Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1153 E. 2023/644 K. 06.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1153 Esas
KARAR NO: 2023/644 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/03/2021
NUMARASI: 2018/410 E. – 2021/57 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 06/04/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde; davacının dünyaca ünlü “…”, “…” ve “…” markalarının sahibi olduğunu, davacının hak sahibi olduğu “…” ve “…” markalarının …, … ve … tescil numaraları ile davacı adına kayıtlı olduğunu, bunun yanı sıra söz konusu karakterin bir çok farklı ülkede eser olarak da tescilli olduğunu, ayrıca TÜRKPATENT tarafından “…” ibareli … numaralı markanın tanınmış marka olduğuna karar verdiğini, davacının tescil koruması altında olan haklarının davalı tarafından kuyumculuk eşyaları üzerinde kullanılmak suretiyle ihlal edildiğini, bu durumun İstanbul Anadolu FSHHM’nin 2018/252 D. İş. sayılı dosyasında yapılan tespit neticesinde düzenlenmiş olan Bilirkişi Raporu ile de sabit olduğunu, davalı tarafın davacı şirkete ait olan ibareyi “kolye ucu, küpe ve yüzüklerde” izinsiz olarak kullandığını, sattığını veya satışını teklif ettiğini, bunun SMK’yi ihlal niteliğinde olduğunu, SMK. uyarınca marka hakkına tecavüzü oluşturan işareti taşıyan ürünlerin ticarette kullanılmasının marka hakkına tecavüz sayılan hallerden olduğunu, davacıya ait markaların hem WIPO, hem de TÜRKPATENT’in tanınmış marka kriterlerini taşıdığını, dolayısıyla davacı şirketin davalının haksız fiili dolayısıyla zarara uğradığının açık olduğunu, ayrıca tanınmış bir marka ihtiva eden ürünlerin müşteriler tarafından talep edilebilirliğinin daha yüksek olduğunu, bu noktada davacı lehine maddi tazminata hükmedilmesi durumunda SMK md. 151/4 uyarınca makul bir payın talep edilen miktara eklenilmesini talep ettiklerini, öte yandan bilindiği üzere marka hakkının ihlali durumlarında tecavüzün boyutunun kusur ve zararın belirlenmesinin güç olduğunun, bu hususların ancak mahkemece yapılacak olan inceleme neticesinde netleşeceğini, somut olayda da davacının bu haksız fiiller neticesinde uğramış olduğu zararın yapılacak tahkikat neticesinde kesinleşeceğini, bu sebeple talep miktarını daha sonra arttırmak üzere davayı HMK. Madde 107 gereğince belirsiz alacak davası olarak açarak; davalının eylemlerinin davacı şirketin marka haklarına tecavüz ettiğinin tespitine, men’ine ve sona erdirilmesine, davanın niteliği itibari ile belirsiz alacak davası olması sebebi ile dosyanın durumuna göre arttırılmak üzere davacı lehine 100,00 TL maddi tazminata, markanın tanınmış marka olması ve satışlara etkisi de göz önüne alınarak davacı lehine 4.000,00 TL manevi tazminata, davacıya ait markanın kötü ve uygun olmayan şekilde kullanılması sebebiyle 4.000,00 TL itibar tazminatına, İstanbul Anadolu FSHHM’nin 2018/252 D. İş sayılı dosyasında yapılan masraflar ile birlikte davalıdan tahsilini talep etmiştir.
TALEP ARTIRIM: Davacı vekili 17/11/2020 tarihli bedel artırım dilekçesi ile 5.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte, 4.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ve 4.000,00 TL itibar tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde; işbu tazminat davasının kötü niyetle haksız şekilde açıldığını, bu sebeplerle açılmış olan davaya itiraz ettiklerini, davacı tarafın firmasının kendilerine ait olan “…” ve “…” markalı olan ürünlerin davalı müvekkili tarafından izinsiz olarak kullanıldığı, sattığı veya satışını teklif edildiğine yönelik iddiaların gerçeği yansıtmadığını, davalı tarafın dava dilekçesinde sattığını ileri sürdüğü ürünleri … firmasından satın aldığını, davaya cevap dilekçesinin ekinde sunulmuş olan lisans belgesinde de iş bu ürünün lisanslı orijinal ürün olduğu ve … tarafından lisanslı bir şekilde kullanıldığının beyan edildiğini, davalı firmanın Bilirkişi Raporu ile lisanssız satın aldığı ileri sürülen ürünlerin tamamının … firmasından satın alındığını, bu sebeple davacı tarafın açmış olduğu işbu davanın reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI: İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 18/03/2021 tarihli 2018/410 E. – 2021/57 K. sayılı kararıyla; “…somut olaya bakıldığında, davacı şirket adına tescilli “…”, “…” ve “…” markalarının 1995 tarihinden başlamak suretiyle davacı adına ülkemizde tescilli oldukları, aynı zamanda yurt dışında da tescillerinin mevcut olduğu ve bilinirlik düzeyinin yüksek, tanınmış bir marka olduğu, kuyumculuk sektörü de dahil pek çok sektörde markalarda kelime unsuruyla birlikte veya tek başına yer alan şekil unsurunun kullanıldığı, davalıya ait iş yerinde yapılan delil tespiti sırasında kuyumculuk ürünü olan kolye, küpe ve bileklikler üzerinde davacı adına …, …, …, … ve … numaraları ile markalarda yer alan “…” unsurunun kullanıldığının tespit edildiği, bu ürünlerin davacı şirkete ait orijinal ürünler olduklarına dair bir tespit yapılamadığı gibi, davalının bu markayı lisans yoluyla ya da başkaca bir haklı nedenle kullandığına dair delil de bulunmadığı anlaşılmıştır. Her ne kadar davalı bu ürünleri dava dışı bir şirketten aldığını iddia etmişse de, davacıya ait tanınmış markanın kime ait olduğunun kuyumculuk sektöründe faaliyet gösteren davalı tarafından bilinmesi gerektiği, bu markayı taşıyan ve orijinal olmayan ürünleri satmasının davacının markadan kayaklanan haklarına tecavüz ve haksız rekabet niteliğinde olduğu kanaatine varıldığı, davacının maddi ve manevi tazminat talep edebileceği, ancak davaya konu taklit ürünlerin altından yapılmış kuyumculuk ürünleri olmaları ve davacının markasını kötü gösterecek şekilde ve kalitesiz üretilmediklerinden itibar tazminatı koşullarının mevcut olmadığı, tarafların ticari kayıtları incelemeye sunulmadığından davalının lisans bedeline göre ödemesi gereken tazminat tutarının tam ve kesin olarak tespit edilemediği, maddi tazminatın, TBK’nun 50. maddesi uyarınca mahkemece takdir edildiği, davaya konu ürünlerin altından yapılmış kuyumculuk ürünleri olmaları, davacının markasının tanınmışlığı dikkate alınarak talep edilen 5.000,00 TL maddi tazminatın uygun olacağı, davalının kusur derecesi, davacının markasının tanınmışlığı, davaya konu markaların kullanıldığı ürünlerin niteliklerine göre 4.000,00 TL manevi tazminatın da hakkaniyete uygun olacağı” gerekçesiyle; Davanın KISMEN KABULÜNE, KISMEN REDDİNE, Davalının davacı adına tescilli …, …, …, … ve … tescil numaralı markaları ile iltibas yaratacak derecede benzer ürünlerin satışını yapmak suretiyle davacının marka haklarına tecavüz ettiğinin tespitine, Davalının marka haklarına tecavüzünün men’ine ve sona erdirilmesine, 5.000,00 TL maddi ve 4.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Davacının 4.000,00 TL’lik itibar tazminatı talebinin reddine, Davacının faiz talebi ile ilgili karar verilmesine yer olmadığına, karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURULARI: Davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; ilk derece mahkemesince dava konusu taklit ürünlerin kuyumculuk ürünü olması nedeniyle müvekkilinin markalarını kötü göstermediği ve kalitesiz ürün olmadığı gerekçesiyle itibar tazminatı taleplerini reddettiğini, davalı kullanımlarının müvekkilinin markalarının imaj kaybına uğramasına neden olduğunu, dava konusu taklit ürünlerin, müvekkilinin orijinal ürünlerine kıyasen kötü üretim ve kötü şekilde kullanım konusu olduğu gibi uygun olmayan bir şekilde piyasaya sunulmuş emtialar olduğunu, itibar tazminatı talebinin kabulü kararı yerine reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olmadığını.-Mahkemenin faiz talepleri hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermişse de, dosya kapsamında faiz taleplerinin bulunduğunu, davalının muvaffakatı bulunması halinde dilekçeler teatisi tamamlandıktan sonra faiz talebinde bulunulabileceğini, somut uyuşmazlıkta 17/11/2020 tarihli talep arttırım dilekçesi ile talep edilmiş olsa bile davalının bu dilekçedeki faiz talebine itirazının bulunmadığını, davalı vekilinin talep arttırım dilekçesine karşı sunduğu beyan dilekçesinde sadece maddi tazminat talebi yönünden avans faizi istenilmesi ve faizin başlangıç tarihine karşı çıkıldığını, mahkemenin faiz taleplerinin kabulüne karar vermesi gerektiğini beyanla, mahkeme kararının itibar tazminatı ve faiz talepleri yönünden kaldırılmasını ve taleplerinin kabulünü talep etmiştir.Davalı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; davacının beyanları dikkate alındığında, … markasına ilişkin tüm hakların bir devir veya Lisans sözleşmesi ile devredildiğinden davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini. -Davacının dava dilekçesinde …, … ve … tescil numaralara dayandığını, taleple bağlılık ilkesi gereği bu üç marka dışındaki markalar dışında bir hak veya talebin ileri sürülemeyeceğini, davacının başka markalarının bilirkişi incelemesi ile topyekun davaya dahil edilemeyeceğini, “…, …, …, … no ile tescilli markalar” yönünden yapılan bilirkişi incelemesinin hukuka aykırı olup dikkate alınamayacağını. -Kendilerine tebliğ edilmeyen ancak yargılamada esas alınan İstanbul Anadolu Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2018/252 Esas sayılı dosyasında, müvekkiline atfedilen ürünler ile davacı vekilinin dava dilekçesinde dayandığı markalar dikkate alındığında, birbirinden görünüş, şekil, nitelik, renk ve tasarım olarak belirgin farklılıklar bulunduğunu. -30/03/2020 tarihli bilirkişi ek raporunda; davaya konu ürünlerin altından yapıldığı ve belirli bir seviyedeki lüks ve güzellik algısını haiz işletmelerden olan kuyumcularda satıldığı, söz konusu ürünlerin kaliteli olduğununu ortaya konulduğunu, bu sebeple itibar tazminatı koşullarının oluşmadığının tespit edildiğini, tanınmış olsun olmasın kalite ve güven algısını zarara uğratacak hiçbir halin söz konusu olmadığını, ürünlerin müvekkili tarafından değil … tarafından üretildiğini, müvekkiline atfedilebilecek kusur bulunmadığını, ürünler arasında fiyat farkı bulunmasının, ürünlerin de birbirinden farklı olduğunu ortaya koyduğunu beyanla, mahkemenin kabul kararının kaldırılarak davanın tümüyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Dosya arasında bulunan Türk Patent ve Marka Kurumu kayıtları incelendiğinde; … numaralı “…” markasının 31/12/1995 tarihinde 03, 04, 05, 06, 08, 09, 11, 14, 15, 16, 18, 20, 21, 24,25, 26, 28, 30. sınıflarda, … numaralı “…” markasının 08.12.2000 tarihinde, … numaralı “…” markasının 02.11.2006 tarihinde, … numaralı “…” markasının 03/12/2009 tarihinde, … numaralı “…” markasının 01.07.2009 tarihinde 03, 08, 09, 14, 16, 18, 20, 21, 24, 25, 28, 30, 32, 35, 43 ve 44. sınıflarda, … numaralı “…” markasının 03/12/2009 tarihinde, … numaralı “Şekil” markasının 26/06/2009 tarihinde 03, 08, 09, 14, 16, 18, 20, 21, 25, 28, 30, 32, 43 ve 44. sınıflarda, … numaralı “…” markasının 26/06/2009 tarihinde 03, 08, 09, 14, 16, 18, 20, 21, 24, 25, 28, 30, 32, 35, 43 ve 44. sınıflarda, … numaralı “…” markasının 14/09/2009 tarihinde, … numaralı “…” markasının 04/09/2014 tarihinde 03, 08, 09, 14, 16, 18, 20, 21, 24, 25, 26, 27, 28, 30, 32 ve 35. Sınıflarda davacı adına tescil edildiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesi’nin 2018/252 D.İŞ sayılı dosyasında marka uzmanı …’dan alınan bilirkişi raporunda; “…14/09/2018 tarihinde Mahkeme Heyeti ve tespit talep eden vekiliyle tespite konu … Mahallesi … Caddesi No:… Ümraniye/İstanbul adresinde yapılan tespitte; tespite konu işyerinde bulunan küpenin, 3 adet bilekliğin ve yüzüğün ön kısımlarında tespit talep edenin tescilli ve tanınmış “…” ibaresinin bulunduğu, arka kısımlarında … ibaresinin bulunmadığı, tespit talep eden adına tescilli … dosya numaralı “…” ibareli figüratif unsurun ve … dosya numaralı “…” ibareli figüratif unsurun, değerli madenden mamul 3 adet bileklik, 1 adet küpe, 1 adet yüzük üzerinde lisanssız olarak kullanıldığının tespit edildiği” beyan edilmiştir. İlk derece mahkemesince marka uzmanı … ve kuyumculuk sektöründen seçilen bilirkişi …’den oluşan bilirkişi heyetinden alınan 06.01.2020 tarihli raporda; “…14/09/2018 tarihinde, davalı tarafa ait “… Mah. … Cad. No:… Ümraniye/İstanbul” adresinde yapılan tespitte, davalı tarafın iş yerinde satışa arz edilen ve bulunan 14 ayar altın YÜZÜK, KÜPE, BİLEZİK’lerde, davacı adına tescilli …, …, …, …, …, … sayılar ile tescilli ve tanınmış marka olarak kabul edilmiş olan şekil unsurunun ayniyet derecesinde benzerinin kullanıldığı, bu nedenle tescil kapsamlarında 14. sınıfta yer alan aynı veya benzer emtialar için ortalama tüketici nezdinde iltibas ihtimalinin mevcut olduğu, davalı tarafın söz konusu şeklin ürünleri üzerinde kullanmak üzere davacı şirketle her hangi bir lisans anlaşması sunmadığı, davalının dava konusu ürünlerde davacıya ait markayı izinsiz olarak kullandığı” yönünde görüş bildirilmiştir. İlk derece mahkemesince, davalıya ait ürünlerin orijinal olup olmadığı, davacının markasının itibar tazminatını gerektirecek şekilde kullanılıp kullanılmadığına dair aynı bilirkişi heyetinden alınan 24/03/2020 havale tarihli ek raporda; “…davacı tarafından ibraz edilmiş olan orijinal ürün ile davalı tarafından satışa arz edilmiş olan küpeler mukayeseli olarak incelendiğinde; davalı tarafından satılan küpelerde davacı adına tescilli …, …, …, …, …, … sayılı tescilli ve tanınmış marka olarak kabul edilmiş olan şekil unsurunun ayniyet derecesinde benzerlerinin kullanıldığı, davacının üreterek satışa arz ettiği küpelerle ayniyet derecesinde benzerlik olduğu, bu durumun tüketici nezdinde iltibasa düşmesine neden olacağı, marka hakkına tecavüz eyleminin koşullarının oluştuğu, dava konusu küpenin altından imal ve kuyumcularda satılan ürünlerden olduğu, kalitesiz olmadığı ve davacının markasının itibarını zedelediğine dair herhangi bir tespitin yapılamadığı, davacı lehine itibar tazminatına hükmedilip hükmedilmeyeceğinin mahkemenin takdirinde olduğu” yönünde görüş bildirmiştir.
G E R E K Ç E: Davacı vekilinin dava dilekçesinde; tescilli tanınmış markalarından kaynaklanan haklarına dayanarak, tecavüzün tespiti, meni, refi ve tazminat talepli dava açtığı, ilk derece mahkemesince davacının itibar tazminatı talebi dışındaki taleplerinin kabulüne karar verildiği, davacı vekili ve davalı vekili tarafından ayrı ayrı istinaf başvurusunda bulunulduğu anlaşılmıştır. İstinaf incelemesi, 6100 Sayılı HMK 355. Madde gereğince, istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebepler ile, kamu düzeniyle ilgili hususlarla sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı vekilinin 4.000 TL itibar tazminatı talebinin reddine ilişkin hüküm yönünden istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşılmıştır. 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341/2 maddesinde öngörülen kesinlik sınırı, 6763 Sayılı Kanun’un 41. Maddesiyle HMK’ya eklenen Ek-Madde 1’de öngörülen yeniden değerleme oranı da dikkate alındığında 2021 yılı için 5.880,00 TL olduğundan, itibar tazminatına yönelik dava değerinin kesinlik sınırının altında kaldığı anlaşılmıştır. İstinafa konu edilen miktarın 4.000,00 TL olması nedeniyle 18/03/2021 tarihli mahkeme kararı kesin niteliktedir. Kesin olan kararların istinaf istemleri hakkında mahkemece bir karar verilebileceği gibi HMK’nun 352.maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesi tarafından da istinaf isteminin reddine karar verilebileceğinden, davacı vekilinin istinaf başvurusunun usulden reddine karar vermek gerekmiştir.Davacı vekilinin faiz talebine yönelik istinaf başvurusunun incelenmesinde; dava dilekçesinde faiz talebinin bulunmadığı, davacı vekilinin maddi tazminat talebini belirsiz alacak davası olarak açtığı, mahkemenin HMK 107/2 maddesi uyarınca dava değerini tam ve kesin olarak bildirmesi için süre verildiği, davacı vekilinin 17/11/2020 tarihli bedel artırım dilekçesi ile maddi tazminat talebini artırdığı ve tüm tazminat talepleri yönünden faiz talebinde bulunduğu anlaşılmıştır. Belirsiz alacak davası HMK 107. Madde de düzenlenmiş olup, ıslah başvurusundan farklı hükümlere tabidir. Davanın ıslahı ise HMK 176. Madde vd. maddelerde düzenlenmiştir. Davacı vekili başlangıçta talep etmediği faizi ancak ıslah hükümlerine göre ibraz edeceği beyan veya karşı tarafın açık muvaffakatı ile ileri sürebilecektir. İbraz edilen dilekçede faiz talebi yönünden davalarını ıslah ettiklerini beyan etmediği gibi karşı tarafın açık muvaffakatının da bulunmadığı anlaşıldığından, davacı vekilinin faiz talebine yönelik istinaf sebebinin de yerinde olmadığı kanaatiyle, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.Davalı vekilinin istinaf sebeplerinin incelenmesinde; TPMK’dan celp edilen tescil kayıtlarından, markaların davacı adına tescilli olduğu, markaların devir ve lisans sözleşmesine rastlanmadığı ve davacı tarafın dava takip yetkisi ve davacı sıfatının bulunduğu anlaşılmıştır. Davalı vekili tarafından, dava dilekçesinde dayanılmayan marka tescil kayıtlarına dayanıldığı ileri sürülmüşse de, dava dilekçesi deliller kısmında dayanılan marka tescil kayıtlarının getirtilerek incelendiği, ve bilirkişi kök/ek raporlarında da bu markalar üzerinde inceleme yapıldığı anlaşılmakla, ileri sürülen sebep yerinde görülmemiştir.Davalının işyerinde davadan önce delil tespiti işlemi yaptırılarak, ürünlerin marka vekili tarafından incelendiği, davalı işyerinde davacının … sözcük ve şekil markasını taşıyan ürün standı ile şekil markasının kullanıldığı küpe, bileklik ve yüzük ürünlerinin tespit edildiği, tespit raporu, kök ve ek raporlarında kullanımın davacı markaları ile iltibas teşkil ettiği ve markaya tecavüz edildiğinin tespit edildiği, davalı vekilinin davacı markaları ile benzer olmadığı, ürünler arasında fiyat farkı bulunmasının da benzerlik bulunmadığını desteklediğine yönelik itirazının yerinde olmadığı, davalının kuyumculuk faaliyeti yürüten tüzel kişi tacir olduğu, davacının tanınmış markasını bilmesi gerektiği, ürünlerin lisanslı olup olmadığını araştırması gerektiği, kusurunun bulunmadığına yönelik itirazının da yerinde olmadığı kanaatiyle davalı vekilinin de istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekili ile davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf istemlerinin ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacı yandan alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı yandan alınması gereken 614,79 TL nispi harçtan, peşin alınan 95,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 519,79 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,5-İstinaf yargılama giderleri olarak yalnız Davalı avansından kullanıldığı anlaşılan; 79,00 TL (posta-teb-müz) masrafının 1/2 oranında 39,50 TL’sinin davacıdan alınarak, davalıya verilmesine, 6-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 06/04/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.