Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1475 E. 2021/1780 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1475 Esas
KARAR NO: 2021/1780 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 31/01/2017
NUMARASI: 2014/2337 E. – 2017/65 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/10/2021
Dairemizin 30/12/2019 tarihli, 2017/3275 E. – 2019/2884 K.sayılı kararı, Yargıtay 11.HD’nin 10/06/2021 tarihli, 2020/5133 E. – 2021/4971 K.sayılı ilamıyla bozulmuş olmakla, duruşmalı yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü: Davacı vekili, müvekkilinin davalının yaklaşık 32 yıldır yedek parça bayi ve yetkili servisi olduğunu, Motorlu Taşıtlar Sektöründeki Dikey Anlaşmalara ve Uyumlu Eylemlere İlişkin Grup Muafiyeti Tebliği ile getirilen düzenlemeler çerçevesinde oluşturulan yeni sistemlerde de sözleşme ilişkisinin devam ettiğini ve taraflar arasında en son 28/02/2007 tarihli yedek parça bayilik sözleşmesi ile aynı tarihli servislik sözleşmelerinin imzalandığını, ancak davalının bu sözleşmeleri haksız olarak ve tek taraflı olarak feshettiğini, davalının feshinde TMK’nun 2.maddesindeki dürüstlük kuralına aykırı davrandığını, bu nedenle müvekkilinin zarara uğradığını belirterek fazlaya dair her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00 TL maddi tazminat, 5.000,00 TL karşılanmayan yatırım maliyetleri, 5.000,00 TL denkleştirme tazminatı ve 150.000,00 TL manevi tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, taraflar arasındaki sözleşmelerin yedek parça bayilik sözleşmesi ve yetkili servis sözleşmesi olduğunu, araç satışına ilişkin bayilik ilişkisinin hiçbir zaman kurulmadığını, müvekkilinin ticari araç pazarında başarıyı yakalamak amacıyla çalışmalar yaptığını, bu çerçevede yeniden yapılanma yoluna gittiklerini, buna göre yeni standartlar belirlendiğini ve bunların internet sayfasında yayınlandığını, 2012 yılı Şubat ayında sözleşmelerin fesih sürecinin başlatıldığını ve 02/02/2012 tarihli feshi ihtarda bulunduklarını, rekabet kurumunun 21/08/2013 tarihli kararı ile yetkili servis ağının 2005/4 sayılı grup muafiyetinden yararlandığına oy birliğiyle karar verildiğini, bu kararın öğrenilmesinin ardından 10/10/2013 tarihli bildirim yazısıyla taraflar arasındaki iş ilişkisinin 2014 yılı Şubat ayı itibariyle sona ereceğinin bildirildiğini ve sözleşmelerin 2014 yılı Şubat ayı itibariyle sona erdiğini, tarafların tacir olup yetkili servis sözleşmesinin 19.2 maddesinde tahkim şartı getirildiğini, dolayısıyla davacının öncelikle tahkim yoluna başvurması gerektiğini, sözleşmeye göre İstanbul Mahkemeleri’nin yetkili olduğunu, davacının zararlarını somutlaştırma yoluna gitmediğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davalının, davacıya gönderdiği 02/02/2012 tarihli ihtarname ile 2 yıl sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere sözleşmeyi feshettiğini bildirdiği, yine gönderdiği 08/10/2013 tarihli ihtarnamede de 2 yıllık fesih süresinin 8 Şubat 2014’de sona ereceğinin bildirildiği, taraflar arasındaki sözleşmenin sona erdiği, davalının sözleşmedeki olağan fesih hakkını kullandığı, piyasadaki pazar kaynağını arttırmak için tüm yetkili servislerle fesih yolunun izlenildiğinin savunulduğu, davalının fesih hakkını kullanırken TMK’nun 2.maddesindeki dürüstlük kuralına uygun hareket etmesi gerektiği, bu anlamda davalının müşteri memnuniyetini arttırmak amacıyla yeniden yapılanma iradesini gösterdiği, bu iradenin yansıması olarak bütün yetkili servisleri ile sözleşmeleri feshettiği, ayrıca kriterleri sağlayanlarla yeniden sözleşme yapılacağının belirtilmesi de davalıya zarar verme kastıyla bu fesih iradesinin kullanılmadığına delalet teşkil ettiği, bu haliyle dava konusu feshin hakkın kötüye kullanılmasını oluşturmadığı gerekçeleriyle kar kaybı ve manevi tazminat taleplerinin reddine, davalının belirlediği yeni teknik standartların davacı şirketin mevcut kapasitesi ile sağlanamadığı ve mevcut yatırımlar bakımından zararın olmadığının tespit edildiği gerekçeleriyle yatırım maliyetlerine ilişkin tazminat talebinin reddine, denkleştirici tazminatına ilişkin talebin ise davacının acenta olmadığı, TTK’nun 122.maddesindeki denkleştirme tazminatının acenta tarafından istenebileceği gerekçeleriyle denkleştirme tazminatı talebinin reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; mahkemenin ön inceleme aşamasında hataya düştüğünü, uyuşmazlık konusunu kavrayamadığını, gerekçeli kararda davacının acente olmadığını beyan ederek kararın buna göre oluşturulduğunu, mahkemece değerlendirmeye esas alınan sözleşmelerin genel işlem koşullarına aykırı olduğunun değerlendirilmediğini, sözleşmelerin davalı tarafından tek taraflı hazırlanıp imzalanmasının dayatıldığı birer sureti dahi verilmeyen sözleşmeler olduğu, müvekkiline fiilen belirli bölge sınırları içinde münhasırlık hakkı tanındığını ve uygulandığını, müvekkilinin 32 yılı aşkın …’un Türkiye’de satışı sonrası Akdeniz bölgesinde 2.bölge Ege yetkili servisi + yedek parça bayi olarak yer aldığını, 4054 Sayılı Kanun ve Motorlu Taşıtlar için 2005/4 Sayılı Tebliğ Hükümleri gereği fesih bildiriminde detaylı objektif fesih nedeninin bildirilmediğini, fesihte gösterilen gerekçelerin sözleşme feshini haklı kılmadığını, davalının ihbarnamesinde belirttiği gerekçenin objektif olmadığını, sözleşmeden doğan sürekli borç ilişkisi içinde geri alma imkanının saklı tutulduğu bir feshin kural olarak geçersiz olduğunu, davada taleplerinin nedeninin TTK’nun 122/5 maddesine dayandığını, müvekkilinin acenta olduğunun ileri sürülmediğini, tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkisinin varlığının kanıtlandığını, kararın bu yönden hatalı olduğunu, bir kısım delillerin toplanmadığını ve değerlendirilmediğini, 2007 tarihli sözleşmenin dosyaya delil olarak sunulan fotokopisine itibar edilip bilirkişiden denkleştirme tazminatına hak kazanıp kazanılmadığının araştırılmasının istendiğini, sözleşmenin tek taraflı olup fotokopisinin dahi bayilere verilmediğini, ayrıca müvekkilinin davalının ihtarnamesi ekinde ve sonra e-mail olarak gönderdiği standartları yerine getirmemesi, reddetmesi diye bir durumun da olmadığını, davalının özel taleplerinin ne olduğunu bildirmek yerine 2013 yılında ikinci bir ihtarname ile sözleşme imzalanmayacağını bildirdiğini, servislerin yatırım yaptığını gördüğünü, ikinci yıl dolmadan yatırımlar tamamlanmadan önlem almaya çalıştığını, maddi tazminat ödeme korkusundan sulh protokolü imzalatmak istediğini, davalının fesih hakkını kullanırken çelişkili beyan ve davranışlarının dürüstlük kuralına aykırı olduğunu, davalının fesih ihtar ederken rekabet kurumundan izin alıp almayacağından emin olamadığını, bu nedenle izin alınana kadar servisleri oyalamayı, izin alamazsa onlarla devam etmeyi, izin aldığı takdirde ise sözleşmeleri kesin olarak sonlandırmayı düşündüğünü, mahkemenin bu hususları dikkate almadığını, fesih ihtarında ifade ettiği sorunların çözümünün zorunlu olmadığını, yeterli de olmadığını, ayrıca sorunların başka tedbirlerle giderilmesi imkanı bulunduğunu, davalının hakkın kötüye kullanılması yasağını ihlal ettiğini, denkleştirme taleplerinin hakkaniyete uygun olduğunu, bu konuda Yargıtay kararları bulunduğunu, bilirkişi raporuna vaki itirazlarının dikkate alınmadığını, taraflar arasındaki ilişkinin yaklaşık 25 yıl sürdüğünü, bilirkişinin dosyadaki delilleri irdelemediğini, taraflı bir rapor hazırladığını, müvekkilinin manevi zarara uğradığını bildirmiştir.
DELİLLER: Davalı tarafından davacıya gönderilen 02/02/2012 tarihli ihtarname ile 28/02/2007 tarihli yetkili servis sözleşmesinin 18.maddesi uyarınca 2 yıl sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere sözleşmenin feshedildiğinin bildirildiği, ihbarname içeriğinde teknik revizyonlara ihtiyaç duyulduğu, … kamyon yetkili servis ağının teknik yeterliliklere haiz rekabetçi bir yapıya kavuşmasını teminen yeniden yapılandırılmasının zorunlu olduğunun bahsedildiği, ayrıca tesis, personel ve kurumsal standartlarının belirlenmiş olup bu durumun yetkili servislerin bilgisine sunulduğu, anılan standartları karşılayan firmalar ile yeni … kamyon yetkili servislik sözleşmesinin imzalanacağının bildirildiği görülmüştür. Davalı tarafından davacıya gönderilen 08/10/2013 tarihli ihbarnamede ise; önceki ihbarnameye atıf yapılarak 2 yıllık fesih süresinin 8 Şubat 2014 tarihinde sona ereceğinin, buna göre taraflar arasındaki kamyon yetkili servislik ilişkisinin bu tarih itibariyle ayrıca bir bildirime gerek olmaksızın sona ereceğinin bildirildiği, yine iş ilişkisinin Şubat 2014 itibariyle sona ereceği dikkate alınarak herhangi bir yatırım yapılmaması ve iş planlarının bu duruma göre uyarlanmasının istendiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 25/05/2016 tarihli üç kişilik bilirkişi raporunda; davalı tarafından belirlenen yeni teknik standartların davacı şirketin mevcut kapasitesi ile sağlayamadığı, davacının tesis kurma adına satın aldığı taşınmazların her zaman değeri ve üzerinde nakde dönüştürülebilir nitelikte olduğu ve başkaca bir zarar oluştuğuna dair belge ibraz edilmediği, buna göre davacının taşınmaz yatırım nedeniyle zarara uğradığından bahsedilemeyeceği, ekstra özel bir teknik ekipman yatırımında bulunulmadığından davacının teknik ekipman açısından zarara uğradığından bahsedilemeyeceği, davacının kar kaybının vergi öncesi 415.257,97 TL olarak hesap edildiği, davacının ticari defterlerinde 5.351 m² arsanın iddia edildiği gibi 1.750,000,00 TL’ye değil 192.000,00 TL’ye satın alındığı ve iddia olunan 150.000,00 TL dolgu çalışmasına ilişkin harcamaya dair defter ve nizamlarda kayıt bulunmadığı, davalının fesih hakkını kötüye kullanmadığı, davacının yeni sözleşme imzalanması için davalının belirttiği şartları yerine getirdiğini ispatlayamadığı ve de yaptığı yatırımlar bakımından bir zararı bulunmadığı için sözleşmenin kurulacağına güvenerek yaptığı masrafları tazminine ilişkin talebin yerinde olmadığı, davacının acenta olmaması nedeniyle TTK’nun 122.maddesi çerçevesinde denkleştirme tazminatı talep hakkı bulunmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı tarafından sunulan yetkili servis sözleşmesinin 28 Şubat 2007 tarihinde imzalandığı ve 1 Ocak 2007’den itibaren geçerli olduğunun yazılı olduğu, sözleşmenin 18.1 maddesinde sözleşmenin süresiz olduğunun belirtildiği, 18.2 maddesinde taraflardan her birinin 2 yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla isteğe bağlı olarak ve ne zaman olursa olsun bu sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğunun düzenlendiği görülmüştür. Davacı tarafından sunulan … yedek parça bayilik sözleşmesinin 1 Ocak 2007 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 28/02/2007 tarihinde imzalandığı, sözleşmenin 19.1 maddesinde maddesinde sözleşmenin süresiz olduğunun belirtildiği, 19.2 maddesinde taraflardan her birinin 2 yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla isteğe bağlı olarak ve ne zaman olursa olsun bu sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğunun düzenlendiği görülmüştür.
DAİREMİZİN İLK KARARI VE YARGITAY BOZMASI: Dairemizce verilen 30/12/2019 tarih ve 2017/3275 Esas 2019/2884 sayılı karar sayılı ilamla; davalının olağan fesih hakkını kullandığı, bu hakkın dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kullanıldığından söz edilemeyeceği, bu nedenle maddi tazminat, karşılanmayan yatırım maliyetlerinin tazmini ve manevi tazminat taleplerinin reddi kararının yerinde olduğu, denkleştirme tazminatı yönünden ise mahkemenin gerekçesi yerinde olmamakla birlikte taraflar arasındaki sözleşmelerde davacıya inhisari bir hak verilmediği, bu nedenle davacının denkleştirme tazminatı talebinin yerinde olmadığı gerekçeleriyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiş kararı davacı vekilinin temyiz ettiği, Yargıtay 11. HD’nin ise 10/06/2021 tarihli, 2020/5133 E. – 2021/4971 K.sayılı kararı ile; istinaf mahkemesinin denkleştirme tazminatı talebi yönünden farklı bir gerekçeyle talebin reddi gerektiği sonucuna vardığı, bu nedenle HMK’nun 353/1-b-2 maddesine aykırı hüküm kurulduğundan bahisle Dairemiz kararının bozulmasına, bozma sebep ve şekline göre davacı vekilinin temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar verildiği görülmekle, bozma sonrası duruşma açılarak yapılan yargılamada usul ve yasaya uygun olan bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunarak hüküm kurulması cihetine gidilmiştir.
G E R E K Ç E: Dava, davalının yedek parça bayilik sözleşmesiyle servis sözleşmelerini haksız olarak feshettiği iddiasıyla açılan maddi tazminat, karşılanmayan yatırım maliyetlerinin tazmini, denkleştirme tazminatı ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. Davacı taraf, davalının sözleşmeleri TMK’nın 2.maddesine aykırı biçimde haksız yere feshettiğini iddia etmiş, davalı taraf ise feshin haksız olmadığını, sözleşmeye uygun fesih yapıldığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Taraflar arasında 28 Şubat 2007 tarihli yetkili servis sözleşmesiyle yedek parça bayilik sözleşmeleri imzalanmıştır. Yetkili servis sözleşmesinin 18.1 maddesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin 19.1 maddelerinde; işbu sözleşmelerin süresiz olduğu, yine yetkili servis sözleşmesinin 18.2 maddesi ile yedek parça bayilik sözleşmesinin 19.2 maddesinde; taraflardan her birinin iki yıl önceden bildirimde bulunmak koşuluyla isteğe bağlı olarak ve ne zaman olursa olsun bu sözleşmeyi feshetme hakkına sahip olduğunun düzenlendiği görülmüştür. Gerçekten de davalı tarafından davacıya gönderilen 02/02/2012 tarihli ihtarname ile sözleşmelerin iki yıl sonra hüküm ve sonuç doğurmak üzere feshedildiğinin bildirildiği, gerekçe olarak da teknik revizyonlara ihtiyaç duyulduğu, rekabetçi bir yapıya kavuşmak amacıyla yeniden yapılanmanın zorunluluk arzettiği, kurumca belirlenen standartları karşılayan firmalar ile yeniden sözleşme imzalanacağının belirtildiği, daha sonra davalı tarafından davacıya gönderilen 08/10/2013 tarihli ihbarnamede ise önceki ihbarnameye atıf yapılarak fesih süresinin 8 Şubat 2014 tarihinde sona ereceğinin bildirildiği görülmüştür. Yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere davalı, sözleşmelerdeki olağan fesih hakkını kullanmıştır. Davalının bu anlamda fesih hakkını kullanırken TMK’nın 2.maddesinde öngörülen dürüstlük kuralına uygun hareket etmesi gerekir. Gerekçe olarak gösterilen yeniden yapılanmaya gidilmesi başlı başına davalıyı haksız çıkarmaz. Zaten davalı taraf yeniden yapılanma sürecinde standartları sağlayan firmalarla yeniden sözleşme yapılacağını da bildirmiştir. Öte yandan davacı tarafın da kendisine verilen 2 yıllık süre zarfında davalı tarafça belirlenen standartları karşıladığı, ya da bu hususta birçok yatırım yaptığı, girişimlerde bulunduğu hususlarını kanıtlayamadığı ilk derece mahkemesince alınan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılmaktadır. Bu itibarla davalı tarafça sözleşmede öngörülen olağan fesih hakkının dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kullanıldığından söz edilemeyecektir. Dolayısıyla mahkemece maddi tazminat, karşılanmayan yatırım maliyetlerinin tazmini ve manevi tazminat taleplerinin reddi kararı yerindedir. Öte yandan davacı tarafın bir diğer talebi de denkleştirme tazminatına ilişkindir. 6102 Sayılı TTK’nun 122.maddesinde denkleştirme tazminatı düzenlenmiş olup anılan maddenin 5.fıkrasında; bu hüküm hakkaniyete aykırı düşmedikçe tek satıcılık ile benzeri diğer tekel hakkı veren sürekli sözleşme ilişkilerinin sona ermesi halinde de uygulanır hükmü bulunduğundan, denkleştirme tazminatı tek satıcılık hakkı veren bayilik sözleşmeleri bakımından da istenebilecektir. Mahkemenin bu konudaki, taraflar arasında acentelik ilişkisi bulunmadığından denkleştirme talep edilemeyeceği yolundaki gerekçesi yerinde değildir. Zira taraflar arasındaki her iki sözleşmenin 2.6 maddesinde; bu sözleşmedeki hiçbir hüküm bayiye/servise belirli bir bölge, müşteri ya da faaliyet bakımından inhisari bir hak verildiği şeklinde yorumlanamaz şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Buna göre davacı denkleştirme tazminatı talep edemeyecektir. Bu bağlamda mahkeme kararının denkleştirme tazminatı talebinin reddine dair gerekçesi yerinde değildir. Bu talebin her iki sözleşmenin 2.6 maddesindeki düzenleme çerçevesinde reddi gerekirken yazılı gerekçeyle reddi usul ve yasaya aykırı olup hükmün HMK’nun 353/1-b-2-3 maddesi gereğince resen bağlamında kaldırılması gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin reddine, 2- İstanbul Anadolu 4.ATM’nin 2014/2337 E. – 2017/65 K.sayılı hükmün HMK 353/1-b-2,3 maddeleri gereğince KALDIRILMASINA, 3-Davacının açmış olduğu kâr kaybı, yatırım maliyeti, denkleştirme, manevi tazminat istemlerinin ayrı ayrı reddine, 4-İlk derece yargılaması yönünden: a)-Alınması gerekli 59,30 TL harçtan peşin olarak yatırılan 2.817,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 2.758,50 TL harcın davacıya karar kesinleştiğinde talebi halinde ilk derece mahkemesince iadesine, b)Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, c) Davalı tarafından yapılan 50,00 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya iadesine, d) Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli …Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 15.850,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 5-İstinaf yargılaması yönünden a) Alınması gereken 59,30 TL harçtan peşin olarak alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsiliyle hazineye irat kaydına, b) Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, c) İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından ve bir kez duruşma icra edildiğinden 2.040,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalıya verilmesine, 6- Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde ve talepleri halinde ilk derece mahkemesince yatıran taraflara iadesine, Dair, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 20/10/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.