Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2021/1029 E. 2023/488 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2021/1029 Esas
KARAR NO: 2023/488
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/02/2021
NUMARASI: 2018/138 2021/40
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 22/03/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin … Ltd firmasının Türkiye distribütörü olduğunu ve müvekkilinin 2011 yılından bu yana distribütörü olduğu firmanın üretmiş olduğu “…” markalı ürünlerin Türkiye’de satışını yaptığını, müvekkilinin münhasır distribütörü olduğu “…” isimli markanın davalı tarafça haksız yere Türkiye’de marka olarak tescil edildiğini, davalının daha önceden müvekkili şirketten mal alan, müvekkili ile ticareti olan ve söz konusu markanın … Ltd firmasına ait dünyaca tanınmış bir marka olduğunu ve müvekkilinin de söz konusu firmanın Türkiye distribütörü olduğunu bildiğini, davalı aleyhinde İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 24/11/2015 Tarih, 2015/49 Esas, 2015/215 Karar sayılı kararı ile, açılan marka hükümsüzlüğü davasının kabulüne karar verilerek markanın sicilden terkin edildiğini, davalının kötü niyetli olarak bu marka tesciline dayanarak müvekkili hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/18718 soruşturma sayılı dosyasında şikayette bulunduğunu, bu şikayet nedeniyle 2015 yılında düzenlenen fuara polis marifetiyle baskın yapıldığını, akabinde Bakırköy 2. FSHCM 2015/493 esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığını ve müvekkilinin beraatine karar verildiğini, davalının bu hukuka aykırı eylemleri nedeniyle müvekkilinin maddi ve manevi yönden zarara uğradığını, satışlarının düştüğünü, fuar için yaptığı masrafın boşa gittiğini ve kazancından yoksun kaldığını beyanla; fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak şimdilik 10.000,00 TL maddi ve 1.000.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili 12/12/2019 tarihli dilekçesi ile, 10.000,00 TL olan maddi tazminat talebini 415.347,45 TL olarak ıslahı ile bu tutarın haksız eylem tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsilini talep etmiş ve ıslah harcını yatırmıştır.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin markayı kullanmadığını, herhangi bir satışının olmadığını, müvekkilinin markanın hükümsüzlüğüne karar verildiği döneme kadar, marka üzerinde hak sahibi olmasına rağmen hiçbir şekilde söz konusu markaya ait bir bot üretmediğini ve satışını yapmadığını, müvekkilinin marka üzerinde hak sahibi olduğu dönemde dahi “…” markalı botları yalnızca davacı yanın sattığını, bu nedenle davacı yanın herhangi bir zararının olmadığını ve taleplerin yersiz olduğunu savunarak davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: Bakırköy 1. FSHHM’nin 2018/138E.- 2021/40K. Sayılı kararı ile; “…dava tarihinden itibaren yasal faiz talebinde bulunmuştur. Islah dilekçesiyle ise maddi tazminat talebi yönünden haksız eylem tarihinden itibaren en yüksek mevduat faiziyle tahsil talebinde bulunmuştur. Tarafların sıfatı ve davanın niteliğine göre en yüksek mevduat faizinin uygulanması mümkün olmadığından, kabul edilen maddi tazminat tutarının haksız eylem tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, manevi tazminat talebi yönünden ise taleple bağlı kalınarak dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir. Bu itibarla davanın kısmen kabulüne dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur. Davacının davasının KISMEN KABULÜNE, 50.000,00 TL maddi tazminatın eylem tarihi olan 21/02/2015 tarihinden itibaren, 30.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, Fazlaya dair taleplerin reddine…” şeklinde cevap vermiştir. Kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: -Davacı vekili istinaf dilekçesinde; mahkemenin TBK’nın 50 ve 51. Maddeleri gereğince 50.000,00 TL maddi, TBK’nın 56-58. Maddeleri gereğince 9.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesinin miktar olarak düşük olduğunu, müvekkilinin uğradığı maddi zararın bilirkişi tarafnıdan tespit edildiğini, dolayısıyla tespit edilen bu rakama hükmedilmesi gerektiğini, davalının haksız ve kötü niyetli marka tesciline dayanarak polis eşliğinde arama ve el koyma işlemi yaptırdığını, olay nedeniyle müvekkilinin ticari itibarının zedelendiğini, birçok siparişin iptal edildiğini, dava konusu markanın gerçek hak sahibinin müvekkili olup, davalının kütü niyetli marka tescil ettirdiğinin mahkeme kararıyla netleştiğini, ayrıca davalının şikayeti üzerine açılan ceza davasında müvekkilinin beraat ettiğini, müvekkilinin söz konusu ürünlerin münhasır distribütörü olduğunu, dolayısıyla mevzuat çerçevesinde tazminat talep etme hakkı olduğunu, müvekkilinin yoksun kaldığı karın KDV hariç 68.080 TL olduğunu, dolayısıyla maddi ve manevi tazminatın düşük hükmedildiğini bildirmiştir.-Davalı vekili istinaf dilekçesinde; davacının dava tarihinde dava konusu markanın distribütörü olmadığnıı, 2016-2017 yıllarında bu markaya ait botları getirmeyi bıraktığını, botların distribütörlüğünü … isimli firmaya geçtiğini, dolayısıyla davcının distribütörlüğü başka bir firmaya ait olan ürünleri satamadığını ve zarara uğradığını iddia etmesinin doğru olmadığını, müvekkilinin eyleminin sadece markayı kendi adına tescil ettirmesinden ibaret olduğunu, markayı hiç kullanmadığını, dolayısıyla davacının iddia ettiği zarar ile müvekkilinin eylemi arasında uygun illiyet bağı bulunmadığını, davacı tarafın İstanbul 1. FSHHM’nin 2015/49E. Sayılı dosyasında ihtiyati tedbir kararı aldığını, bu doğrultuda botların satışına engel olacağını ve zarara uğramasını gerektirir bir durumun ortaya çıkmayacağını, ayrıca haksız rekabet yapılması ihtimalinin de ortadan kalktığını, dolayısıyla davanın reddi gerektiğini, müvekkilinin dava konusu marka ile ilgili olarak ürün imal etmediğini ve de satmadığını ayrıca davacının bu ürünleri ithal edip satmasını da engellemediğini, davacının kendilerine ait bir başka şirket üzerinde bu botları sattıklarını, ayrıca o dönemde göçmen kaçakçılığının yaygın olması sebebiyle bu işte kullanılan büyük botları getirip satarak fazlaca kar ettiklerini, dolayısıyla davacıların maddi ve manevi yönden bir zararları bulunmadığını bildirmiştir.
DELİLLER: Dosya ve deliller arasında yer alan ve TPMK tarafından Bakırköy 2. FSHCM’ye gönderilen 18/09/2015 tarihli cevabi yazı ekindeki sicil kaydının incelenmesinde; … markasının 12. Sınıfta 21/02/2014 tarihinde davalı adına tescil edildiği ve 21/02/2015 tarihi itibariyle halen geçerliliğini koruduğunun bildirildiği görülmüştür. İstanbul 1. FSHHM’nin 2015/49 esas 2015/215 karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacının lisans sahibi ve dava dışı yabancı şirketin gerçek hak sahibi sıfatıyla davalı … adına tescilli … tescil nolu markanın hükümsüzlüğü istemiyle açılan dava neticesinde mahkemece davacıların gerçek hak sahibi olup, davalının kötü niyetli olarak markayı adına tescil ettirdiğinden bahisle hükümsüzlüğüne karar verildiği, ve bu kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır. Bakırköy 2. FSHCM’nin 2015/493 esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davalının aynı markaya dayalı şikayeti üzerine davacı şirket yetkilileri hakkında Cumhuriyet Savcılığınca soruşturma başlatıldığı, bu soruşturma kapsamında davalı şirketin katıldığı fuarda arama ve el koymaya karar verildiği, polis marifetiyle fuar alanında 21/02/2015 günü dava konusu markayı taşıyan 9 adet botun davacı şirket yetkilisine yedi emin sıfatıyla teslim edildiği, akabinde yapılan yargılama neticesinde markanın hükümsüz kılınması sebebiyle beraate karar verildiği ve kararın kesinleştiği anlaşılmıştır.Yargılama sırasında alınan 20/11/2019 havale tarihli bilirkişi raporunda; “…davalının davacıya ait markayı Türkiye’de kendi adına tescil ettirdikten sonra ticari faaliyetini sekteye uğratacak şekilde hakkında ceza takibatı yapılmasına bu bağlamda fuarda arama yapılmasına sebebiyet vermesinin takdiri Mahkmeye ait olmak kaydıyla TTK’nın 54 ve devamı hükümleri gereğince haksız rekabet teşkil edeceği, davacının ibraz edilen ticari defterlerinin ilgili kanun hükümlerine göre uygun tutulduğu, davacının bot satışlarında 2011 yılından haciz yılı olan 2015 yılına kadar ortalama %73,69 adetsel artış olduğu ve bu artış oranına göre muhtmel 2016-2017 yılı muhtemel brüt satış karının 347.267,45 TL olabileceği, davacının bot fuarı için toplamda 68.080,00 TL KDV hariç maliyete katlandığı ve bedellerinin ödendiğinin tespit edildiğini, davacının 2015 yılından sonra defter kayıtlarında bot satışlarının olmadığı, mali inceleme kısmında varsayımsal brüt kar hesabı yapılmış ise de davalının haksız rekabetyinin bu hesaba ne kadar etki ettiği, 2015 yılı sonrasındaki satış düşüklüğünün etkisinin ne olacağını tespit mümkün olamayacağından ve davalının bu dönemde satış yapıp yapmadığı da tespit edilemediğinden maddi tazminat miktarının TBK’nın 50 ve 51. maddelerinde yer alan ilkeler uyarınca uygun bir tazminatın taktir edilmesinin gerekeceği, bu çerçevede somut olaydaki ihlalin yoğunluğu, miktarı göz önüne alındığında maddi tazminatın takdiri hususunun Mahkemeye ait olduğu, davalının davacıya ait markayı Türkiye’de kendi adına tescil ettirdikten sonra ticari faaliyetini sekteye uğratacak şekilde hakkında ceza takibatı yapılmasına bu bağlamda fuarda arama yapılmasına sebebiyet vermesinin basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırılık teşkil edeceği…” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.Yargılama sırasında alınan 02/11/2020 havale tarihli ek bilirkişi raporunda; “…kök raporda davalının eyleminin fuarda gerçekleşmesi sebebi ile davacının fuar için katlandığı masrafların tespit edilip rapora eklendiğini ve takdirin TBK 50 ve 51. Maddelerine göre Mahkemeye ait olduğu…” yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, marka haklarının ihlaline dayalı olarak açılan maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir.Yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne dair verilen karar taraf vekillerince istinaf edilmiştir.Dosyanın incelenmesinde; davalının … markasını adına tescil ettirdiği ve bu marka hakkına dayalı olarak davacı aleyhine şikayette bulunduğu ve davacının katıldığı fuarda arama ve el koyma kararlarının icra edildiği, daha sonra İstanbul 1. FSHHM’nin 2015/49E.-2015/215K. Sayılı dosyasında davacı ile dava dışı yabancı şirketin davalı aleyhine söz konusu markanın hükümsüzlüğü talebi ile dava açtığı ve davacıların gerçek hak sahibi olup davalının markayı tescilinde kötü niyetli olduğu gerekçeleriyle söz konusu markanın hükümsüzlüğüne karar verildiği, kararın Yargıtay denetiminden geçerek kesinleştiği anlaşılmıştır.Davalı tarafın ceza soruşturması sırasında yaptırdığı arama ve el koyma kararlarının aslında kötü niyetli tescil edilmiş marka haklarına dayandığından yapılan bu işlemler dolayısıyla davacının zarara uğradığı ve uğradığı bu zararın davalıdan isteyebileceği, somut olayda haksız rekabetin koşullarının gerçekleştiği anlaşılmıştır.Davacı o dönemde dava konusu markalı ürünlerin Türkiye’deki lisans sahibi olarak faaliyette bulunduğundan iş bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmaktadır.Davalı taraf bu markayı kullanmadığını ileri sürmüş ise de yukarıda da belirtildiği üzere bu markaya dayalı olarak davacı aleyhine işlem yapıldığından bu yönlerden istinaf sebepleri yerinde değildir.Davacı vekilinin istinafı yönünden yapılan değerlendirmede ise; davacı tazminat talebinde fuar için yaptığı masraflar ile yoksun kalınan kazanç yönünden talepte bulunmuştur.Fuar organizasyonuna katılım bir süreç olup, bu süreç içinde belli bir zaman diliminde yapılan haksız arama ve el koyma işlemi nedeniyle tüm fuar masraflarının davalıdan istenmesi mümkün değildir. Öte yandan yapılan defter incelemesinden de anlaşılacağı üzere davacının 2011 yılından söz konusu olay meydana geldiği 2015 yılına kadar ortalama satışlarında %73,69 oranında adet bazında artış olduğu ve bu artış oranına göre muhtemel brüt satış karının 347.267,45 TL olabileceği şeklinde rapor tanzim edilmiş ise de davacının 2015 yılından sonra defter kayıtlarından bot satışlarının olmadığı, söz konusu davalının haksız rekabet eyleminin bu hesaba ne kadar etki ettiği, 2015 yılı sonrasındaki satış düşüklüğünün etkisinin ne olacağının tespitinin mümkün olamadığı ve davalının bu dönemde satış yapıp yapmadığının tespit edilemediği bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılmakla, ilk derece mahkemesince TBK’nın 50 ve 51. Maddelerine göre tazminat takdir edilmesinde ve takdir edilen bu tazminatın miktarının da dosya kapsamına uygun olup bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin istinaf sebepleri de yerinde değildir.Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen taraf vekillerinin istinaf taleplerinin ayrı ayrı reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Taraf vekillerinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,2-Davacının istinafı yönünden alınması gereken 179,90 TL harçtan, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 120,60 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı vekilinin istinafı yönünden alınması gereken 5.464,80 TL harçtan, peşin alınan 1366,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.098,60 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 4-Taraflarca yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda; davalı yönünden kesin, davalı yönünden ise HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.22/03/2023