Esas sayılı davası açılmış ve asıl dava ile birleştirilerek, yargılamaya devam edilmiştir. Davacıya ait marka tescil kayıtları incelendiğinde; 25/04/2013 tarihinden itibaren koruma sağlayacak şekilde … tescil numaralı “…” markasının 03 ve 05. sınıflarda, 19/01/2017 tarihinden itibaren koruma sağlayacak şekilde … tescil numaralı “…” markasının 03, 05, 16 ve 21. Sınıflarda davacı-birleşen davacı adına tescil edildikleri görülmüştür. Davalı-birleşen davalıya ait marka tescil kaydı incelendiğinde; 24/05/2016 tarihinden itibaren koruma sağlayacak şekilde … tescil numaralı “…” markasının 03 ve 05. Sınıflarda tescilli olduğu, davalının bu dava açıldıktan sonra 12/06/2020 tarihinde “…” markasının tescili için … tescil başvuru numarası ile marka tescil başvurusunda bulunduğu, markaya itiraz edildiği, halen işlemlerinin devam ettiği anlaşılmıştır. Gaziantep 3. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2020/14 D.İş sayılı dosyası incelendiğinde; davacı tarafından davalı aleyhine marka haklarına tecavüz edildiği iddiasıyla delil tespiti yapılmasının talep edildiği, bu dosyada alınan bilirkişi raporunda sonuç olarak, tespit isteyene ait TPMK nezdinde …, … ve … numaralı “…” esas unsurlu markalarının olduğu, markalarda asli unsur olarak “…” ibaresinin geçtiği, aleyhine tespit istenilene ait … numaralı “…” markasının 24/05/2016 tarihinde başvurusunun yapılmış olduğu 16/06/2017 tarihinde tescillenmiş olduğu, aleyhine tespit istenen tarafın fiili kullanımlarının hangi tarihten bu yana olduğuna dair dosyada bilgi, belge olmadığı, aleyhine tespit istenen ve sosyal medya hesabındaki paylaşımlarında kullanılmış olduğu ve de 12/05/2020 tarihinde tespit mahallinde elde edilen dezenfektan yüzey temizleyicisi ürünler üzerinde “…” ibaresi düz yazı tescili olmasına rağmen “…” ibaresinin mavi renkteki harflerin kenarına beyaz gölgelendirme yapılmış olduğu, bu şekildeki kullanım dikkate alındığında tespit isteyen taraf …’ya ait TPMK nezdinde tescilli … sayı ile tescilli “…” esas unsurlu markaları açısından tescilli olduğu sınıflarda dikkate alındığında, ortalama bilinç seviyesine sahip tüketici nezdinde bütünsel algılamamada benzer olduğu, iltibasa yol açabileceğine dair görüş bildirildiği tespit edilmiştir. İlk derece mahkemesince Gaziantep Asliye Hukuk Mahkemesi’ne talimat yazılarak, bilirkişi raporu alınmasına karar verilmiş olup, talimat mahkemesince yaptırılan bilirkişi raporunda sonuç olarak, davalının marka kullanımının kendi tescili kapsamında olmayıp, markanın davacının marka tesciline yakınlaştırma suretiyle kullanıldığı, davalı firma tarafından dava dosyası içerisine sunulan 2019 ve 2019 yılları Kurumlar Vergisi Beyannameleri ile 30/09/2020 üçüncü dönem Geçici Vergi Beyannameleri üzerinden brüt satış karlılığı üzerinden yapılan inceleme ve hesaplamalar göre, davalı firmanın “…” marka ürün satışından kaynaklı olarak 1.354.663,23 TL karlılığı bulunduğu belirtilmiştir.
G E R E K Ç E: Asıl dava, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, birleşen dava ise marka hakkına tecavüz nedeniyle maddi ve manevi tazminat davasıdır. Tarafların birleşen davada hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarlarına ilişkin istinaf nedenleriyle ilgili yapılan incelemede; birleşen davanın 25/08/2020 tarihinde açılmış olması nedeniyle bu tarihe kadar olan süre için maddi tazminat talep edilebileceği, buna rağmen bilirkişi raporunda 25/08/2020 tarihinden geriye doğru üç yıllık hesaplama yapıldığı belirtilmesine rağmen, 2020 yılı için birleşen dava tarihinden sonraki dönemdeki satışları ayrıştırılmadan hesaplama yapılmış olduğu, Mahkemece yanlış yapılan bu hesaplamaya göre maddi ve manevi tazminatın takdir edildiği anlaşılmakla, taraf vekillerinin birleşen davada hükmedilen maddi ve manevi tazminat tutarlarına ilişkin istinaf taleplerinin kabulüne, ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, talimatla alınan bilirkişi raporunda tespit edilen satış tutarlarına göre 2020 yılı için yalnızca 01/01/2020-25/08/2020 tarihleri arasındaki dönem için hesaplama yapılması konusunda önceki mali bilirkişiden ek rapor veya yeni bir mali bilirkişiden yeniden rapor alınarak maddi ve manevi tazminatın buna göre takdir edilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine, taraf vekillerinin diğer istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl davayla ilgili davalının istinaf taleplerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 2-Davalı vekilinin birleşen davada hükmedilen vekalet ücretiyle ilgili istinaf talebinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 3-Birleşen davayla ilgili taraf vekillerinin diğer istinaf taleplerinin HMK’nun 353/1-a-6. maddesi uyarınca KABULÜNE, Bakırköy 1. FSHHM’nin 08/07/2021 tarihli, 2020/128 Esas, 2021/165 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 4-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 5-İstinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talebi halinde davacı ve davalı tarafa iadesine,6-İstinaf yargılama giderleri olarak;a-Tarafların istinaf istemleri kabul olunmakla, istinaf peşin harçlarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine, b)Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince verilecek nihai kararda değerlendirilmesine, 7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 8-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 22/09/2023 tarihinde HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.