Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1535 E. 2023/1060 K. 12.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1535 Esas
KARAR NO: 2023/1060
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/12/2020
NUMARASI: 2018/215 Esas – 2020/426 Karar
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 12/07/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin kuyumculuk sektöründe önde gelen firmalardan biri olduğunu, 2017 yılında tescil ettirdiği markaları ile o yıldan bu yana sektörde … markası ile tanındığını, “…” ve “…” markalarının müvekkili adına tescilli olduğunu, davalı tarafın mağaza, vitrin ve broşürlerinde … markasını haksız ve izinsiz olarak kullandığını tespit ettiklerini, davalıya tecavüze son vermesi için ihtarname gönderdiklerini, cevabı ihtarname ile tecavüze son vermeyeceklerini beyan ettiklerini, İstanbul 2. FSHHM’nin 2018/4 D.İş. dosyasında tespit talep ettiklerini, tespit sonucu düzenlenen raporda davalı tarafın müvekkilinin markaları ile iltibas yaratan kullanımlarının varlığının tespit edildiğini, davalı tarafın müvekkiline ait markanın aynısını kullandığını, davalı şirket yetkilisi ve müvekkili şirketin eski ortağı olan ..’in 05/12/2017 tarihinde tüm marka haklarını müvekkiline devrederek ayrıldığını, davalı şirketin 10.11.2017 tarihinde kurulduğunu, müvekkilinin kuruluşunun çok daha eskilere dayandığını, davalı adına tescilli herhangi bir marka olmadığını buna rağmen davalı tarafın, müvekkili aleyhine Bakırköy FSHHM’de hükümsüzlük davası açtığını ve aynı zamanda tazminat talep ettiklerini, davalı eylemlerinin marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitini, davalıya ait tanıtım ve reklam ürünlerine el konulmasını, şimdilik 1.000 TL maddi ve 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 1995 yılından beri kuyumculuk sektöründe hizmet verdiğini, …” markasını uzun zamandır kullandığını ve tanınmış hale getirdiğini, …” markasının tescilli olduğunu, davacı tarafın markasının hükümsüz kılınması amacıyla Bakırköy FSHHM’de hükümsüzlük davası açtıklarını, müvekkilinin davacıdan önce ticaret hayatına başladığını ve … olarak faaliyet gösterdiğini, davacının ise 2015 yılında … adı altında kurulduğunu, müvekkilinin davacı şirketin kurucularından olduğunu, müvekkili şirketin sahibinin her iki şirketten 15/12/2017 tarihinde ayrıldığını sonrasında 16/11/2017 tarihinde … firmasını kurduğunu ve 01/12/2017 tarihinde unvan değişikliği yaparak … adını aldıklarını, müvekkili şirket yetkilisi …’in davacı şirketten de dahil … ibaresinin kurucusu olduğunu, bu ibareyi bulan, kullanan ve maruf hale getirenin kendisi olduğunu, … markasının gerçek hak sahibinin müvekkili şirketin kurucusu olan ..’in olduğunu, tüm bunları bilmesine rağmen davacı tarafın kötüniyetli olarak marka tescillerini gerçekleştirdiğini, sonrasında ihtarname gönderdiklerini, müvekkilinin tescilli markasına uygun kullanım gerçekleştirdiğini, davacı tarafın markasında geçen … ibaresinin ayırt edici bir ibare olmadığını, davacı tarafın ayırt ediciliği olmayan halka mal olmuş bir kavramdan yola çıkarak tecavüz davası açmasının kötü niyetli bir davranış olduğunu, müvekkili şirketin marka hakkına tecavüz veya haksız rekabet teşkil eden eylemler içerisinde olmadığını, açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 31/12/2020 tarih ve 2018/215 Esas – 2020/426 Karar sayılı kararıyla; “…Davacı tarafça SMK 151/2-b maddesine göre maddi tazminat talep edilmiş, mali bilirkişi tarafından yapılan incelemede davalı şirketin dava konusu döneme ait ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin yasal süre içinde usule uygun olarak yapıldığı, defter ve kayıtlarında elde ettiği bir kazanç olmadığı, zarar ettiği bildirildiğinden somut olayın özelliği ve Borçlar Kanunu hükümleri gözetilerek takdiren 1000 TL maddi tazminata hükmedilmiştir. Davacı tarafça manevi tazminat talep edilmiş, marka hakkına yapılan tecavüzün niteliği, davacının manevi ticari varlığında meydana gelen kayıp durumu, manevi tazminatın amaç ve içeriği, hak – nesafet ve adalet ilkesine göre takdiren 1.000 TL manevi tazminata hükmedilmiştir.” kararı verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; “Müvekkil şirket yetkilisi “…” ibaresini 2013 yılından bu yana kuyumculuk faaliyetleri kapsamında kullandığını, … markasının gerçek hak sahibinin müvekkil şirket yetkilisi … olduğunu, Davacı … şirketi, dava dışı … şirketi ve müvekkil … şirketinin … tarafından kurulduğunu ve bu 3 şirketin şirket yetkilisi sıfatının …’e ait olduğunu, … marka başvurularının yapıldığı tüm tarihlerde …’in şirketlerin yetkilisi sıfatının devam ettiğini, Görüldüğü üzere müvekkil şirket marka başvurusu dahil tüm marka başvuruları müvekkilin pay ve marka devrini gerçekleştirdiği 05/12/2017 tarihinden önce … tarafından yapıldığını, markayı piyasada ilk defa marka olarak yaratan kişi, markayı tescil ettirmemiş olsa dahi gerçek hak sahibi olacağını, bu noktada müvekkil şirket yetkilisi …’in “…” markasını, kuyumculuk sektöründe 2013 yılından itibaren yoğun şekilde kullandığı; bu yönüyle hem “ilk kullanan” hem de “uygulayan ve ayırt edicilik kazandıran” kişi olduğunun Mahkemece gözden kaçırıldığını, İşbu dilekçemiz ekinde sunulu Sayın Dr. Öğretim Üyesi R…. tarafından bildirilen Hukuki Görüş ile Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 10.10.1995 tarih, E:4108, K:7350 kararında da esas olarak “Aralarında organik bağ bulunan (ortak ve temsilcileri aynı kişi olan) şirketlerden birinin ‘diğerinin yaptığı işlemleri bilmediğini’ ileri sürmesinin ‘dürüstlük kuralları’na (MK.2) aykırı olduğu” belirtildiğini, Davacı tarafın başından beri bildiği marka tesciline karşı , bir kısım marka devrinden sonra ikame ettiği huzurdaki dava haksız ve kötü niyetli olduğunu, devir tarihi olan 05/12/2017 tarihinden önce “…” “…” “…” “…” “…” ve dava konusu ” …” markalarının tamamı 05/12/2017 tarihine kadar …’e ait olduğunu, bu markaların kullandırımları da devrin gerçekleştiği 05/12/2017 tarihine kadar … tarafından gerçekleştirildiğini, 05/12/2017 tarihi itibariyle …’in, bunlardan bir kısmını dava dışı … şirketine, diğer bir kısmını davacı şirkete devrettiği ve bir kısmını da kendi uhdesinde tuttuğu dikkate alındığında, …’ten devralınan marka hakkına dayanılarak ve önceki tarihli kullanım izinleri yok sayılmak suretiyle huzurdaki davanın ikamesi haksız ve kötü niyetli olduğunu, devir alanın bu payları ve markaları bütün hak ve borçlarıyla, taahhüt ve izinleriyle birlikte devraldığının kabulü gerektiğini, Mahkeme kararında esas alınan 20/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda “kuyumculuk sektörü tüketici kitlesi” bakımından araştırma yapılmadığı gibi, “…” ibaresinin günlük kullanımda yaygın bir kelime olduğu hususu da dikkate alınmadığını,Mahkemece hükme esas alınan 20/08/2019 tarihli bilirkişi raporunda “…” kelimesinin herhangi bir vasıf, miktar ve kalite bildirmediğinden bahisle yaygın olmadığı belirtilmiş ve zayıf marka olmadığı yönünde kanaat bildirildiğini; markasal kullanım bakımından, kelimenin yalnızca vasıf, miktar ve kalite bildirip bildirmediği yönünden değerlendirme yapılarak zayıf marka olup olmadığının tespitinin doğru olmadığını, Yine bilirkişi raporunda kuyumculuk sektörü tüketici kitlesi diğer ucuz ve gündelik ürünlerin tüketici kitlesinden ayrıştırılmadığını, kuyumculuk sektörüne ait tüketici kitlesi ayrıştırılmaksızın ve bu sektördeki mal ve hizmetlerin niteliği değerlendirilmeksizin doğrudan vasıf ve miktar bildirmediğinden bahisle markanın güçlü marka olacağı yönündeki kanaatin de isabetsiz olduğunu” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
GEREKÇE: Dava, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve durdurulması ile maddi manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “Davalının eyleminin, marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, durdurulmasına, önlenmesine, -Markaya tecavüz teşkil eden … ibaresini taşıyan davalıya ait her türlü basılı evrak, broşür, katalog, internet sitesi tanıtımı ile ambalaj, tabela görsellerinden, diğer ticari evraktan çıkartılmasına ve silinmesine, silinmesi mümkün olmuyor ise imha edilmesine, masrafın davalıdan alınmasına, -Borçlar kanunu hükümlerine göre takdiren belirlenen 1000TL maddi, 1000TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine.” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı, sektörde … markası ile tanındığını, … ve … markalarının adına tescilli olduğunu, … markasının davalı tarafından izinsiz ve marka hakkını ihlal ile haksız rekabet yaratacak şekilde kullanıldığını iddia ederek; markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi, durdurulması ve maddi manevi tazminat isteminde bulunmuş; davalı ise, marka üzerinde önceye dayalı hak sahipliğinin bulunduğunu, kullanımlarının hukuka uygun olduğunu beyanla davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur. Davalı şirketin İstanbul 1.Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2018/141 Esas sayılı dosyası ile davacı …’ne karşı dava açarak, “…” ibaresi üzerinde önceye dayalı hak sahibi olduğundan bahisle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini istediği, mahkemece davanın reddine karar verildiği, ancak İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 44. Hukuk Dairesi’nin 2020/1504 Esas – 2023/395 Karar sayılı ilamı ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilerek; hükümsüzlük isteminin reddine, “…” ibaresi üzerinde tarafların ortak kullanım hakkı bulunduğundan ortak hak sahibi olduğunun tespitine karar verildiği görülmüştür. Oluşan bir durum karşısında, açıklanan mahkeme kararının işbu davamızın sonucunu etkileyecek nitelikte olması nedeniyle, mahkemece anılan davanın bekletici mesele yapılması gerektiğinden, davalı vekilinin istinaf isteminin kabulüyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 31/12/2020 tarih ve 2018/215 Esas – 2020/426 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davalıya iadesine, 5- İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 162,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 35,00 TL posta masrafı olmak üzere toplam 197,10 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.12/07/2023