Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1393 E. 2023/904 K. 09.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1393 Esas
KARAR NO: 2023/904
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 02/06/2021
NUMARASI: 2019/216 E, 2021/240K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı adına … no ile tescilli ‘”…” ibareli marka ile benzer olan … ibareli markaların Müvekkili adına dünyanın birçok ülkesinde tescilli olduğunu ve ciddi bir şekilde kullanıldığını, “…” ibareli markayı tanınmış hale getirdiğini, bu kapsamda 6769 sayılı SMK’nın 3. ve 6/3. Maddelerine göre “…” ibaresi üzerinde davaya konu marka tescil başvurusunun gerçekleştirilmesinden önce hak sahibi olduğunu, müvekkil markasının tanınmış olduğunu, davalınını müvekkilinin markasının tanınmışlığından faydalanarak haksız yarar sağlayacağını, müvekkilin markasının itibarına zarar vereceğini ve markanın ayırt edici karakterinin zedeleneceğini, davalının kötü niyet olduğunu iddia ederek davalı adına … no ile tescilli ‘”…” ibareli markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı davaya süresi içinde cevap dilekçesi sunmamıştır. Davalı vekili beyan dilekçesinde özetle; markalanın ayırt edici özelliklere sahip olduğunu, 2014 yılında davacı şirketin markasının internet sitesinde Türkiye’den toplam 24,045 erişim olduğu görülmekte olup, 80 milyon nüfuslu bir ülkede böylesine düşük bir sayının bir markayı o ülkede tanınmış marka olarak kabul ettireceği hususu ise tartışmalı olduğunu, davacının sunmuş olduğu delillerin İspanya’da bulunan otele ait sosyal medya hesapları, otelde yapılan davetlere ilişkin davetiyeler ve İspanya’da … isminin tescil edildiğine dair yabancı belgelerden oluştuğunu, bunların hiç birinin müvekkilinin söz konusu ismin bildiğini/bilebileceğini gösterir deliller olmadığını, davacı markasının tanınmış marka olmadığını, müvekkilinin markayı iyiniyetle, bilmeden, benzer isimlerle tescil ettirdiğini savunarak davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… taraf iddia ve savunmaları, marka hukukuna hakim ilkeler bir arada incelendiğinde; Davacının üzerinde gerçek hak sahibi olduğu dünya çapında tescilli olan markalarının … ve bu kelimeye eklenen ibarelerden oluşturulduğu, Davalı adına … Tescil nolu “…” ibareli markada yer alan … ibaresinin İngilizce de kullanılan bir ibare olup kelimeyi nitelemek amaçlı kullanıldığı ayırt edici unsur olmadığı keza … ibaresinin de lüks anlamında kullanıldığı, 43. Sınıf hizmetler yönünden bu ibarelerin markada asli unsur olmadığı, davacı ve davalının markasında yer alan asli unsurun “eurostar” ibaresi olduğu, Davacı markasında … ibaresinde yer alan “…” harfinin İngilizce çoğul eki olması nedeniyle esasen … ve … ibarelerinin markalarda asli unsur olarak yer aldığı ve davalının markasında yer alan … ve … ibarelerinin markaya ayırt edicilik katmadığı, iltibası önlemeye yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Taraf markalarının esas unsurları dikkate alındığında ve her iki tarafın 43. sınıf hizmetler açısından aynı alanda faaliyette bulundukları gözetildiğinde iltibas tehlikesi bulunduğu, Davacı markası tanınmış marka olmamakla birlikte, birçok ülkede otel hizmeti sağladığından belirli bir bilinirliğe sahip olduğu, davalının ise bu bilinirlikten haksız olarak faydalanmak amacıyla davacı ile aynı esas unsurlu marka yönünden verilen kararlara rağmen ısrarla aynı ana unsurlu markayı tescil ettirmeye çalıştığı, dolayısıyla davalının tescil başvuru anında kötü niyetli olduğu ve davacının markasının bilinirliğinden haksız olarak yarar sağlama amaçlı olarak tescil başvurusunda bulunduğu, dosya kapsamı, davacı yanca sunulan delil kataloğu, ilamlar dikkate alındığında davacının sektörde, çok eskiye dayanan, uzun süreli ve dünyanın geniş bir coğrafyasına yayılmış kullanımının olmasının, davalı tarafından da bu markanın bilindiği şeklinde yorumlanacağı, her ne kadar “…” ve “…” kelimeleri yaygın kullanımı olan kelimeler ise de “…” olarak birleşik bir kombinasyon şeklindeki kullanımın, sıradan bir kullanım olmadığı, bu bağlamda, davalının, sektörde bilinen bir markayı, kendi adına esas unsuru muhafaza ederek ayırt ediciliği düşük ibareler ile tescil ettirmek istemesinin, kötüniyetli olarak değerlendirildiği , bu kapsamde hükme dayanak alınan dosyadaki deliller ile uyumlu rapor içerdiği de dikkate alındığında; davacıya ait … ibareli markanın otelcilik hizmet sektöründe bilinir olduğu, SMK 6/3 hüküm çerçevesinde … ibaresi bakımından 43.Sınıfta yer alan hizmetler bakımından gerçek hak sahibi olduğu, gerçek hak sahibi olduğu … ibaresi ile nihai tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet verecek kadar benzer olan dava konusu … kod numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, davacı yanın gerçek hak sahibi olduğu, sektöründe bilinen bir ibare bakımından, davacı yanın davalı yan aleyhine benzer hususlarda ikame etmiş olduğu ve davacı yan lehine hükme bağlanmış olan kararların varlığına karşın, davalı yanın davacı yanın markalarından haberdar olmasına ve davacı yan ile karşılıklı davalarının bulunmasına rağmen, davacı yana ait marka ile benzer marka tescil başvurusunu gerçekleştirmesinin kötü niyetli olarak mahkememizce değerlendirildiğinden markanın hükümsüzlüğüne..” mşeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … ibareli markasının spesifik olup başına getirilen ”…” edatı eklenerek Ayırt edici kılınmak istendiğini, bununla birlikte ”…” eki de yapılarak bu ayırt ediciliğe derinlik kazandırıldığını, kötü niyetin söz konusu olmadığını, ayniyet sağlama yahut taklit etme niyeti olmadığını, bu nedenle ayırt edici ekler getirildiğini, basiretli bir tacir olarak hareket edildiğini, Davacının da kötünyet iddiasını ispatlayamadığını, Müvekkili şirketin otelcilik sektöründe çalışmakta olup herhangi bir yurt dışı yatırımları yahut iş gezileri, piyasa araştırması gibi yatırımları olmadığını, Otelcilik sektöründe yeni olduğundan ve ilgili markayla hizmet veren otel de ilk otelleri olduğundan dolayı davacı tarafın markasından haberdar olacak kadar araştırma yapması ve bilgi sahibi olması da mümkün olmadığını, Bu sebepten davacı tarafın yurt dışında kullandığı … markasının kullanıldığı oteller hakkında da bilgi sahibi olması mümkün olmadığını, markanın zayıf marka olduğunu, müvekkilin bu markayı tesadüfen seçmiş olmasının mümkün olduğunu, Marka otelcilik sektörü yönünden zayıf olup koruma kapsamının dar yorumlanması gerektiğini, … ibaresini içeren çeşitli sınıflarda 57 adet marka başvurusu olduğunu, Yargıtay’ın ‘Duşakabin’ sözcüğünün ayırt ediciliğinin düşük olduğu ve bu sözcüklerin başkaları tarafından kullanımının engellenemeyeceği gerekçesiyle açılan marka tecavüzü ve haksız rekabet davasını reddettiğin, (Yargıtay 11. HD E.1999/5835, K.1999/7830, T.14.10.1999), Zayıf markanın koruma kapsamının ayırt ediciliğine göre belirleneceğini gösteren sadece Yargıtay kararları değil yabancı mahkeme kararları da olduğunu, dilekçede anılan kararlara göre davacının markasının koruma alanının zayıf marka olması itibariyle dar yorumlanması ve kötüniyet iddiasının reddi gerektiğini, Ülkesellik ilkesi gereği başka ülkelerde alınan tescillerin Türkiye’de red sebebi olamayacağını, davacının TPE nezdinde “…” ibareli herhangi bir marka başvurusu veyahut tescili olmadığını, Davacı, markasının Türkiye’de de bilinir bir marka olduğunu iddia etmiş ise de sunulan tablolar incelendiğinde 2014 yılında davacı şirketin markasının internet sitesinde Türkiye’den toplam 24,045 erişim olduğunu, 80 milyon nüfuslu bir ülkede böylesine düşük bir sayının bir markayı o ülkede tanınmış marka olarak kabul ettireceği hususunun tartışmalı olduğunu, öncelikle yeni bilirkişi incelemesi yapılması gerektiği mahkeme aksi kanaat ise bekletici mesele yapılması gerektiğini beyan ederek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME – Hükümsüzlük istemine konu; … başvuru numaralı “…” ibareli marka davalı … TİCARET AŞ adına 4.3.2016 tarihli başvuruya istinaden 14.5.2019 tarihinde 43.sınıfta tescil edilmiştir. – Bilirkişiler …, … ve … 30/11/2020 tarihli raporunda; davacıya ait … ibareli markanın tanınmış marka niteliğinde olmasa da bulunduğu hizmet sektöründe tanınır ve bilinir olduğunu, SMK 6/3 hüküm çerçevesinde … ibaresi bakımından 43.Sınıfta yer alan hizmetler bakımından gerçek hak sahibi olduğunu, gerçek hak sahibi olduğu … ibaresi ile nihai tüketici nezdinde iltibasa sebebiyet verecek kadar benzer olan dava konusu … kod numaralı “…” ibareli markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluştuğunu, davacı yanın gerçek hak sahibi olduğu, sektöründe bilinen bir ibare bakımından, davacı yanın davalı yan aleyhine benzer hususlarda ikame etmiş olduğu ve davacı yan lehine hükme bağlanmış olan kararların varlığına karşın, davalı yanın davacı yanın markalarından haberdar olmasına ve davacı yan ile karşılıklı davalarının bulunmasına rağmen, davacı yana ait marka ile benzer marka tescil başvurusunu gerçekleştirmesinin kötü niyetli olarak değerlendirilebileceğini bildirmişlerdir. -İstinaf aşamasında davacı vekili Yargıtay 11.Hukuk Dairesi’nin 2021/3971 Esas, 2022/6422 Karar sayılı, 28.09.2022 Tarihli onama ilamını sunmuş olup incelendiğinde; Ankara 3.FSHHM’nin 2021/16, 2021/140 K sayılı, 01.04.2020 Tarihli ilamına ilişkin olduğu, davacının …, davalıların TPMK, … TİC AŞ olduğu, ilgili kararda; “…markalarda ayırt edici nitelikteki esas unsurun … ibaresi olduğu, davacı markalarında yer alan “…” harfi de, İngilizce çoğul eki olup, ayırt edici niteliği oldukça az olduğu, bu kapsamda davalının “…” ibareli markası ile davacının “…” esas unsurlu markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer oldukları ve aralarında, davalı başvurusu kapsamındaki “hayvan bakım evleri hizmetleri” hariç olmak üzere, 43. sınıf hizmetler açısından iltibas tehlikesi bulunduğu, davacının öncelik hakkına yönelik olarak; davacı taraf, dünyanın pek çok ülkesinde ve uluslararası marka ofislerinde tescilli … markalarına sahip olduğu, bu markaların tescili, 1994 tarihine kadar önceye dayanmakta olup, markaların çok uzun zamandır, dünyanın geniş bir coğrafyasında kullanılmakta olduğu, davacının tanıtım sitelerine 2011, 2012, 2013, 2014 yıllarında Türkiye’den de önemli sayılarda erişim gerçekleştiği, davacı otellerinde konaklayan Türk müşteri sayısı; 2012 yılında 7.024 kişi, 2013 yılında 11.687 kişi, 2014 yılında 12.985 kişi olarak gösterildiği, Türkiye’de otel işletilmemesi markanın Türkiye’de kullanılmadığı anlamına gelmediği, markanın teşebbüsün reklam ve tanıtımlarında kullanılmasının, internet ortamında ticari etki yaratacak biçimde kullanılmasının da markanın kullanılması kapsamında olduğu ve davacının 2011 yılından itibaren reklam ve tanıtımlarının internet vasıtasıyla Türkiye’deki ilgili tüketicilere ulaştığı, dolayısıyla davacı kullanımının davalı başvurusundan daha önceye dayandığı, davalının önceye ilişkin kullanımını gösteren bir delil sunmadığı, davalının kendi kullanımının 2013 tarihinden itibaren başladığını ifade ettiği, dosya kapsamında yer alan delillerden davacının KHK m. 8/3 anlamında hakkının bulunduğu, bu hakkının dava konusu markanın başvuru tarihi olan 31.07.2012 tarihinden daha önceye dayandığı, davalının başvuruda kötüniyetli olup olmaması bakımından ise; dava konusu marka başvurusunun yapıldığı sektörde, davacının çok eskiye dayanan, uzun süreli ve dünyanın geniş bir coğrafyasına yayılmış kullanımının olması davacının tanıtım sitelerine Türkiye’den de erişimin gerçekleşmesi nedeniyle aynı sektörde hizmet sunan davalının bugünkü teknik imkanlarla davacı markasından haberdar olmamasının mümkün olmadığı,internet aracılığı ile söz konusu markalardan haberdar olabilecek bir konumda olduğu, dünyanın geniş bir coğrafyasına yayılmış ve çok sayıda ülkede tescilli ve başvuru kapsamında bulunan sınıflarda hizmet sunan ve tescilli markaları bulunan davacı markasından aynı sektörde hizmet sunması nedeniyle bilebilecek konumda olduğu, her iki kelimenin aynı şekilde bir araya getirilmesinin tesadüf olamıyacağı,davalının başvuruda davacı markasından yararlanmak kastı ile kötü niyetle hareket ettiği ve kötü niyetle başvuruda bulunduğu, davalı tarafından da bu markanın bilindiği şeklinde yorumlanabileceği, her ne kadar … ve … kelimeleri yaygın kullanımı olan kelimeler ise de … olarak birleşik bir kombinasyon şeklindeki kullanım, sıradan bir kullanım olmadığı, bu bağlamda davalının, sektörde bilinen bir markayı hemen hemen aynen almak istemesinin kötüniyetli olduğu, sonuç olarak dava konusu … ibareli marka başvurusu ile davacının … markalarının benzer oldukları, davalının marka başvurusunun kapsadığı hizmet sınıfları ile davacı markalarının hizmet sınıflarının, “hayvan bakım evleri hizmetleri” hariç olmak üzere aynı/benzer olduğu, bu nedenle söz konusu markalar arasında, başvuru kapsamında yer alan “hayvan bakım evleri hizmetleri” dışındaki hizmetler açısından karıştırılma tehlikesi oluştuğu, davacının … markası üzerinde KHK m. 8/3 anlamında öncelik hakkına sahip bulunduğu, dava konusu marka başvurusunun kötüniyetli olarak yapıldığı gerekçesi ile, davanın kabulüne, TÜRKPATENT YİDK’nun 12.01.2015 tarihli ve 2015/M-67 sayılı kararının iptaline, … sayılı markanın hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine “karar verildiği davalı TPMK vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA,” şeklinde karar verildiği anlaşılmaktadır. -Ankara 3.FSHHM’nin 2015/3 E., 2016/326 K.sayılı ilamında ; davacının davalı ile dava dışı TPMK aleyhine açtığı Kurum Kararının İptali ve Marka Hükümsüzlüğü davasında, ” davalının “…” ibareli markası ile davacının “…” esas unsurlu markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer oldukları, aralarında davalı başvurusu kapsamındaki “hayvan bakım evleri hizmetleri” hariç olmak üzere, 43. sınıf hizmetler açısından iltibas tehlikesinin bulunduğu, davalının, önceye ilişkin kullanımını gösteren bir delil sunmadığı, bilakis bizzat davalının, kendi kullanımının 2013 tarihinden itibaren başladığını ifade ettiği, dosya kapsamında yer alan delillerden, davacının 556 sayılı KHK’nın 8/3 maddesi anlamında hakkının bulunduğu, bu hakkın dava konusu markanın başvuru tarihi olan 31.07.2012 tarihinden daha önceye dayandığı, davalının, sektörde bilinen bir markayı, hemen hemen aynen almak istemesinin, kötüniyetli olduğunu gösterdiği, davacı markasının Türk tüketiciler nezdinde de otelcilik sektöründe tanındığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile, YİDK’nın 23/10/2014 tarih 2014 -M-14744 sayılı kararının davacının itirazının reddi ile ilgili kısım yönünden, kötüniyet nedeniyle iptaline, davalı adına tescilli, … sayılı “…” ibareli markasının, tescilli olduğu 43. sınıf yönünden kötüniyet nedeniyle hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verildiği, istinaf isteminin reddedidiği, kararın Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin 2017/4214 E, 2019/1278 K sayılı, 18.02.2019 tarihli ilamı ile onandığı UYAP incelemesinden anlaşılmaktadır.
GEREKÇE: Davacı, … ibareli marka yönünden öncelikli, gerçek hak sahibi olduğunu, markanın tanınmış marka olduğunu, davalının 43.sınıftaki … markasının kendi markasına benzer olduğunu, tescilin kötüniyetli olduğunu ileri sürerek markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut uyuşmazlıkta; taraflar arasındaki Ankara 3.FSHHM’nin 2015/124 E., 2016/299 K.sayılı dosyasında ve Ankara 1.FSHHM’nin 2015/3 E., 2016/326 K.sayılı dosyasında; davalının “…” ve “…” ibareli marka başvuruları yönünden davacının davalı aleyhine Kurum Kararının iptali ve marka hükümsüzlüğü için açılan davalarda; davacının … markasında öncelik hakkı olduğu, davalının marka başvurunun kötüniyetli olduğu, markalar arasında benzerlik olduğu gerekçeleriyle davaların kabulüne karar verildiği, kararların temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiği, dosyada mevcut bilirkişi raporu ve delillere göre; davacının … markası tanınmış marka olmasa da sektörde bilinirliği olduğu, davalının markasına eklenen “…” ve “…” ibarelerinin 43.sınıfta tescilli olan markaya ayırt edicilik katmadığı, markalar arasındaki benzerliğin tüketici nezdinde iltibas oluşturacağı, taraflar arasındaki hukuk davaları da dikkate alındığında otelcilik sektöründe faaliyet gösteren davalının davacı markasını bilmediğinden söz edilemeyeceği, tescilin kötüniyeli olduğu ve davacının öncelik hakkına olduğuna ilişkin mahkemenin kabulü yerinde görülmekle davalı vekilinin istinafının esastan reddine karar vermek gerekmiştir.Açıklanan nedenle ilk derece mahkemesinin kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık görülmediğinden davalı vekilinin istinaf isteminin esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 179,90-TL harçtan, peşin yatırılan 59,30-TL’nin mahsubu ile bakiye 120,60-TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına,-Davacının gider avansından kullanıldığı anlaşılan 122-TL istinaf masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.09/06/2023