Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1035 E. 2021/1510 K. 15.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1035 Esas
KARAR NO: 2021/1510
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/06/2017
NUMARASI: 2016/101 E. – 2017/120 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 15/09/2021
Dairemizin 05.03.2020 tarihli, 2017/4474 E. – 2020/572 K.sayılı kararı, Yargıtay 11.HD’nin 02/03/2021 tarih ve 2020/1842 Esas – 2021/1878 Karar sayılı ilamıyla bozulmuş olmakla, duruşmalı yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA:Davacı taraf dava dilekçesinde; müvekkilinin … markasının gerçek ve üstün hak sahibi olduğunu, davalı taraf tarafından tescil ettirilen … sayılı … markasının kötü niyetli tescilli olduğunu, ayrıca davalının bir kısım yabancı markaları da kötü niyetli tescil ettirmesinin söz konusu olduğunu, müvekkilinin kendine özgü olan markasını tesadüfen tescilinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, marka üzerinde müvekkilinin hak sahibi olduğunu beyanla, davalı taraf markasının hükümsüzlüğüne, TPE kayıtlarından terkinine , karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı taraf cevap dilekçesinde; markanın ülkesellik gereği müvekkilinin markayı tescil ettirdiğini, davacının Türkiye’ de tescilli bir markası ve üstün hakkı söz konusu olmadığını,müvekkil markayı tescil ettirdikten sonra marka üzerinde belli bir müşteri portföyü yarattığını, davacı tarafın bunu engellemek için dava açtığını bu nedenle yerinde olmayan davanın reddini, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalı tarafa yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
MAHKEME KARARI:Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/06/2017 tarihli 2016/101 Esas- 2017/120 Karar sayılı kararıyla; ” davacı tarafa ait … markası Türkiye’de çeşitli firmalar tarafından kullanıldığı , davalı tarafın da söz konusu markaların kullanımından haberdar olduğu, bu şekilde davalı tarafın markayı tescil ettirmekte kötü niyetli olduğu kabul edilmiş, söz konusu … markasının tüm delil ve belgelere göre davalı tescilinden çok daha önceden beri kullanıldığı, marka üzerinde davacının uluslararası alanda bir çok tescili olup üstün hak sahibi olduğu, özel bir ifade olan markanın davalı tarafın kötü niyetli olarak birebir taklit edip Türkiye de tescil ettirdiği” gerekçesiyle; davacı tarafın davasının kabulü ile 2013/105964 sayılı … markasının kötü niyetli tescil ve gerçek hak sahipliği nedeniyle hükümsüzlüğüne, TPE kayıtlarından terkin edilmesine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU:Davalı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; mahkemenin eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ürünü olan bilirkişi raporunu hükme esas aldığını, markanın 2001 yılından beri kullanıldığını gösteren kanıt bulunmadığını, markanın sadece internette yer almasının kullanıldığını göstermeyeceğini, markanın tanınmış marka olmadığını, raporda ülkesellik prensibinin değerlendirilmediğini, davacı tarafça dosyaya sunulan gerçek hak sahipliğine ilişkin delillerin tescil tarihinden sonraya ait olduğunu , müvekkilinin başvuru tarihinde markanın davacı yada başka biri adına tescilli olmadığını, müvekkilinin yurt dışında da tescil başvurularında da bulunulduğunu, mahkeme kararının hatalı olduğunu beyanla, kararın kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin istinafa cevabında; markanın yaratıcısı …’nin İtalya Napoli doğumlu moda tasarımcısı olduğunu, 30 yıl önce mağaza açtığını sonra da marka haklarını müvekkiline devrettiğini, davacının başkasının olduğunu bildiği markayı tescil ettirdiğini, markanın İtalya, US, Japonya ve diğer ülkelerde davalıdan önce tescil ettirildiğini, … şirketinin müvekkilinin ortaklarına ait şirket olduğunu, adreslerinin aynı olduğunu, kötü niyetin ülkesellik prensibinin istisnası olduğunu, davalının tek bir kullanım belgesi sunamadığını, davaya konu markada olduğu gibi başkalarına ait markaları da tescil ettirerek gerçek hak sahiplerinin markalarını savcılıklar aracılığıyla aramalar yaptırarak engellemeye çalıştığını, engelleme amaçlı tescil edildiğinin ve kötüniyetli olduğunun açık olduğunu, müvekkilinin logosunun davalının vitrininde sergilenmesinin dahi davalının müvekkilinin markasından haberdar olarak başvuruda bulunduğunu gösterdiğini, markayı ihdas ve istimal edenin müvekkili olduğunu, davalının kötüniyetli başvuru yaptığını, kararın haklı olduğunu beyanla istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.
İSTİNAF KARARI; Dairemizin 05/03/2020 tarihli 2017/4474 Esas-2020/572 Karar sayılı kararıyla;”Davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, -Mahkeme kararının gerekçesi Dairemizce düzeltilmekle, 6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince; Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/06/2017 tarihli 2016/101 Esas- 2017/120 Karar sayılı kararının kaldırılmasına, -DAVANIN KABULÜNE, – Davalı adına … başvuru numarasıyla tescilli … markasının kötü niyetli tescil nedeniyle HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, TPMK kayıtlarından terkin edilmesine, – Karar kesinleştiğinde TPMK’na kararın bildirilmesine” karar verilmiştir. Kararı davalı vekili temyiz etmiştir.
YARGITAY BOZMA KARARI; Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 02/03/2021 tarihli, 2020/1842 Esas-2021/1878 Karar sayılı kararıyla; “Yargıtay HGK’nın Dairemiz’ce de benimsenen 16.07.2008 tarih ve 2008/11-501 E., 2008/507 K. sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 556 sayılı KHK’nın 35/1. maddesi uyarınca tescil başvurusu sırasında kötü niyetin başlı başına bir itiraz sebebi olarak ileri sürülebilmesi mümkün olduğu gibi, sonradan aynı nedenle hükümsüzlük davasının açılabilmesi de KHK’nın ruhuna ve amacına uygundur. Çünkü, KHK’nın 35/1 ve 42/1.a maddelerindeki düzenlemeler de esasen, MK’nın 2. maddesinin özel bir uygulamasından ibarettir. Bu bakımdan her somut olayın özellikleri göz önüne alınarak açıkça kötü niyetle gerçekleştiği belirlenen marka tescilinin hükümsüzlüğüne karar verilebilmelidir. Bu husus 556 sayılı KHK’nın 42. maddesinde başlı başına bir hükümsüzlük hali olarak düzenlenmemiş olsa dahi, genel hüküm ve temel prensip niteliğindeki MK’nın 2. maddesi uyarınca kötü niyetin korunması söz konusu olamayacağından aynı sonuca ulaşılmalıdır. Zira, marka hukukunda genel olarak kabul gören anlayışa göre, tescil nedeniyle markadan doğan hakların kötüye kullanılması amacıyla yapılan marka tescili, kötü niyetli marka tescili olarak kabul edilmektedir. Hangi şekilde yapılan marka başvurularının kötü niyetle yapılmış sayılacağına ilişkin yasal bir düzenleme bulunmayıp, her somut olayın özelliğine göre değerlendirme yapılmalıdır. Bununla birlikte uygulamada ve öğretide, kendisine duyulan güveni kötüye kullanan kişilerin başvurusu, markayı kullanmak amacıyla değil başkalarının ticaretine engel olmak amacıyla, başkalarından para koparma veya şantaj yapma amacıyla yapılan başvurular kötü niyetli marka başvuruları olarak kabul edilmektedir. Öte yandan somut olaya uygulanacak olan 556 sayılı KHK ve fikri mülkiyet haklarının korunmasında hakim olan bir diğer ilke ise ülkesellik prensibidir. Buna göre, tescilli marka sadece tescilli olduğu ülkede koruma altında bulunmakta olup her ne kadar davacının yurtdışında tescilli markaları davalının Türkiye’de tescilli markasıyla aynı ibare ve aynı sınıf hizmetleri taşısa da “markaların ülkeselliği” ilkesi gereği davalının dava konusu markayı Türkiye’de tescil ettirmesine engel değildir. Davalının dava konusu markayı tescilde yukarıda anılan ve kötüniyetli tescil konusunda karine olabilecek davranışlarda bulunduğuna dair dosya kapsamında bir belirleme de yapılamadığına göre davalının 556 sayılı KHK’nın 35. maddesi uyarınca kötüniyetli marka başvurusunda bulunduğundan bahisle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiş olması doğru olmadığı” gerekçesiyle, Dairemizin kararının bozulmasına karar verilmiştir.” Taraf vekillerini Yargıtay bozma ilamı tebliğ edilmiş, davacı vekili ibraz ettiği dilekçesinde; davalının kötüniyetli olduğunu gösterir somut deliller bulunduğunu, müvekkilinin 2012 yılından itibaren İtalya, WIPO nezdinde (Çin, Japonya, Kore, Rusya, A.B.D.), Avrupa Birliği ve Jaonya’da tescil ettirerek kullandığını, davalının müvekkilinin “…” (şekil) logosunu da kullandığını, davalının … markasının tescilli olduğunu ve tespit raporunda da tespit edildiği üzere facebook hesabında yer verdiği mağaza vitrin görselinde, müvekkilinin logosunun gömlek üzerinde kullanıldığının anlaşıldığını, davalının bu markayı nasıl bulduğunu açıklayamadığını, davalının çeşitli ülkelerde tescilli ancak Türkiye’de tescil edilmemiş markaları adına tescil ettirdiğini, … sayılı … markasına … markasının itiraz ettiğini, markanın reddine karar verildiğini, … sayılı … markasının yayınına markanın gerçek sahibi tarafından itiraz edildiğini, markanın reddine karar verildiğini, bu markadaki şekil unsurunun … LTD.’nin markasının birebir taklidi olduğunu, davalının … sayılı … şekil markasının yayınına markanın gerçek sahibi tarafından itiraz edildiğini, markanın reddine karar verildiğini, itiraz edilmediği için davalı adına tescil edilen …’ya ait … markasının da bulunduğunu, bunların hepsini tesadüfen bulduğunun söylenemeyeceğini, “bilerek ve haksız bir avantaj kazanmak amacıyla, dürüst ticaret ilkelerine uygun davranmadığını”, davalının engellemek ve haksız kazanç sağlamak için Cumhuriyet Başsavcılığına başvurular yaparak FSHHM’nin D.İş. Dosyalarından …, …, …, … mağazalarında ve https://…com alan adlı internet sitesinde tespitler yaptırıp müvekkilinin markasının kullanılmasını önlemeye çalıştığını, davalının markayı kullandığını gösterir tarih içerir evrak, fatura, broşür, katalog, yazışma, reklam, haber vs. İbraz etmediğini, Avrupa Topluluğu Adalet Divanı’nın kötü niyeti irdelediği … (…; …; 12.03.09) kararında “kötü niyetin başlı başına marka başvurusunu sakat kılan bir unsur olduğunu ifade ettiğini, marka başvurusunda dürüst ticari pratikler içinde kabul edilebilir olmayan bir niyetin kötü niyet olarak kabul edileceği ve başta markanın kullanma niyeti olmaması ile önceki markanın varlığına ilişkin gerçek veya muhtemel bilgi olmak üzere kötü niyetin tespitinde içinde bulunulan tüm faktörlerin dikkate alınacağının” belirtildiğini, davalının markasını kullanma niyetinin bulunmadığını, emsal olarak Yargıtay 11. HD 2020/1842 E, 2021/1878 K sayılı kararını sunduklarını, önceki kararda direnilmesini, davalı istinaf taleplerinin reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili duruşmadaki beyanında; Yargıtay bozma ilamının usul ve yasaya uygun olduğunu, uyulmasını talep ettiklerini beyan etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE; Davacı vekili dava dilekçesinde, davalının müvekkilinin gerçek ve üstün hak sahibi olduğu … markasını kötü niyetle, … başvuru numarasıyla 25. Sınıfta Türkiye’de tescil ettirdiğinden bahisle hükümsüzlük davası açmıştır. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne ve markanın hükümsüzlüğüne karar verilmiştir. Davalı vekilinin istinaf başvurusunda, mahkemenin eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ürünü olan bilirkişi raporunu hükme esas aldığını, ülkesellik prensibinin değerlendirilmediğini, davacı tarafça dosyaya sunulan gerçek hak sahipliğine ilişkin delillerin tescil tarihinden sonraya ait olduğunu , müvekkilinin başvuru tarihinde markanın davacı yada başka biri adına tescilli olmadığını, müvekkilinin yurt dışında da tescil başvurularında da bulunulduğunu ileri sürdüğü, görülmüştür. Hükümsüzlüğe konu davalı markası 25/12/2013 başvuru tarihinde, … başvuru numarası ile 25. Sınıfta “Koruyucu amaçlı olanlar hariç her türlü malzemeden yapılmış iç-dış giysiler, çoraplar.Ayak giysileri.Baş giysileri.” emtialarında 21/04/2015 tarihinde tescil edilmiştir. İlk derece mahkemesince alınan 03/05/2017 tarihli raporda; … ibaresinin internette 01.01.2001 ile 01.12.2013 tarihleri arasında kullanımı incelendiğinde davacı markasının 2001 yılından beri yer aldığı, davacı markasının İtalya ,Japonya gibi ülkelerde davalı markasından önce tescil edildiği, davalının davacı markasının görselinden farklı ancak aynı isim ile ilk olarak Türkiye’de 16.02.2016 tarihinde yer aldığı, davacının 14, 18 ve 25 sınıflarda davalı markasının 25. Sınıfta tescilli olduğu TPE kayıtları WIPO kayıtları aynı nice sınıflarında olan taraf markalarının dosyaya sunduklarını, davacı markasına ilişkin görsellerin 2014 ve 2017 yılları arasında koleksiyonlara ait katalog ve basımdan alınmış olduğu, İtalyanca dilinde hazırlanmış mühür taşı içermeyen lardini başlıklı evraklar incelendiğinde ; 27.12.2013 tarihinde başladıkları müşteri listesine ilişkin sunulan evrakta 2013 yılından beri pek çok ülkede müşterileri bulunduğu Türkiye’de … tekstil firmasının 2015 yılından beri listede yer aldığı, dosya içinde bulunan delil ve belgelerin incelenmesinde ; davacı markasının üstün hak sahibi olduğu davalının ticari dürüstlüğe aykırı kullanımı olup uluslararası öncelikli kullanım hakkı sahibi uluslararası boyutta markaya tanınırlık sağladığı, davacının aynılık derecesinde benzer olan markaları arasında gerçek hak sahibi olduğunun kabulü gerektiği beyan edilmiştir. Davalı tarafça İstanbul 4. (Kapatılan) FSHHM’nin 2016/92 D.İş dosyası ile, …, … ve … mağazalarında tespit yapılmasını talep ettiği, mağazalarda … markasını taşıyan takım elbiseler bulunduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafça Bakırköy 1. FSHHM’nin 2016/43 D.İş dosyası ile, … mağazasında tespit yapılmasını talep ettiği, mağazada … markasını taşıyan 23 adet bayan ceket ürünü ve https://…com alan adlı internet sitesinde aynı markayı taşıyan ürün görselleri bulunduğu tespit edilmiştir. Davalı tarafça Bakırköy 2. FSHHM’nin 2016/143 D.İş dosyası ile, internet sitesi üzerinde tespit yapılmasını talep ettiği, https://…com alan adlı internet sitesinde aynı markayı taşıyan ürün görselleri bulunduğu tespit edilmiştir. Davalı adresinde 2016/16 D.İş dosyasında yapılan keşifte, mağazanın tabelasında … ibaresinin bulunduğu, facebook sayfasında, mağazanın vitrinde sergilenen gömlek ürününde davacı yurt dışında tescilli marka ve logosunun bulunduğu görülmüştür. 556 sayılı KHK 6. maddesi uyarınca marka koruması tescille elde edilir, tescil ve korumada ülkesellik ilkesi geçerlidir. Ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRIPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin Türkiye’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve üstün hak sahipliği iddiasına dayanması, tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkı mevcuttur. Bir markanın Paris Sözleşmesi anlamında tanınmış marka sayılabilmesi için Türkiye’de ilgili sektördeki kişilerin geneli bakımından tanınmış olduğu ispat edilmelidir.Davacı tarafın Türkiye’de tescilli markasının bulunmadığı, markanın Türkiye’de davacının marka tescil başvurusundan önce kullanıldığına dair delil ibraz edilmediği, … mağazasına satışların 2015 tarihli olduğu görülmüştür. Bu durumda davacının Türkiye ‘de üstün ve öncelikli hakka sahip olduğundan bahsedilemeyecektir, Dairemiz İlk derece mahkemesi kararının gerekçesinden bu yönde ayrılmıştır. Davacı taraf davalı marka tescilinden önce markayı Türkiye’de kullandığını ispatlayamamışsa da ; TMK 2. Madde de düzenlenen hüküm üst ve emredici norm olmakla davalı markasının kötüniyetle tescil edilip edilmediğinin incelenmesi gerekmiştir. Kötü niyetli tescil Avrupa Topluluğu’nun 89/104 Sayılı Marka Yönergesi’nin 3.2.d maddesi ile 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 51/1 (b) maddesinde mutlak red nedeni olarak sayılmıştır. Mülga 556 Sayılı KHK’nın yürürlükte olduğu dönemde de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16/07/2008 Tarihli 2008/11-501 Esas, 2008/507 Karar sayılı kararı ve sonrasında, kötü niyetli tescilin hükümsüzlük sebebi olduğu konusunda doktrinde ve yargı kararlarında görüş birliği bulunmaktadır. TMK 2. Maddesinde düzenlenen “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü ile TTK 18/2 maddesinde düzenlenen “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmü kötü niyetin tespitinde dayanılan yasa maddeleridir. HGK’nun 16.07.2008 tarih 2008/11-501 ve 2008/507 sayılı kararı ile de benimsendiği üzere, tescil başvurusunda kötü niyetin varlığı başlı başına hükümsüzlük nedenidir. Ancak, kötü niyetin varlığı her somut olayın özellikleri ve hükümsüzlüğü istenen marka ya da markaların tescil başvurularının yapıldığı tarihteki hukuki durumu dikkate alınmak suretiyle değerlendirilmelidir. Davacı tarafça kötü niyet delili olarak davacı markasının sözcük unsurunu, yaratıcısı olan İtalya Napoli doğumlu moda tasarımcısından aldığını, davalının bu markayı tesadüfen bulduğundan söz edilemeyeceğini ve davalı adına başvurusu yapılan ve itiraz üzerine reddedilen dava dışı üçüncü kişilere ait marka tescil kayıtlarını, davalı tarafça davacının ürünlerinin satıldığı farklı adreslerdeki … mağazalarında yapılan delil tespiti işlemleri, ayrıca davalının davaya konu markayı kullandığına dair delil sunamamasını göstermiştir. Davalı vekilinin, … isimli sosyal medyada birçok kişi olduğunu, markanın aynı ibareleri taşıması ve aynı sınıfta tescilinin kötü niyeti göstermeyeceğini ileri sürdüğü anlaşılıyorsa da; İtalyanca isim ve soyisimden oluşan markanın davacı ile aynı 25. Sınıfta tescilinin tesadüfi olamayacağı, TPMK’dan celp edilen ve davalı adına tescil başvurusu yapılmış ancak redle sonuçlanmış, … sayılı …, … sayılı …, … sayılı … marka başvuruları ve davalının gömlek fotoğrafları dışında (davadan sonra çekilip çekilmediği tespit edilememektedir) markanın kullanıldığını gösterir fatura vs delil ibraz edilmediği, davalının sosyal medya hesabında davacının marka+logosunu kullandığını gösterir tespit raporu, davalı tarafça farklı adreslerde yapılan delil tespiti işlemleri göz önüne alındığında, davalının davacının yurt dışı marka tescillerinden haberdar olduğu, engelleme ve yedekleme amacıyla kötü niyetli olarak markayı tescil ettirdiği, kötüniyeti ispatlar nitelikte dosya kapsamında yeterli delil bulunduğu kanaatine varılmış, Dairemizin 05/03/2020 tarihli 2017/4474 Esas-2020/572 Karar sayılı kararın direnilmesine, kararın aynen tekrarına, davalı vekilinin istinaf isteminin esastan reddi ile, mahkemenin sonuç itibarıyla hükümsüzlük kararı doğruysa da kararın gerekçesi HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince düzeltilmekle, mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kabulü ile, davalı markasının kötüniyetle tescil edilmesi nedeniyle hükümsüzlüğüne ve TPMK kayıtlarından terkinine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Dairemizin 05/03/2020 tarihli 2017/4474 Esas-2020/572 Karar sayılı kararında DİRENİLMESİNE, 2-Davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 3-Mahkeme kararının gerekçesi Dairemizce düzeltilmekle, 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince; Bakırköy 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/06/2017 tarihli 2016/101 Esas-2017/120 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 4-DAVANIN KABULÜNE, -Davalı adına … başvuru numarasıyla tescilli … markasının kötüniyetle tescil nedeniyle HÜKÜMSÜZLÜĞÜNE, TPMK kayıtlarından terkin edilmesine, -Karar kesinleştiğinde TPMK’na kararın bildirilmesine, 5-İlk derece yargılaması yönünden; -Davacı taraf tarafından yatırılan 29,20 TL başvuru, 29,20 TL peşin harç olmak üzere toplam 58,40 TL harcın davalıdan alınarak davacı tarafa ödenmesine, bakiye 30,10 TL karar ve ilam harcının davalıdan tahsil edilerek Hazineye irat kaydına, -Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan 5.900,00 TL ücreti vekaletin davalı taraftan tahsili, davacı tarafa ödenmesine, -Davacı tarafından yapılan 316,10 TL tebligat ve müzekkere gideri 2.250,00 TL bilirkişi ücreti toplam 2.566,10 TL yargılama giderinin davalıdan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine, 6-İstinaf yargılaması yönünden; -Alınması gereken 59,30 TL harcın, peşin alınan 31,40 TL harçtan mahsubu ile bakiye 27,90 TL eksik harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, -İstinaf yargılama giderleri olarak; a)İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmış olmakla, yapılan celse sayısı da dikkate alınarak kendisini vekil ile temsil ettiren davacı yararına 2.040,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, b)Davacı avansından kullanıldığı anlaşılan; 11,00 TL (posta-teb-müz) masrafının davalıdan alınarak, davacıya verilmesine, c)Davalı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, 7-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince taraflara iadesine, Dair, duruşmalı olarak yapılan inceleme sonucu, gerekçeli kararın tebliğden itibaren 2 haftalık süre içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle karar verildi. 15/09/2021