Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1256 E. 2021/1557 K. 22.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1256 Esas
KARAR NO: 2021/1557
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI: 2019/470
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/09/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili, davalı alacaklı tarafından müvekkilleri aleyhine sahte senede dayanılarak icra takibi başlatıldığı, senedin sahte olduğunu belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine ve ihtiyati tedbire karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Mahkemece, 11/07/2019 tarihli ara kararla; İİK’nun 72/3 maddesi gereğince %20 oranında teminat karşılığnıda icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi yolunda ihtiyati tedbir kararı verildiği görülmüştür. Davacı vekilinin yargılama devam ederken HMK’nın 209.maddesi gereğince teminat alınmaksızın ihtiyati tedbir kararı verilmesini istediği, mahkemenin de 28/10/2020 tarihinde dosya üzerinde yapılan inceleme ile Bakırköy 9.Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/339 esas , 2020/369 karar sayılı ilamını gerekçe göstererek dava konusu senedin sahteliğinin ceza mahkemesince kabul edildiği, HMK’nun 209.maddesindeki şartların gerçekleştiği gerekçeleriyle icra takibinin ağır ceza mahkemesi dosyası kararı kesinleşinceye kadar tedbiren durdurulmasına karar verildiği, bu karara davalı tarafça itiraz edildiği, mahkemenin dosya üzerinde yaptığı inceleme sonunda 07/05/2021 tarihli ara karar ile bononun sahteliğinin ceza mahkemesi kararıyla tespit edildiği, HMK’nun 209.maddesindeki şartların gerçekleştiği, davalı vekilinin ihtiyati tedbir kararının kaldırılması talebinin HMK’nun 389.maddesi uyarınca mevcut delil durumunda değişiklik meydana gelmediğinden itirazın reddi ile mahkemenin 28/10/2020 tarihli tedbir ara kararının aynen devamına karar verilmiş, işbu karar davalı vekilince istinaf edilmiştir. Davalı vekili, istinaf sebebi olarak; davacının davasının sahtelik iddiasına dayalı borca itiraz davası olduğunu, Yargıtay uygulamasına göre sahtelik iddiasına dayanan davanın borca itiraz niteliğinde olduğu ve bu konunun İİK’nun 169/a’da düzenlendiği, dolayısıyla HMK’nun 209.maddesinin uygulanamayacağını, zira İİK’nun imzaya itirazı ayrıca düzenlediğini ve İİK’nun imzaya itirazı düzenleyen hükümlerinin HMK’nun bu konudaki hükümlerine oranla özel hüküm niteliğinde olduğunu, icra hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda öncelikle İİK hükümlerinin bu kanunda hüküm bulunmaması halinde İİK’ya aykırılık teşkil etmemek kaydıyla genel kanun niteliğindeki HMK hükümlerinin uygulanması gerektiğini, davacı tarafından İİK’nın 169/a maddesi uyarınca tedbir talepli davanın açılmış olup Bakırköy 3.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2019/769 esas sayılı dosyasında derdest olduğunu, Yargıtay uygulamasına göre senedin sahteliğine ilişkin iddianın İİK 169/a ve 170/a maddeleri uyarınc a borca itiraz niteliğinde olup icra mahkemesinin itirazı incelemekle görevli olduğunu, Yargıtay 12.HD’nin 2014/31333 ve 2015/6149 sayılı ilamında da bu hususun belirtildiğini ve buna göre HMK’nın 209.maddesinin uygulama yerinin bulunmadığını, yerel mahkemenin gerekçesinde belirttiği İstanbul BAM 16.HD’nin kararında kesinleşmiş mahkeme kararından bahsedildiğini, oysa eldeki davada ceza davasında istinaf yoluna başvurulduğundan kararın kesinleştiğinden söz edilemeyeceğini, dolayısıyla gerekçede belirtilen BAM kararının somut olayla uyuşmadığını, beyanlarını destekler birçok içtihat bulunduğunu, telafisi imkansız zararlara neden olmamak adına hukuka aykırı olarak verilen tedbir kararından dönülmesi gerektiğini bildirmiştir. Dosya içinde bulunan Bakırköy 9.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/339 esas , 2020/369 karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacıların müşteki, davalının ise sanık olarak resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından yargılandığı, yargılama sonunda davalının resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından dolayı cezalandırılmasına 28/09/2020 tarihinde karar verildiği, dosyanın istinaf incelemesine gönderildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Dairemiz önüne gelen uyuşmazlık mahkemece verilen 07/05/2021 tarihli ara karara ilişkindir. Kanun koyucu ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek kanun yollarını, özenle, açıkça ve ayrıntılı şekilde düzenlemiş olup, HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddelerinde yer alan kanun yollarına ilişkin düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolu açık değildir. Kanun koyucu bu yöndeki iradesini hem kanun yoluna başvurulabilecek tedbir kararlarını açıkça belirterek, hem de bunların dışındaki kararlara karşı kanun yollarına başvurulmasını yasaklayarak düzenlemiştir. HMK’nun 391’inci maddesinde sadece ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüşken, HMK’nun 394’üncü maddesinde ise sadece ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulacağı düzenlenmiştir. “Teminat karşılığı tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasına” ilişkin 395’inci maddenin 3’üncü fıkrası ile “durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması”na ilişkin 396’ncı maddenin 2’nci fıkrasında, kanun yollarını düzenleyen HMK’nun 394’üncü maddesinin 4’inci fıkrasına bilinçli olarak atıf yapılmamıştır. Kanun koyucunun, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açma gibi bir iradesinin olmadığı HMK’nun 395’inci ve 396’ncı maddelerinin gerekçesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle HMK’nun 396’ncı maddesine karşılık gelen Hükümet Tasarısının 400’üncü maddesinin gerekçesinde bu husus çok açık ve ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre, “İhtiyatî tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasını düzenleyen bu maddede de, yukarıda belirtilen iki maddedeki ortak yönler dikkate alınarak itiraza ilişkin benzer hükümlere ayrıca atıf yapılmıştır. Ancak, itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulması hakkındaki fıkraya atıf yapılmamıştır. Zira, hâl ve şartların değişmesi, hukukî bir değerlendirmeden daha çok, maddî şartlarla yakından ilgili, nispeten sübjektif ve doğrudan mahkemenin takdirine bağlı bir husustur. Ayrıca, aynı yargılama süreci içinde, bir çok kez hâl ve şartlarda değişiklik olması sebebiyle, tedbirde değişiklik yapılması veya kaldırılması, bu yönde talepte bulunulması ya da talebin reddi söz konusu olabilir. Her talepten sonra verilecek karar hakkında kanun yoluna başvurulması, ihtiyatî tedbirler için kanun yoluna başvurulmasında istenen amacı da sağlamayacaktır. Kanun yolunun açılmış olmasının amacı, ihtiyatî tedbirlerle ilgili temel hukukî ve prensip hatalarının önüne geçmektir. Bu sebeple, ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez. Kanun yolu incelemesinde bu husus da değerlendirilerek bir karar verebilme imkânı kapalı değildir.” Madde gerekçesi çok açık olup, özellikle “ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez.” ifadesi karşısında, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği kabul edilemez. Türk Medeni Kanun’unun 1’inci maddesine göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.” Yukarıdaki bentlerde sözüyle ve özüyle açıklanan ihtiyati tedbire ilişkin HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerine aykırı bir uygulama yapılmasına imkân veren bir yorum kuralı bulunmamaktadır. Kanunun açık hükmüne aykırı bir yorum, ancak bu konuda teknik bir gerekçe sunulması hâlinde mümkün olup, bunun dışındaki bir nedenle kanunun açık hükmüne aykırı şekilde karar verilemez. Kanun koyucunun ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açmasına yasa yapma tekniği bakımından bir engel olmadığı dikkate alındığında, kanunda yer almayan bir kuralın içtihat yoluyla konulması yorum kuralları ile bağdaşmadığı gibi kanuna aykırı (contra legem) yorum sayılır. Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 01/10/2013 gün, 2013/12479 Esas, 2013/15056 Karar sayılı kararı da bu yöndedir. Somut olayda davacı vekilinin talebi üzerine başlangıçta 11/07/2019 tarihli ara kararla teminat karşılığında icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi yolunda ihtiyati tedbir kararı verildiği, daha sonra yargılama devam ederken davacı vekilinin konuyla ilgili ağır ceza mahkemesi ilamına dayanarak yeniden ihtiyati tedbir talep ettiği ve takibin durdurulmasını istediği, mahkemece de takibin ağır ceza mahkemesi kararı kesinleşinceye kadar tedbiren durdurulmasına karar verildiği, bu tedbir kararına davalının itiraz ettiği ve mahkemenin itiraz üzerine istinafa konu kararı verdiği anlaşılmaktadır. Bahse konu bu karar HMK’nun 396/1 maddesi kapsamında verilen bir karardır. Zira davacı taraf durum ve koşulların değiştiğini, konuyla ilgili ağır ceza mahkemesi kararı bulunduğunu belirterek yeniden ihtiyati tedbir istemiş ve mahkemece de bu talebi kabul edilmiştir. Dolayısıyla bu karar ve bu karara yapılan itiraz üzerine verilen karar durum ve koşulların değişmesi nedeniyle ihtiyati tedbirin değiştirilmesine ilişkin olup verilen bu karara karşı istinaf yolu açık olmadığından istinaf isteminin usulden reddine, karara karşı itiraz yolu açık olmakla davalı vekili tarafından verilen istinaf dilekçesinin itiraz dilekçesi olarak incelenmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin USULDEN REDDİNE, 2-Davalı vekilinin vermiş olduğu istinaf dilekçesinin ilk derece mahkemesince itiraz olarak değerlendirilmesine, 3-Harç peşin alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına, 4-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile HMK’nun 362/1-f maddesi uyarınca kesin olarak karar verildi.22/09/2021