Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1412 E. 2023/947 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1412 Esas
KARAR NO: 2023/947
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/03/2021
NUMARASI: 2017/187 E. – 2021/95 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili firmanın Endistriyel Tasarım Tescil Belgesinin ve Altın Ambalaj Ödüllü tasarımın patent sahibi olarak PVC sabun kabı üretimi yaptığını, davalının patenti müvekkiline ait olan sabun kaplarını firmalara korsan olarak ürettirdiğini, korsan üretim yapılan firmalara ihtar çekilerek … tescil nolu 24.11.1995 tarihli Endüstriyel Tasarım Tescil Belgesinin, müvekkile ait olduğunun ve Endüstriyel Tasarımların Korunması Hakkında KHK’nın 12.maddesine göre söz konusu tasarımların üretiminin, ithali, ihracı, pazarlanmasının, münhasıran müvekkili şirkete ait olduğunun bildirildiğini, davalı şirketin endüstriyel tasarım hakkının kendilerine ait olduğu halde PVC sabun kaplarının yasa olmayan şekilde kopya üretimini yaptırdığı tedarikçilerinin durdurulduğunu görünce müvekkili firmanın Endüstriyel Tasarım Tescil Belgesini ve Altın Ambalaj Ödüllü tasarımını satın almak istediğini, ancak milyon dolarlık satın alma bedeli yerine her yıl en az 14.400.000 adet sabun kabı siparişi vermeyi taahhüt eden Fason Üretim Sözleşmesi önerdiğini, müvekkili firmanın da uzun süreli bir iş ilişkisine girdiğini zannederek bu teklifi kabul ettiğini, bunun üzerine taraflar arasında 30.01.1998 tarihli sözleşmenin imzalandığını, sözleşmede yalnız o yıl için ambalajların birim fiyatlarının belirlendiğini, sözleşmenin imzalanmasından bir süre sonra davalının müvekkili firmadan neredeyse bedavaya aldığı tasarımın sahipliğini kazanınca sözleşmenin aksine siparişlerini öncesinde korsan üretim yaptırdığı tedarikçileri verdiğini, müvekkilinin ise sözleşmeden sonra beklenen menfaatler doğrultusunda işletmesinde önemli ölçüde makine yatırımı yaptığını, işçi istihdam ettiğini, davalı ile imzalanan Fason Üretim Sözleşmesi kapsamında iki senede en az 28.800.000 adet sabun kabı siparişi gelmesi beklenirken sadece 6.694,339 adet sipariş gelince müvekkilinin davalı firmayı aradığını, üretim ihtiyacı olmadığından sipariş verilmediğinin söylenildiğini ancak siparişlerin başka firmalara verildiğinin yapılan piyasa araştırmasında tespit edildiğini, davalının kötü niyetli olduğunu, müvekkilini zarara uğrattığını, bunun üzerine İstanbul 3.FSHHM’de yoksun kalınan kâr alacağı ve manevi tazminat ile alacak talepli iki ayrı dava açtıklarını, davaların birleştirildiğini, dosyaya sunulan bilirkişi raporunda müvekkiline verilen siparişin iki katının sözleşme dışı firmalara verildiğinin tespit edildiğini, davalı şirketin sözleşmeyi kururken gerçek niyetini gizleyerek müvekkilini ağır şekilde mağdur ettiğini, öyleki endüstriyel tasarım hakkının sadece 6 aylık lisans yenileme bedelinin dahi o tarihte 221.000.000 TL iken davalı şirketin endüstriyel tasarım hakkının tamamını 100.000.000 TL’ye devralmış göründüğünü, o bedelin dahi müvekkili şirkete ödenmediğini, davalının müvekkili firmanın 20 yıllık emeğinin karşılığı olan Endüstriyel Tasarım Hakkını 30.01.1998 tarihli Fason Üretim Sözleşmesinin şartlarının yerine getirileceği inancı ile elinden alındığını, o hakkın müvekkili şirketin geleceği olduğunu, müvekkili firmanın sürekli olarak Altın Ödüllü tasarımı yapamayacağını, bu hakkın davalıda bulunmasının müvekkilini telafisi mümkün olmayan mağduriyet ve zararlara uğratacağını, taraflar arasında hem Endüstriyel Tasarım Devir Sözleşmesi hem de Eser Sözleşmesi bulunması ve bunların Fason Üretim Sözleşmesinde birleştirilmesi sebebiyle iki tarafa borç yükleyen karma sözleşme olduğunu, sözleşmeye aykırılık halinde zaman aşımının 10 yıl olduğunu, Yargıtay kararlarına göre sözleşmenin zaman aşımının sözleşmenin ihlali tarihinden itibaren işlemeye başladığını, davalı şirketin 1 ay öncesinden feshi ihbarda bulunmadığı için kendiliğinden 1’er yıl yenilenen Fason Üretim Sözleşmesi gereğince, müvekkili şirkete vermesi gerektiği halde dava dışı tedarikçi şirketlere verdiği siparişlerin sözleşmenin ihlali kapsamında kaldığını beyanla 15.03.2005’den dava tarihine kadar müvekkili şirketin yoksun kaldığı kâr ve fiili kaybından belirsiz alacak ve tespit davası olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere şimdilik 10.000,00 TL’nin davalının sözleşmeyi ihlal tarihlerinden itibaren avans faizi ile tahsiline karar verilmesini, 22.01.2021 tarihli ıslah dilekçesi ile de; davayı 5.855.218,53-TL ıslah ederek taleplerinin 5.865.218,53 TL’ye çıkarılmasına, 15.03.2005- 23.07.2014 dönemi faiz alacağımızın 2.250.710,81 TL olarak belirlenmesine, miktarların dava tarihi 23.07.2014 den itibaren avans faizi ile davalıdan alınarak müvekkiline verilmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; taraflar arasında imzalanan 30 Ocak 1998 tarihli sözleşmenin eser/istisna sözleşmesi olduğunu, bu sözleşme ilişkisinin iki yıllık süre sonunda 30 Ocak 2000 tarihinde sona erdiğini, 6098 Sayılı Borçlar Kanunu’nun 147.maddesine göre sözleşmeden kaynaklanan alacağın zaman aşımına uğradığını, öncelikle müvekkili açısından zamanaşımı nedeni ile davanın reddinin gerektiğini, İstanbul 3.FSHHM’nin 2013/176 Esas sayısı ile açılan davada davacının 14 Mart 2005 tarihine kadar olan mahrum kaldığı kârı talep ettiğini, bu dava devam ederken yine İstanbul 3.FSHHM’nin 2010/40 Esas sayılı dosyası üzerinden aynı döneme ait 25.000 TL mahrum kalınan kâr ve manevi tazminat talep edildiğini, her iki dosyanın birleştirildiğini, işbu davanın da aynı şekilde birleştirilmesini talep ettiklerini, taraflar arasında imzalanan sözleşmenin 6.maddesinde sözleşmenin iki yıl müddetle geçerli olduğunun, bir ay önceden fesih edilmediği taktirde yeniden birer yıl temdit edilmiş sayılacağının hüküm altına alındığını, sözleşmenin 30 Ocak 2000 tarihinde sona erdiğini, tarafların davranışları ve beyanları ile sözleşmeyi yenilemeyeceklerini beyan ettiklerini, davacının 1998-1999 yıllarında, hakkındaki icra takipleri sonucu acze düştüğünü, arsa ve makineleri iş yerlerini elden çıkarmak zorunda kaldığını, 1998 yılının ortalarından itibaren işçilerin işlerine son vererek ticari faaliyetlerini sona erdirdiğini, davacının bu yaşadıklarının müvekkili ile ilgisinin bulunmadığını, sözleşmenin başındayken sözleşmenin yükümlülüklerini yerine getiremeyecek duruma geldiğini, müvekkilinin siparişlerinin kapasite yetersizliği ve içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sebebiyle yerine getirilemediğini, davacının durumundaki imkansızlık nedeni ile taraflar arasındaki sözleşmenin 30 Ocak 2000 tarihinde sona erdiğini, müvekkili şirketin 16.10.1969 tarihinden bu yana faaliyet gösterdiğini, bugüne kadar yaptığı anlaşmalara sadık kaldığını ve daima yükümlülüklerini yerine getirdiğini, davacının müvekkili şirketin bu zamana kadar olan prestijini kullanarak ve dürüstlük ilkesine aykırı davranarak sebepsiz zenginleşmeye çalıştığını, davacının 2000 yılının Ocak ayında feshedilmiş olan bir sözleşmeye dayanarak 2005-2014 yıllarına ilişkin kâr kaybı talep etmesinin kötü niyet olduğunu, öncelikle davanın İstanbul 3.FSHHM’nin 2013/176 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine, zamanışımı nedeni ile reddine, Mahkemenin aksi kanaatte olması halinde haksız davanın esastan reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 02/03/2021 tarih ve 2017/187 Esas – 2021/95 Karar sayılı kararıyla; “…Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ve tüm dosya kapsamı incelendiğinde; taraflar arasındaki sözleşmenin istisna değil karma nitelikte bir sözleşme olduğu, sabun kalıplarına ilişkin tasarım hakkının devri karşılığı belli süreler boyunca belli fiyatlardan üretim siparişi verme şeklinde süreye yaygın “atipik” şeklinde sürekli borç ilişkisi doğuran nitelikte bir sözleşme olduğu anlaşılmaktadır. İşbu sözleşme, standart tek edimli bir sözleşme olmayıp, birden fazla edimi bünyesinde toplayan belli bir süre devam etmesi gereken ve tarafların birbirlerine güven duymasını gerektiren tam iki taraflı karma bir sözleşmedir. Taraflar sözleşmenin iki yıl müddetle geçerli olduğu, fakat bir ay önceden feshedilmediği takdirde yeniden birer yıl yenileceğini kararlaştırmışlardır. Uyuşmazlık işbu dava yönünden davacı şirketin bazı ihtarlarda ve dava dilekçelerinde uğradığı müspet zararı talep etmiş olmasının davalı tarafın savunmaları kapsamında sözleşmenin feshi sayılması gerekip gerekmeyecği noktasında ağırlık kazanmaktadır. Her ne kadar 04.10.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda taraflar arasındaki ihtarların ve açılan davaların sözleşmenin feshi şeklinde yorumlanması gerekeceğine dair rapor oluşturulmuşsa da, sürekli borç ilişkisi doğuran sözleşmelerde sözleşmenin sona ermesinden sonra da bir kısım edimlerin sürmesi olağan sayılmalıdır. Yani süre bittiğinde aynı anda tüm ilişkinin sonlandırılması ticari ve ekonomik olarak da mümkün değildir. Davalı şirket 27/09/2000 tarihli cevap dilekçesinde ve işbu davaya cevap dilekçesinde davacı şirketin kapasite yetersizliği ve içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sebebi ile davalı şirketin siparişlerini yerine getiremediğini iddia etmektedir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ile bu iddialar yerinde görülmediğinden bunun fesih beyanı olarak ileri sürülmesi mümkün olmayacaktır. Kaldı ki davalı şirketin de bu yönde sözleşmeyi feshettiğine dair açık bir beyanı hiçbir aşamada bulunmamaktadır. Davalı şirketin bir diğer savunması olan davacı şirketin müspet zararlarını talep etmesinin sözleşmenin feshi anlamına geleceğine ilişkin yapılan değerlendirmede; sürekli borç ilişkilerinde borcun konusu bir taraf için belli bir şeyi verme olabileceği gibi belli zaman içinde bir ihtiyacı karşılama şeklinde de olabilmektedir. Belirli zaman içinde edimini yerine getirmeyen kişinin, alacaklı kabul etmediği sürece artık aynen ifa ve gecikme zararı tazmini söz konusu olmaz. Geçmiş zaman zarfında ifa edilmesi gerekir iken edilmemiş olan edimin yerine alacaklının uğradığı zararın tazmini geçer. Davacı şirket geçmiş dönemlere ilişkin verilememiş siparişlerden doğan zararının tazminini talep etmektedir. Davalı şirket sözleşmede belirtilen süre içerisinde bu siparişleri vermemek sureti ile davacı şirketin kazanç kaybına uğramasına sebebiyet vermiştir. Bu sebeple davacının sözleşme kapsamında zararlarının tazminini talep etmiş olması, ani edimli sözleşmelerde uygulanan TBK 125. maddesi hükümlerindeki ifadan vazgeçip tazminat istenebileceği tercihi olarak değerlendirilmemelidir. Bu sebeple müspet zararın talep edilmesinin sözleşmenin feshi anlamına gelebileceğine ilişkin davalı şirket savunmalarına ve 04.10.2017 tarihli bilirkişi heyet raporunda belirtilen tespitlere itibar edilmemiştir. Yargılamanın başından bu yana birden fazla yoksun kalınan kar hesabına ilişkin mali bilirkişilerce raporlar alınmış, en son 20/09/2019 tarihli duruşmada diğer tüm raporlarla çelişkiyi giderecek mahiyette karşılaştırmalı son bir rapor alınmasına karar verilmiştir. Alınan işbu rapor, 12.01.2016 tarihli ilk raporla benzerlik göstermesi, mukayeseli olarak değerlendirme yapılması karşısında mahkememizce hükme esas alınmıştır. Tüm bu açıklamalar muvacehesinde toplanan deliller, hükme esas alınan 05.08.2020 tarihli rapor, İstanbul 3. FSHHM’nin 2006/278 Esas, 2010/12 Karar sayılı kararı, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı bir arada değerlendirildiğinde, davacı vekilinin 22/01/2021 tarihli talep arttırım dilekçesi doğrultusunda davanın kabulü ile 5.865.218,53 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; “Davacının taleplerinin zamanaşımına uğradığını; olayda sözleşmenin fason üretim sözleşmesi ile endüstriyel tasarım hakkına ilişkin devir sözleşmesi olmak üzere iki farklı türde sözleşmenin bir araya gelmesi şeklinde kurulduğunu, sözleşmenin birleşik sözleşme niteliğinde olması nedeniyle her sözleşmeye kendisinin bağlı olduğu kanun hükümlerinin uygulanacağını, fason üretim sözleşmesinin eser sözleşmesinin özel bir görünümü olduğunu, TBK 147.maddesine göre eser sözleşmesinden doğan alacaklar 5 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu, Sözleşmenin 30.01.2000 tarihinde sona erdiğini, buna göre söz konusu sözleşmeden doğan alacakların 30.01.2005 tarihi itibariyle zaman aşımına uğradığını, davacının ise 15.03.2005 tarihinden sonraki alacaklar için talepte bulunduğunu, Müvekkilin gönderdiği 27.09.2000 tarihli ihtarnamede ticari ilişkiye devam edilemeyeceğinin davacıya bildirildiğini, ardından ise hiç sipariş verilmeyerek müvekkilin sözleşmeye devam etmeme iradesinin ortaya konulduğunu, bu hali ile sözleşme ilişkisinin 2000 yılında Müvekkil Şirket tarafından sonlandırıldığını, Sözleşmenin sona ermemiş olduğu varsayımında dahi uyuşmazlığa konu alacakların 5 yıllık zamanaşımı süresine tabi olduğunu, davacının 15.03.2005- 11.08.2014 tarihlerinde mahrum kaldığı kâr talebinin 11.08.2009 tarihinden öncesine ilişkin olanların zamanaşımına uğradığını, Mahkemenin kararında, sözleşmenin eser sözleşmesi değil karma nitelikli sözleşme olduğunu tespitle yetindiğini, ancak bu tür atipik sözleşmelere uygulanacak hükümlerin neler olduğunu değerlendirmediğini, Davacının 15.03.2005 – 11.08.2014 tarihleri arasındaki dönemde mahrum kaldığı kazançların tazmini için huzurdaki davayı açtığını, taraflar arasındaki ticari ilişki ortadan kalktıktan onlarca yıl sonra hala mahrum kalınan kazanç iddiasıyla talepte bulunmanın kötü niyetli olduğunu, Davacının sözleşmenin imzaladığı 30.01.1998 tarihinden yalnızca birkaç ay sonra aleyhine başlatılan icra takipleri sonucunda acze düştüğünü, işçilerini işten çıkardığını ve ticari faaliyetlerini sona erdirdiğini, müvekkil ile son ilişkisinin 1999 yılına ait olduğu düşünüldüğünde 2014 yılına dek sözleşmenin devam ettiği sonucuna varılmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, 30.01.2000 tarihinde tarafların örtülü irade beyanlarını teşkil eden hareketler ile sona erdirilen sözleşmenin, feshin açıkça yapılmadığı gerekçesi ile 15 yıl sonra dahi hala devam ettiği sonucuna varan Mahkemenin davanın kabulüne karar vermesinin; dürüstlük kuralına, güven teorisine, hayatın olağan akışına ve hukuka açıkça aykırı olduğunu, Sözleşmenin tarafların örtülü beyanları ile 30.01.2000 tarihinde ya da 27.09.2020 tarihli ihtarname sebebiyle 30.01.2001 tarihinde sona ermediği kanaatine varılsa dahi; İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesi’nin 2005/86 Esas sayılı dosyasına sunulan 05.04.2005 tarihli dilekçede müvekkilin ‘Davacı yanın taraflar arasındaki sözleşmenin fesih edilmeme nedeniyle devam ettiği yolundaki iddiası ise … dinlenemez.’ şeklinde açık bir beyanı nedeniyle sözleşmeye devam edilmediğinin açık bir şekilde davacıya bildirilmesinin dikkate alınması gerektiğini, Sözleşmenin feshinden veya yenilenmeyeceğinden bahsedilebilmesi için karşı tarafa gönderilecek bildirimde ‘yenilemiyorum’ yahut fesih bildiriminde açıkça ‘feshediyorum’ ifadelerine yer verilmesine gerek olmadığını, Uyuşmazlık konusu hususların giderilmesi için alınan 25.09.2017 tarihli bilirkişi raporunun mahkemece hükme esas alınmamasının isabetsiz olduğunu; raporda ‘Sözleşmenin, taraf ihtarnameleri, daha önceki davalarda verilmiş dava ve cevap dilekçeleri kapsamında feshedilmiş sayılması gerektiği, özellikle müvekkilin 27.09.2000 tarihli ihtarnamesi ile sözleşmenin sona erdirilmiş olduğu sonucuna varılabileceği, davacının sözleşmenin kurulmasından itibaren geçen iki yıl süre için aylık minimum 1.200.000 adet PVC sabun kabı siparişi ücretlerini ve tasarım bedelini talep edebileceği, Tasarım bedelinin 187.898,1185.-TL olduğu ancak bu bedelin yalnız bir kere tahsil edilebileceği ve diğer davalar sonucunda tahsil edilmesi ihtimalinde bu talebinin reddedilmesi gerektiği.’ sonuçlarına ulaşıldığını, Davacının talep edebileceği alacak miktarının hatalı şekilde hesaplandığını; davacının talep edebileceği miktarın 20.08.2020 tarihli bilirkişi raporunda 5.865.218,53.- TL olarak hesaplandığını, rapora itiraz üzerine aldırılan ek raporun itirazlarımız değerlendirilmeden hazırlandığını, Mahrum kalınan kazanca hükmedilecek olsa bile bu alacak miktarının gerçeğe ve hakkaniyete uygun şekilde hesaplanması gerektiğini, mükellefiyet kaydı 2000 yılında re’sen terk edilen davacının 15.03.2005 – 11.08.2014 tarihleri arasındaki dönem için 02.03.2021 tarihli kararda hükmedilen tutarlarda bir alacağa hak kazanacağını düşünmenin doğruluktan oldukça uzak olduğunu.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
GEREKÇE: Dava, sözleşmeye dayalı alacak istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “… davacı vekilinin 22/01/2021 tarihli talep arttırım dilekçesi doğrultusunda davanın kabulü ile 5.865.218,53 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine.” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki 30.01.1998 tarihli sözleşme uyarınca, davacı şirketin sahip olduğu endüstriyel tasarımlarını davalı şirkete devrettiği, karşılığında davalı şirketin her ay minimum 1.200.000 adet pvc sabun kabı siparişi vermeyi taahhüt ettiği, sözleşmenin 6.maddesi uyarınca sözleşmenin iki yıl süreyle geçerli olduğu, fakat bir ay önceden feshedilmediği takdirde birer yıllık dönemler için yenileneceğinin kararlaştırıldığı, davacının “Davalı şirketin sözleşmeye uygun miktarda sipariş vermediği gibi sözleşme kapsamındaki sabun kalıplarını üçüncü kişilere yaptırdığı” iddiası ile işbu tazminat davasının açıldığı; davalının ise “Sipariş eksikliğinin davacının üretim kapasitesi yetersizliğinden kaynaklandığını, sözleşmenin bu nedenle fiilen sona erdiğini, ayrıca taleplerin zamanaşımına uğradığını” savunarak davanın reddini istediği görülmüştür. Taraflar arasındaki sözleşmenin, taraflar arasında daha önce görülen İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2006/278 Esas 2010/12 Karar sayılı kararı ve hükmün temyizi üzerine verilen Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas – 2012/20056 Karar sayılı kararı “karma nitelikte bir sözleşme” olduğu sabittir. Taraflar sözleşmenin iki yıl süreyle geçerli olduğu, fakat bir ay önceden feshedilmediği takdirde yeniden birer yıl yenileceğini kararlaştırmışlardır. Uyuşmazlık işbu dava yönünden davacı şirketin bazı ihtarlarda ve dava dilekçelerinde uğradığı müspet zararı talep etmiş olmasının, davalı tarafın savunmaları kapsamında sözleşmenin feshi sayılması gerekip gerekmeyecği noktasında ağırlık kazanmaktadır. Davalı şirket yukarıda anılan davadaki 27/09/2000 tarihli cevap dilekçesinde ve işbu davaya cevap dilekçesinde, “Davacı şirketin kapasite yetersizliği ve içinde bulunduğu ekonomik sıkıntı sebebi ile davalı şirketin siparişlerini yerine getiremediğini” iddia etmektedir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15999 Esas, 2012/20056 Kararı ile bu iddialar yerinde görülmediğinden, davalının sözkonusu açıklamalarının fesih beyanı olarak ileri sürülmesi mümkün olmayacağı yönündeki ilk derece mahkemesi değerlendirmesi yerindedir. Kaldı ki davalı şirketin de bu yönde sözleşmeyi feshettiğine dair açık bir beyanı hiçbir aşamada bulunmadığından, davaya konu edilen dönem yönünden sözleşmenin feshedilmemiş olması nedeniyle davacının talep hakkının bulunduğunun ve buna bağlı olarak da zamanaşımının sözkonusu olmadığının kabulü zorunludur. Davacı geçmiş dönemlere ilişkin verilememiş siparişlerden doğan zararının tazminini talep etmektedir. Davalı şirket sözleşmede belirtilen süre içerisinde bu siparişleri vermemek sureti ile davacı şirketin kazanç kaybına uğramasına sebebiyet verdiğinden, mahkemece alınan ve denetime elverişli bulunan son bilirkişi raporu raporu uyarınca davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davalı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 400.653,08 TL harçtan, peşin alınan 100.163,27 TL harcın mahsubu ile bakiye 300.489,81 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.22/06/2023