Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1067 E. 2021/1767 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1067 Esas
KARAR NO: 2021/1767 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/02/2021
NUMARASI: 2020/316 E., 2021/93 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 20/10/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili aleyhine davalı tarafından kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin takibe konu senetten haberdar olmayıp hatırladığı kadarıyla imzanın da müvekkiline ait olmadığını, konuyla ilgili cumhuriyet savcılığına şikayette bulunduklarını belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili, 19/03/2015 tarihli dilekçesiyle dava açarken senedin cirantası olan …’in taraf olarak gösterilmesinin sehven unutulduğunu, HMK’nun 124/3 maddesi uyarınca …’in taraf olarak eklenmesini talep ettikleri görülmüştür. Davalı … vekili, davanın haksız yere açıldığını, imzanın davacıya ait olduğunu, senedin hile ile alındığı iddiasının doğru olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemesince 08/06/2017 tarihinde verilen 2015/274 Esas – 2017/487 Karar sayılı ilamla toplanan delillere ve alınan bilirkişi raporuna göre; davalı …’nun icra takibinden feragat ettiğei, ayrıca her iki davalının da 07/06/2017 tarihli dilekçeleriyle davacıdan olan alacak ve her türlü haklarından feragat ettiklerini, icra dosyasına konu senedi icradan alıp yırtarak imha ettiklerini beyan ettikleri, buna göre davanın konusuz kaldığı gerekçesiyle konusu kalmayan dava hakkında bir karar verilmesine yer olmadığına, davalı …’nun senedi diğer davalıdan ciro yoluyla aldığını beyan etmiş ise de, senedin alınmasına yönelik olarak aralarında ne tür bir ticari ilişki olduğunu bildirir herhangi bir yazılı belge dosyaya sunamadığı, dosyaya ibraz edilen internet çıktılarındaki haberlere göre davalıların birbirlerini tanıdıkları, davalıların senet üzerindeki haktan vazgeçtikleri de dikkate alındığında, senedin sonradan doldurulduğunu …’nun bilebilecek durumda olduğu, iyi niyet savunmasında bulunamayacağı, kötü niyetli olarak imzadan faydalanılarak senet haline dönüştürülen bonoyu icra takibine konu ettiği, takibin haksız ve kötü niyetli yapıldığı gerekçesiyle davalı …’nun %20 oranında kötüniyet tazminatı ile sorumluluğuna karar verilmiş, kararın davalılar vekili istinafı üzerine Dairemizce yapılan inceleme neticesinde 17/04/2019 tarihinde verilen 2017/4630 Esas – 2019/854 Karar sayılı ilamla; “Dava, menfi tespit davasıdır. Mahkemece 08/06/2017 günü yapılan duruşma sonunda verilen kısa kararla “davanın konusuz kalması sebebiyle bir karar verilmesine yer olmadığına, %20 kötüniyet tazminatının davalılardan tahsiline” denildiği halde 16/06/2017 tarihinde yazıldığı anlaşılan gerekçeli kararda ise “davanın konusuz kalması nedeniyle bir karar verilmesine yer olmadığına, 154.569,23 TL %20 kötüniyet tazminatının davalı alacaklı …’ndan tahsiline” denilmek suretiyle kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki meydana getirilmiştir. Mahkemece her ne kadar kısa karardan sonra 16/06/2017 tarihinde tashih şerhi başlığı ile kısa kararın 2 nolu bendindeki “%20 kötüniyet tazminatının davalılardan tahsiline” şeklindeki kısmının “154.569,23 TL %20 kötüniyet tazminatının davalı alacaklı …’ndan tahsiline” şeklinde düzeltilmesine karar verilmiş ise de, bu durum karar verildikten sonra oluşan hüküm dokunulmazlığının ihlali anlamına geldiğinden usule aykırıdır. Adil yargılanma hakkı Anayasamızın 36/1 maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6.maddesinde düzenlenmiştir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin bazı kararları ile Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuruya ilişkin bazı kararlarda gerekçeli karar hakkının adil yargılanma hakkının somut görünümlerinden olduğu belirtilmiştir. Öte yandan HMK’nun 298/2 maddesi, gerekçeli kararın tefhim edilen hüküm sonucuna aykırı olamayacağını öngörmüştür. Kısa karar ile gerekçeli kararın çelişkili olması halinde yasaya uygun biçimde gerekçeyi içeren bir hüküm bulunduğundan söz edilemez. Kararın gerekçesi ile hüküm fıkrası ve kısa karar arasında çelişki oluşturulması, yukarıda açıklanan ve Anayasa ile teminat altına alınan yargılamanın açıklığı, adil yargılanma hakkı ve kararların gerekçeli olması gerektiğine dair Anayasa ve yasa hükümlerine de aykırılık oluşturacaktır. Kısa kararla gerekçeli karar arasında çelişkiye cevaz verilmemesi mahkemelere olan güvenin sarsılmamasına yöneliktir. Tefhim edilen hükmün başka, gerekçeli kararın ise başka olması durumunda bu durumun mahkemelere olan güveni sarsacağı tartışmasızdır. Öyle ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 10/04/1992 tarih, 1991/7 Esas – 1992/4 karar sayılı içtihadı birleştirme kararında, böyle bir çelişkinin varlığının tespit edilmesi halinde başka bozma sebepleri bulunup bulunmadığı ve tarafların bu konuyu temyiz sebebi yapıp yapmadıklarına bakılmaksızın kararın bozulması gerektiğine işaret edilmiştir. Bu durumda davalılar vekilinin sair istinaf talepleri incelenmeksizin sadece bu yönden istinaf talebinin kabulü gerekmiş ve yeniden gerek Anayasa’nın 141/3, gerek HMK’nun 297 ve 298.maddelerine uygun biçimde usulüne uygun bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. ” gerekçeleriyle davalılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne, İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesinin 08/06/2017 tarih, 2015/274 esas, 2017/487 karar sayılı kararının kaldırılmasına, Yukarıdaki gerekçede belirtildiği şekilde Anayasa’nın 141/3 maddesi ile HMK’nun 297 ve 298.maddelerine uygun biçimde usulüne uygun bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine, sair istinaf taleplerinin şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Dosyanın ilk derece mahkemesine iadesinden sonra mahkemece verilen ; “Davalıların İst. … İcra Müd … Esas sayılı dosyasında icra takibine konu edilen senet üzerindeki haklarından feragat ettikleri, davanın konusuz kaldığı, davanın açılmasına davalıların sebebiyet verdiği, …nun iyi niyet iddiasının dinlenemeyeceği, kötü niyetli olarak senedin icra takibine konu ettiği anlaşıldığından, davanın konusuz kalması sebebiyle bir karar verilmesine yer olmadığına, İİK 72/ 4 maddesi uyarınca alacaklı İ… nun haksız ve kötü niyetli olarak sonradan imzadan faydanılmak suretiyle oluşturulduğunu bildiği senedin icra takibine koyması nedeni” gerekçeleriyle konusu kalmayan davanın esası hakkında karar verilmesine yer olmadığına ve % 20 oranında tazminatın davalı …’ndan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, kararın istinaf edilmesi üzerine Dairemizin 12/06/2020 tarih 2020/92 Esas – 2020/1090 Karar sayılı ilamıyla; aralarında davalıların da bulunduğu sanıklar hakkında resmi belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından dolayı kamu davası açıldığı ve davalıların birlikte hareket ettiğinin iddia edildiği, 6098 Sayılı TBK’nun 74.maddesi gereğince maddi vakiaların sübutuna ilişkin Ceza Mahkemesi kararlarının Hukuk Hakimini de bağlayacağından Ceza Mahkemesi kararının beklenerek davalı …’nun takibinde kötü niyetli olup olmadığı hususunun tüm delillerle birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerektiği ve kabul şekli itibariyle de konusuz kalan dava nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı şeklinde hüküm oluşturulduğu halde maktu harç yerine nispi harca hükmedilmesinin de usule aykırı olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın iadesine karar verildiği görülmüştür. Dosyanın ilk derece mahkemesine iadesinden sonra; mahkemece İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin bahse konu dosyasının UYAP üzerinden getirtilerek yapılan incelemesi sonunda “İstanbul 8 Ağır Ceza Mahkemesinin 2019/30 E.sayılı kesinleşmiş dosyasında da belirtildiği şekilde İstanbul … İcra Müdürlüğünün … E.sayılı dosyasında icra takibine konu edilen senedin boş imzalı bir kağıda sonradan uydurularak tanzim edilmiş olduğu, bu şekilde oluşturulan senet bakımından olayı baştan beri planlayan …’ün samimi arkadaşı ve ticari birçok ilişkisi bulunan …’in senedin alacaklısı olarak gösterildiği, iyi niyetli 3.kişi olarak hukuki güvenden yararlanılmak amacı ile … ve …’in ortak arkadaşları olan …’na senedin ciro edildiği, … tarafından da … aleyhine icra takibine konulduğu, …’nun iyi niyet savunmasında bulunamayacağı, senedin sonradan oluşturulduğunu bilerek kötü niyetli olarak icra takibine konu etmiş olduğu anlaşıldığından davanın konusuz kalması sebebiyle bir karar verilmesine yer olmadığına, İİK.nun 72/4 maddesi uyarınca alacaklı …’dan %20 kötü niyet tazminatının tahsili ile davacıya ödenmesine karar vermek gerekmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.” gerekçeleriyle davanın konusuz kalması nedeni ile karar verilmesine yer olmadığına, %20 kötü niyet tazminatı olan 154.569,23-TL davalı …’ndan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş kararı davalılar vekili istinaf etmiştir. Davalılar vekili istinafında; kararın 1 numaralı hüküm fıkrasına itiraz etmediklerini, kötü niyet tazminatına dair hükmün hatalı olduğunu, mahkemenin bu konuda vardığı sonucun hiçbir yasal dayanağı bulunmadığını, senedin sonradan ve kötü niyetle doldurulduğuna dair sübut etmiş hiçbir maddi olgu bulunmadığı gibi bu yönde dosyada kesin delil mahiyetinde hiçbir ispat aracı da bulunmadığını, yerel mahkemenin bu konuda Adli Tıp raporuna atıfta bulunduğunu, oysa bu rapora açıkça itiraz ettiklerini, kaldı ki davacı tarafın icra dosyasında borca ve imzaya yönelik itiraz dahi etmediğini, müvekkilinin muteber bir iş adamı olup 550’den fazla çalışanı bulunduğunu, işletmelerinin nakit akışının sağlanması amacıyla yakınlarıyla borç olarak nakit alışverişinde bulunduğunu, müvekkilinin davacının senedi doldurduğunu iddia ettiği davalılar … ve …’in ortak arkadaşları olması mülahazasıyla hüküm kurmasının hukuka aykırı olduğunu, senedin sıhhati konusunda şüphe olmadığını, senedin sonradan doldurulduğu kabul edilse dahi lehtar ilk ciranta ile hamilin birbirini tanıyor olmasının senedin sonradan doldurulduğunu biliyor olduğu anlamına gelmeyeceğini, davacı tarafın icra takibinden feragatten önce müvekkilleri hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini, mahkemenin bu hususu göz ardı ettiğini, şikayetten vazgeçme üzerine takipsizlik kararı verildiğini, ve bu kararın da davacının itirazına rağmen kesinleştiğini, esasen davacının yargılama giderleri ve vekalet ücretiyle sorumlu tutulması gerektiğini, mahkemenin bu konudaki gerekçesinin yasal dayanağının olmadığını, ispat yükünün davacı üzerinde olduğunu belirterek mahkemenin kararının 2-3-4 ve 5 numaralı hüküm fıkralarının kaldırılarak yeniden karar tesis edilmesini istemiştir. İstanbul …İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı takip dosyasının örneğinin incelenmesinde; davalı …’nun davacı aleyhine senede ve ihtiyati haciz kararına dayalı olarak toplam 772.846,19 TL üzerinden kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlattığı görülmüştür. Bu arada alacaklı vekillerinin 19/07/2016 tarihli dilekçesi ile icra takibinden feragat ettikleri yolunda beyanda bulundukları görülmüştür. Takibe konu senedin 10/04/2014 tanzim ve 10/12/2014 vadeli, 753.000,00 TL bedelli olup keşidecisinin davacı, lehtarının ise davalı … olduğu, …’in de cirosu ile senedi …’na verdiği görülmüştür. Yargılama sırasında adli tıp kurumundan alınan raporda; inceleme konu senetteki imzanın davacının eli ürünü olduğu, inceleme konusu senedin makbu senetlerden olmayıp üst kenarının formel kesim olmadığı, imzada kullanılan kalem ile senedin tanziminde kullanılan kalemin farklı oldukları, imzadan faydalanılarak senet haline dönüştürülmüş olduğu yolunda kanaat bildirildiği görülmüştür. Davalı …’nun ve …’in ayrı ayrı vermiş oldukları dilekçeler ile davacıdan olan alacak ve her türlü haklarından feragat ettikleri, hiçbir hak ve alacakları olmadığı yolunda beyanda bulundukları, ayrıca davalı …’nun senedi icra müdürlüğünden alıp imha ettiğini ve hiçbir şekilde takibe konulmayacağını ve ciro edilmeyeceğini, bu senetten dolayı davacı aleyhine bir takip veya talep yöneltilmesi halinde tüm sorumluluğun kendisine ait olduğu yolunda beyanda bulunduğu görülmüştür. İstanbul Cumhuriyet Savcılığının 2015/71975 soruşturma sayılı dosyasında 12/07/2016 tarihinde davalılar … ve … ile birlikte diğer şüpheliler hakkında bedelsiz senedi kullanmak suçundan dolayı müştekinin 01/07/2016 tarihli şikayetinden vazgeçme dilekçesi uyarınca takipsizlik kararı verildiği, daha sonra bu takipsizlik kararının kaldırıldığı, İstanbul Cumhuriyet Savcılığının 2016/131688 soruşturma sayılı dosyasında ise 28/02/2017 tarihinde aynı taraflar ve aynı suç ile ilgili daha önce iki kez soruşturma gerekçesiyle ikinci soruşturmada müştekinin şikayetinden vazgeçtiği gerekçesiyle açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçundan dolayı takipsizlik kararı verildiği, söz konusu karara karşı yapılan itirazın İst. 1.Sulh Ceza Hakimliğinin 2017/1016 sayılı d.iş sayılı kararıyla 03/04/2017 tarihinde reddedildiği görülmüştür. Bu arada dosya istinaf aşamasındayken davacı vekilinin Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin İstanbul 9.Sulh Ceza Hakimliğinin itirazın reddine dair 19/08/2016 tarihli 2016/3926 D.İş sayılı kararının bozulmasına karar verildiğine dair kararı sunduğu görülmüştür. Yargılama sırasında davacı vekilince 30/03/2015 tarihli dilekçe ekinde haber bültenlerinin sunulduğu, söz konusu haberde … ve … ailelerinin çocuklarını evlendirdikleri, düğünde …’nun davetlileri ile tek tek ilgilendiği, davetliler arasında …’in de bulunduğunun yazılı olduğu, yine 23 Ağustos 2011 tarihli bir haber çıktısında …’in dostlarına iftar verdiği, bu iftara …’nun da katıldığı belirtilmiştir. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi C. Başsavcılığı’nca dairemize gönderilen 23/01/2019 tarihli yazı ekinde İstanbul C. Başsavcılığı’nın 2018/21645 soruşturma nolu hazırlık soruşturması sonunda müştekisi …, şüphelileri ise …, …, …, …, … ve … aleyhinde birlikte resmi belgede sahtecilik, nitelikli dolandırıcılık suçlarından kamu davası açıldığı, iddianame içeriğinde dava konusu senetle ilgili bilgilerin yer aldığı görülmüştür. Yukarıda bahsedilen iddianameye konu kamu davasının İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/30 Esasına kaydedildiği, dosyanın 20/10/2020 tarihinde karara çıkarıldığı, yargılama sonunda sanıklar hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan ayrı ayrı beraat kararı verildiği, sanıkların nitelikli dolandırıcılık suçundan ise TCK’nun 158/1-d ve 52/2 maddesi gereğince cezalandırılmasına, CMK’nun 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava, menfi tespit davasıdır. Dava dosyasında verilen kararlar daha önce istinaf incelemesi için Dairemize gelmiş olup, mahkemenin 08/06/2017 tarihli 2015/274 Esas 2017/487 Karar sayılı kararı gerekçe yönünden ve kısa karar ile gerekçeli karar arasındaki çelişki nedeniyle kaldırılmış, mahkemenin vermiş olduğu 10/10/2019 tarihli 2019/269 Esas 2019/966 Karar sayılı kararı ise; Dairemizce aralarında davalıların da bulunduğu sanıklar hakkında dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından dolayı kamu davası açıldığı, TBK’nun 74.maddesi uyarınca Ceza Mahkemesi’nce belirlenecek maddi olguların hukuk hakimini de bağlayacağı gerekçesiyle kaldırılmış olup, ilk derece mahkemesince 11/02/2021 tarihinde verilen 2020/316 Esas 2021/93 Karar sayılı karar davalılar vekilince istinaf edilmiştir. Davalılar vekilinin istinafı, hüküm fıkrasının 2.bendindeki kötü niyet tazminatı ile 3-4 ve 5.bentlerdeki harç ve yargılama giderlerine ilişkin hükme yöneliktir. Dosyanın incelenmesinde; iddianame ile İstanbul 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde aralarında davalıların da bulunduğu sanıklar aleyhine dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçlarından kamu davası açıldığı, yargılama sonunda resmi belgede sahtecilik suçundan sanıkların ayrı ayrı beraatlerine, dolandırıcılık suçundan açılan davada ise; tüm sanıkların katılana karşı dolandırıcılık suçunu birlikte işledikleri gerekçesiyle hapis cezası ve adli para cezası ile cezalandırılmaları ile CMK’nun 231/5 maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar verildiği anlaşılmıştır. Her ne kadar Ceza Mahkemesi tarafından HAGB kararı verilmişse de ceza dosyasındaki beyanlar ve mahkemenin kabulü, ayrıca dava konusu senedin ATK raporuna göre boş imzalı bir kağıdın sonradan senede dönüştürüldüğü, olayın baştan beri planlı bir şekilde icra edildiği, davalı … ile davalı …’nun yakın arkadaş oldukları hususları birlikte değerlendirildiğinde davalı …’nun takibinde kötü niyetli olduğu hususunun kabulüne dair ilk derece mahkemesinin kararında bir isabetsizlik bulunmadığından davalılar vekilinin bu yöne ilişkin istinaf talebinin reddi gerekmiştir. Dava konusuz kaldığından, maktu harç alınması gerekmekte olup, maktu harcın mahsubundan sonra davacı tarafından fazladan yatırılan harcın iadesine karar verilmesinde usule aykırı bir yön bulunmadığından hükmün 3.bendine yönelik istinaf talebi yerinde değildir. Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davalılardan tahsiline karar verilmesinde usule aykırı bir yön bulunmadığından hükmün 4.bendine yönelik istinaf talebi yerinde değildir. Dava konusuz kalmakla birlikte dava tarihi itibariyle davacı taraf haklı olduğundan dava değeri üzerinden davacı yararına nispi vekalet ücreti tayininde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından hükmün 5.bendine yönelik istinaf talebi yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davalılar vekilinin istinaf talebinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Davalılar vekilinin istinaf isteminin 6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE, Harç peşin olarak alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, İstinaf yargılama giderlerinin istinafa gelen davalılar üzerinde bırakılmasına, İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde talepleri halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 20/10/2021