Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1730 E. 2022/1945 K. 23.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1730 Esas
KARAR NO: 2022/1945
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 8. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/04/2021
NUMARASI: 2020/173 E. – 2021/358 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 23/11/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin Bayrampaşa İlçesinde maliki olduğu taşınmazı dava dışı şahsa kiraladığını, 15/05/2019 tarihinde müvekkilinin taşınmaz civarındayken İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasıyla taşınmazın haczi için işlem yapıldığını, müvekkilinin ve o sırada hazır bulunan kiracısının, dosya borçlusu … adındaki şahsı tanımadıklarını beyan ettiklerini, bahsi geçen dosya borçlusunun müvekkili ile hiçbir bağının ve tanışmışlığının olmadığını, müvekkiline cebri icra tehdidi altında psikolojik baskı ile 30/06/2019 vade tarihli 25.000,00 TL bedelli senet imzalatıldığını, müvekkilinin kendi taşınmazını korumaya çalıştığını ve iradesinin fesada uğratıldığını, hiç tanımadığı birisinin borcuna kefil olduğunu belirterek; davacının 15/05/2019 tarihli protokol ile 30/06/2016 vade tarihli, 25.000,00 TL bedelli senet yönünden borçlu olmadığının tespiti ile imzalatılan protokol ve senedin iptaline, yargılama masraflarının ve vekalet ücretinin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; protokolün hiçbir baskı altında kalmadan ve serbest irade ile imza altına alındığını, 15/05/2019 tarihli haciz tutanağına bakıldığında haciz dahi talep edilmediğinin görüleceğini, icra dosyasında borçlu sıfatı bulunmayan davacının mal varlığının haczinin mümkün olmadığını, haciz işleminin icra müdürlüğünü temsil eden icra memuru eliyle yapıldığını bu haliyle alacaklı vekilince kendisine taşınmazının haczedileceği ve satışacağına ilişkin beyanların gerçek dışı olduğunu savunmuş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28.04.2021 tarih ve 2020/173 Esas – 2021/358 Karar sayılı kararıyla; “… davacıya ait olup kiralanan taşınmaza dava dışı …’nun borcundan dolayı hacze gelindiği, taşınmazda haciz yapılacağından ve hatta taşınmazın satılacağından bahisle cebri icra tehdidi altında davacıya tanımadığı birinin borcuna istinaden kambiyo senedi ve protokol imzalatıldığı iddia edilerek menfi tespit talebinde bulunulmuş, devam eden süreçte senet bedeli ödenmek zorunda kalındığından istirdat isteminde bulunulmuştur. Dava konusu 15.05.2019 tarihli borca katılma protokolü incelendiğinde, davacının hiçbir baskı altında kalmadan ve kendi isteğiyle borca katıldığını beyan ettiği ve 25.000,00 TL bedelli bono vermeyi taahhüt ettiği anlaşılmıştır. Faktoring şirketleri, temlik aldıkları alacağın teminatını teşkil etmek üzere teminat senedi alabileceği gibi, şahsi teminat kapsamında kefalet de alabilirler. Somut olayda 15.05.2019 tarihli protokol taraflarca inkar edilmemiştir. Davacı yan dava konusu protokolü ve kambiyo senedini haciz baskısı altında verildiğini iddia etmişse de alınan senet ve protokol haciz zaptından ayrı olarak düzenlenmiş olup, icra kefaleti olarak değerlendirilemeyecektir. Davacı yanca haciz baskısından bahsedilmişse de haciz zaptından bu yönde bir sonuca ulaşılamaması, tanık anlatımlarının ise yazılı belgenin aksini ispat noktasında tek başına yeterli olmaması, borcun imzası inkar edilmeyen protokol ve kambiyo senedi ile davacı yanca kabul edilmiş olması karşısında davacı yanın menfi tespit ve yargılama sırasında ödeme yapıldığından bahisle istirdat talebinin yerinde olmadığı, her ne kadar davalı yanca tazminat talebinde bulunulmuşsa da davacı yanın ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verilmiş olması karşısında İİK’nun 72/4. maddesindeki şartların da oluşmadığı sonucuna varılmış, davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Davalı şirket vekilinin haciz sırasında müvekkilimizin taşınmazının da satılacağı yönündeki tehditkar ve aldatıcı söz ve eylemleri nedeniyle müvekkilimizin iradesinin sakatlandığını, Müvekkilin sadece taşınmaz sahibi iken taşınmazına ve kendisine de haciz uygulanacağı konusunda yanıltıldığını ve korkutulduğunu, senet ve protokol imzalanırsa yanlışlığın düzletileceği yönünde beyanlar ile de aldatıldığını, bu husus duruşmada dinlenen tanıkların beyanlarıyla sabit olduğunu, Buna rağmen mahkemenin davalı tarafça hazırlanmış ve müvekkilimizin okuyup müzakere bile etmesine imkan vermeden bir aracın kaputu üzerinde imzalattığı protokolde ‘hiçbir baskı altında kalmadan ve kendi isteğiyle borca katıldığını beyan ettiği’ gerekçesinin hatalı olduğunu, Bir an için karşı tarafın müvekkilin iradesini sakatlamadığını düşünsek bile taşınmazına ve mülkiyet hakkına bir zarar geleceğini düşünerek esaslı hataya düştüğü; bu durumda 3. kişilerin borcu nedeniyle taşınmazında yapılan menkul haczinin kendisine sirayet etmeyeceğini bilse idi müvekkilimizin hiç tanımadığı bir kişinin borcuna ortak olmayacağını, böyle bir protokol ve senedi imzalamayacağının tartışmasız olduğunu, HMK. 203.maddesinde senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında ‘irade bozukluğu ile aşırı yararlanma iddiaları’ açıkça yer aldığı gibi yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre de irade bozukluğu halleri tanık dahil her türlü delille ispat edilebileceğini, Sonuç olarak müvekkilimizin hiç tanımadığı birinin borcuna ortak olması başlı başına hayatın olağan akışına aykırı bir durum olup bunun sebebi de iradesinin sakatlanmış olması olduğunu.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden önce açılan menfi tespit (yargılama sırasında yapılan ödeme ile istirdat) davasıdır. İlk derece mahkemesi tarafından, “… davacı dava konusu protokolü ve bonoyu haciz baskısı altında verildiğini iddia etmişse de alınan senet ve protokol haciz zaptından ayrı olarak düzenlenmiş olup, icra kefaleti olarak değerlendirilemeyeceği, davacı yanca haciz baskısından bahsedilmişse de haciz zaptından bu yönde bir sonuca ulaşılamaması, tanık anlatımlarının ise yazılı belgenin aksini ispat noktasında tek başına yeterli olmaması, borcun imzası inkar edilmeyen protokol ve kambiyo senedi ile davacı yanca kabul edilmiş olması karşısında davacı yanın menfi tespit ve yargılama sırasında ödeme yapıldığından bahisle istirdat talebinin yerinde olmadığı anlaşıldığından davanın reddine” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı, dava dışı borçlu aleyhine açılan icra takibi kapsamında mülkiyeti kendisine ait iş yerine hacze gelindiğini, haciz ve muhafaza baskısı altında davaya konu bonunun verilmek zorunda kaldıklarından bahisle menfi tespit isteminde bulunmuş; davalı ise, protokolün hiçbir baskı altında kalmadan ve serbest irade ile imza altına alındığını, haciz tutanağına bakıldığında haciz dahi talep edilmediğinin görüleceğini, icra dosyasında borçlu sıfatı bulunmayan davacının mal varlığının haczinin mümkün olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir. Davalı alacaklı tarafından başlatılan İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası borçlusunun dava dışı … olduğu, 15/05/2019 tarihinde mülkiyeti davacıya ait dava dışı kiracı … kullanımındaki iş yerine haciz amacıyla gelindiği, borcun önceki kiracı dönemine ait olması nedeniyle mülk sahibi olan davacının haciz mahalline çağrıldığı, yapılan müzakereler sonucunda davacı tarafından davaya konu 15/05/2019 tarihli protokol ile 30/06/2016 vade tarihli ve 25.000,00 TL bedelli bononun imzalandığı konusunda uyuşmazlık bulunmamaktadır. Anılan icra dosyası kapsamında aynı iş yerinde 22.02.2019 tarihinde haciz için gelindiği, iş yerindeki menkulllerin haczedilerek yediemin olarak iş yeri kiracısı …’ya bırakıldığı ve haczin kesinleştiği, davaya konu 15/05/2019 tarihli haczin aynı yerdeki ikinci haciz işlemi olduğu, haciz tutanağı incelendiğinde; haczedilen bir menkul veya gayrimenkul bir malın bulunmadığı, alacaklı vekilinin muhafaza talebinin bulunmadığı, haciz mahallinde bulunan kiracı firma yetkilisi …’ın ödeme için süre istemesi üzerine başkaca bir işlem yapılmadan haciz tutanağının imza altına alındığı görülmüştür. Açıklanan şekilde kesinleşen hacze dayalı olarak ikinci kez haciz işlemi yapılmasında usule aykırılık bulunmamaktadır. Haciz tutanağının aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge niteliğinde olduğu gözetildiğinde, davaya konu 30/06/2016 vade tarihli ve 25.000,00 TL bedelli bononun hukuka aykırı şekilde alındığı yönündeki davacı iddiası ispatlanamamıştır. İlk derece mahkemesi tarafından dinlenen tanık beyanları da bu durumu değiştirecek içerikte değildir. Tüm bu hususlar gözetildiğinde ilk derece mahkemesi tarafından davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yargılaması yönünden davacıdan alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 21,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.23/11/2022